İklim değişikliği ve Latin Amerika

Hüsamettin Aslan Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Twitter

İklim değişikliği, dünyayı çarpıcı biçimde değiştiriyor ve insanların geçim kaynaklarını, yaşam biçimlerini, tüketim ve giyiniş şekillerini, yaşadıkları coğrafyayı ve dini tepkilerini bir şekilde etkiliyor.

Latin Amerika ülkeleri aslında ABD, Avrupa, Rusya, Hindistan ve Ortadoğu'dan daha az sera gazı üretiyor.

Ancak Latin Amerika ülkeleri kuraklık, kasırgalar ve mevsimsel değişimlerin etkilerinden orantısız bir şekilde zarar görüyor.

Dünya Bankası, Latin Amerika'da 17 milyon insanın önümüzdeki 30 yıl içinde yer değiştirmek zorunda kalacağını tahmin ediyor. 

İklim değişikliği, özellikle Latin Amerika ve Karayipler'de önemli bir zorluk teşkil ediyor.

Küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 10'undan daha azına katkıda bulunmalarına rağmen, bölge ülkeleri, kuraklık ve sel felaketleri ekonomik düzeni ve geçim kaynaklarını bozduğu için iklim değişikliğinin olumsuz yönlerini deneyimliyor. 

Bu duruma göre, Latin Amerika'daki iklim değişikliğinden kaynaklanan risklerde önemli ölçüde artacak.

Örneğin, kuzey Arjantin, Uruguay, Paraguay, doğu Bolivya ve güney Brezilya'yı kapsayan La Plata Havzası'nda şiddetli kuraklıklar öngörülmektedir.

Bu durum, sıtma ve dang gibi hastalıkların artmasına, su kaynaklarının azalmasına ve de suyun hijyen açısından güvensizliğine neden oluyor.

Özellikle küçük ve orta ölçekli çiftçiler ile yerli halklar için kırsal geçim kaynakları ve gıda güvenliği üzerindeki etkileri yüzünden su mevcudiyetinin daha da kötüleşmesi bekleniyor.

2050 yılına kadar, Orta Amerika'da fasulye için yüzde 19, pirinç için yüzde 23 ve mısır için yüzde 4 ile yüzde 21 arasında verimin azalması öngörülüyor.


İklim değişikliği her şey için temel bir tehdit oluşturuyor. Eriyen buzullar, yükselen deniz seviyeleri, yeni ve daha sık görülen aşırı hava koşulları, hiçbir kıtayı dokunulmamış bırakmayacak.

Üstelik Latin Amerika ülkeleri, dünyanın şu anda karşı karşıya olduğu iklim değişikliği krizine ABD, AB, Çin, Rusya, Japonya, Endonezya ve Hindistan gibi çevre ve hava kirliliği konularında çok fazla katkı sağlamadı, ancak etkilerini yaşıyorlar.

İklim değişikliğinin etkileri zaten dünya çapında ve ekosistemde hissediliyor. Su kaynakları azalıyor, mahsul verimi düşüyor, ormanlar yanıyor ve okyanuslar daha asidik hale geliyor. Bunun geçim kaynakları ve insan güvenliği için büyük etkileri var.

Buna karşılık, Latin Amerika ülkeleri, daha sürdürülebilir enerji ve ulaşım sistemleri geliştirmek için gayretli adımlar atamaya çalışıyor.

Bölge ülkeleri, iklim-akıllı kalkınma vizyonunu gerçekleştirmek için; şehirlerin dayanıklılığını güçlendirmek; ormanlarda, okyanuslarda ve tarımda doğaya dayalı çözümleri geliştirmek; insanları, kamu hizmetlerini ve altyapıyı gelecek iklim şoklarına hazırlamaya çalışıyorlar


Meksika

İklim değişikliği konusunda belki de en az şeyi yapan ülkeler Meksika ve Brezilya oldu.

Eski Başkan Felipe Calderon yönetiminde Meksika, iklim değişikliğiyle mücadelede agresif bir duruş benimsedi.

Calderon Hükümeti, "iklim değişikliğine karşı bütünleşik mevzuata sahip ilk gelişmekte olan ülke" olarak iklim değişikliğine ilişkin hedefleri kanun haline getirdi.

Halefi Enrique Pena Nieto, yenilenebilir enerjiye yatırım için teşvikler sağladı. Temiz enerji yatırımlarının artmasına neden olan bir enerji reformu yasasını çıkardı.

Ancak fosil yakıtlara karşı çok daha dostane bir tutum benimseyen şu anki Başkan Andres Manuel Lopez Obrador'un gelişiyle her şey değişti.

Devlet kontrolündeki elektrik şirketi CFE tarafından üretilen, fosil yakıta dayalı enerjinin kullanımını artıran yeni bir elektrik yasası düzenlendi.


Benzer şekilde Brezilya devlet başkanı Jair Bolsonaro da "dünyanın en tehlikeli iklim inkarcısı" olarak anılıyor.

Bolsonaro, ülkesini Paris İklim Anlaşması'ndan çekilmekle tehdit etti, ancak nihayetinde bunu yapmadı.

Bolsonaro'nun Amazon yağmur ormanlarını ekonomik üretime açma politikalarını benimsedi. Hatta ülkedeki 40 şirketten oluşan bir grup, ülkenin tarım ürünlerini satın almayı bırakmakla tehdit etti. 


Meksika, Latin Amerika'nın en büyük sera gazı yayan ülkesidir. Tarım sektörü, çeşitli eko-sistemleri ve geniş kıyı şeridi, iklim değişikliğinin etkileri söz konusu olduğunda ülkeyi riske atıyor.

Meksika 2012 yılında, emisyonları yüzde 30 oranında azaltma ve 2024 yılına kadar enerjisinin üçte birini düşük karbonlu kaynaklardan elde etmeyi hedeflerken, 2030 yılına kadar kömürle çalışan elektriği aşamalı olarak bırakma sözü veren bir yasayı geçirdi.

Meksika, Amerika Birleşik Devletleri-Meksika-Kanada Anlaşması (USMCA) aracılığıyla flora ve fauna, balıkçılık ve yasadışı kereste ticareti ile ilgili koruyucu önlemleri içeren çevresel yönetmelikleri taahhüt etti. Ancak Meksika fosil yakıt konusunda, sık sık çevrecilerle karşı karşıya geliyor. 

Lopez Obrador yönetimi, yenilenebilir enerjiye karşı harekete geçti, rüzgar ve güneş jeneratörleri sayesinde hem fiyatları hem de kirliliği artırdı.

General Motors, Toyota Motor ve Ford Motor'un da aralarında bulunduğu devasa şirketler Meksika'daki ticari menfaatlerini sürdürebilmek için iklim değişikliği mevzuatlarıyla karşı karşıya geliyorlar.

Özellikle, 2021'in başlarında Başkan Lopez Obrador, Meksika'nın ulusal elektrik şirketi CFE'nin rolüne öncelik vermeyi amaçlayan bir enerji reformu önerdi.

Ayrıca López Obrador, Dos Bocas petrol rafinerisinin inşası ve Yucatan Yarımadası ile güneydeki Chiapas ve Tabasco eyaletlerinden geçecek olan Maya Treni demiryolu projesini destekledi.

Bu projenin ormanlar içinden geçmesi ve trenin dizel motorlarla çalışmasından ötürü çevrecilerce eleştirilmişti. 


Brezilya

Bolsonaro, ABD Başkanı Joe Biden tarafından Brezilya'nın 2050 yılına kadar emisyon nötrlüğüne ulaşacağını ve çevre korumaya yönelik finansmanı artıracağına dair bir açıklamada bulundu.

Ayrıca Bolsonaro ABD'ye bir teklifte bulunarak, "1 milyar dolar sağlayın ve Başkan Jair Bolsonaro'nun yönetimi ormansızlaşmayı yüzde 40 oranında azaltacaktır" dedi. 

Amazon'daki ormansızlaştırma, Bolsonaro Ocak 2019'da göreve başladığından beri, son 12 yılın en yüksek seviyesine ulaştı ve yaklaşık 4,4 milyon metrekare alan yok edildi.

Bolsonaro yönetimi ayrıca, yasadışı araziyle mücadeleden sorumlu IBAMA ve ormansızlaşmayı izlemekten sorumlu INPE gibi kurumların bütçesini de kesti.

Ayrıca Bolsonaro, Brezilya'da ilk kez 24,3 milyon karelik 237 Yerli bölgesini satın almak için ihale açtı. 

Bolsonaro kabinesinde Çevre Bakanlığı yapmış olan Ricardo Salles, Amazon'daki ormansızlaşmayı yüzde 40'a kadar azaltmaya yardımcı olmak için ABD ve Norveç gibi ülkelerden yılda 1 milyar dolarlık dış yardım istedi.

Amazon yağmur ormanlarını korumak, ABD Başkanı Biden'ın en önemli çevresel öncelikleri arasında yer alıyor ve bu durum Brezilya'yı iklim görüşmelerinde önemli bir oyuncu yapıyor.

2020'de Biden, Güney Amerika yağmur ormanlarını korumak için 20 milyar dolarlık çok taraflı bir girişim önerdi. 

Bununla birlikte, Başkan Jair Bolsonaro, çevresel düzenlemeleri küçülterek, iklimin korunması pahasına ekonomik kalkınmaya öncelik verdi. Ancak Bolsonaro'nun çevre karşıtı duruşu finansal ve ekonomik bir bedel aldı.

North Face, Timberland ve Vans gibi ayakkabı ve tekstil üreticileri ülkeden deri tedarik etmeyi bıraktı. Bolsonaro'nun bu davranışı, yapımı 20 yıldır süren AB-Mercosur serbest ticaret anlaşmasının onaylanmasını akamete uğrattı.


Arjantin

Latin Amerika'nın üçüncü büyük ekonomisi olan Arjantin, 2020'de yenilenebilir kaynaklardan elde ettiği enerji, toplam üretiminin yüzde 10'unu oluşturuyordu. Arjantin bunu 2022 başında yüzde 16'ya çıkarmayı hedefledi.

Arjantin'in güney kıyı bölgeleri, bol miktarda rüzgar enerjisine sahip. Kuzeyinde, dünyanın en büyük güneş kaynaklarına sahip olan Şili'nin Atacama Çölü'ne yakınlığı göz önüne alındığında önemli fırsatlar var.

Ayrıca Vaca Muerta petrol ve kaya gazına yatırım yapılması için ülkede ciddi tartışmalar yaşanıyor.


Şili ve Kolombiya

Latin Amerika'da iklim değişikliği konusunda tam anlamıyla konuya liderlik eden bir ülke yok.

Ancak Kolombiya ve Şili gibi birkaç ülke, emisyon azaltma hedefleri için gayretli adımlar atıyor.

Örneğin Kolombiya hükümeti, "2030 yılına kadar yüzde 51 emisyon azaltımı ve 2050 yılına kadar karbon nötrlüğü hedefi" sözü verdi.

Ayrıca Kolombiya, "Ağustos 2022'ye kadar yüzde 14 temiz elektriğe" sahip olmayı hedeflediğini açıkladı. 

Kolombiya'nın devlete ait enerji şirketi Ecopetrol, daha az karbon için bir strateji hazırlıyor. Kolombiya nüfusunun büyük ölçüde dağlarda ve okyanusa yakın yerlerde yerleşik olması, doğal afetleri özel bir tehdit haline getirirken, Kolombiya'da üretilen kahve gibi birçok ürün iklim değişikliğinin etkilerine karşı savunmasızdır.

Eski Şili Başkanı Sebastian Pinera, 2040 yılına kadar enerji matrisini karbondan arındırma ve 2050 yılına kadar karbon nötrlüğü sağlama sözü verdi.

Bu kapsamda Şili, ABD'nin çok uluslu bir enerji şirketi olan AES'nin ülkedeki kömür santralinin kapanmasının hızlandırılacağını duyurdu.

Ayrıca başkent Santiago'da toplu taşımayı 2040 yılına kadar elektrikli hale getirmeyi hedefliyor. 

Şili, Latin Amerika ve Karayipleri temsil eden 2019 ve 2020 yılları arasında yıllık BM İklim Değişikliği Konferansı COP25'te başkanlığını yürütürken önemli bir iklim rolü oynadı.

Ülkenin iklim hedeflerini ekonomik toparlanmanın önemli bir parçası haline getirme taahhüdü, bölge ülkeleri için de örnek teşkil ediyor.

Şili, 2030 yılına kadar siyah karbon emisyonlarını yüzde 25 azaltmayı, 2021 yılına kadar restorasyon sürecine 2,5 milyon dönümlük bir ulusal peyzaj restorasyon planı geliştirmeyi ve 16 idari bölgesi için bölgesel iklim eylem planları oluşturmayı taahhüt ediyor.

Şili, gözünü 2050 yılına kadar karbon nötrlüğüne dikti; yerel ve uluslararası yeni güneş ve rüzgar üretimi projelerine ve toplu taşımanın elektrifikasyonuna bütçe hazırlıyor. 

Şili'nin iklim değişikliğine karşı en savunmasız sektörleri arasında balıkçılık, ormancılık, enerji ve su kaynakları yer alıyor.

Şili, 2050 yılına kadar daha fazla verimli toplu taşıma oluşturmak, daha katı enerji standartlarını uygulamak ve ormansızlaşmayla mücadele etmek için çalışıyor.

Ocak 2020'de hükümet, 2030 ile 2050 arasındaki dönem için sera gazlarını azaltmak için uzun vadeli bir 'iklim strateji bütçesi' de dahil olmak üzere ülkenin çevresel hedefleri için bir kanun hazırladı.

Bu kanuna göre, su güvenliğini sağlamak için ülkenin 101 su havzası için koruma stratejileri önermektedir.


Karayipler

Karayipler, iklim değişikliğinin şiddetlendirdiği doğal afetlerden büyük ölçüde etkilenmiştir.

Örneğin 2017'de Irma Kasırgası, Barbuda adasındaki binaların yüzde 95'ini yıktı.

Yine Haiti'de doğal afetler, kasırgalar ve şiddetli yağmurlardan ötürü her yıl ciddi bir insan kayıpları yaşanıyor.


Orta Amerika Ülkeleri

Orta Amerika, iklim değişikliğine karşı dünyanın en savunmasız bölgelerinden biridir.

Dünya Gıda Programı'na göre ,Guatemala, Honduras, El Salvador ve Nikaragua'da 2,2 milyon insan aşırı yağmur ve kuraklık nedeniyle mahsul kıtlığı yaşadı. 

Bölgenin biyolojik çeşitlilikteki birçok ekosistemi bozulma ve sıcaklıklarda keskin bir artışla karşı karşıya.

Orta Amerika'daki ortalama sıcaklık 1950'den beri 0,5NC arttı ve 2050'den önce en az bir derece daha artması bekleniyor.

Dolayısıyla Latin Amerika ülkelerinden göçü tetikleyen tek faktör yoksulluk değil.

Küresel ısınmanın şiddetlendirdiği çevre koşulları da insanları evlerini terk etmeye itiyor.

German Watch küresel iklim risk endeksine göre, Honduras dünyada 1994-2013 yılları arasında iklim değişikliğinden en çok etkilenen ülke oldu.

2018'de Michael Kasırgası bölgeyi vurduğunda en az 12 bin kişi sel yaşadı. Honduras'ta sellerin en az yüzde 60 artması bekleniyor. 

Guatemala'nın da ayrıca aşırı yağış veya hiç yağış olmaması ile karakterize edilen öngörülemeyen yağış modelleri yaşaması muhtemel. 

Orta Amerika ekonomisinin büyük bir geliri tarımdan geliyor, Honduras'ta yüzde 33 civarında.

NBC'ye göre, küresel ısınma "havayı ısıttı ve mevsimsel yağmurları uzaklaştırdı" ve hatta kabuk yiyen böceklerin yayılmasını önemli ölçüde artırarak çam ormanlarında bir azalmaya yol açmış olabilir.

Orta Amerika'da nüfusun neredeyse yarısı yoksulluk içinde yaşıyor. Bir kasırga karaya ulaştığında, afet yardımı için çok az mali destek var.

Bir kuraklık olduğunda, mahsullerin büyümek için suya ihtiyacı olduğu için insanlar temiz suya ve yiyeceğe erişemiyorlar.


İklim değişikliğinde, küresel şirketler ve Evanjeliklerin rolü

İklim değişikliğiyle alakalı küresel şirketlerde işin içine giriyor.

Örneğin Amazon yağmur ormanlarının tarıma açılmasında Nestle ve Cargill gibi küresel şeker ve çikolata üreticilerin adı geçiyor.

Microsoft Corp., her yıl saldığından daha fazla karbonu ortadan kaldırmayı planlıyor.

Perakende devi Walmart, ilaç devi Astra Zeneca Plc, Fransa'nın Total Energies SE'si ve Mastercard, önümüzdeki birkaç on yıl içinde net sıfır emisyon taahhütin de bulunan şirketler arasında yer alıyor.


Buna karşılık çevrecilerle başı dertte olan şirketlerde var. Exxon Mobil Corp. son zamanlarda iklim aktivistlerince eleştiriliyor.

Ayrıca yatırım şirketleri de İklim değişikliğinden yararlanmaya çalışıyor. ESG fonları, halihazırda 1,7 trilyon dolara ulaşan en hızlı büyüyen şirketlerden bazılarıdır.

Black Rock Inc. ve diğer büyük yatırım oyuncuları, günlük portföylerini çevre dostu firmalara açarak trilyonlarca doları yatırım için devreye sokmayı planlıyor.

Latin Amerika ülkeleri bu hızlı geçişten faydalanabilir. Çünkü Şili'nin Atacama Çölü'nden kuzeydoğu Brezilya'nın rüzgarlı bölgelerine, Kolombiya'nın kuzey kıyılarındaki fırtınalara, Kosta Rika'nın yağmurla ıslanmış ormanlarından, Meksika'nın içinden geçen volkanik dağlarına kadar devasa güneş, rüzgar, hidro ve jeotermal potansiyele sahip

İklim değişikliği, aynı zamanda fırsatlar da sunuyor. İklim geçişi, büyümeyi artırmaya ve yeni fırsatlar oluşturmaya yardımcı olabilir.

Latin Amerika aynı zamanda petrol ve kömürden yenilenebilir kaynaklara geçişte köprü olabilecek kaya gazı rezervlerine de ev sahipliği yapıyor.

Örneğin bazı Latin ülkelerinde bakır, nikel, kobalt ve lityum gibi doğal "yeşil" metaller küresel şirketlerin odağında.

Bu bağlamda ABD'li Tesla şirketi Bolivya'da lityum yataklarıyla yakında ilgileniyor. Yatırım stratejileri planlıyor.


Evanjelikler

Evanjelikler ise iklim değişikliğinin bilimle alakası olmadığına inanıyor.

Dünya'da çevre ve iklim değişikliğiyle yapılan etkinlik, açıklama, yayın ve yasal düzenlemelerin bir propaganda olduğunu düşünüyor.

Evanjelikler konuyu sosyal-liberal düzenin bir aldatmacası, bilime dayalı kusurlu bir hipotez ve Tanrı'nın zeka tasarımına dayalı insan varlığı kavramına hakaret olarak 3 farklı bakış açısıyla açıklıyorlar.

Dışarıdan bakıldığında iklim değişikliği, bilimle ilgili olduğu sanılsa da; sanki Din'in bu çevre ve meteorolojik olayla çok da ilgili olmadığı anlaşılıyor.

Ancak durum böyle değil. Özellikle Evanjelik Hristiyanların iklim değişikliği konusunda şüpheci kalmasının ana nedenlerinden biri dindir. 

Tartışmalar, Evanjeliklerin iklim değişikliğini Hıristiyan topluluklarının vicdanına hitap eden ahlaki bir sorun ve tanrıya hakaret olarak ele almasından kaynaklanıyor.

Ancak Latin Amerikalı Evanjelikler arasında da iklim değişikliği konusunda henüz bir fikir birliği de yok. Bazı Evanjelikler ilkim değişikliğini dikkate alırken; bazıları da konuyu tanrı üzerinden açıklıyor.

Tartışmanın diğer noktaları ise:

  • Bilim camiasında iklim değişikliğinin büyük olasılıkla insan faaliyetlerinden kaynaklandığı konusunda neredeyse bir fikir birliği var.
     
  • Evanjelikler, insan kaynaklı iklim değişikliğini etik, sosyal adalet ve dini bir konu olarak değerlendiriyor. Bunun için iklim değişikliğinden en çok etkilenenlerin yoksul ülkelerde yaşayanlar olduğu, iklim değişikliğini ele almak için özel ve kamusal eylemde bulunmaya mecbur olduğunu savunuyor.

Bu bağlamda Evanjelikler; birinin başına gelebilecek en büyük şeyin, evreni yaratan kişiyle (Tanrı) ilişki kurmak olduğuna inanarak, doğa ve çevre yasalarının bilime yaptığı katkıyı kabul ediyor.

Böylece evrenin arkasında ne olduğunu ve arkasında bir zeka ve yaratıcı olup-olmadığını anlamış olurlar/kabul ederler/iman ederler.

Dolayısıyla insanların neden olduğu çevre ve doğa kirliliğinin kişilerin sosyal ahlaktan yoksun olmasına ve gelir dağılımındaki adaletsizliklerin bir sonucu olarak inanıyorlar.


Son olarak Evanjelikler, iklim değişikliğiyle ilgili yapılan haber ve açıklamaları ideolojik bir temellendirmeyle değerlendirerek; kök hücre, kürtaj, ötanazi, eşcinsellik ve pedofili gibi olguların tanrıya bir hakaret etmek veya meydan okumak olarak açıklamakta/inanmaktadırlar.

Dolayısıyla Evanjelikler iklim değişikliği ve küresel ısınmanın bir doğa olayı kabul etmektedirler.

Bu konuyu entelektüel ve bilimsel bir sorun olarak görmemekte ve kader yazgısı mahiyetinde değerlendirmektedirler.

Dolayısıyla evanjeliklerin tartışmaya getirdiği referanslar ekolojik datalardan daha çok; İncil ve inanç üzerinden verilmektedir.


Latin Amerika'nın iklimi değişiyor. Yağış modelleri değişiyor, sıcaklıklar artıyor ve bazı bölgelerde şiddetli yağmurlar gibi aşırı hava koşullarının şiddetinde değişiklikler yaşanıyor.  

World Wide Fund For Nature (WWFN)'ye göre And buzullarının erimesinden yıkıcı sel ve kuraklıklara kadar geniş bir alanı etkiliyor.

İklimdeki değişiklikler ve aşırı doğa olayları Latin Amerika'yı olumsuz bir şekilde etkiledi.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'ne göre, 2000 ile 2013 yılları arasında 613 aşırı iklim ve hidro-meteorolojik olay meydana geldi.

Hidro-meteorolojik olaylar arasında tayfun ve kasırgalar, gök gürültülü fırtınalar, dolu fırtınalar, hortumlar, kar fırtınaları, yoğun kar yağışı, çığlar, kıyı fırtına dalgaları, seller yer alıyor.

Bu, insanların yerinden edilmesine, çok sayıda ölüme ve önemli ekonomik kayıplara neden olması demekti.


Kıtayı çevreleyen iki büyük okyanus olan Pasifik ve Atlantik okyanusları ısınıyor ve deniz seviyesi yükselirken daha asidik hale geliyor.

Hem Atlantik hem de Pasifik'ten kaynaklanan tropik fırtınalar Meksika, Orta Amerika ve Karayipler'in bazı bölgelerini harap etti.

Fırtınaların kıyı bölgelerinde neden olduğu hasarın ötesinde, iç kesimlerde şiddetli yağmurlar çok daha büyük yıkıma neden oldu. 


Ne yazık ki, hem atmosfer hem de okyanuslar hızla değişmeye devam ettiği için bölge üzerinde daha büyük bir etkisi var.

Yiyecek ve su kaynakları kesintiye uğrayacak. Kasabalar ve şehirler ve bunları sürdürmek için gereken altyapı giderek daha fazla risk altında olacak.

Doğal ekosistemler ile birlikte insan sağlığı ve refahı da olumsuz etkilenecektir.


Bölgedeki doğal afetler nedeniyle her yıl ortalama 150 bin ila 2,1 milyon kişi aşırı yoksulluğa itiliyor. 2030'a kadar iklim değişikliği yılda 3 milyon insanı aşırı yoksulluğa itebilir.

Orta Amerika ve Karayipler'de fasulye ve mısır için mahsul veriminde yaklaşık yüzde 20'lik bir azalmanın öngörülmesiyle gıda ve beslenme güvenliği ciddi şekilde etkilenebilir.

Şehirlerde, en yoksul mahalleler genellikle sel baskınlarına en çok maruz kalan ve savunmasız olanlardır.


İklim değişikliğinin neden olduğu ekonomik etkiler, aynı zamanda makroekonomik ve mali düzeylere de yansımaktadır.

Örneğin, 2018'de Arjantin, çoğunlukla 2017'deki şiddetli kuraklığın ardından azalan ihracat vergi gelirleri nedeniyle tahminen 1,5 milyar dolarlık gelir kaybetti.


Sonuç olarak, küresel eşitsizliği ele almadan iklim krizini çözemeyiz. Elbette kainatın yaratıcısı ve sahibi Tanrı'dır.

Ancak sorunun üstesinden gelmek için Tanrı veya insan arasında bir nedensellik tartışmasından daha çok 'iklim çözümlemelerine ihtiyacımız var'.

Gelecekte iklim değişikliğini azaltmak için bir şey yapılmazsa, bunun bir ülke/coğrafya için ne kadar ciddi bir sorun olacağı tahayyül bile edilemeyebilir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU