Enflasyon bizi zor bir senenin beklediğini gösteriyor: Faizi artırmak fayda eder mi?

Faiz oranları tarihsel standartlara göre çok düşük seyrederken, kısmen de gıda ve enerji fiyatlarının hızla artması sebebiyle enflasyonun epey altında kalacak

Merkez bankalarının faiz oranlarını bu kadar uzun zamandır bu kadar düşük tutarken akıllıca davranıp davranmadığına dair gerçek bir tartışma dönüyor (AA)

Bu hafta ABD ve Birleşik Krallık'ta (BK) faiz oranlarında artış görülecek. Ya da en azından finans piyasalarındaki yaygın beklenti bu. 

Argümanları, merkez bankalarının hızla yükselen enflasyon karşısında faiz oranlarını artırmaktan başka seçeneği olmadığı ve ekonomik büyümenin bunu destekleyecek kadar sağlam olduğu yönünde. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

ABD örneğinde tüketici enflasyonu geçen hafta yüzde 7,9'a ulaşarak 40 yılın en yüksek seviyesini gördü. ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Jerome Powell'ın Kongre'ye yüzde 0,25'lik bir artıştan yana olduğunu söylemesiyle kurum, 2018'den bu yana ilk kez faiz oranlarındaki artışın önünü açtı. FED bu hafta karar vermek üzere toplanacak.

BK'ye gelince, İngiltere Merkez Bankası faiz oranlarını halihazırda iki defa artırdı ama ayrıca bir hamle daha yapması bekleniyor. Bunu durdurabilecek tek şey, Ukrayna'daki savaşın ekonomik büyümeyi tehdit etmesiyle, bu durum netleşene kadar beklemenin daha avantajlı olabileceği korkusu. BK enflasyonu tüketici fiyat endeksiyle ölçüldüğünde şu anda yüzde 5,5 çıkıyor; birçok sözleşmede de hâlâ kullanılan, geleneksel ölçü olan perakende fiyat endeksi yöntemiyleyse yüzde 7,8.

Dolayısıyla faiz oranları, tarihsel standartlara göre çok düşük seyrederken, kısmen de gıda ve enerji fiyatlarının hızla artması sebebiyle enflasyonun epey altında kalacak. Bu da beraberinde zor bir soru getiriyor: Faiz oranlarında çeyrek puanlık bir artış petrol ve doğalgaz fiyatlarını düşürmede, hele ki bunun ardındaki asıl itici gücün Ukrayna'daki savaş olduğu düşünüldüğünde, ne işe yarayacak? 

Cevap sıfır etkiye sahip olacağı ki bu da akıllara başka bir soru getiriyor: Öyleyse faiz oranları neden artırılsın ki? Bu soruya verilecek kısa cevabınsa iki kısmı var. Biri, faiz oranlarındaki artışın bu yılki enflasyonla değil, gelecek yıl ve ondan sonraki enflasyonla ilgili olması. Politika değişikliği ve fiyatlardaki etkisini tamamen göstermesi arasında kabaca 18 aylık bir gecikme vardır. 

Diğeriyse, faiz oranlarının aynı zamanda varlık enflasyonuyla da ilgili olması, ki buna konut fiyatları da dahil. ABD'deki konut fiyatları geçen yıl yaklaşık yüzde 19 artarken, ev kredisi veren Halifax'tan alınan son rakam BK için neredeyse yüzde 11'i gösteriyor.
 


Merkez bankalarının faiz oranlarını bu kadar uzun zamandır bu kadar düşük tutarken akıllıca davranıp davranmadığına dair gerçek bir tartışma dönüyor. Bence bu politika, ekonomi tarihi kitaplarına klasik bir başarısızlık olarak girecek. Fakat merkez bankalarının bundan sonra ne yapmak zorunda olduğuna dair pek bir tartışma yok. 1970'lerin enflasyon sarmalı gibi bir enflasyon tehlikesi çok büyük. Tek mesele, merkez bankalarının ne kadar hızlı hareket etmesi gerektiği.

Peki, sonra ne olacak? 5 şey. Birincisi, gelişmiş dünyanın büyük kısmında enflasyon bu yaz yüzde 7 ile yüzde 10 arasında bir yerde zirve yapacak. Kelimenin hem gerçek hem de mecaz anlamıyla bu, boru hattının ucunda. BK'de perakende fiyat endeksi çift haneleri zorlayabilir.

İkincisi, bu her yerde muazzam sıkıntıya yol açacak. Yaşam standartlarındaki daralmayı en çok hisseden, hem gelişmiş ülkelerdeki hem de zengin dünyayla gelişmekte olan dünya arasındaki düşük gelirliler olacak. Gıda fiyatları beni enerji fiyatlarından daha çok endişelendiriyor. 

Geçen yıl derecelendirme kuruluşu Fitch ve ekonomi danışmanlar, gıdanın Hindistan'daki ortalama hane halkı bütçesinin yüzde 35'ine tekabül ettiğini hesaplamıştı. BK hükümetine göre buradaki ortalama bir aile içinse bu oran 2019-20'de yüzde 11'in biraz altındayken en yoksul haneler için de yüzde 15'ti. ABD'deyse rakamlar BK'dekinden biraz daha düşüktü. Tarım Bakanlığı, gıda harcamalarının 2020'de ortalama gelirin yüzde 8,6'sını oluşturduğunu bildirmişti.

Üçüncüsü, her yerde hükümetler enflasyonun özellikle de en savunmasızlar üzerindeki etkisini hafifletmeye çalışmak için müthiş çaba gösterecek. Rishi Sunak, 23 Mart'ta daha fazla bütçe tedbiri açıklayacak. Açıklamak zorunda. Fakat ne o ne de başkası, en azından kısa vadede enflasyonun nedenleriyle ilgili pek bir şey yapamaz. Ki kamu harcamalarının matematiksel kuralları da hâlâ geçerli. Şimdi aileleri desteklemek için harcanan paranın daha sonra vergi tahsilatıyla toplanması ya da piyasalardan ödünç alınması gerekecek, bu durumda da borçlanma maliyetleri artacak. (Endekse bağlı borcun ödeme maliyetiyse çoktan arttı.)

Dördüncüsü, yıl sonu itibarıyla enflasyon düşmeye başlayacak. Enerji fiyatları çok azalmayabilir fakat sonsuza kadar yükselmeye de devam etmeyecek. Enflasyon daha sonra kabul edilebilir bir yüzde 2-3 oranına mı yerleşecek, yoksa yüzde 5'e mi yaklaşacak, bunu bilemeyiz. Yerleşeceği yüzde, faiz oranlarına gelecek yıl ve sonrasında neler olacağını da belirleyecek. 

Son olarak, bu enflasyon şoku dünya ekonomisinde devasa değişikliklere yol açacak. Yenilenebilir enerjiye çok daha fazla yatırım yapılacak, mümkün olduğu müddetçe gıdada kendi kendine daha yeterli olmak için fazladan çaba gösterilecek, doğal kaynaklar daha çok korunacak, yaşam tarzında değişiklikler olacak, para tasarruf şeklimizde değişiklikler meydana gelecek, vesaire. Nihayetinde enflasyondaki bu fırlama miadını dolduracak. Ama bizi zor bir yıl bekliyor. 

 

https://www.independent.co.uk/independentpremium/voices

Independent Türkçe için çeviren: İrem Oral

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU