PODCAST | Ukrayna'nın işgalinin gölgesinde Japon-Rus ilişkileri

Oğul Tuna Independent Türkçe için, Ukrayna kriziyle yeniden gündeme gelen Rusya-Japonya ilişkilerini yorumladı

Rusya'nın Ukrayna işgali sonrası ortaya çıkan tabloda dünyanın geri kalanında olduğu gibi, Türkiye'de de Moskova'nın eylemlerini ve söylemlerini eleştiren tek parçalı, tek bir coğrafyaya mensup bir Batı ittifakı varmışçasına algılanıyor.

Halbuki daha önceki yazılarımda ve konuşmalarımda da belirttiğim gibi, 2021 Mart ayında tekrar patlak veren Ukrayna krizi, aslında tek bir Batı olmadığını; en başta Avrupa Birliği ve Londra ile Washington'ın başını çektiği bir Anglo-Sakson Batı ülkeleri ittifakından bahsedebileceğimizi bize gösterdi. 

Bununla beraber tarihsel, kültürel ve siyasi olarak Batı içerisinde sadece haritada Türkiye'nin batısındaki ülkeler yer almıyor. 

Bu kültürel ve siyasi aidiyet belirten "Batı kimliğine" aslında İsrail, Güney Kore, Japonya, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi klasik anlamda Batı dışındaki ülkeler de dahil edilmeli. 

Zaten 19'uncu yüzyıldan bu yana Japonya'nın modernleşme girişimini, Yeni Zelanda veya Avustralya'da, hatta Güney Afrika'da Britanya İmparatorluğu'nun kurduğu sistemi ve elbette İsrail'de 20'nci yüzyıl sonrası inşa edilen yapıyı düşündüğümüzde, bu hiç de şaşırtıcı veya yanıltıcı değil. 

Bugün de Rusya'nın işgali söz konusu olduğunda "Batı tepki gösterdi", "Batı yaptırımda bulundu" gibi cümlelerin içerisinde en başta bu diğer coğrafyalarda bulunan kültürel olarak "Batılı ülkeler" yer alıyor. 

Bunların içerisinde sanıyorum ki konumuz ve coğrafi şartlar gereği en önemli ülke Japonya.


Japonya, bir "Doğulu ülke" olarak kendi batılılaşma; yani modernleşme sürecini 19'uncu yüzyılın ortasında başlattı. 

Tıpkı Osmanlı İmparatorluğu'nun uygulamaya çalıştığı modernleşme politikaları gibi, Japonya da kendi bürokratik, askeri, ekonomik ve kültürel yaşamını Batı tarzı düzenleyerek, bu ülkeler içerisinde yer almaya çalıştı. 

Batılı ülkelerde yerleşik oryantalist bakış açısından ilk büyük şok yine Japonya'dan geldi. 

1904-1905 Rus-Japon Savaşı'nda, yakın tarihte ilk defa bir "Doğulu ülke" Batı'nın kurallarına göre oynayarak Batı'nın devasa bir gücünü veya devasa sanılan bir gücünü -tıpkı bugünkü gibi- mağlup etmeyi başarmıştı. 


Yine İkinci Dünya Savaşı yıllarında Japonya, Mihver devletler içerisinde yer alarak Sovyetler Birliği'nin karşısında yer alıyordu. 

Japonya'nın Pasifik'te ABD'yle giriştiği savaşta aldığı yenilgi elbette Sovyetlerin ilerlemesini kolaylaştırdı. 

Bu ilerleyiş Japonya ile Moskova'yı da karşı karşıya getirdi. 


Daha önce Rus-Japon Savaşı'nda sınırları belirlemede önemli yer tutmuş Kuril Adaları, bugün hala Rusya ve Japonya arası çözülememiş bir mesele olarak duruyor. 

Rus uzak doğusunun kalkan işleri gören, Sahalin Adalarının altındaki bu Kuril Adalarının en güneyi, hala Tokyo'nun hak iddia ettiği topraklar arasında yer alıyor. 

Bu coğrafi anlaşmazlıklar ve elbette farklı ideolojik ve siyasi çekişmeler sonucu Rusya ve Japonya hala bir barış anlaşması imzalamamış durumda. 


Elbette ki Rusya ve Japonya arasındaki tek sıkıntı bundan ibaret değildi. 

Soğuk Savaş boyunca ABD ve müttefikleri, Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti'ni çevrelemek adına Uzak Doğu'da ve Pasifik Okyanusu'nda bir dizi rejimle anlaşarak, bu ülkelerin Batı'ya endekslenmesini, Batı'yla olan ilişkilerini artırmasını sağlamışlar ve Japonya, Güney Kore başta olmak üzere, pek çok ülke bu çevreleme politikasının en önemli noktaları haline gelmişti. 

O günden bu yana devam eden bütün bu meseleler, Tokyo'nun, Ukrayna'nın işgali sonrası Rusya'ya bakışına da şekillendirmekte. 


Japonya, işgalden bu yana geçen iki haftayı aşkın sürede Rusya'ya en sert tepkiyi vermiş ülkelerin başında geliyor.

Zaten bu tepkiler aslında son birkaç yıldır yine Ukrayna mevzu başta olmak üzere, pek çok alanda artarak kendini göstermeye başlamıştı. 

Rusya'nın müdahalesinin ikinci gününde farklı Japon ajanslarında Putin'in kendisinin Ukrayna'ya yönelttiği revizyonist tarih anlayışı ve toprak talepleri, Japonlar tarafından yeniden yorumlandı ve Japonya'nın kuzey topraklarının; yani Kuril Adaları başta olmak üzere pek çok takım adanın Japonya iadesi mevzu tekrar masaya yatırıldı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bir sonraki gün Rakuten başta olmak üzere, pek çok Japon şirketi Ukrayna'ya milyon dolarlarca yardımda bulunmaya; izleyen günlerde Rus şirketlerine ve bankalarına yaptırım kampanyasına katılmaya başladılar. 

Kuril Adaları pek çok vesileyle tekrar gündeme geldi. 

28 Şubat'ta Tokyo Valiliği ve Belediyesi tıpkı Avrupa'da olduğu gibi şehrin önemli simgelerini Ukrayna bayrağının renkleriyle ışıklandırdı. 

Yine devamında "Japon gönüllülerin Ukrayna'ya savaşmak için gittiği" haberi ajanslara düştü. 


Bununla beraber Japonya ve Rusya arasında artmakta olan gerilim 1 Mart günü yürekleri ağıza getirdi desek yeridir. 

"Bir Rus helikopterinin Nemuro Yarımadası üzerindeki Japon hava sahasını ihlal ettiği" haberi, üçüncü dünya savaşı söylentilerinin aslında çok da yersiz olmadığını kanıtlamaya başladı. 

Bunu izleyen günlerde Japon hükümeti, Rusya yönelik petrol yasağını uygulamaya başladı. 

Akabinde Japon Dışişleri Bakanlığı Rus topraklarını "üçüncü seviyede tehlikeli ülke" olarak tanımladı. Bu da Rusya'ya yapılacak gezileri reddetme, engelleme anlamına geliyordu.


7 Mart günü Japon halkı, Ukraynalılara destek için sokağa döküldü. 

Aslında Japonlar, Sovyetler Birliği döneminde de hem Çin Halk Cumhuriyeti'nde hem Rusya'da yaşayan pek çok azınlık topluluğun haklarını savunabildiği; Tibetlilerin, Uygurların, daha önceden Tatarların eylemlerde bulunabildiği merkezler haline gelmişti. 

Görünen o ki, bugün de Tokyo ve diğer Japon şehirleri bu önemini korumaktalar. 
 

8 Mart günü yaşanan bir başka önemli gelişme, Dışişleri Bakanı Hayashi Yoshimasa, Japonya'nın kuzey topraklarının; en başta bahsettiğimiz Kuril Adalarının "Rus işgali altında olduğu" ve "bu işgalin hiçbir yasal temeli olmadığının" altını çizdi. 

Bu, elbette ki Rusya'yla Japonya arasında sıcak savaş göreceğimiz anlamına gelmiyor. 

Fakat birinci olarak Japonya'nın Batı ittifakı içerisindeki yerini ve önemini; ikinci olaraksa gerek Rus yayılmacılığının gerek Batı'nın Rusya çevreleme politikasının sınırlarının olmadığını ve önümüzdeki süreçte Pasifik'te sular ısındıkça Japonya ve Rusya'nın sık sık karşı karşıya gelebileceğini gözler önüne seriyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU