İnsanlığın dur durak bilmez ekonomik büyüme arzusunun duvara toslayıp 2040 civarında medeniyetin çöküşüne yol açabileceğine dair 1970'lerde ortaya atılan öngörüyü doğrulayan çalışması geçen yaz ilk kez manşetlere taşındığında sürdürülebilirlik analisti Gaya Herrington daha ivedi meselelerle ilgileniyordu.
The Independent'a yaptığı açıklamada, "Çalışmam viral olduğunda henüz iki aylık bile olmayan küçük bir bebeğim olduğu için çok ilginç zamanlar geçirdim. Aynı anda hem emzirip hem röportaj verdiğim oldu" diye anlattı. "Yani bunun pek de tadını çıkaramadım" dedi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Aylarca süren orman yangınlarına, peş peşe gelen kasırgalara, yıkıcı sel ve sıcaklık dalgalarına maruz kalan bir dünyada, karanlık gelecek tasavvurlarının giderek daha da olası göründüğü bugünlerde, görece pek tanınmayan Journal of Industrial Ecology adlı bilimsel dergide yayımlanan bu akademik makalenin neden bu kadar ses getirdiğini anlamak için hayal gücünü çok da zorlamaya gerek yok.
Çokuluslu muhasebe şirketi KPMG'nin eski sürdürülebilirlik yöneticisi Herrington, şu anda da dünyanın en sürdürülebilir şirketleri sıralamasına giren enerji ve otomasyon uzmanı Schneider Electric'te çevresel, sosyal ve idari araştırmalardan sorumlu genel müdür yardımcısı olarak çalışıyor.
Herrington yakın zamanda Harvard Üniversitesi'nde sürdürülebilirlik üzerine yaptığı yüksek lisans kapsamında 1970'lerin başında Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde (MIT) yazılan ikonik çalışmayı değerlendirmeye karar vermiş. Bu çalışmada, Avrupa temelli düşünce kuruluşu Club of Rome'un görevlendirdiği araştırmacılar şu soruyu sormuştu: İnsanlığın sınırlı kaynakları tüketmesi ve kontrolsüzce sanayileşmesi gezegenin başa çıkabilme kudretini ne zaman geride bırakacak?
MIT'deki ekip, bilgisayar modellemesiyle nüfus, gıda, sanayileşme, yenilenemeyen doğal kaynakların kullanımı ve (karbon salımını da içeren) kirlilik gibi bir dizi değişkeni inceleyerek geleceğe dair senaryolar üretmişti.
Ekonomik Büyümenin Sınırları (The Limits to Growth, EBS) adıyla 1972'de yayımlanan sonuçlar çarpıcıydı. Ekip, ekonomik büyümede "geldiği gibi gider" denen yaklaşımı benimsemenin gezegenin kaynaklarını tüketerek 21. yüzyılda çöküşe yol açacağını ortaya koymuştu. İnsan uygarlığı sona ermeyecek olsa da gıda üretimi, sanayi çıktısı ve toplam nüfusun tepetaklak olmasıyla insanlığın durumu önceki nesillere kıyasla önemli ölçüde daha kötü olacaktı.
Ancak EBS'deki gelecek senaryolarının tamamı bu denli kasvetli değildi. MIT ekibi, toplumun yurttaşların refahını baz alacak şekilde önceliklerini yeniden yapılandırması, kaynakları verimli kullanması ve kirliliği azaltması durumunda "istikrarlı bir dünyanın" mümkün olabileceğini de göstermişti.
Kitap 30 milyon kopya satıp 30 dilde basılmış da olsa ilk tepkiler karışıktı. Bazıları onu sonsuz tüketimin tehlikelerine ve doğal dünyanın düşüncesizce tahrip edilmesine karşı ileri görüşlü bir uyarı olarak kabul etmişti. Diğerleriyse araştırmaya son derece eleştirel yaklaşmıştı.
The New York Times ekonomi editörleri, iğneleyici incelemelerinde, "Ekonomik Büyümenin Sınırları'nın en iyi özeti doğa yasalarının yeniden keşfedilmesiyle ilgili değil, bilgisayar biliminin en eski düsturunun yeniden keşfedilmesiyle ilgili olabilir: Girdiniz saçmaysa, ulaştığınız sonuç da saçma oluyor" yazılmıştı.
Aradan geçen 50 yılın ardından Herrington'ın karşılaştırmalı analizi ve bu süre zarfında yapılan bir dizi başka çalışma EBS'nin zamana pek de yenik düşmediğini ortaya çıkardı.
Herrington'ın tezi, küresel toplumun hâlâ çöküşe doğru ilerleyip ilerlemediğini anlamak için EBS'deki 4 senaryoyu kullanılabilecek en güncel deneysel verilerle karşılaştırdı.
Genel itibarıyla yeni bulgular, 1970'lerdeki çalışmanın bulgularıyla son derece uyumluydu ve medeniyetin, önümüzdeki 20 yıl içinde ekonomik büyümenin durma noktasına gelmesini bekleyebileceği ve en kötü senaryodaysa 2040 civarında toplumsal çöküş görülebileceği sonucuna ulaşıyordu.
Temmuzda kaleme aldığı bir blog yazısında Herrington, "Yani, araştırmamdan çıkarılabilecek en sağlam sonuç, insanlığın bilinçli olarak kendi büyüme sınırlarını seçmek yerine ona dayatılan büyüme sınırlarına ulaşma yolunda ilerlediği oldu. Fakat araştırmamın sonuçları endüstriyel ve tarımsal üretimdeki müteakip düşüşlerin nüfusta ve refah seviyelerinde keskin azalmalara yol açıp açmayacağı konusunda bir sonuca varmıyor" diyor.
Herrington araştırmasının sonuçlarının bazı açılardan şaşırtıcı olmadığını söylüyor.
Analist, The Independent'a yaptığı açıklamada, "Sınırlı bir gezegende büyümenin baki olamayacağı fikri fazlasıyla sezgisel bir fikir. Hiçbir şey sonsuza kadar büyüyemez" dedi. Öte yandan, modellemelerin onlarca yıl ilerisi için isabetli tahminler yürütmesinin "epey nadir" olduğunu da sözlerine ekledi.
Herrington orijinal araştırmadan bahsederken, "Bu mesajı o zamanlar dikkate alsaydık gerçekten de rahat bir geçiş yapabilirdik, bu yüzden bu büyük bir talihsizlik" dedi.
Şu anda hâlâ zamanımız varsa bile bu zamanın hızla tükendiği sonucuna vardım. Esaslı iyileştirmeler yapmamız gerekiyor. Bu sarsıntılı bir yolculuk olacak.
Herrington, sözlerine şöyle devam ediyor:
Önümüzdeki 10 yıl, yüzyılın geri kalanını da belirleyecek. Eşi benzeri görülmemiş zamanlardan geçiyoruz. İklim değişikliğini deneyimleyen ilk kuşağız ama aynı zamanda bu konuda bir şeyler yapabilecek son kuşak da biziz.
Herrington'ın araştırmasına dayanan Five Insights For Avoiding Collapse (Çöküşü Önleyecek Beş Öngörü) başlıklı kitap bu yıl yayımlanacak. Club of Rome için danışmanlık da yapan analist Herrington, aynı zamanda Birleşmiş Milletler'in haziranda yapacağı Stockholm+50 toplantısında EBS'nin 50. yılı için güncelleme sunumu yapacak çalışma grubunda da yer alıyor.
Pandeminin ardından "daha iyi biçimde yeniden inşa etme" vaadi, büyük ekonomilerin liderlerinin şiarı haline gelmiş olsa da bu daha temiz ve daha yeşil gelecek aslında hâlâ esas şeklini almaya başlamadı. Fosil yakıtların yakılmasıyla ortaya çıkarak iklim krizinin ana sebepleri olan karbondioksit ve metan salımındaki artış sürüyor.
Bir taraftan, EBS'nin güncellenen halini incelemek dehşet verici bir gelecek tasavvuru sunuyor. Ama Herrington, farklı bir rota çizmeyi sağlayacak pencere hızla kapansa ve bu köklü değişiklikler gerektirecek olsa bile en kötü senaryonun kaçınılmaz olmadığını söylüyor.
Örneğin, tıpkı "vergi ve fiyatlar üzerinde durmak" gibi, sadece sıfır salımlı hedeflere odaklanmanın da zamanın gerisinde kaldığını ve yeterince hırslı olmadığını söylüyor.
Herrington, "Dünyadaki rolümüzü bütünüyle yeniden tasavvur etmemiz gerekiyor" diyor.
Peki bunu neden yapıyoruz? Dünyayı bulduğunuzdan biraz daha iyi bir halde bırakmak için.
Nihayetinde, Ekonomik Büyümenin Sınırları'nın mesajı bence bu. Bundan daha iyi olabilir, daha iyisini gerçekten yapabilir ve daha iyi hissedebiliriz. Gelecek tasavvurumuzun nasıl olabileceğine dair bir alternatif sunmamız gerektiğini düşünüyorum.
https://www.independent.co.uk/climate-change
Independent Türkçe için çeviren: Kerim Çelik
© The Independent