İkinci Karabağ Savaşı açısından yanlış yorumlanan savaş esiri statüsü

Memmed İsmayılov Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

İkinci Karabağ Savaşı 27 Eylül 2020 tarihinde başladı ve 10 Kasım 2020 tarihinde Rusya'nın arabuluculuğuyla imzalanan ateşkes antlaşmasıyla sona erdi.

Ateşkes Antlaşması'nın 8'inci maddesinde savaş esirlerinin değiş tokuşu öngörülmüştür.

Bu hüküm çerçevesinde Azerbaycan ve Ermenistan Ateşkes Antlaşması'nın hemen ardından savaş esnasında esir alınan savaşçıların değiş tokuş işlemini gerçekleştirmişlerdir. Bununla da antlaşmanın 8'inci maddesi hükmü yerine getirilmiştir.

Ancak Ateşkes Antlaşması'ndan yaklaşık iki hafta sonra 26 Kasım 2020 tarihinde Ermenistan'ın Şirak Vilayeti'nden Azerbaycan sınırlarına geçen bir grup Ermeni terör birlikleri Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerine ve sivil halka yönelik silahlı saldırı eylemleri gerçekleştirmişlerdir.

Bu saldırılar sonucunda Azerbaycan Silahlı Kuvvetler üyeleri ve sivil halk arasında ölen ve yaralananlar olmuştur.

Saldırıyı önlemek için Azerbaycan Devlet Güvenlik Hizmeti ve Savunma Bakanlığı'nın gerçekleştirdikleri ortak operasyon sonucunda 62 kişiden ibaret ermeni terörist grup yakalanmıştır.

Buna müteakiben Ermenistan 10 Kasım Antlaşması'ndan sonra ele geçirilen bu kişilerin savaş esiri olduğunu ve 10 Kasım Antlaşması'nın 8'inci maddesi çerçevesinde hemen serbest bırakılmasını talep etmiştir.

Azerbaycan ise uluslararası hukuka atıf yaparak "savaş esiri" statüsünün silahlı çatışmaların başlaması ve bitmesiyle söz konusu olacağını bildirmiştir.

Savaş ise 10 Kasım 2020 tarihinde imzalanan Ateşkes Antlaşmasıyla sona ermiştir. Dolayısıyla Azerbaycan 10 Kasım Antlaşması'nda öngörülen tüm savaş esirlerini iade ettiğini 10 Kasım'dan sonra yakalanan kişilerin ise Azerbaycan yasalarına göre yargılanacağını ileri sürmüştür.


Bu noktada yukarıda aktardığımız somut olay çerçevesinde uluslararası hukukun kimi/kimleri savaş esiri gördüğü sorusunu sormak yerinde olacaktır.

Savaş esiri statüsü ve haklarını düzenleyen temel uluslararası belge 1945 tarihli III sayılı "Harp Esirleri Hakkında Tatbik Edilecek Muameleye Dair Sözleşme"dir.

Bu sözleşme'nin 4'üncü maddesinde kimlerin savaş esiri statüsünden yararlanacaklarına ilişkin bir liste yer almaktadır.

Bu kişilerden bazılarına aşağıda yer verilmiştir:

  1. Çatışan bir tarafın milis kuvvetleri ve gönüllü birlikleri dâhil silahlı kuvvetler mensupları;
  2. Çatışan taraflara bağlı öteki milis kuvvetleri ve direniş örgütleri dâhil gönüllü birlikleri mensupları (başlarında astlarından sorumlu bir kişi bulunması, uzaktan tanınabilir ayırt edici işaret taşıması, silahlarını açıkça taşıması ve savaş kurallarına uyması koşullarıyla);
  3. Çatışan karşı tarafça tanınmayan hükümet ya da başka bir otoriteye bağlı düzenli silahlı kuvvetler mensupları;
  4. Silahlı kuvvetlerin doğrudan mensubu olmamakla birlikte bu kuvvetlerin izni ile onlarla gezen askeri uçakların sivil mürettebatı, savaş muhabirleri, askerlerin yaşamını kolaylaştıran hizmet ve çalışma birimleri mensupları ile malzeme ve gıda tedarik birimleri mensupları;
  5. İşgal edilmiş bir ülkenin serbest bırakılmış ve çatışma yürüten ulusal silahlı kuvvetlerine tekrar katılmaya çalışan silahlı kuvvetler mensupları. 

Sorulması gereken diğer bir soru ise savaş esiri statüsünün ne zaman başlayacağıdır.

Uygulanan uluslararası hukuka göre silahlı çatışmaların başlaması ve bitimine kadar olan dönemde yukarıda sayılan kişilerin düşman taraf eline geçmesi ile savaş esiri statüsü kazanılmış olacaktır.

Karşı tarafın bu kişileri serbest bırakmasıyla birlikte savaş esirliği durumu da bitecektir. Dolayısıyla savaş esiri statüsü silahlı çatışmalar esnasında söz konusu olan bir durumdur.

Bu bağlamda taraflar arasında silahlı çatışmaların sonlanmasından sonra yakalanan kişiler savaş esiri kabul edilmeyecekler ve dolayısıyla savaş esirlerinin yararlandıkları haklardan yararlanamayacaklardır.

Özellikle iki muharip devlet arasındaki çatışmaları sona erdiren ateşkes ya da barış antlaşmasından sonra, taraflardan birinin provokasyon amaçlı karşı tarafın uluslararası hukukça tanınmış sınırlarına geçerek yaptıkları eylemlerin bu devlet tarafından önlenmesi ve bu fiilleri gerçekleştiren kişilerin yakalanması durumunda savaş esirliği statüsü söz konusu olmayacak ve yakalanan kişiler yakalayan devletin iç hukukunca yargılanacaktır. 


İkinci Karabağ Savaşı açısından savaş esiri statüsünü değerlendirecek olursak birçok uluslararası kurumun ve insan hakları savunucusunun Azerbaycan'a "savaş esirlerinin geri verilmesi" ve "savaş esirlerinin iadesi" gibi ifadelerle çağrı yaptığını görmekteyiz.

1945 tarihli III sayılı Sözleşme'ye göre;

...bu Sözleşme'nin hükümleri iki veya daha çok kabul eden taraf arasında gerçekleşen savaşlara uygulanır.


Bu hükümden de anlaşıldığı üzere savaş esiri statüsü savaş zamanında ele geçirilen silahlı çatışmalara katılan kişilere tanınan bir haktır.

Bu bağlamda bu kurumların ve kişilerin yaptığı çağrıların uluslararası hukukla bağdaşır bir yanı yoktur. Çünkü Azerbaycan 10 Kasım Antlaşması'na kadar olan tüm savaş esirlerini Ermenistan'a iade etmiştir.

10 Kasım Antlaşması'ndan sonra 26 Kasım'da Azerbaycan topraklarında terör faaliyeti gerçekleştiren kişiler ise savaş esiri statüsünde değillerdir.

Çünkü uygulanan uluslararası hukuka göre silahlı çatışmalar sonra erdikten sonra terör ya da provokasyon amaçlı eylemler gerçekleştiren kişilerin yakalanması halinde bu kişiler savaş esiri statüsüne sahip olmayacaklardır.

Dolayısıyla 26 Kasım tarihinde yakalanan kişiler savaş esiri statüsünden yararlanamayacaklar ve Azerbaycan ulusal yasalarınca yargılanacaklardır. 


İfade edilmesi gereken bir diğer husus, savaş esiri statüsünün uluslararası çatışmalara ait edilen bir statü olmasıdır. Uluslararası çatışmalarda ise en azı iki devlet yer almaktadır.

Ayrıca "savaş esiri" statüsü yalnızca savaşan devletlerin vatandaşı olan kişilere tanınan bir haktır. Bu bağlamda İkinci Karabağ Savaşı işgal altındaki Azerbaycan topraklarında geçmekteydi.

Dolayısıyla hem savaş zamanında hem öncesinde veya savaştan sonra Azerbaycan topraklarında yaşayan Azerbaycan vatandaşı olan silahlı ermeni gruplarının silahlı çatışmalar sırasında yakalanması durumunda bu kişiler savaş esiri olarak kabul edilmeyecektir.

Bu kişiler "devlete karşı işlenen suçlar" veya "terör" suçlarının faili olarak Azerbaycan yasalarına göre yargılanacaklardır.


Son olarak savaş esiri olan kişilerin iadesinden önce bu kişilerin savaş suçları, barışa karşı suçlar ve insanlığa karşı suçlara katılıp katılmamasına yönelik soruşturma yapılmalıdır.

Eğer bu kişiler yukarıda sayılan suçları gerçekleştirmişlerse, bu kişilerin yargılanması temin edilmelidir. Dolayısıyla savaş esiri statüsü, bu kişileri cezai sorumluluktan bağışık tutmamaktadır. 

 

 

Kaynaklar:

Qudus A. HUMUNEY, "International Humanitarian Law and Prisoners of War", Yıl 2009., Bağlantı b- Linki:https://www.researchgate.net/publication/228227986_International_Humanitarian_Law_and_Prisoners_of_War.

Hüseyin PAZARCI, Uluslararası Hukuk, Yıl 2019., Bası 18. Turhan Kitabevi, Ankara.

Yusuf AKSAR, Temel Metinler ve Davalarla Uluslararası Hukuk, Yıl 2021., Bası 2, Seçkin Yayınları, Ankara.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU