Fatin Rüştü Zorlu'nun yaşamına ve düşüncelerine dair kısa notlar

Prof. Dr. Zehra Aslan Independent Türkçe için yazdı

Fatin Rüştü Zorlu / Fotoğraf: Anadolu Ajansı

Türkiye tarihinde idamla hayatı sona erdirilen üç devlet adamından biri olan Fatin Rüştü Zorlu, duruşu, tercihleri hatta sansasyonlarıyla bir devrin önde gelen siyasi figürlerindendi.

Köklü bir aileden gelmiş ve iyi bir eğitim almıştı. Başarılı memuriyet, diplomatlık hayatının ardından uzun süre dışında kalmayı tercih ettiği siyasete, daha fazla uzak kalamamıştı.

1954 seçimleriyle bir taraftan ülkenin yönetiminde söz sahibi olduğu bir konuma gelmeyi başarırken, diğer taraftan adım adım onu acı bir sona doğru sürükleyen olayların içinde yer almıştı.

Türk siyasi tarihine adını yazdıran Fatin Rüştü Zorlu'ya dair bazı ayrıntılara bu makalede kısa notlarla değinelim istedik.
 

1.jpg
Kaynak: Zühtü Arslan, Türk Parlamento Tarihi, XI. Dönem, Cilt 3, TBMM Yay.

 

Doğduğu ve yetiştiği ortam

Zorlu, II. Abdülhamid döneminde mirliva (tuğgeneral) olarak orduda görev yapan İbrahim Rüştü Paşa'nın oğludur.

Rüştü Paşa, 1906 yılında meydana gelen Akabe krizinde Osmanlı Devleti adına önemli bir rol üstlenmiş ve "Akabe Kahramanı" olarak tarihe geçmişti. 

Fatin Rüştü, baba tarafından Artvin'in Yusufeli ilçesine bağlı Esenkaya (Zor) köyündendir. Bu nedenle 1934 yılında Soyadı Kanunu çıkınca, ailesi Zor köyüne istinaden "Zorlu" soyadını almıştır. Anne tarafından ise Kafkasyalıdır. 

1910 yılında beş çocuklu bir ailenin en küçüğü olarak dünyaya gelen Zorlu'nun doğduğu ev, bugünkü İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'nin yanında bulunan Zorlu Konağı'dır.

Bahçe içinde kırk odalı konak, devrin önde gelen devlet erkânının yaşadığı bir alanda, Harbiye Nezaretinin ve Keçecizade Fuat Paşa Konağı'nın yakınındadır. 

Anlaşılacağı üzere Zorlu, devletin yönetim merkezinin ve son dönemde yaşanan sıkıntıların odağında bulunan bir muhitte yetişmişti. Bu durum onun dünya görüşüne ve fikir dünyasına etki etmiş, hatta yön vermiştir. 

Elbette ailesinin durumunun ve çevresinin, ona sağladığı avantajlar vardı. Fakat doğumundan itibaren ailesinde yaşanmış ve yaşanacak acılar, onun farklı bir çocukluk geçirmesini de sağlamıştı. 

Büyük abisi İsmail, henüz Fatin dünyaya gelmeden ölmüştü. Diğer abisi Efdal, Paris'te tahsilini yaparken intihar etmişti. Nejat ise Galatasaray Lisesi'nden atılınca bunu kaldıramamış üzüntüsünden ölmüştü. 

Annesi Hatice Güzide Hanım, yaşadıklarının etkisiyle tüm ilgisini geride kalan oğulları Rıfkı ile ailenin en küçük bireyi Fatin üzerine yoğunlaştırmıştı.


Eğitimi

Galatasaray Lisesi'nin ilkokul kısmında okula başlayan Fatin Rüştü'nün okul yılları, İstanbul'un işgaline rastlar. Bu sebeple eğitimine bir yıl ara verir.

Ortaokulda en başarılı olduğu dersler İslam Tarihi ve Fıkıh olan Zorlu, Lise'nin "Ticaret Bölümü"nde eğitimini devam ettirir. 

Öğrenci numarası 665 olan Fatin, hukuk, iktisat, maliye gibi derslerde oldukça başarılıyken Türkçe, onun en zayıf derslerindendi. Genel başarısına bakıldığında orta dereceli bir öğrenci olduğu söylenebilir.

İlgilendiği tek spor dalı yüzme olan Fatin Rüştü, ilkokul, ortaokul ve lise yıllarında oldukça çekingen, içine kapanık ve sakin tabiatlı bir kişiliğe sahipti. Lakabı, kargadan ilham alınan "Gak Fatin"di. 

Liseden sonra diş hekimi olmak istiyordu. Bunun eğitimini de Amerika'da almak gibi bir düşüncesi vardı. Fakat annesi, onun bu isteğine karşı çıktı. Güzide Hanım'ın oğluyla ilgili planı, abisi Rıfkı gibi diplomat olmasıydı. 

Nihayetinde Fatin, annesinin isteği doğrultusunda Paris'e giderek Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne kayıt oldu. Sonra da Cenevre'de hukuk okudu.

1932 yılında üniversiteyi başarıyla tamamlayarak Türkiye'ye döndüğünde iyi derece Fransızca ve orta derece de İngilizce biliyordu.


İlk memuriyeti

Yurt dışında eğitimini tamamlayarak yurda dönen Fatin Rüştü Zorlu, 1932 yılında Dışişleri Bakanlığı'nın açtığı bir sınavı birincilikle kazanarak memuriyete ilk adımını attı. Görevi, Dışişleri Bakanlığı'na bağlı Siyasi İşler Dairesinin birinci şubesinde kâtiplikti. 

1934-1935 yıllarında askerliğini yaptıktan sonra 30 Ekim 1935 tarihinde terhis olmuş ve Dışişlerinde Siyasi Dairedeki görevine dönmüştü. 1936 yılından itibaren de burada "hukuk müşaviri" olarak görev yapmıştır.


Atatürk'ün de desteğiyle Fatin Rüştü, Emel Hanım'la dünya evine giriyor 

Fatin Rüştü Zorlu, Atatürk'ün Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'ın kızı Emel Hanım'la evlenmiştir. 

Bu evliliğe giden süreç, Tevfik Rüştü Aras'ın eşi Makbule Hanım'ın Fatin Rüştü Zorlu'yu Alman Büyükelçiliği tarafından verilen bir davette görmesiyle başlar.

Fatin Rüştü'yü çok beğenen Makbule Hanım, Tarım Bakanlığı Müsteşarı Atıf Benderlioğlu'nun eşi Rukiye Hanım'la kendisine haber gönderir.  

Fatin Rüştü'nün durumu annesine açması ile birlikte Hatice Güzide Zorlu, aracılık yapan Rukiye Hanım'ı da yanına alarak Emel Hanım'a görücü olur. Aileler, izdivaç konusunda anlaşır.

Fakat bu yeterli değildir. Çünkü Atatürk'ün de onayını almak gerekmektedir.

Atatürk, Fatin Rüştü'nün babası Rüştü Paşa'yı yakından tanır, sever ve saygı duyardı. Oğluna da değer verirdi.

Durumu öğrenince iki gencin evlilik kararını memnuniyetle karşılamış hatta düğünün Dolmabahçe Sarayı'nda yapılması talimatını vermiştir.

29 Ekim 1933 tarihinde (Cumhuriyetin 10'uncu yıldönümü), Ankara Palas'ta yapılan bir törenle Fatin Rüştü, Emel Hanım'la nişanlanır. Nişan yüzüklerini Atatürk takar.

1934 yılında da Dolmabahçe Sarayı'nın küçük muayede salonunda düğün merasimleri olur.

Devletin önde gelen idarecileri, yabancı misyon şefleri ve büyükelçilerin katıldığı törende Atatürk, açılış dansını gelinle yapar. Ve düğün hediyesi olarak da Emel Hanım'a elmas broş ile yüzük takar.

Görkemli bir törenle dünya evine giren Fatin-Emel çiftinin 1936 yılında Sevin adında bir kız çocukları olur. 

İş hayatına atılan, evlenen Fatin Rüştü için her şey yolunda gitmektedir. Hatta Emel Hanım'la evlendikten sonra sık sık Çankaya'ya giden Zorlu, kısa zamanda terfi de etmiştir.

Bu durumun ona kısa zaman diliminde olumlu, ileriki süreçte ise olumsuz yansımaları olacaktır.


Diplomaside ilk yılları 

1936 yılında Türkiye'nin lehinde sonuçlanan Montrö Konferansı'nda Fatin Rüştü Zorlu, Türk heyeti içindeydi. Daha sonra Bern Büyükelçiliği kadrosuna atandı.

Cenevre'deki "Cemiyet-i Akvam" (Birleşmiş Milletler) çalışmalarını takip etmekle görevlendirildi. Görevi döneminde "Hatay", Türkiye için en hassas meselelerden birisi haline dönüşmüştü. 

Bu süreçte Hatay meselesi üzerinde yapılan görüşmeleri takip eden, Dışişleri Bakanlığı Siyasi Müsteşarı Numan Menemencioğlu başkanlığındaki Türk heyetinde bulunan Zorlu, müzakerelerde gösterdiği başarılı hizmetler nedeniyle bir takdirname ile ödüllendirilmişti. 

Artık adı, siyasette ve bürokraside duyulmaya başlamıştı. Bu durum ona yeni kapılar açtı. 1938'in aralık ayında önce Bern Büyükelçiliği başkâtipliği, ardından da Cemiyet-i Akvam (Birleşmiş Milletler) nezdinde daimi büro şefliği görevlerine getirildi. 

Fakat Atatürk'ün 10 Kasım 1938 tarihinde vefatının ardından kayınpederi Tevfik Rüştü Aras'ın, siyaset dışına itilmesi, ister istemez onu da olumsuz etkiledi.

Yine de kendisine verilen görevleri layıkıyla yerine getirmeye ve adından söz ettirmeye devam etti.


II. Dünya Savaşı yıllarındaki faaliyetleri

II. Dünya Savaşı'nın başlamasına yakın (1939 yılının temmuz ayında) Türkiye'nin Paris Büyükelçiliği başkâtipliğine atanan Fatin Rüştü Zorlu, Fransız diplomatlarıyla bağlantıya geçer.

Savaşın tüm şiddeti ile sürdüğü ve Fransa'ya karşı Alman saldırılarının arttığı sırada Türk elçiliğinin Vichy'e taşınmasına katkı sağlar. Burada geliştirdiği iyi ilişkiler nedeniyle Fransız hükümeti tarafından bir nişanla ödüllendirilir.

Ayrıca Fransa'da bulunduğu sürede Ankara'ya istihbarat ulaştırır ve Türkiye'nin savaşta tarafsız kalma politikasına katkı sağlar.

Fransa'daki çalışmaları dikkat çeken Zorlu'nun, bu sırada Ankara'da aleyhinde birtakım faaliyetler yürütülür ve beyanatlar verilir.

Bundan kaynaklı olarak merkeze çağrılır ve adeta cezalandırılır. Bakanlıkta etkin olmayan bir işte "Şifre Müdürlüğü"nde görevlendirilir. 

O, yeni görevlendirmesinin anlamının farkındadır. Kendisine layık görülen vazifeyi kabullenmez. 

Önce bulunduğu makamın etkisini artırmak için harekete geçer ve "Şifre Müdürlüğü"nün adının "Siyasi Malumat Bürosu" olarak değiştirilmesini sağlar.

Dış temsilciliklerden gelen bilgileri, bekletmeden Dışişleri Bakanlığı'na ulaştırır. Böylece atıl bir büroyu, aktif çalışan bir kurum haline dönüştürmeyi başarır.


1941 yılında, II. Dünya Savaşı tüm şiddetiyle sürerken, Alman orduları doğuda Moskova'ya doğru ilerlemeye başlamıştı. Bu gelişme üzerine Sovyet hükümeti, başkentini Moskova'dan Kuybişev'e nakletti.

Bu durumda Moskova'daki Türk Büyükelçiliğinin de Kuybişev'e taşınması zorunluluğu ortaya çıkmıştı. 

Türk Büyükelçiliğinin taşınması görevi, önce Fatin Rüştü'nün ağabeyi Rıfkı Zorlu'ya teklif edildi.

Onun kabul etmemesi üzerine Fatin Rüştü, gönüllü olarak Kuybişev'e görevlendirilmiş ve burada maslahatgüzar olarak Türk Büyükelçiliğini idare etmiştir.

Başarılı faaliyetleri nedeniyle terfi eden Zorlu, Moskova büyükelçilik müsteşarı olmuştur.

Fatin Rüştü Zorlu, Rusya'daki başarılarının ardından Lübnan'a başkonsolos olarak tayin edilir. 1943 yılı başlarında Beyrut'ta yeni görevine başlar.

Burada görev yaptığı süre içinde Fransız çevreleriyle irtibat kurar ve Suriye ile ilgilenir. Elde ettiği bilgileri Ankara'ya Türk Dışişlerine hızlıca iletir.


II. Dünya Savaşı sonrası

Fatin Rüştü Zorlu, Beyrut'taki görevini tamamlayıp Türkiye'ye döndükten sonra, 1946 yılında, Dışişlerine bağlı Ticaret Dairesinin başına geçer.

Burayı, dış yardım akışını sağlayarak maddi yardım bulmak amacıyla, yeniden yapılandırır. 

Yeni görevinde Türkiye'nin Batı ile ilişkilerinin geliştirilmesi için çalışan Zorlu, 1948 yılında Küba'da toplanan ve bir Uluslararası Ticaret Örgütü'nün kurulmasının karar altına alındığı, Havana Konferansı'na Türk hükümeti adına katılır.

Ekonomik işbirliğini Batı ile geliştirmek amacıyla merkezi Paris'te bulunan Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı'na öncelik veren Zorlu, bu maksatla kurulan Devlet Bakanlığı'nda müsteşar yardımcısı olur. 


Savaş sonrasında Türkiye için en büyük sorun, Sovyet tehdidiydi. Bununla mücadele etmek için kendisini bir paktla güvene almak isteyen Türkiye, Sovyetlere karşı kurulan Kuzey Atlantik Paktı'na (NATO) müracaat eder.

Fakat Paktın Avrupa ile sınırlı tutulması görüşünde olan devletlerin karşı çıkması, Türkiye'nin üyeliğini engeller. 

Kore Savaşı'na katılması, Türk tugayının Kunuri'deki başarısı ve ABD'nin desteği vb. nedenlerle 1952 yılında NATO'ya kabul edilen Türkiye'nin NATO Daimi Temsilcisi, Fatin Rüştü Zorlu olur.


Fatin Rüştü Zorlu, iş hayatındaki başarılarıyla yavaş yavaş basamakları çıkarken, özel hayatında bir çalkantının içinde kendini bulmuştu.

Vesamet (Kutlu) Hanım'la yaşadığı aşk, iki tarafın da evli olduğu göz önüne alındığında, devrin en sansasyonel olaylarının başında geliyordu.

Bu yasak aşk, siyasetten, toplumdan, en önemlisi de aile çevrelerinden gelen tüm tepkilere rağmen hiçbir engel tanımamış ve onun idamına kadar sürmüştür. 


Adnan Menderes'in isteği ile Fatin Rüştü için yeni bir yol

Demokrat Parti'nin ilk iktidar döneminde (1950-54) Fatin Rüştü Zorlu, Türkiye'nin NATO daimi temsilciliği ile birlikte Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı ilişkilerini birlikte yürütüyordu. 

Başbakan Adnan Menderes, çalışmalarını takip ettiği ve beğendiği Fatin Rüştü'yü, siyaseten yola devam edeceği bir çalışma arkadaşı olarak yanında ister.
Bu talebe daha fazla kayıtsız kalamayan Zorlu, yakınlarının muhalefetine rağmen 1954 seçimlerinde Çanakkale'den milletvekili seçilir. 
 

2.jpg
Kaynak: TBMM Arşivi, Fatin Rüştü Tercüme-i Hal dosyası

 

Milletvekili seçildikten hemen sonra önemli bir göreve başbakan yardımcılığına getirilen Zorlu'nun görev alanı milli savunma, iktisadi işler ve dış politikadır. Bunların yanında eski görevlerini de sürdürür. 


Bandung Konferansı'nda Fatin Rüştü Zorlu

II. Dünya Savaşı'ndan sonra emperyalist devletlerin sömürgelerinde bağımsızlık hareketlerine hız verilmiş ve birçok Asya ve Afrikalı ülkenin oluşturduğu yeni devlet, bağımsızlığını ilan etmişti. 

Bağımsızlıklarını korumak için başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası arenada girişimlerde bulunan bu devletler, sonunda kendi aralarında işbirliği yapmaya karar verdiler. 

İki kutuplu dünyada kendi kaderlerini kendileri belirlemek için ortak hareket eden devletler, siyasi literatüre "Bağlantısızlar" veya "Bağımsızlar" hareketi olarak geçmişti.

Sovyetler Birliği ve Amerika, etki alanlarını genişletmek için "Bağlantısızlar"la ilişki kurmak istediler. Amaçları, onların üzerinde etki kurmaktı.

Fakat sömürgeci bir grupla hareket ettiği için Amerika'nın işi, Sovyetler Birliği kadar kolay olmamıştır. 

Neticede Asya ve Afrika'dan yaklaşık 29 devlet, 1955 yılının nisan ayında Endonezya'da düzenlenen Bandung Konferansı'nda (Asya ve Avrupa Konferansı) bir araya geldi.

Konferansa davetli olan ülkelerden birisi de Türkiye'ydi. Türkiye'nin heyet başkanı da Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Fatin Rüştü Zorlu'ydu. 

Konferansın resmi bir başkanı yoktu, fakat yeni bağımsız olan devletlerin rehber aldığı bir kişilik olan Hindistan Başbakanı Nehru, başkan gibi hareket ediyordu.

Konferans öncesi Çin Lideri Çu En-Lay ve Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdunnasır, bir araya gelip bazı kararlar almışlardı. 

Konferansın açılışında bu kararlar açıklanınca ilk tepki gösteren Fatin Rüştü Zorlu oldu.

Zorlu'ya göre üç liderin önceden karar alması, katılımcı diğer 26 devlete karşı bir saygısızlıktı. 

Fatin Rüştü Zorlu, 21 Nisan günü yaptığı konuşmada dünyada hızla yayılan komünizm tehlikesine dikkat çekti.

Nehru söz aldığında ise hedefe Zorlu ile NATO ve Bağdat Paktı üyeliklerini kınadığı Türkiye'yi koymuştu.

Zorlu ve Nehru arasındaki tartışma konferans boyunca sürecekti.

Konferans sonunda sömürgeci anlayış kınanmış, Avrupa ve Asya ülkelerinin aralarında ekonomik işbirliği yapmaları vurgulamış ve BM İnsan Hakları Beyannamesi'nin desteklendiği açıklanmıştı. 

Fatin Rüştü Zorlu'nun konferanstaki tutumu, Sovyetler Birliği ile İngiltere'yi rahatsız etmişti.

İngiltere'ye göre Zorlu'nun amacı Amerika'dan Türkiye'nin daha fazla yardım almasını sağlamaktı. Türkiye'den de bu yönde eleştiriler olmuştu. 

Eleştirilere rağmen onun, aktif tutumu ve müzakerelerdeki baskın rolü ile konferansa iz bıraktığı açıktı.


Zorlu'nun istifası 

1955 yılı Demokrat Parti için sıkıntılı başlamıştı. Ülkede yaşanan kuraklık, ihracat-ithalat dengesinin bozulması, ekonomik problemlerin baş göstermesi ve yükselen enflasyon belli başlı sorunlardı. Tabi bir de döviz yokluğu belirmişti. 

Hükümet bir taraftan bunlarla diğer taraftan da gittikçe sertleşen iç siyasi çekişmelerle mücadele etmeye çalışıyordu.

Bir de bunların yanında parti içi muhalefet, Demokrat iktidarı oldukça zorlamıştı.

1955 yılının mart ayı sonunda DP içindeki bazı milletvekilleri, bakanlarını yolsuzluklara karışmakla suçladılar. Tartışmalar, hükümetin düşmesine kadar gitti. 

Fatin Rüştü Zorlu da bu tartışmalarda hedefteki isimlerin başında geliyordu.

Kendisine yönelik suçlamalar üzerine döviz komisyonundan ve devlet bakanlığı ile başbakan yardımcılığı görevlerinden istifa etti.
 

3.jpg
Kaynak: Akis, C 83, 10 Aralık 1955

 

Dışişleri Bakanlığı

27 Ekim 1957 seçimlerinde Demokrat Parti, ciddi oy kaybına uğrasa da yine iktidarda kalmayı başarmıştır.

Adnan Menderes'in 25 Kasım'a kadar kurulamayan yeni kabinesinde en etkin görevlerden birisi gittikçe Demokrat Partili arkadaşlarının hedefindeki isim haline gelen Fatin Rüştü Zorlu'ya verildi. 
 

4.jpg
Kaynak: Vatan, 4 Kasım 1957

 

Bu zorlu süreçte Zorlu, 25 Kasım 1957 tarihinde Dışişleri Bakanlığı görevine getirilmişti.

O, Menderes'e en yakın kişilerden birisi olmaya devam etti. Hükümetin politikalarını her ortamda savundu.

Muhalefet sözcüleriyle; özellikle de İsmet İnönü ile sert tartışmalara girdi. 

Dışişleri Bakanı Zorlu, bu alanda 1932 yılından itibaren tecrübe elde etmişti.

1958 yılından sonra neredeyse tüm mesaisini Kıbrıs meselesi için harcadı. Bu konunun, Türkiye'nin milli meselesi olmasında şüphesiz Zorlu'nun payı büyüktü.


Kıbrıs meselesindeki rolü

Kıbrıs meselesi, Yunanistan'ın Kıbrıs'ı kendisine bağlamak istemesi ile ortaya çıkmıştı.

İngiltere'den bu yönde talepte bulunan Yunanistan, ret cevabını alınca 1954 yılının ağustos ayında konuyu Birleşmiş Milletlere taşımış, İngiltere'nin öncülüğüyle Türkiye, olaya müdahil olmak durumunda kalmıştı.

İngiltere'nin bu girişimindeki amacı, Türkiye'yi Kıbrıs meselesine dâhil edip, Yunanistan'la karşı karşıya getirmek bu yolla da Ada'daki varlığını sürdürmekti.

Meselenin, Türkiye'nin de içinde bulunacağı, Londra'da düzenlenecek uluslararası bir toplantıda ele alınması kararlaştırıldı.

Oysa Türkiye'nin öncesinde herhangi bir hazırlığı yoktu. Hatta dönemin Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, kendisine yöneltilen bir soru üzerine "Bizim Kıbrıs diye bir meselemiz yoktur" diye açıklama yapmıştı. 
 

aa.jpg
Fatin Rüştü Zorlu, Kıbrıs Türklerinin liderleri Rauf Raif Denktaş ve Dr. Fazıl Küçük ile birlikte / Fotoğraf: Anadolu Ajansı

 

Başbakan Menderes, konuyla ilgili Fatin Rüştü Zorlu'yu görevlendirdi.

Zorlu, ilk olarak bir komisyon kurdu. Komisyon, Kıbrıs üzerinde Türkiye'nin hakları olduğunu dünyaya ispatlamak amacıyla hareket etti ve sorun çözülene kadar Kıbrıs Türklerine yardım yapmaya karar verdi.

Ayrıca Kıbrıs meselesini dünya kamuoyuna duyurmak amacıyla "Beyaz Kitap" adıyla bir yayın hazırlatıp, dış temsilciliklere göndertti. 


Fuat Köprülü'nün aksine Zorlu'ya göre bu konu, milli meselelerde öncelik oluşturuyordu.

1955 yılında Londra'da toplanan konferansa iyi hazırlanarak güçlü bir kadro ile giden Zorlu ile ekibi, Türkiye'nin Kıbrıs'taki haklarını kabul ettirmek için çaba gösterdi.

Kıbrıs meselesiyle ilgili Türk Tezi, bu konferansta gündeme getirildi.

Kıbrıs Adası'nda Rumlar ve Türkler arasında çatışmaların sürdüğü bir dönemde Fatin Rüştü Zorlu, Dışişleri Bakanlığı görevine gelmişti.

İngiltere ve Amerika nezdinde girişimlerde bulundu. Bunların yanında Birleşmiş Milletler ile NATO gibi uluslararası kuruluşların desteğini almaya çalıştı.

Başta Türkiye'nin de bulunduğu Bağdat Paktı üyeleri (Türkiye, Pakistan, İran, Irak) olmak üzere İslam ülkelerini bilgilendirdi.

Bir taraftan yurt dışındaki girişimleriyle Türk tezine destek ararken, diğer taraftan da Kıbrıs meselesi ile ilgili ülke içinde kamuoyu oluşturmaya çalıştı.

Bu mesele, özellikle Zorlu'nun gayretleriyle 1958 yılından sonra Türk dış politikasında en önemli yerlerden birini işgal etti.


Ekonomik sorunlar karşısında Fatin Rüştü Zorlu

Fatin Rüştü Zorlu'nun dışişleri bakanlığı, Türkiye'nin ekonomik sıkıntılarının arttığı bir döneme rastlamıştır.

Kalkınma hamleleri yavaşlamış, döviz sıkıntısı baş göstermişti. Temel ihtiyaç maddelerinin piyasalarda bulunması dahi zorlaşmıştı. 

Türkiye'nin üyesi olduğu IMF (Uluslararası Para Fonu) ve IRBD (Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası) gibi kuruluşlar, ekonomik problemlere karşı birtakım şartlar ileri sürmüşlerdi.

Bunlar sanayi yatırımlarının durdurulması, gerçekçi bir kur ayarlamasına geçilmesi ve denk bütçenin sağlanması gibi talepleri içeriyordu.

Fakat hükümet, sanayi yatırımlarının durdurulmasını ülkenin kalkınması ve menfaatleri açısından zararlı buluyordu. Dolayısıyla bu taleplere karşı direndi.

Bunun üzerine Dünya Bankası, 1955 yılının sonuna gelindiğinde Türkiye'ye verdiği kredileri durdurdu.

Fatin Rüştü Zorlu, dışişleri bakanlığı döneminde önceliğini ekonomik meselelere verdi. Sağlanacak dış yardımlarla ancak bu zor dönemin atlatılabileceği fikrindeydi.

Türkiye'nin ödemesi gereken 500 milyon dolara yaklaşan bir borcu vardı. Zorlu, bu borcu yapılandırmak ve yeni krediler temin etmek için Almanya'ya ve Amerika'ya gitti. 

Bulunduğu bir dizi temasın ardından adı, sonradan Avrupa Birliği'ne (AB) dönüşecek olan Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) adlı topluluğa, Türkiye'nin de üye olması için çaba sarf etti.

Hatta bunun için Dışişleri Bakanlığı'nda ayrı bir birim oluşturdu. Çünkü ona göre ortak pazara girmek, Türkiye'nin geleceği açısından çok mühimdi.

Ekonomi ile de bağlantılı bir diğer mesele Ortadoğu'da yaşanan sorunlardı. Bilhassa Sovyet Rusya'nın etkisi, bu coğrafyada gittikçe artıyordu.

Bu ortamda Türkiye'nin sınır güvenliğini de tehdit edebilecek gelişmelere karşı tedbirler alınması gerekliydi. 

Fatin Rüştü, NATO ve Batı'dan alınacak yardımları, çıkış yolu olarak gördü.

Amerika'nın o dönemde Türkiye'ye karşı gittikçe azalan ilgisine rağmen Zorlu, sık sık bu ülkeye ziyaretlerde bulundu. Onun için dış politikadaki başarı, parayla birebir ilişkiliydi. 

Bu sebeple de kredi temin etmeyi planladığı Amerika'dan umudunu kesmemişti…

 

 

Kaynakça

  • Akis, C 83, 10 Aralık 1955
  • ARAT, Tuğrul; Rıfat Erten, "DTÖ Hukuku ve Türkiye'ye Etkileri", Dünya Ticaret Örgütü
  • ASLAN, Zehra, "Her şey bir haberle mi başladı (1)6 Eylül 1955'e Doğru", Independent Türkçe, 5 Eylül 2020, https://www.indyturk.com/node/237651/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/her-%C5%9Fey-bir-haberle-mi-ba%C5%9Flad%C4%B1-6-eyl%C3%BCl-1955%E2%80%99e-do%C4%9Fru-1, Erişim: 20.11.2021.
  • ARSLAN, Zühtü, Türk Parlamento Tarihi, XI. Dönem, Cilt 3, TBMM Yay.
  •  DOHA Turu Çok Taraflı Ticaret Müzakereleri ve Türkiye, Editörler.: Dr. M. Sait Akman; Şahin Yaman, tepav, Ankara, Aralık 2008.
  • DURSUN, A. Haluk, Akabe Meselesi 1906 (Ortadoğu'da Osmanlı-İngiliz Rekabetine Bir Örnek), Yayımlanmamış Doktora Tezi, T.C. Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Bilim Dalı, İstanbul 1994.
  • FERSOY, Cemal O., Devlet ve Hizmet Adamı Fatin Rüştü Zorlu, Hun Yay., İstanbul 1979.
  • GÜNVER, Semih, Fatin rüştü Zorlu'nun Öyküsü, Bilgi Yay., 1985.
  • KOÇ, Rasim, İdam sehpasındaki Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Kopernik, 1.baskı, İstanbul 2018.
  • ÖNAL, Tekin, "Fatin Rüştü Zorlu'nun Siyasi Mücadelesi (Mayıs 1954-Mayıs 1960)", Akademik Bakış, 8/15, 2014, s. 161-188.
  • TBMM Arşivi, Fatin Rüştü Tercüme-i Hal dosyası
  • Vatan, 4 Kasım 1957
  • Vatan, 26 Kasım 1957

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU