İran'ın Azerbaycan ile savaş oyununun arka planı

Oğul Tuna Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Türkiye'nin yakın çevresinden aylardır, hatta yıllar yahut on, yüz yıllardır, uluslararası çatışma ve gerilim haberleri eksik olmuyor. Sadece 2021 senesinde dikkatler Karabağ'dan Ukrayna'ya, Kırgız-Tacik geriliminden Afganistan'a kaydı.

Şimdi de güneydoğu sınırında askerî hareketlilik had safhaya ulaştı. Bu kez yaşanan gerilimin müsebbibi İran, hedefinde ise Azerbaycan var.

İran, Azerbaycan sınırına ağır sevkiyat yaparak muhtemelen Rusya'nın nisanda Ukrayna'yla oynadığı oyunu oynamaya çalışıyor. Moskova, gerek Karabağ'daki askerî güç gerekse normalleşme ihtimaline uzak duruşuyla zaten ateş altında.


İran'ın jeopolitik hırsları, çıkarları ve içerdeki hesapları özellikle Suriye İç Savaşı'ndan bu yana bölge ülkelerini endişeye sevk etmekte.

Buna rağmen, Ankara'nın Moskova'yla kurduğu kırılgın ortaklık Tahran'ı da içine alan bir konseptin Suriye özelinde göreceli bir başarıya ulaşmasını sağladı. Fakat bu birlikteliğin test edildiği alanlardan biri Karabağ, süreç de 44 günlük İkinci Karabağ Savaşı oldu.

Türkiye'nin, İsrail ile birlikte, Azerbaycan'a verdiği askerî ve istihbarî destek Bakü'nün savaşı kazanmasında önemli teknik noktalardan biriydi. Savaş sonunda Türkiye'nin -ve çelişkili olarak Rusya'nın- bölgede nüfuzunu artırması İran'ı rahatsız eden bir gelişme oldu.

Nitekim Karabağ ve Güney Kafkasya tarihinin büyük kısmında bu bölge üç imparatorluğun, İran, Rusya ve Türkiye'nin, kapışma sahası olmuş; asırlar süren mücadelenin sonunda Rusların iki yüzyıllık egemenliği pekişmişti. 


Şimdiyse durum on sekizinci yüzyılla, Rus dominasyonu öncesiyle, benzerlik arz ediyor. Güney Kafkasya'da uluslararası ilişkiler açısında anarşik bir yapı hakim.

Öte yandan aktörlerin çoğalması ve ilişkilerin karmaşık bir hal almasıyla da analoji kurmak zorlaşıyor. Çünkü İran'ın bu bölgede artık bir vekili olmadığı gibi ABD, İsrail ve NATO hem yumuşak hem de sert gücünü artırıyor. 


Propaganda savaşlarında yeni perde

Hal böyle iken İran'ın "birdenbire" agresif bir söylem benimsemesi ve eylemlere girişmesi biraz daha anlam kazanıyor. Ayrıca Tahran'daki şovenist ve yayılmacı çevrelerin "Kuzey İran" tabiriyle Azerbaycan'ı hedef almaları yeni de değil.

Ankara ve Bakü'nün sözde Pantürkist politikalarıyla uzun zamandır mücadele verdiğini ifade eden İranlı yetkililer, inşa ettikleri söylemin kendileri için tuzak hâline gelebileceğinin ve geldiğinin farkında değiller.

Son dönemde girişilen propaganda savaşının başlangıç tarihi olarak ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın okuduğu bir şiir gösteriliyor.

İkinci Karabağ Savaşı'nın ardından Bakü'deki Zafer Geçidi'ne davet edilen Erdoğan, tören esnasında "Aras'ı ayırdılar" dizesinin geçtiği bir şiir okumuş ve sâbık İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif sert bir tepki göstermişti. 


İran'ın kimi aman üstü kapalı kimi zaman doğrudan tepki gösterdiği başlıca mevzu ise İsrail'in bölgede artan etkinliği.

Aslında böyle bir etkinlik olmasa bile Tahran'ı asıl rahatsız eden kısım, Azerbaycan'da siyasî çevrelerde, kültürel hayat ve basında İsrail'in olumlu imajının artması.

Azerbaycan-İran sınırındaki hareketlilik ile beraber İran lideri Hamaney'e bağlı "Câm-ı Cem" gazetesinin 29 Eylül'de "İsrail'in sesi Bakü'den duyuluyor" manşeti artması bu sebeple ilginç.

Bugüne dek içinde tutulan bir öfke nesnesinin patlaması gibi, bu manşet de propaganda savaşlarında yeni bir aşamaya geçildiğini ifade etti.


Azerbaycanlı ve İsrailli yetkililerin, İkinci Karabağ Savaşı'nın yıldönümünde, Bakü'nün diğer azınlıklara çok kültürlü ve hoşgörülü yaklaşımına, Kafkaslardaki -hatta şöyle diyelim, ABD dışındaki- en büyük Yahudi diasporasının Azerbaycan'da meskun olduğuna dair yayınlar böylece karşılık buldu.

İran'ın faşist ve irredentist vekilleri ile yetkilileri, Azerbaycan'ın aslında kendi parçası olduğuna ve "anayurda" dönmesine dair söylemleri artırdılar.

Bakü, Afganistan'dan taşınacak IŞİD ve diğer terör örgütlerine ev sahipliği yapmakla itham edildi. Türkiye'nin Azerbaycan ile Ermenistan'ı işgal edeceği, bu sebeple Suriye'den sonra Ermeni topraklarında da İran güçlerinin buludurulması çağrısı yapıldı.

İran Millî Güvenlik Komisyonu üyesi Fedâ Hüseyin Malikî, "İsrail, İran'a bir kurşun atarsa İlham Aliyev ilk kurban olur" diyerek Azerbaycan Cumhurbaşkanı'na suikastı ima edecek kadar işi ileri götürdü. 


Aslında işi kızıştıran söylemler İran için ters tepme ihtimali taşıyor. Nitekim Azerbaycan Cumhuriyeti'nin nüfusunun 2-3 katı kadar fazla Azerbaycan Türkü'ne ev sahipliği yapan devlet, İran İslam Cumhuriyeti.

Kaldı ki Türkiye'de ülkücülerle özdeşleşmiş "bozkurt işareti" yapan Türk kökenli İran Ordusu mensuplarının cephe hattından fotoğraf ve video paylaşımları artmakta.

Bu propaganda mücadelesi hakkında bölge uzmanı Arif Keskin sosyal medyada şu yorumu yaptı:

İran siyasetinin özelliklerinden biri bu [kışkırtıcı söylemler].  İranlı yetkililer, gazeteciler ve milletvekilleri radikal açıklamalarıyla küçük bir ihtilafı büyük krize dönüştürürler. Suudilerin Büyükelçiliğinin basılması olayında olduğu gibi en sonunda krizin altında kalıp ezilen kendileri oluyor.

İran yetkililerinin açıklamalar sert olsa da bunların Azerbaycan'la savaşa girmek istediği anlamına gelmiyor. İran 1980-1988 arasında Irak'la girdiği savaşı tecrübesi nedeniyle savaş da istenmiyor. İran'ın hedefi korkutmak, baskı yapmak, tehdit etmek, gözdağı vermek ve caydırmaktır.


Güney Kafkasya'da İran'ın "savaş oyunu"

O halde İran ne istiyor?

Karabağ Savaşı'ndan bugüne İran, Ermenistan üzerinden Rus barış koruma gücünün bulunduğu Dağlık Karabağ'daki rejime nakliyata devam etmiş, fakat Bakü, kendi topraklarına izinsiz giren TIR'ların şoförlerinin bir kısmını tutuklamış ve gümrük vergisini artırma yoluna gitmişti.

Süreç içerisinde İran'ın Dağlık Karabağ rejimine silah ve mühimmat taşıdığı gibi iddialar ve görüntüler paylaşılsa da Tahran bütün bu söylentileri reddetmişti.

Şimdi Rusya'nın Ukrayna sınırında oynadığı "savaş oyununa" benzer bir girişime atıldığı açık.

Peki, İran bu oyuna "birdenbire" mi girişti?

Arkasında hangi sebepler ve aktörler var?

Türkiye için ne gibi sonuçlara yol açabilir?


İran'ın Azerbaycan'la son aylarda yaşadığı gerilim elbette şu anda Sovyetler dağıldığından bu yana görülmemiş bir seviyeye yükseldi. Fakat Tahran'ın bu adımı müttefiklerinden habersiz ve tamamıyla sebepsiz attığını düşünmek zor.

Karabağ'daki barış koruma gücüne son dönemde Azerbaycan'dan yükselen tepki sonucu güncel kararlardan geri adım atan ve Ankara-Erivan arasındaki "normalleşme" dedikodularını yakından izleyen Rusya'nın şimdiye dek sessiz kalması önemli bir gösterge. 


Öte yandan 11 Ağustos 2021'de Rusların paylaştığı bir fotoğraf makro ölçekte önemsiz görünün son gelişmelere ışık tutabilir:

Rusya'nın ve Birleşik Krallık'ın Tahran Büyükelçileri Levan Cagaryan ve Simon Shercliff, 1943 tarihli Tahran Konferansı'nın gerçekleştiği binanın önünde; Stalin, Churchill ve Roosevelt'in tarihî poz verdikleri yerden fotoğraf paylaşmışlardı. Fakat aslından 78 yıl sonra verilen bu imajda Roosevelt'in koltuğu boştu.


Ayrıca İran, 17 Eylül 2021'de, yani son gelişmelerden bir hafta, 10 gün kadar önce Çin ve Rusya'nın başını çektiği Şanghay İşbirliği Örgütü'nün (ŞİÖ) üyesi olmuştu.

Prosedürün tamamlanması 2-3 yıl kadar sürecek ve ŞİÖ tam anlamıyla efektif bir yapı olmasa da jeopolitik fay hatlarını sergilemesi açısından önemli.

Böylece Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye ile birlikte, iki ŞİÖ üyesinin arasında kalmış oldu. Son dönemde Batı'ya açılımını sürdüren Azerbaycan için bu vaziyet çok daha hassas. 


İran ve Rusya ile tarihsel ilişkilerine aykırı biçimde kırılgan bir ortaklık sürdüren Türkiye olayları, şimdilik, soğukkanlılıkla izliyor. Fakat Ankara'nın Bakü'yü yalnız bırakmayacağı bir gerçek.

Hem de Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'ın "Ermenistan, İran'a karşı hiçbir eyleme dahil olmamıştır ve olmayacaktır. Çünkü Ermenistan için İran ile ilişkiler özel bir öneme sahiptir. Ermenistan, İran'ın 1990'ların başında nasıl hayat verdiğini unutmayacaktır" açıklaması üzerine.


Bu mertebede asıl soru, Ankara'nın Vaşington ve Tel Aviv'le ne gibi istihbarî, siyasî, hatta askerî ilişki kuracağı.

Çünkü sınır hattında İran'ın "askerî tatbikat" ile başlayıp en yüksek ağızdan Azerbaycan'ın ve Türkiye'nin tehdit edildiği noktada mesajın ve eylemin hedefi açık.

Mikro ölçekten Avrasya jeopolitiğine etki edebilecek bir noktaya ilerlerken bütün aktörlerin realist ve pragmatik hareket etmesi gerekiyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU