Dostum'u bırakma zamanı gelmedi mi?

Esedullah Oğuz Independent Türkçe için yazdı

Mareşal Raşid Dostum / Fotoğraf: AA

Afganistan ölçülerinde orta halli bir vilayet merkezi olan Şıbırgan'da Arap şeyhlerinkini andıran altı katlı bir köşk, her tarafı mermer kaplı köşkün salonlarını enfes halılar, caf caflı lüks koltuklar, yatak odaları dahil dört bir yana serpiştirilen son model Led televizyonlar süslüyor.

Köşkün görkemine ayrı bir zarafet katan şık ve pahalı avizeler genç ve güzel  bir kızın düğün elbisesi gibi göz kamaştırıyor.

Ve köşkün parkında duran 11'i zırhlı 70-80 kadar Lexus marka landcruiser araçlar. 


Burası, 40 yıllık Afgan iç savaşının en tartışmalı isimlerinden biri olan General Dostum'un köşkü. Ve iki hafta önce Şıbırgan'ın düşmesiyle kentle birlikte köşk de Taliban tarafından ele geçirildi.

Köşkü yağmalanırken General Dostum, Ankara'daydı ve gelişmeleri öfke ve çaresizlik karışımı bir duyguyla izliyordu. 


Ağustos başında aniden Kabil'e dönen General Dostum, cumhurbaşkanı Gani ve diğer yetkililerle toplantı üstüne toplantı yaparak Taliban'ı kuzeyden temizleme planları yapamaya başladı.

Dostum'un ülkeye dönüşü taraftarları arasında büyük bir heyecan ve umut yaratsa da Özbek liderin sınırlı askeri kabiliyetini ve zikzaklarını iyi bilenler, onun "Taliban artık kuzeyden nasıl çıkacağını düşünsün, Kuzey Afganistan, Taliban'a mezar olacak" şeklindeki sözlerini alaycı gülümsemerle izlediler. 

Taliban'ı temizleme operasyonu için Mezar-i Şerif'e gelen Dostum, eski rakibi Ata Muhammed Nur ile direnişe hazırlanırken 14 Ağustos günü Taliban kente girdi.


Kuzeyin iki savaş lordu Ata Nur ile Dostum, tek bir kurşun atmadan lüks araçlarına atlayarak arkalarında binlerce asker ve militandan oluşan silahlı adamlarını da bırakarak Hayratan köprüsü üzerinden Özbekistan'a kaçtılar.

Ata bir sürü adamını yanına alırken, General Dostum'un koruma müdürü General Settar Han, Cuzcan valisi Haşim Reis ve Cuzcan il yerel yönetim başkanı Mevlevi Hayat gibi en yakın adamlarını bile yanında götürmemesi, büyük bir hayal kırıklığı yarattı.

Köprüden geçemeyip geri dönen bu üç şahıs kaçacak yerleri olmadığı için mecburen Taliban'a teslim oldular.

Oysa 30 yıldır Dostum'un yanında yer alan bu insanlar daha düne kadar onun talimatları doğrultusunda Şıbırgan'da Taliban'a karşı sokak sokak savaşarak şanlı bir direniş gerçekleştirmişler ve Özbek liderin yeniyetme oğlu Yar Muhammed'i de canları pahasına korumuşlardı. 


Elbette bu, General Dostum'un en yakın adamlarını yüzüstü bırakıp ilk kaçışı değildi.

Özbek lider, bu konuda uzun bir geçmişe sahip. 40 yıl boyunca onlarca kez taraf ve saf değiştirmiş, müttefiklerini, sponsorlarını ve hamilerini yüzüstü bırakmış, hayal kırıklığına uğratmıştı. 

1980'li yılların başında yapılı yağız bir delikanlı olarak komünistlerin kurduğu milis ordusuna giren Özbek genci Abdulreşit tam 10 yıl boyunca işgalci Rusların hizmetinde kendi halkına karşı savaştı.

Düzenli ordu dağılınca komünistler onun yerine bir milis ordusu kurmuş ve orduya giren eğitimsiz gençlere de teşvik amacıyla bol keseden gelişigüzel rütbeler dağıtmaya başlamıştı.

Böylece Dostum da kısa sürde yükselmiş ve 30'una gelmeden general olmuştu. 


Komünist cumhurbaşkanı Necibullah, General Dostum'un çok güçlendiğini düşününce onu görevden almak istemiş, tehlikeyi anında haber alan Dostum da adamarıyla saf değiştirip mücahitlerin tarafına geçicince 1992 Nisanı'nda komünist rejim çökmüştü.

Dostum, kuzeyde 7 ilden oluşan özerk bir yönetim kurduysa da uzun süre buraya hakim olamadı ve 1997'de en yakın yardımcılarından biri, General Melik taraf değiştirip Taliban'ın saflarına katılınca, Dostum, Türkiye'ye kaçmak zorunda kalmıştı.

Bu, Dostum'un ilk kaçışıydı ve o zamandan beri günümüze kadar olan dönem içerisinde Özbek lider Afganistan'da ne zaman başı sıkışsa Türkiye'ye kaçmayı bir alışkanlık haline getirdi. 


Türkiye ise 30 yıldır, 1992'den beri ısrarla Dostum'a olan desteğini sürdürüyor. Türkiye'nin gözünde General Dostum, Afgan Türklerinin lideri ve oradaki Türk varlığının sembol ismi.

Dostum, Türkiye'nin Türkçülük konusundaki hassasiyetini keşfedince kendisini Türkçü ve Turancı ilan etti ve hatta Türkiye'ye geldiğinde Türkçeye çok yakın olan Türkmence konuşmaya başladı.

Oysa Türkmenler, Dostum'un umurunda bile değildi ve baştan beri onlara karşı açıkça ayırımcı bir politika izledi.

Afgan hükümetinde ve devletinde kendi partisine ayrılan tüm koltuklara ve makamlara Özbekleri doldururken, Türkmenleri ısrarla iktidardan uzak tuttu ve hatta Afgan makamlarının Türkmenlere verdiği tek tük valilik, bakanlık ve elçilik gibi makamları da onlardan almak için çaba harcadı. 


Elbette, General Dostum'un Türkmenlere karşı baştan beri uyguladığı ayrımcılık bu ülkede yaşayan iki Türk toplumunu birbirinden uzaklaştırmadı.

Zira Afganistan'daki Türkmenlerle Özbekler yüzyıllardan beri etle tırnak gibiydiler ve halen de öyleler.

Kunduz'dan Faryab'a kadar birçok ilde bir arada yaşayan, birbirleriyle kız alıp veren, Emir Timur'un, Babür Şah'ın, Alparslan'ın, Sultan Sancar'ın hikayelerini dinlediklerinde aynı coşkuyu hissedip göğüsleri kabaran, Ali Şir-i Nevai'nin veya Mahdumkulu'nun şiirleriyle kendinden geçen Türkmenlerle Özbekler her zaman birbirine düşkün ikiz kardeşten farksızdı. 


11 Eylül 2001 sonrası dönemde yani son 20 yılda General Dostum tam bir züccaciye dükkanına giren fil gibi davrandı.

Zira, cephelere, savaş meydanlarına alışık Özbek lider için Kabil'in binbir entrika ile dolu siyaset kulisleri, mayınlı bir tarlada yürümekten farksızdı.

O yüzden dönemin Afgan cumhurbaşkanı Karzai ve onun halefi Gani ile sık sık sorunlar yaşadı. Gerek Karzai gerekse Gani seçim zamanlarında sonsuz vaatlerle Dostum'u kandırıyor, ama işleri bitince onu kullanılmış bir peçete gibi fırlatıp atıyordu.

Afgan liderler, bununla da kalmyor, Dostum'un en yakınındaki adamları ona karşı ayartarak Özbek liderin vahim hatalar yapmasını, böylece bir anlamda kendi ayağına kurşun sıkmasını da sağlıyorlardı. 

Eski yardımcılarından Ekberbay 2008 yılında kurduğu partinin Şubesini Şıbırgan'da açmak isteyince Dostum Kabil'de onun evini basarak Ekberbay ve oğlunu kaçırdı ve günlerce işkence etti.

Afgan polisi Dostum'un evini kuşatınca araya Türkiye'nin girmesiyle Dostum dönemin dışişleri bakanı Ali Babacan'ın makam uçağı gönderilerek apar topar Ankara'ya getirildi.

Bir yıl Ankara'da sürgünde kalan Dostum, 2017'de daha vahim bir skandala imza attı. Bu kez Dostum'un, eski yardımcılarından Ahmet İşçi'yi kaçırıp ona tecavüz ettiği söyleniyordu.

Skandal gündeme geldiğinde Dostum, Afganistan Cumhurbaşkanı birinci yardımcısı unvanı taşıyordu.

Dostum'a bir kez daha Ankara yolları göründü ve yine bir yıl boyunca Türkiye'de zorunlu sürgünde kaldı. 


Cumhurbaşkanı birinci yardımcısı unvanı taşıyan birinin adının adam kaçırma ve cinsel taciz ve tecavüz gibi suçlarla anılması yeterince kötü olmasının yanında utandırıcıydı da. Ama ne taraftarları ne de hamileri ondan vazgeçecek gibi görünmüyordu. 

Son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Dr. Abdullah'ın yanında yer alan General Dostum, koaliyon ortağı olarak hükümetten üç bakanlık ve kendisinden başka hiç kimse için bir şey ifade etmeyen içi boş bir mareşallik rütbesi aldı, üstelik de altı ay süren pazarlıklar sonucu.

Mareşallik rütbesi siyasi pazarlık sonucu verildiği için Kabil'de onun için tören de düzenlenmedi.

Şıbırgan'da düzenlenen törene de Afgan devlet erkanından deyim yerindeyse hiç kimse katılmadı.

Sadece koalisyon ortağı Dr. Abdullah ve Gani'nin özel kalem müdürü Şakir Karger Şıbırgan'a gelerek Dostum'un omuzuna mareşallik rütbesini gösteren apoletleri taktılar. 


Yandaşları Türk dünyasının yaşayan biricik mareşali diye övünse de Dostum, Hocadükke köyündeki okulda 6. sınıftan ayrıldığından beri bir daha okul yüzü görmüş değil.

Törenlerde eline tutuşturulan metinleri ilkokul çocukları gibi heceleyerek okuması, bu yüzden. 


Elbette, 40 yıldır Afgan siyasetinde aktif olarak yer alan Dostum'un olumlu icraatları da olmadı değil.

Aksine onun zamanında Özbek toplumu, Afgan siyasetinde iktidar ortağı oldu, Özbekçe ve Türkmence yerel bazda resmi dil statüsü kazandı ve Özbek sözcüğü gerek siyasette gerekse sanat ve ekonomide daha sık anılır oldu. 

Ama Dostum, asıl misyonunu tam olarak gerçekleştiremedi. Ondan istenen, Afgan Türklerini tek bir çatı altında toplayarak bu ülkedeki Türk varlığını güçlendirmekti.

Ama o bunu yapmak yerine, kendisine Türkiye'den gönderilen milyonlarca dolarlık yardımı yazının başında sözünü ettiğimiz o muhteşem köşk ve diğer şahsi giderler için harcarken, en yakın adamlarının sadece gönüllerini değil, kollarını bacaklarını da kırarak eğitimli kadroyu çevresinden uzaklaştırdı.

Nitekim çevresinde doğru dürüst adam kalmayınca bir oğlunu parti başkanı, diğerini birlik komutanı, kızını da senatör yaptı.

Böylece Dostum'un küçük yaşlardan itibaren Ankara'da büyüyen üç evladı okulu bitirir bitirmez, hiçbir iş deneyimleri olmadığı halde kendilerini bir anda Afgan siyasetinin tepesinde buldu. 


1992'den General Dostum'un arkasında yer alan Türkiye'nin bu alandaki yatırımı deyim yerindeyse tam bir ölü yatırımdır.

Yani, Türkiye Cumhuriyeti'ne hiçbir maddi manevi getirisi olmamıştır. Olmadık skandallarla Türkiye'yi zor durumda bırakan ve sıkışınca ikide bir tası tarağı toplayıp Ankara'ya kaçan General Dostum'u bırakma zamanı gelmiştir.

Türkiye, Afgan Türklerini destekleyecekse, değişen koşulları ve dengeleri dikkate alarak daha farklı alternatiflere yönelmelidir. Ne de olsa, zararın neresinden dönülse, kârdır.

Ayrıca Afgan Türkleri, sadece Dostum'dan ibaret değildir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU