Her şey çok güzel olmayacak!

Yazar, düşünür Lütfü Oflaz Independent Türkçe için yazdı

1998 yapımı “Her şey çok güzel olacak” adlı filmin afişi

Her şey çok güzel olacak, 1998 yılında Cem Yılmaz ile Mazhar Alanson’un başrollerini oynadıkları filmin adıydı.

Cem Yılmaz, yazarı olduğum Leman dergisinde karikatürleri yayınlanan genç bir arkadaşımızdı.

Mazhar Alanson, benim gençlik arkadaşımdı.

Bizim Cem Yılmaz ile Mazhar Alanson’un başrollerini oynadıkları filmin adı olan “Her şey çok güzel olacak”, bugün bir slogan olarak dilden dile dolaşıyor.

Bu slogan Ekrem İmamoğlu’na İstanbul Belediye Başkanı olması için destek verenlerin dilinden düşmüyor.

Ekrem İmamoğlu’na ve onu destekleyenlere göre, önümüzdeki 23 Haziran seçiminin ardından her şey çok güzel olacak.

Çünkü onlara göre, geçtiğimiz 31 Mart seçiminde mağdur edilmiş Ekrem İmamoğlu, önümüzdeki 23 Haziran seçimini kesinlikle kazanıp İstanbul Belediye Başkanı olacak.

Ve her şey o kadar güzel olacak ki, Ekrem İmamoğlu seçimi kazandığında muhalefetçe güvenoyuna dönüştürülecek bu seçim sonucu, Tayyip Erdoğan’ın başında olduğu AK Parti iktidarını sallayıp yıkacak boyutlara bile varacak.

Buraya kadar her şey çok güzel; tabii Ekrem İmamoğlu’nun önümüzdeki seçimin kazananı olması şartıyla…

Ya Ekrem İmamoğlu, önümüzdeki seçimin kaybedeni olursa?

O zaman kimin için her şey çok güzel olacak?

Evet, şu anda Ekrem İmamoğlu mağdur edilmiş bir insan olarak görülüyor.

Zaten Ekrem İmamoğlu’nun önümüzdeki 23 Haziran seçimini kesinlikle kazanacağı görüşü de ağırlıklı olarak bu mağduriyete dayanıyor. 

Çünkü milletin mağdur olana destek olacağına inanılıyor.

Ama bütün bunlara rağmen ya tersi olursa?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İktidardaki AK Parti önümüzdeki 23 Haziran seçimini kazanırsa…

İşte o zaman kimin için her şey çok güzel olacak?

Aslında Ekrem İmamoğlu’nun kazanıp mazbatasını aldığı İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminin yenilenmesini kabul etmek bir kumardı.

Çünkü bu seçimin yenilenmesine karar veren Yüksek Seçim Kurulu’nun 11 üyesinden 7’sini, ana muhalefet partisinin başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “çete” diye suçlamıştı.

Kemal Kılıçdaroğlu, YSK’nın çoğunluğunu oluşturan bu 7 üyenin, iktidar partisinin başkanı Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla seçimin yenilenmesi kararını oluşturdukları türünde konuşmalar yapmıştı.

Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla seçimin yenilenmesi kararını oluşturduklarını söylediğiniz, “çete” dediğiniz bu kişilerin yöneteceği yeni bir seçimi kabul etmek kumar değil mi?

Kumar oynamak, kazanmak kadar kaybetmeyi de kabullenmek değil mi?

Hem maçı yönetecek hakemlerin rakip takımın başkanının talimatıyla hareket ettiğini söyleyeceksiniz…

Ondan sonra da yine onların yöneteceği yeni bir maça çıkmayı kabul edeceksiniz…

Bu kumar değil mi?

Eğer siz yenilenen maçı kaybederseniz, kaybettikten sonra da “Biz rakip takıma değil hakemlere yenildik; çünkü hakemler rakip takımın başkanının talimatıyla hareket ettiler” derseniz, bu gerekçeniz ikna edici olabilir mi?

Bu durumda size “O zaman bu maçı oynamayı niye kabul edip maça çıktınız” demeyecekler mi?

Ayrıca size “Seçimin yenilenmesi kararını kabullenmeyip sine-i millete dönseydiniz” demeyecekler mi?

Kaldı ki yenilenecek seçimi kaybetmeniz durumunda, iktidar takımı, “23 Haziran seçiminin sonucu, 31 Mart seçiminde muhalefetin yaptığı oy hırsızlığını kanıtladı” türünde propagandaya başlamayacak mı?

Ve de “İktidarımız milletten bir kez daha güvenoyu aldı” türünde bir başka propaganda yapmayacak mı?

Evet, muhalefet bir kumar oynadı.

“Maçı yönetecek hakemlere rağmen ben bu maçı kazanırım” diye düşünüyor olmalı ki bu kumarı oynadı.

Böyle düşünüyor olmasa bu kumarı oynamazdı.

Bu şartlarda kazanırsa, muhalefet için elbet her şey çok güzel olacak.

Ama ya tersi olursa, o zaman kimin için her şey çok güzel olacak?

Konunun bir tarafı bu.

Diğer tarafı da şu.

Bilelim ki bu seçimi kim kazanırsa kazansın, esas kaybeden ekonomimiz olacak.

31 Mart’ta bitmesi gereken seçim atmosferinin 23 Haziran’a kadar uzatılması, ekonominin krizini daha da arttırdı.

Nitekim birkaç gün önce Türkiye İstatistik Kurumu, ekonomimizin son altı ayda yüzde 3’lük ve yüzde 2,6’lık dilimler halinde küçüldüğünü açıkladı.

Ekonomideki bu küçülmenin sonucu olarak, işsizler ordumuza milyonlarca insan daha katıldı.

Kişi başına düşen milli gelir epey azaldı; insanlar yoksullaştı.

Eğer 23 Haziran seçiminin sonucu bir erken genel seçime yol açarsa, o zaman seçim atmosferinin daha da uzayacak olması ekonominin krizini zirveye tırmandırmaz mı?

Zaten 31 Mart’a giden, ardından da 23 Haziran’a uzayan seçim sürecinde yerli ve yabancı yatırımlar yok denecek kadar azaldı.

23 Haziran’daki yerel seçimin sonucu bir erken genel seçime yol açarsa, bu durumda yerli ve yabancı yatırımlar tamamen durmayacak mı?

Bu da işsizlik, geçim sıkıntısı gibi ekonomik sorunları zirveye tırmandırmayacak mı?

Şu an ki işsizlikle, geçim sıkıntısıyla boğuştuğumuz günlerimizi bile mumla aratmayacak mı?

Ekonomimiz bu duruma düşerse, her şey çok zor olacak.

Seçim için değil geçim için kullanılması gereken aylar da heba edilmiş olacak.

Geçim sorununu çözmek için kullanılması gereken ayların, “Seçim yenilensin” denilerek harcanmasının ekonomimizde yaptığı ağır tahribat, o zaman daha iyi anlaşılacak. 

Kaybolan aylarımızı bize kim verecek?

Kaybolan aylarımızın zararı nasıl giderilecek?

Bu sorular cevabı olmayan sorular olarak kalacak.

31 Mart’ta bitmesi gereken seçimin 23 Haziran’da yenilenmesini sağlayan ve 23 Haziran seçiminin sonucunun bir erken genel seçim doğurma ihtimaline yol açan iktidar, ekonomik kriz zirveye vardığında bu yaptıklarından çok pişman olacak.
  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU