Siyasetin yoksul seviciliği

Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Arada bir bana darlık gelir, kalem oynatamaz olurum. İçimden yığınca fikir geçse de bir türlü düşüncelerimi toparlayamam, kağıda dökemem, anlamlı bir yazı ortaya çıkaramam.

Her paragraf ayrı bir yazıya dönüşür. Öyle çok düşünce belirir ki, sağanak yağış gibi üzerime üzerime gelir.

Bu durumda düşünce sıkışıklığı yaşar, yazdıklarım beynimde bir kaosa döner.

Yıllardır böyle, bir türlü aşamadım ketumluk dönemlerimi. Özellikle de yakıcı konularda, her köşe başında bizimle var olan sorunlarda bunu yaşadım, yaşıyorum. 

Çok tuhaf ama yazılacak sayfalarca cümle varken, birkaç yakıcı kelimede tıkanıp, kaldım, kalıyorum.

İçimden geçenler birbirine karışıyor, can alıcı düşünceler arada bir kayboluyor, gidip geliyor. Kendi düşüncelerimden bile yoksun kalıyor, içimdeki ışığa ulaşamaz oluyorum.

Bu hafta da aynı kaosu yaşadım, hala yaşıyorum. Düşünmekten, olayları analiz etmekten şakaklarım ağrıyor. 

Sokaklar beliriyor zihnimde, ekmek toplayan, iş peşinde koşan, kağıt toplayan, güneş altında çalışan, karda kışta yük taşıyan hamallar beliriyor gözlerimin önünde.

Ekmeğini taştan çıkaran, elli derecede ekmek pişiren fırın emekçileri gelir aklıma.

Bu durumda tıkanıyor, daralıyorum. Nereye bakacağımı, kamerayı nereye zumlayacağıma karar veremiyorum.
Susuyorum ben de, sadece susuyorum...

Ben susuyorum ama hayat kendi mecrasında akmaya devam ediyor. Ben sustuğum için açlık azalmıyor ya da yoksulluk, savaş, göç, işsizlik, pandemi gerçekliği değişmiyor.

Değişmiyor, hatta giderek daha fazla kendini hissettiriyor.
 

DSCF2128.jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş 

 

İnsan öksürüğü ve yoksulluğu gizleyemezmiş. Öyle yazıyor bilgeler. Ne yaparsa yapsın öksürük ve yoksulluk bir şekilde kendini dışa vuruyormuş. 

Biz yoksulluğu hep ekmeğe yorduk, ekmeksiz günlerdeki hayatı yoksulluk olarak algıladık. Bu yaşadığımız toplumun yansımasıydı.
 

41013463_242672039923396_5355095568320299008_o.jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Aç uyuyanlara, ekmek bulamayanlara yoksul diyorduk. Oysa ekmek bulamama bambaşka bir olay kanımca. Yoksulluktan öte bir olay, tanımı bile zor.

Ne bileyim, ekmeksizlik yoksulluktan daha ağır bir durum olarak aklımda şekilleniyor. Belki iç içe ama ekmeksizlik daha çok yakıcı.

Bir buzdağı misali… En tepesinde ekmek var bu buzdağının. O nedenle, o kısmı gördük hep. 
 

Ceylanpinar-mevsimlik kadin işçiler-01.jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Sonra hayat koşulları değişti. Teknoloji baş döndürücü bir hal alarak, dünya geneline yayıldı. Tüketim artarak, katlanarak göreceli bir refah yaşantı, yaşanıyor.

Her şeyin bol olduğu, ama aslında birçok şeyin hiç olmadığı bir dönemi yaşıyoruz. 

Hem var, hem de yok. İşin ilginci de burası zaten. 
 

DSC00137.jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Dolayısıyla eski yoksulluk görüntüleriyle, şu anki yaşanmışlıklar aynı değil. Hatta her toplumun yoksulluk karnesi de değişmiş durumda.

Avrupa'da, Amerika'da, Afrika'da, Asya'da, Ortadoğu'da yoksulluk kriterleri farklı farklı artık.

Ama temel gerçeklik aynı.
 

DSCF0203.jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Günümüzde dünya insanlarının yüzde 46'sı temiz içme suyuna, nitelikli bir yaşama, yeterli gıdaya, eğitim olanaklarına, sağlık hizmetlerine, güvenlik birimlerine, konut hakkına, adalet mekanizmasına ulaşamıyor.

Muhtemelen açıklanan rakamlar en dip rakamlar. Dünyanın büyük kısmı bir çok yoksunluğu iç içe yaşıyor ve göreceli refaha dahil oluyor.

Bu tüketilen gıdada, gidilen okulda, başvurulan hastanede kendini gösteriyor.
 

DSCF1344..jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Okullar, hastaneler, ibadet merkezleri, toplu taşıma araçları ülkeden ülkeye, kentten kente, semtten semte çeşitlilik gösteriyor ve toplumun ekonomik ve sosyal dokusuna göre değişiyor.

Dolayısıyla istatistik rakamların daha yüksek olması kuvvetle muhtemel.
 

DSCF0210.jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Rakamların kuru kalabalığı ben de çok şey ifade etmez. Yaşamın gerçekliğine bakmayı yeğlerim. Bu nedenle bu günlerde içimdeki yoksulluk hikayeleri çetin bir kavga halindeler, fotoğraflar birbirini yiyor.

Hepsi birden biz buradayız diye çığlık çığlığa bağırıyorlar. Çoğunu unuttuğumu düşünüyordum ama bir çırpıda tümü uyanmış halde bekliyor.

Öylesine bir yazı da olmasını istemiyorum bu yazının. Zamanda zerre kadar yer kaplasın istiyor ve içimdeki kaosu dinliyorum.
 

DSCF7828.jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Aslında içimdeki kaosu harekete geçiren, geçen haftadan beridir ekranlara, daha çok sosyal medya platformlarına konu olan, yığınca tartışmalara neden olan soğan, patates meselesi.

Bildiğiniz gibi hükümet, üreticinin elinde kalan patates ve soğanları satın alıp, güya ihtiyaç sahipleri vatandaşlara dağıtması üzerine bir tartışma başladı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Önce İstanbul'dan gelen fotoğraflarda bürokratların törenle patates çuvallarının önünde dizildiği, arka planda kamyondan indirilen patateslerin görüldüğü görüntüler bir şekliyle paylaşıldı.

Sonra Urfa Hilvan'dan gelen fotoğrafta, mülki amir annesi yaşında bir kadına bir çuval patates takdim ederken görülüyordu.

Kendi Twitter hesabında yayınladı, yayımlamadı tartışması sürerken, yine Urfa Eyyubiye'den gelen patates soğan dağıtma izdiham görüntüleri tartışmayı alevlendirdi. 

Daha sonraki günlerde başka illerden gelen fotoğraflar meselenin soğan ve patatesten öte bir sorun olduğunu ortaya çıkardı.

Şimdi kamuoyunda beliren can alıcı soru şu:

Yardım etmek mi, yoksa insanların kendi ayakları üzerinde durduğu ve üretime dahil olarak yani bir iş karşılığı ihtiyaçlarını karşılaması mı doğru?


Elbette ikincisinin doğru olduğunu söyleyecek herkes. 

Özellikle de hükümet. Ama öyle lafla olmuyor bu işler.

Yığınların üretime dahil olması, bir işte çalışması öyle kolay olmuyor.
 

FB_IMG_1548837800895.jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Hele balık yemeyi bir yaşam biçimi haline getiren bir hükümet için balık tutma programlarını devreye koyması sanıldığı kadar kolay değil.

Çünkü çoğumuz patates ve soğan dağıtılma yöntemine takıldık. Bu işin görünmez bir şekilde yapılmasını salık verdik ve işin arkasında yatan gerçeklere değinmedik.
 

FB_IMG_1546725784272.jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Bu fotoğraflar sosyal medyaya düşmeseydi, belki biz bunları konuşuyor bile olmayacaktık.

Oysa insanların yoksulluğu ne bir torba patatesle ne de soğanla giderilmeyecek kadar gerçek ve yakıcı.

En başta da yazdım, öksürük ve yoksulluk gizlenecek bir olgu değil.

Her şey açık ortada.
 

FIL2652.jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Mesele şudur ki, yoksullukla mücadelede hangi yol ve yöntemler kullanılacak?

İşte kafamın içini günlerdir meşgul eden soru budur?

Çünkü her düşüncenin, her yönetimin hayata bakışı, dokunuşu başkadır. İzlenen yol ve yöntemler başka olunca, sonuçlar da farklı oluyor.

Çok bildik lafları tekrarlamayacağım. İsteyen istediği gibi yapsın. Yıllardır makarna, kömür dağıtarak, kendi kitlesini konsolide eden bu yapılara akıl verme gibi bir derdim de yok.

Ben gerçek yaşamda olup, bitenle ilgileniyorum.
 

IMG_2169.jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


İnsanlar yardım değil, iş bekliyor. Kendi onuruyla çalışıp, kendi alışverişini yapabileceği bir ortam özlüyor.

Victor Hugo, Sefiller adlı kitabında "Siz yardım edilmiş kitleler, biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk istiyoruz" demiş.

Demiş ve noktayı koymuş.

Yaşadığı 18'inci yüzyıldan bu yana değişen bir şey yok aslında. 

Her şey birbirinin tekrarı ve devamı gibi…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU