Yabancılaşma ya da böcekleşme II

Prof. Dr. Mehmet Çelik Independent Türkçe için yazdı

Ürettiğin kadar değerli; tükettiğin kadar önemlisin kapitalizm için. Böyle olunca ruhunla karşı karşıya gelemeyen, ruhunla konuşacak sözü olmayan üretim bandı ile ürettiğin eşyanın sergilendiği showroom arası kadar bir özgürlük mesafesine sahipsin. Kafka’nın böceği gibi yani…

Kafka’nın Türkçe’ye, “Değişim” ya da “Dönüşüm” diye çevrilmiş olan uzun hikayesinin ya da anlatısının da konusu bunun gibidir. Gregor Samsa, bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında kendini dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulur. Başlangıçta durumunun gerçekliğine inanmaz. Ama bir çalışan olarak yatağından kalkıp işe gitmek  zorundadır. Her sabah rutini olanı yapıp trene yetişecektir. Hayatı altıda hareket eden trene göre düzenlenmiş olan Gregor beşte uyanmak zorundadır. Yataktan kalkmak için kımıldadığında artık kendisinin dev bir böcek haline geldiğine inanmak zorunda kalır. Üstelik hergün beşte uyanmayı alışkanlık haline getiren Gregor saatin yediyi geçtiğini de farkedememiştir. Kalkmak isterse de ona yardım eden eski kuvvetli bacaklarının yerinde her biri ayrı ayrı hareket eden eden bir sürü bacakçığının olduğunu görür.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Annesi Gregor’un  uyanamamış olduğunu zannederek onu uyandırmak için odasının kapısını çalar. Gregor kalktığını söyleyerek annesini savuşturur ancak sesi çok garip çıkmaktadır. Annesi onun hasta olduğunu sanmaktadır. Gregor  zar zor yatağından kalkar, yeni bedenine alışmaya çalışmaktadır.Saat sekiz civarında patronu eve gelmiştir ve çok kızgındır. Gregor’a birkaç soru sorar ancak Gregor artık konuşamamaktadır. Sesi hayvan sesi gibidir. Kapıyı zorlukla açar. Patronu onu görünce korkudan evden kaçar; annesi ise bayılmıştır. Babası onu sopa darbeleriyle odasına geri sokar.

Kız kardeşi Grete Gregor’a değişik yiyecekler getirir. Artık Gregor kokuşmuş yiyecekleri tercih etmektedir. Annesi onu görmeye bile cesaret edememektedir. Babasından defalarca dayak yiyen Gregor’un vücudu oldukça zayıflamıştır. Vücudunda oldukça ciddi yaralanmalar oluşmuştur. Yemek dahi yiyememektedir. Aile meclisi toplanır ve sonuçta Gregor’ u evden atmaya karar verirler. Hizmetçi kız aileye şöyle seslenir:
“Boş yere zahmet etmeyin, Gregor öldü. Az önce Gregor’u çöpe attım.” der.  Bu cümleden önce hizmetçi kız aileye çocuklarını çöpe attığını bir müjde olarak bildirmektedir.

“Mektuplar yazılırken gündelikçi kadın, gideceğini söylemek üzere içeri girdi, çünkü sabah yapılacak işleri bitirmişti. Mektup yazanlar önce kadına bakmaksızın, tamam anlamında başlarını sallamakla yetindiler ama kadın yine de gitmeyince, öfkeyle başlarını kaldırıp baktılar. “Ne var?" diye sordu Bay Samsa. Gündelikçi kadın, gülümseyerek kapıda durmaktaydı, sanki aileye verilecek büyük bir müjdesi vardı ama bunu ancak iyice üstüne düştükleri takdirde verecekti. Şapkasının üstünde neredeyse dimdik duran ve kadın işe başladığından bu yana Bay Samsa'nın sinirine dokunmuş olan küçük devekuşu tüyü, hafiften her yöne doğru sallanmaktaydı. “İstediğiniz nedir?” diye sordu Bayan Samsa, kadının evde en çok saydığı kişi, oydu. “Şey," diye karşılık verdi kadın; gülmekten neredeyse konuşamayacaktı, vani şu yan odadaki şeyin buradan nasıl çıkarılacağını düşünmenize gerek yok diyecektim. O iş tamam.”

 Dönüşüm romanında Gregor’un ölümüne neden olan bir elmadan söz edilir. Babası Gregor’a nefretinden birkaç elma fırlatır. Bu elmalardan biri Gregor’un sırtına saplanarak onun içinde Yavaş yavaş çürüyerkek Gregor’un ölümüne neden olur. Peki nedir bu elma vurgusu?

Kitab-ı Mukaddes’te tekvin bâbında  elma  aklın ve bilginin  sembolü olarak anlatılmaktadır.  Ya da  bilgi ağacının meyvasıdır. Adem ve Havva bu yasaklı meyveyi yiyerek cennetten kovulmuşlardır. Elma, eserde kimsenin iyileştiremeyeceği acıların ve Gregor’un ölüme mahkum edilmesinin sebebidir. “Öyleyse baba, Gregor’u ölüme mahkum eden, hayatını cennetten cehenneme çeviren ve onulmaz yaralar açan kişi olarak gösterilmiştir. Hatta, baba, Adem ve Havva’yı yasaklı meyveyi yemeleri hususunda ikna eden şeytanla eşdeğerdedir.

Gregor’un sırtındaki elmayı hiç kimse çıkarmaya cesaret edemediği için elmanın bir parçası ölümüne dek Gregor’un sırtında saplanmış olarak kalır.  Elma, aklın simgesi olarak görüldüğüne göre, Gregor’un sırtında taşıdığı bu elma parçası, onun sürekli canını acıtan gerçek olarak algılanabilir. Bu gerçek, Gregor’un aile içinde değişen konumu ve aile tarafından oluşturulmuş kimliğidir. Gregor, bu gerçeği ancak  elma vücuduna saplandıktan sonra fark eder. Hikayenin son bölümünde ailenin kendisini istemediğini anlayan Gregor’un hayatı bu dayanılmaz acıyla sona erer.”(Ayşe Cumhur Özkaya)

 Şimdi kurgusal dünyada Gregorun, gerçek hayatta ise Franz Kafka’nın böcekleşmesine sebep olan etkenler üzerinde duralım, başka bir deyişle Kafka ile kahramanı arasındaki benzerlikler üzerinden yabancılaşmayı doğuran etkenlere bir göz atalım:

 a) Kafka bir Yahudi olmasına rağmen Yahudi inanç ve ritüellerine uzaktır. Bu da onun mensubu olduğu halka yabancılaştırmış ya da Yahudilerin onu bir böcek olarak görmelerine neden olmuştur.

b) Avrupa’da ırkçılığın, özellikle de Yahudi düşmanlığının yoğunlaştığı bir dönemde yaşayan Kafka Yahudi kimliğinden dolayı Alman milliyetçilerinin gözüne gereksiz bir böcek olarak görülmüş olmalıdır.

b) Prag’da yaşayan ve Almanca yazan bir Yahudi’nin Çek milliyetçilerinin gözüne pek sevimli geleceği de düşünülemez.

c) Elma bahsinde değindiğimiz üzere otoriter ve temsil ettiği ilk günah kültüyle eserin merkezinde yer alan babanın da gözünde Gregor ya da özyaşam öyküsünden öğrendiğimiz biçimiyle Kafka’nın babasının da gözünde oğlu bir böcektir. Çünkü aile bütçesine katkısı büyükken birden bire işi, gücü bırakıp aylaklaşan bir oğulun babanın ilk günahıyla oluşan maddi medeniyet dairesinde kazanacağı paye ancak böcek olabilir. Bu durum Gregor’un annesi ve kız kardeşi için de geçerlidir.

d) Kızgın ve toleranssız patron yani kapitalizm için de Gregor, kas ya da beyin gücünü artık patrona para kazandırmaktan kurtardığı için işe yaramaz bir hamam böceğinden başka bir şey değildir.

e) biyografisinden öğrendiğimize göre Kafka verem hastalığına yakalanınca nişanlısı onu terk eder bu da onun nişanlısı tarafından böcek gibi görüldüğü şeklinde okunabilir.

Aslında hem baba, hem patron hem, mensubiyet faşizmi hem de hiyerarşi köleleri sever. Çoğu zaman bağımsız ve özgür olmayı becerenler bu katmaların ya da güçlerin gözünde değersiz ve gereksizdir. Kafka bunu kouşmalarının birinde şöyle anlatır:

“Herkes, beraberinde taşıdığı bir parmaklığın ardında yaşıyor. Şimdi hayvanlarla ilgili bunca şey yazılmasının nedeni de bu. Özgür ve doğal bir yaşama duyulan özlemin ifadesi. Oysa insanlar için doğal yaşam, insanca yaşamdır. Ama bunu anlamıyorlar. Anlamak istemiyorlar. İnsan gibi yaşamak çok güç, o nedenle hiç olmazsa kurgusal düzeyde bundan kurtulma isteği var...  Hayvana geri dönülüyor. Böylesi insanca yaşamaktan çok daha kolay. Herkes sürüye katıldığından ötürü güven içerisinde, kentlerin yollarından geçip işe, yemliklerin başına ve eğlenceye gidiyor. Tıpkı büroda olduğu gibi, sınırları iyice çizilmiş bir yaşam. Böylesi bir yaşamda mucizeler değil, yalnızca kullanma talimatları, doldurulacak başvuru formları ve kurallar var. Özgürlükten ve sorumluluktan korkuluyor. O nedenle insanlar, kendi yaptıkları parmaklıkların ardında boğulmayı yeğliyorlar."( Ahmet Cemal, 2010)

Camus’un Yabancı’sına geçmeden şu şiiri paylaşmak isterim:

                             KİLİT

herşeyin kilide, bir kilide dönüştüğü günlerde;

herkesin bana bir eşya gibi baktığı günlerde;

kilitle beni,

ey eşya bakışlı sevgilim!

eski bir ceviz sandık gibi bırakıldığı yerde

ölü bir şairin,

taflanların arasında öylece duruyor olması

ve kimsenin ona yüz vermemesi gibi

anma gününde...

Kitab'ımı Yalnızlığa indirdiğim günlerde;

Aşkların bile ben geçerken eğildiği günlerde;

nehirlerin bir testiye sıkışıp kaldığı günlerde;

doğur cübbeni cüneyd;

cübbeni doğur;

beni kilitle cüneyd;

beni kilitle...

parmak uçlarıyla bir taflanı ufalayan şair;

elinde ulu bir ağaçla oynayan şair;

kendini doğum günü gibi hissediyor bu kentin,

ölü doğmuş bu kentin doğum günü gibi hissediyor

anma gününde...

bırakın hissetsin, beni kilitle!

je suis un vieux boudoir plein de roses fanées

çekmeceler açık dursun,

çekmecedeki solgun gülleri kilitle!

ve sandığı sulara bırak, bırak aksın o sandık;

onu var eden ulu ceviz ağacına doğru aksın,

herkesin bana bir eşya gibi baktığı günlerde...

kilitle, şiirin içindeki derin yaraya kilitle...

                                                      Hilmi Yavuz

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU