Amerika'nın "arka bahçesi"nde bir Rus hayaleti dolaşıyor

Özgür Uyanık Independent Türkçe için yazdı

Küba'daki güncel rejimin temellerinde Rusya'nın imzası var. Parti, devlet ve güvenlik konsepti tümüyle Sovyetlerden kopye edilen bu sistemin dönüşümü de Putin'in Rusya'sına benziyor / Fotoğraf: AP

Birkaç yıl oluyor, şimdilerde önemsiz bir göreve çekilmiş, yaşlı bir Kübalı diplomatla sohbet ediyordum. 

Bizim Küba'nın tarihini, toplum ve siyasetini iyi bilmemize karşın onların Türkiye hakkında bilgilerinin yüzeyselliğinden dem vuruyor ve Türkiye'ye bakışlarındaki tutarsızlıkları sorguluyordum. 

Getirdiği açıklamalar Kübalıların bilgi kaynakları hakkında kafamda daha fazla soru işareti yaratıyordu. Çünkü ihtiyar "camarada" dolaylı bir devlet dili kullanıyordu.

Sonra sanırım benim ısrarımdan bunalmış olacak birden, konu bu olmadığı halde, Avrupa'da görev yaptığı seksenli yıllarda Sovyet istihbaratçılarının, PKK temsilcilerini kendilerine "bunlar bizim yoldaşlar" şeklinde tanıştırdığını anlattı.

Bu iki konuyu açıklığa kavuşturuyordu:

Birincisi; Kübalıların Türkiye ya da Ortadoğu'da kendi bilgi kaynakları yoktu. Politikalara yön veren tüm bilgiler ve referanslar Rusya merkezliydi. 

Ki daha sonra Küba Komünist Partisi Merkez Komitesi'nde, Türkiye'nin de yer aldığı koskoca Asya-Pasifik bölgesinin tek bir sorumlusu olduğunu öğrenince bu bilgi benim için teyit edilmiş oldu.

İkincisi de şuydu: Sovyetler Birliği'nin yıkılmasına ve Rusya'yı bir Komünist Parti'nin yönetmemesine rağmen, bu ülkenin sadece Küba'da değil Latin Amerika'daki etkisi halen sürmekteydi.

Sovyetler Birliği'nin İkinci Dünya Savaşı sonrası Latin Amerika'daki üç ayağından ilki entelektüeller ve sanatçılarla kurduğu ilişkiydi.

Meksika'da Frida Kahlo'dan, Şili'de Pablo Neruda'ya kadar her ülkede öne çıkmış ne kadar yazar, sanatçı varsa çoğunun bir şekilde Sovyetlerle bağları vardı. 

Entelektüellerle kurulan bağlar doğrudan politik bir hedef gözetmiyordu. Halkla ya da ülkelerin iç siyasetiyle ilgilenmiyordu.

Avam değil gayet elitistti. Fakat medyanın ortaya çıkmadığı ve Latin Amerika'nın genç burjuvalarının henüz reformcu yanını koruduğu bir çağda "komünist" de olsalar entelektüeller prestij sahibiydi.

İşçi ya da devrimci hareketlerde yer almadıkları sürece, üretimlerinin özellikle eğitim yoluyla topluma ulaşmasına müsaade ediliyordu.
 

5.jpg
Putin, Küba'nın yeni devlet başkanı Miguel Diaz-Canel'le beraber


Bugüne geldiğimizde Rusya, geçmişteki bu ilişkiyi daha pragmatik biçimde yorumlayarak kendi medya aracı üzerinden yeniden inşa etmeyi başardı.

Bu anlamda, bana kalırsa, "Russia Today (RT)"in en başarılı ve etkili yayınları Latin Amerika'da yapılıyor. 

RT bugün, 300'den fazla kablo sağlayıcısıyla, Latin Amerika'nın her ülkesinde yayın yapıyor. Ciddi programlar ve tanınmış gazetecilerin yanı sıra genç akademisyenleri toplayarak yarattığı yenilikçi bir ekran imajına sahip.

Aslında yayın politikasındaki başarısını Sovyetlerden miras kalan bir retoriğe; "Anti Amerikanizm"e borçlu. Bunu gerçekleştirmek için de önünde, ABD merkezli tekelci medyanın dışladığı, geniş bir aydın topluluğu var.

Fakat bence Sovyet dönemiyle karşılaştırıldığında bu aydın grubu oldukça yüzeysel bir işlev görüyor. Çünkü misyonunu "Amerikancı" kuşatmayı Rus medya gücünü kullanarak kırmakla sınırlamış görünüyor.

Zira RT'nin buralardaki yayın politikası ABD'ye karşılık vermek üzerine kurulmuş.

ABD'nin uluslararası medya araçlarıyla Rusya'ya doğrulttuğu insan hakları, savaş-iç çatışma yaratma ve yolsuzluk gibi suçlamaların aynısını Washington'a yönlendirme misyonu taşıyor. 

Rusya'nın açık medya araçlarına paralel ve yaygın biçimde sosyal ağlarda etkili bir trol faaliyeti yürüttüğü de bir sır değil.

Rusya'nın Sovyetlerden devraldığı ikinci stratejisi de bölgede Kuzey Amerika'nın dayatmalarından doğan hoşnutsuzluk ve çelişkilerden faydalanma üzerine kurulu. 

Rusya bir yandan Soğuk Savaş döneminden kalan aktör ve yönetimleri bir cephe halinde ABD'ye karşı örgütlerken diğer yandan, Çin ve Avrupa Birliği'nin yarattığı ekonomik alanda serbest hareket etme eğilimindeki hükümetlerle yakınlaşıyor.

Rusya'nın bu kıtada, geçmişte ideolojik bir hat kurmaya çalıştığı, bugün ise rejimlerin niteliğine bakmaksızın ortaklıklara girdiği yönündeki değerlendirmeler gerçeği yansıtmıyor. Çünkü Sovyetler Birliği döneminde de benzer biçimde hareket ediyordu.

1980'de cunta yönetiminde gıda krizine girince Arjantin'e buğday yardımında bulunan, Pinochet'e 1978'de önemli miktarda silah ve zırhlı araç satan Sovyetler Birliği idi.

Latin Amerika'daki askeri rejimler, Sovyetler Birliği'nin bu tavrını çok iyi bildiğinden, Komünist Parti'lerin üst yönetimlerini imhaya yönelmemiştir.

Allende'yi katleden Pinochet rejimi bile, Şili Komünist Partisi Genel Sekreteri Luis Corvalán'ı üç yıl elinde tuttuktan sonra, İsviçre'de Sovyetlere teslim etmiştir.

Arjantin'de Komünist Partisi kapatıldığı halde mal varlıklarına el konulmamış, hatta bu partinin sahibi olduğu banka yönetimine dahi müdahale edilmemiştir.

Yani günümüzde Putin'in, bir yandan Raul Castro, Maduro, Daniel Ortega gibi liderlerle "yoldaşlık" ilişkisi sürdürürken diğer yandan faşist Bolsonaro ile iyi bir ticaret ortağı olması, onun kişisel becerisi değildir.
 

4.jpg
Rusya'nın Soğuk Savaş'tan kalan "eski yoldaşı" Daniel Ortega 2006'da yeniden iktidara geldi. Ortega geçen süre içinde tek adamlığını tesis ettikçe ABD ile sorun yaşamaya başladı. Ve o da Nikaragua'da Rus askeri varlığını adım adım artırdı.


Bu aslında Rusya'nın, en azından 60 yıldır uyguladığı dış politikadaki pragmatizminin bir devamıdır.

Burada oluşan tabloya göre Rusya, Bolivarcı İttifak "ALBA" ülkeleri Küba, Venezuela, Nikaragua, -Rafael Correa yönetimindeki Ekvador- ve Bolivya ile homojen olmayan bir anti ABD cephesini yürütüyor. 
 

3.jpg
Devrik Bolivya devlet başkanı Evo Morales Putin'le


Bu grupta yer alan Venezuela ve Küba, ABD tarafından "düşman devlet" statüsünde değerlendiriliyor. Buna karşılık Rusya, iki ülkeyle örtülü bir askeri ittifak içerisinde.

Rus politik, askeri ve istihbarat danışmanları, bu iki yönetimin, özellikle bölgesel politikalarını belirleyici bir etkiye sahip.

Venezuela-Küba ittifakı, Rus askeri ve ekonomik desteğiyle Karayip bölgesinde ABD'ye karşı bir direnç merkezi oluşturdu. 

Bölgede Çin'in sağladığı kredi ve yatırımlara karşılık Rusya'nınkiler oldukça zayıf kalıyor.

Fakat Venezuela'da geçen yıla kadar devam eden milyarlarca dolarlık Repsol faaliyeti ve Küba'nın geçmişten kalan 25 milyar dolar borcunu affetmesini sayarsak Rusya'nın, özellikle Karayip bölgesinde kayda değer bir ekonomik etkisi olduğu daha net görünür.
 

7.jpg
Maduro'nun son yıllarda en fazla ziyaret ettiği ülke Rusya. Sonra Türkiye ve Çin


Ancak tam da bu noktada, ABD ve Rusya'nın eski bir strateji oyununu tekrarladığına tanıklık ediyoruz. 

1962'de Füze Krizi'nden itibaren Küba, kıtada en büyük tehdit ve istikrarsızlık kaynağı olarak görüldü.

Öncelikle Amerikan Devletleri Örgütü'nden dışlanarak anakarayla ilişkisi koparıldı. Bu dönemden itibaren kıtadaki politik ayrışma "Kübalaşmak"tı. 

Bu ayrım ABD'nin işine geliyordu. Çünkü "Kübalaşmak" tehdidi anti ABD'ci cepheyi marjinalleştirirken, egemen bloğun ulusal politikalara yönelmeksizin, ABD hegemonyasına boyun eğmesini sağlıyordu. 

Artık "Kübalaşmak" gibi bir tehdidin olmadığı herkes tarafından kabul ediliyor. Fakat buna rağmen Küba, ABD için küçük ama kontrol edilemeyen bir yara gibi tehdit olmayı sürdürüyor. 

İki nükleer güç için eski oyun, bu defa Venezuela üzerinden sürüyor. 

2016 sonrasında zengin petrol yataklarına sahip Karayip ülkesiyle Rusya arasındaki askeri işbirliği güçlendi.

Venezuela ve Nikaragua ile düzenli askeri tatbikatlar yapıldı. İki ülke de gelişmiş Rus silahlarının en büyük alıcısı durumunda.

Venezuela, Küba ve Nikaragua silahlı kuvvetleri, bünyesinde sürekli Rus askeri danışmanlar bulunduruyor.
 

1.jpg
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro Vladimir Putin'le


Ayrıca Rusya, Nikaragua'da bir uydu istasyonu inşa ediyor. Bir de "uyuşturucu ile mücadele polis eğitim merkezi" kurdu. Bu merkez, Orta Amerika'daki diğer ülkelerin polis teşkilatlarına da ders veriyor.

ABD, bu yeni kötü modeli çoktan popülist diktatörlükler olarak tanımladı bile. Artık komünizm tehlikesi yok ama Chávez gibi "popülist diktatörler" her an her yerde çıkabilir. 

ABD'nin formülü, Latin Amerika'yı soğuk savaş dönemindeki gibi manipüle etmek için yeterli değil. Fakat Rusya, hedefleri açısından gayet başarılı görünüyor.

Rus diplomasisi inanılmaz gerçekçi ve hangi araçla ne yapacağını çok iyi biliyor. Enerjisini asla boşa harcamıyor. 

Amerikalılar uyuşturucuyu mu kontrol edeceğim gerillayı mı, ya da popülistlere karşı kimi destekleyeceğim diye sağa sola koşturup duruyor. 

Rusların ise sadece Karakas'a stratejik bombardıman uçağı TU-160'ı indirmeleri ya da casus gemisi Victor Leonov'u Havana'ya demirlemeleri yetiyor.

Çünkü Rusya'nın ilk hedefi, Atlantik İttifakı'nın kendisini güneyden kuşatma girişimine onların egemenlik alanında cevap vermek. Ekonomik fayda ise bundan elde edilecek başarının ödülü olarak görülüyor. 

Rusya, Latin Amerika'daki siyasi ve askeri varlığını küresel jeopolitiğin bir parçası olarak kullanıyor.  

Özellikle Karayipler'in Amerika Birleşik Devletleri'ne coğrafi yakınlığını stratejik önemde görüyor. Batı ülkelerinin Rusya çevresindeki müdahalelerine karşılık buradaki dengeleri kendi lehine kullanıyor.

Rusya'nın uluslararası ticarette pay sahibi olduğu alanlar petrol, gaz, nükleer enerji ve askeri teknoloji ile sınırlı.

Latin Amerika ölçeğinde Rus ticareti önemli bir yer kaplamasa da bu iki stratejik sektör onun küresel konumunu güçlendiriyor.

Geçtiğimiz 8 Aralık'ta Kolombiya'da, iki Rus diplomatın, ülkenin gaz rezervleriyle ilgili yasadışı ajanlık yaptıkları gerekçesiyle sınır dışı edildiğini de bir not olarak buraya ekliyorum.

Rus diplomasisinin ne kadar isabetli biçimde çalıştığı pandemi sürecinde bir kez daha görüldü. Rus aşısı batılı rakiplerinden çok önce Arjantin, Meksika ve Brezilya'ya ulaştı ve yaygın biçimde uygulanmaya başlandı. 
 

2.jpg
Putin Arjantin ziyaretinde dönemin devlet başkanı Cristina Kirchner'in onuruna verdiği davette bandoneon çalarken. 2014, Buenos Aires


Rusya'nın kıtaya yönelik politikaları üç adımda bu noktaya geldi.

İlk yakınlaşma çabaları 2000-2009 arasında gerçekleşti. Bu süreçte Brezilya, Peru, Arjantin, Şili, Venezuela ve Bolivya ile iki yüzden fazla işbirliği anlaşması imzaladı.

2009-2014 arasında bu anlaşmalar temelinde hükümetler arası ilişkiler yeniden geliştirildi. O tarihten bugüne de Rusya bölgede varlığını tam anlamıyla tesis etti. 

Rusya'nın, Latin Amerika bölgesinde ABD'yi rahatsız eden adımlarını Kafkaslar, Ukrayna ve Suriye'deki gelişmelere paralel biçimde attığını söyleyebiliriz. 

Bu süreçte ALBA ülkeleriyle girdiği ittifakın yanı sıra BRICS'in Brezilya'sı ve MERCOSUR ülkeleriyle ekonomik aktivitesinin de artışına tanık olduk.

Venezuela ile OPEC'te, Arjantin'le G-20'de ortak hareket ediyor. Ayrıca, Asya Ekonomik Birliği ile MERCOSUR arasında 2018'de imzalanan ekonomik ticari işbirliği anlaşması sayesinde yeni kontaklar kuruyor. 

Birleşmiş Milletler'de ABD tezlerine karşı Rusya, her geçen yıl daha fazla Latin Amerika ülkesinin desteğinden faydalanıyor. 

Birçok Latin Amerika ülkesi tarım ve sağlık alanında Rusya ile bilimsel işbirliğine gitti.  

Yani Latin Amerika ülkeleri ve hükümetleri Rusya'nın varlığından doğan imkanları kullanıyor.
 

8.jpg
Evo Morales bir Rusya ziyaretinde görülüyor. 2013'de gerçekleşen bu ziyaretten dönüşte Morales'in uçağı Viyana'ya zorla indirildi. Uluslararası teamüllere aykırı biçimde gerçekleşen bu olay ABD'nin uçakta Edward Snowden'in taşındığı istihbaratına dayandığı söylendi


Fakat Rus jeopolitiğinin Latin Amerika ülkelerinin iç politikasında sola bir avantaj sağladığına dair bir veri elimizde yok.

Geçmiş tecrübeler ise bize aksini düşünmenin daha doğru olduğunu söylüyor.

İlk olarak Çin-Sovyet kamplaşması sosyalist hareketi içeriden bölmüştü. 

Soğuk Savaş döneminde Küba Devrimi'nin Rus nükleer varlığına dayanarak ayakta kalma çabası, kıtadaki solun karşısına sıkı biçimde kaynaşmış geniş bir blok çıkardı.

Aynı nedenle uzun askeri cuntalar içerden destek aldı. Yükselen toplumsal hareket bu bahaneyle acımasız biçimde bastırıldı.

Soğuk Savaş'ın iki Süper Gücünün rekabeti ortadan kalkınca, ülkelerin ve kıtanın sorunları belirleyici hale geldi.

Böylece sola iktidar yolu açılmış oldu. Aksi takdirde hiçbir sosyal hareketin olmadığı Venezuela'da, Chávez gibi bir liderin, sağın dağınıklığından faydalanıp iktidara gelebilmesi mümkün olmazdı.
 

9.jpg
Raul Castro'nun Küba'nın Sovyet döneminden kalan 25 milyar dolar borcunu silen Putin'e "Daima emrinizdeyiz" dediği iddia ediliyor


Gerçekten de Rusya'nın (elbette Çin'in de) bölgedeki varlığı soldan çok sağın elini güçlendiriyor. Böylece sağ yönetimler ABD karşısında pazarlık paylarını artırıyorlar.

Sağcılar bu dansı yapabileceklerini kanıtladılar. Brezilya Bolsonaro, Arjantin Macri ve Şili Piñera'nın sağ hükümetleri altındayken Rusya ile ilişkiler gelişmeye devam etti.

Sağcılar, Rusya'nın solu değil kendi ellerini güçlendirdiğinin gayet bilincindeler. Tek korkuları, Ukrayna veya Suriye'de, Rusya'nın Batı ile girdiği çatışmanın bölgeye yansıması.

Çünkü artık doğu ile batı arasında bir tercih yapmak istemiyorlar.

Sanıyorum Barack Obama bu eski oyunun Rusya'yı bölgeye davet edeceği tehlikesini görerek Küba'yla ilişkileri yeniden kurma kararı almıştı.

Yarım asır sonra Havana'ya ayak basan ilk ABD başkanı olmuştu. Fakat Trump'ın gelmesiyle her şey sil baştan oldu. 

Boşluktan faydalanan Rusya, Küba Silahlı Kuvvetleri'nin modernizasyonunu üstlendi. İki ülke arasında enerji sektörü, demiryolu inşaatı, gıda ve tekstil endüstrisi alanlarında önemli anlaşmalar imzalandı. 

Çin ve Rusya, Latin Amerika'da zaman zaman özellikle de silah ihracatı konusunda birbirleriyle rekabet ediyor. Ancak bölgedeki iki ülke arasında açık bir işbirliği olmamasına rağmen stratejik açıdan bakıldığında tamamlayıcılar.

Bu nedenle Latin Amerika hükümetleri ABD, Avrupa ile Rus-Çin denkleminin olası sonuçlarını analiz ederek kendi dış politika stratejilerini geliştiriyor.

Bahsettiğim bu pragmatik yaklaşımın devamı büyük oranda Washington'un tepkisine bağlı. Yarın Rusya'nın bölgedeki varlığı, ABD'nin güvenliğine yönelik en büyük tehdit olarak görülmeye başlanırsa bunun ciddi sonuçları olacaktır.

Latin Amerika küresel jeopolitik etkilere karşı daima savunmasızdı. Bugün halen Latin Amerika'da küresel jeopolitikle ilgili stratejik planlar yapan herhangi bir devlet ya da siyasi akıl bulunmuyor. 

İdeal olan Latin Amerika'nın kendisini ABD'nin "arka bahçesi" olmaktan kurtarması ve çok kutuplu bir dünyaya doğru ilerlemesidir.

Fakat sadece ABD'ye değil hiçbir küresel güce karşı hazırlığı yok. Küresel dönüşümlere uygun bütünlüklü bölgesel politikalar üretmeleri bir hayal.

Stratejik proje deyince Çin'e daha fazla hammadde satabilmek için Pasifik limanlarını Atlantik'e bağlamak ya da AB'ye daha fazla organik tarım ürünü satmayı anlıyorlar. 

Oysa küresel güçler, dünyanın herhangi bir yerindeki çatışmayı bu "arka bahçe"ye taşımaya hazır.

Putin'in de etkisini artıran yalnızca kendi bölgesi ya da Ortadoğu'da değil Avrupa içindeki çatışmalardan bile yararlanması değil mi?

Aynı şey neden Latin Amerika için de geçerli olmasın?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU