Kuş evlerinden medeniyete (2)

İsmet Kanber Independent Türkçe için yazdı

Fatih Kurt / Fotoğraf: AA

Hakimiyet, doğayı zapturapt altına almak değil; haddini bilerek yaşamaktır, deyip sözü bırakmıştık.

İnsanlığın geldiği noktada var olan tüm kötülüklerin müsebbibi olarak insanın hadsizliğini göstermek haksızlık olmaz sanırım.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

"Kuş evlerinden medeniyete" yazımızın ekseninde devam edelim söze:

Kuşlara ev yapacak kadar incelmenin tezahürleri çok farklıdır.

İnancımızda, türkülerimizde, şiirlerimizde, kilim motiflerimizde, dinî kıssalarımızda; ekinimizde, isimlerimizde, semahlarımızda, ilahilerimizde kuş figürünü görürüz.

Hayatımızla bu kadar bütünleşmiş bu nazenin varlıklar, köyünden kentine herkesin hafızasında bir motif olarak yer etmiştir. 
 

Kuş evleri AA 3.jpg
Fatih Kurt / Fotoğraf: AA


Turnalar sılaya haber götürür. Kuran'ı Kerim'de kuşların dizi dizi Allah'ı zikrettiklerinden söz edilirken bir ibret vesikasına işaret edilir.

Tarlaya ekilen buğdayda kuşun hakkı vardır. Çifte kumrular, sevdanın sevdalılar arasındaki sembolüdür.

Leylek, şahin, serçe, keklik, kuzgun, karga, çulluk, sığırcık… Her biri anlam dünyamızda farklı bir değeri temsil eder.

 "Lak lak, senindir senindir!" deyip zikre dalmaktır. "Ku ku, sevgili nerede sevgili nerede?" diye feryat etmektir.

Hayatımızda bu kadar yer etmiş kuşlar, dünyanın ilk hayvan hastanesini yaptırır bu toprakların insanına.

Bursa'da yapılan Gurebahane-i Laklakan başta leylekler olmak üzere diğer kuşların da beslenme, tedavi edilme ve bakım hastanesidir.
 

Gurebahane-i Laklakan.jpg
Gurebahane-i Laklakan / Fotoğraf: bursadakultur.org


Ahmet Haşim, şunları söyler Gurebahane-i Laklakan'da:

Bursa'da Haffaflar Çarşısı'nın ortasında bir meydan var. Bu meydan malul hayvanların düşkünler yurdudur. Kanadı, bacağı kırık leylekler, bunamış kargalar halkın sadakası ile yaşarlar. Haffaf esnafının aylıkla tuttuğu belki yüz yaşında, baktığı sakat leylekler kadar amelimanda bir ihtiyar, toplanan sadaka parasıyla her gün işkembeler alır, onları bu zavallı kuşlara dağıtırdı.


Beyazıt Camii vakfiyesinde her yıl kuşlar için harcanmak üzere II. Beyazıt tarafından 30 altın lira yem parası tahsis edilmiştir. 

Cami avlularının değişmez müdavimleri Yenicami'de, Beyazıt'ta, Fatih'te, Eyüp'te avuçlarımızın içinden yem yiyen ortaklarımızdır adeta.
 

aa.jpg
Fotoğraf: AA


Özgün bir mimari öğesinin dışında hayatımızın ve sanatımızın birçok alanına girmiş "kuş" metaforunun yeni tasavvurlarla bizlere yeni nefesler aldırdığını şairlerin imgeleminde buluruz.

Ziya Osman Saba'nın Sebil ve Güvercinler şiirinde, sebilde içilen sudan güvercin hakkının hassasiyetini görüyoruz: 

Çözülen bir demetten indiler birer birer,
Bırak, yorgun başları bu taşlarda uyusun.
Tutuşmuş ruhlarına bir damla gözyaşı sun,
Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler...

Nihayetsiz çöllerin üstünden hep beraber
Geçerken bulmadılar ne bir ot ne bir yosun,
Ürkmeden su içsinler yavaşça, susun, susun!
Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler...


Semahlarda, güvercinlerin kanat çırpışıyla Hacı Bektaş-ı Veli'nin Horasan'dan Anadolu'ya gelişi anlatılır.

Hacı Bektaş-ı Veli'yi ve Hz. Ali'yi temsil eden turna, bize onlardan haber getirir şu güzel türküde:

İki turnam gelir başı çığalı 
Eğlen turnam eğlen Ali misin sen? 
Birisi Muhammed, birisi Ali 
Yoksa Hacı Bektaş Veli misin sen?  

 

Turna AA.jpg
Turna / Fotoğraf: AA


Karacaoğlan, "dünyanın faniliğini, ölümün kaçınılmazlığını, ahirete götürülebilecek tek sermayenin iman olduğunu" anlatmak için kırlangıca hitap eder.

Kırlangıç bu şiirde "Kâbe'yi imar eden İbrahim Hali'e ve yuva yapan bir anneye" benzetilir: 

Behey kırlangıç nereden gelirsin? 
Hanı şimdi nettin Hind-ü Yemen'i 
Ötme garip bülbül ben de garibim 
Sen de bilir misin ahir zamanı?

Beytullah'ı yapan İbrahim Halil
Kadir Mevla'm beni eyleme melil
Hakkın birliğine o da bir delil 
Sen de bilir misin vakt-ü zamanı?

 

Kırlangıç AA.jpg
Kırlangıç / Fotoğraf: AA


İslam medeniyetinin ve varlığı tasavvur biçimimizin bir neticesi olarak insanın yüceliği ile birlikte diğer canlıların da hayatının değerli olduğu neticesi ortaya çıkıyor.

Geleneksel İslam şehirleri hayvanların ve insanların iç içe yaşadıkları yerlerdi. Kuş evlerinin arkasında yatan fikir insanın merhamet duygusuyla birlikte farklı bir varlık anlayışının da göstergesidir.

Bunlar kapsamlı bir İslam geleneğinin ve dünya görüşünün estetik parçalarıdır. Sözümüzün başında değinmeye çalıştığımız Taş medeniyeti ile Cam medeniyeti arasındaki ayrımın temelinde bu yatıyor. 
 

Kuş evleri AA 2.jpg
Fatih Kurt / Fotoğraf: AA


Suyun kaynağından uzaklaştıkça kirlendiğini varsayarak, eski olandan uzaklaştıkça da estetik ve merhamet duygumuzun bir türkünün dizesinde ya da şairin imgesinde kaldığını görüyoruz maalesef.

Zamanın kirletemediği şairin gönül saflığı, ince yüreğinden bir bağ kurar kuşların yüreğine. Gökyüzü kuşların hürmetine soluklanır bizimle. Kuş seslerinden bir hayat biçeriz kendimize; kötü hatıralardan uzak.

Bekir Erdoğan'ın çağırdığı kuşlar, hayatı bir kez daha temize çeker gökyüzünün itirafıyla:

Kuşlar gelsin hafız, 
onlara dair kötü hatıraları yoktur gökyüzünün 
onlar intihar nedir, ihanet nedir bilmezler'

dizeleri, şairin duygu dünyasının kuş örüntüsünü verir bize.

Kuş sesleri dışındaki hayat beyhudeliktir adeta.
 

aa 2.jpg
Fotoğraf: AA

 

Gider kim sular fesleğenleri? 
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca?

deyince Ahmet Telli, kuşların evsizliğinden şikayet eder. 
 

Kuş evleri AA.jpg
Fatih Kurt / Fotoğraf: AA


Can Yücel'in;

Bu dünya, yoruldu mu kuşlar konsun diyedir.

söylemi, dünyayı bir kuş evi görme tasarımından başka nedir ki?  

Öyle ya! Dünya kuşların olsa yeryüzünün de kötü hatıraları olmazdı, bir kuşun yerine vurulmayı göze almazdı

Sezai Karakoç der ki:

Ah beni vursalar bir kuş yerine!..


Bırakalım kuşlarını alsın gitsin gök. Son yüzyılın kirli eli değmesin kuş seslerine.

Kendi derinliğini, ufkunu ve köklerini kaybetmiş, insan için yardım elini uzatmayan, yapay birtakım hayvanseverlik gösterileriyle kendini avutmanın, eskinin ne kadar gerisinde olduğumuzu göstermesi açısından yeterlidir. 
 

serçe aa.jpg
Fotoğraf: AA


İnsanın insan kurdu olduğu varsayımı, insanı hayvanın dostu olamayacağı sonucuna götürür. Zira insan insanın kurdu değil dostu olmalıdır.

Eşyanın hakikatini anlamaya yönelen, gönül yuvasında aşkla mayalı bir dünya tasavvur eden algı, muhabbet ve merhamet üzerine ilişkiler kurar. 

Hakikat yolcusu Yunus'un bulduğu aşktır bu:

Ballar balını buldum
Kovanım yağma olsun


Bu, derinliğin, inceliğin, zarafetin ve insanlığın yol haritasını tarif eder bizlere. 

Kuş evlerinin, bakım evlerinin, hastanelerinin insan duygu ve dünyasında yer etmesi, insanın gönlünü ev etmesidir, hem insana hem hayvana.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU