Sosyal medya ve dijital iletişim alanındaki uzun soluklu akademik ve pratik çalışmalarım, T3 Vakfı tarafından kurulan Next Sosyal platformunu özel bir ilgiyle takip etmeme neden oldu.
Anadolu Üniversitesi'nde Sosyal Medya ve Dijital Güvenlik Eğitim, Uygulama ve Araştırma Merkezi (SODİGEM) kurucusu ve Sosyal Medya ve Dijital Güvenlik Eğitim Araştırma Merkezi (SODİMER) gibi, önemli bir sivil toplum kuruluşunun kurucusu olarak edindiğim deneyimler, bu alandaki gelişmelere akademik bir perspektifle yaklaşmamı sağlıyor.
Sosyal medya alanında yayımladığım bir çok eser bulunuyor.
"Sosyal Medya ve Gençlik Araştırması," "Sosyal Medya ve Algı Yönetimi," "Sosyal Medya Sosyolojisi" ve "Whatsappsapiens" gibi eserler ve verdiğim dersler, Next Sosyal'in Türkiye'nin dijital ekosistemindeki potansiyelini, hedeflerini ve toplumsal etkilerini daha derinlemesine analiz etme fırsatı sunuyor.
Bu değerlendirme yazısı, kişisel bir gözlemden öte, yıllardır bu alanda yapılan teorik ve uygulamalı çalışmaların bir yansıması olarak kaleme alındı.
Dijital iletişim çağında sosyal medya platformları, yalnızca bireysel etkileşimin değil, aynı zamanda devletlerin jeopolitik ve jeokültürel stratejilerinin de merkezi bir bileşeni haline geldi.
Öyle ki sosyal medya neredeyse asimetrik bir biçime dönüşerek kimi zamanlar büyük tehditler, algı operasyonları ve manipülasyonların da adresi oldu.
Türkiye'de son 20 yılda ortaya çıkan yerli sosyal medya girişimleri, dijital egemenlik, veri güvenliği ve kültürel bağımsızlık gibi gerekçelerle ulusal gündemde önemli bir yer tuttu; ancak sürdürülebilirlik, kullanıcı sadakati ve sosyolojik meşruiyet konularında pek çok zorlukla karşılaştı.
Bu makale, Yonja'dan BİP'e, Yaay'dan Next Sosyal'e kadar Türkiye'deki yerli platform girişimlerini kronolojik ve tematik bir eksende incelemek ve başarı ya da başarısızlıklarının temelinde yatan sosyolojik dinamikleri eleştirel bir perspektifle analiz ediyor.
Sosyal medya ve dijital egemenliğin sosyolojisi
Sosyal medya sosyolojisi uzun zamandır kafa yorduğum ve ülkemizde bir akademik bir disiplin haline getirmeye uğraştığım bir alan.
Anadolu Üniversitesi'nde lisans ve lisansüstü programlarında ders olarak okutuluyor.
Bu disiplin sosyal medya platformları, günümüz küresel peyzajında yalnızca teknolojik arayüzler olmanın ötesinde, kültürel, ideolojik ve siyasi hegemonya araçları olarak işlev görmesini çeşitli bağlamlarda ele alıyor.
Kullanıcıların gündelik pratikleri, siyasi angajmanları, toplumsal hareketlilikleri ve hatta tüketim tercihleri, bu platformların mimarisi ve algoritmik yapıları üzerinden şekilleniyor.
Bu bağlamda, dijital egemenlik kavramı, artık sadece fiziksel sınırlarla değil, büyük veri akışlarıyla ve sosyal medya ekosistemlerinin kontrolüyle tanımlanıyor.
Türkiye'nin yerli sosyal medya arayışları, bir bakıma bu yeni egemenlik alanını ulusal çıkarlar doğrultusunda yeniden tanımlama çabası olarak görülebilir.
Ancak bu çaba, yalnızca teknik bir altyapı inşası değil, aynı zamanda derinlemesine bir sosyolojik projedir.
2021 yılında yaptığımız Whatsapppiens adlı çalışmamda 25 bin kişilik büyük çalışma alanından aldığımız veriler bu yargıyı destekliyor.
Çalışmanın en çarpıcı sonucu; "Neden WhatsApp uygulmasını tercih ediyorsunuz?" sorusuna verilen yanıtlarda gizli.
Örneklem grubu 3 ana saik ile hareket ettiklerini ifade etti:
- Uygulamanın ücretsiz olması
- Yaygın olarak kullanılması, bilinirliği
- Ses, görüntü, belge vs. kullanımı gibi teknik kolaylıklar.
Bunlara ek olarak ülkemizde sosyal medya platformları kullanıcı sadakati, kültürel uyum, topluluk dinamikleri ve kurumsal güvenin üretimi gibi temel sosyolojik unsurlar ile hareket ediyor.
Bunlar göz ardı edildiğinde, her "yerli platform", kullanıcı tarafından hızla terk edilen ve dijital çoraklığa mahkum bir "dijital ada"ya dönüşme riski taşıyor.
Bunu yine WhatsApp kişisel bilgiler krizinde yaşadık.
Bir anda herkes yerli ve milli Bip uygulamasına dijital göç eyledi ancak bir süre sonra tekrar eski mecralara dönüldü.
Türkiye'de geliştirilen yerli sosyal medya girişimleri: Tarihsel ve eleştirel bir analiz
Dijital dünyaya dair en güncel verileri sunan We Are Social, 2025 yılına ait küresel internet kullanım istatistiklerine göre Türkiye, dünyada en fazla internet kullanan ülkeler arasında üst sıralarda.
Aynı kaynağa göre de Türkler sosyal medyayı en sık kullanan toplumlar grubunda yer alıyor.
Adeta sosyal medya toplumuyuz.
Ülkemizde sosyal medya kullanıcı sayısı 2025 itibarıyla 58,5 milyona ulaşırken, bu, ülke nüfusunun yüzde 66,7'sini oluşturuyor.
Bir başka deyişle her 3 kişiden 2'si sosyal medya platformlarında aktif durumda.
"Sosyal Medyayı Anlamak" (Nobel Yay., 2016 s. 109) adlı eserimdeki şu saptamayı yapmıştım:
Türkiye sosyal medya araç ve uygulamalarını çok yoğun kullanman bir ülke olmasına rağmen küresel ölçekte yarattığı etkili bir sosyal medya markası bulunmamaktadır bir başka deyişle Türkiye, sosyal medya endüstrisinin pazarı konumundadır. Bu yüzden büyük sosyal medya şirketleri bu pazara dönük stratejiler geliştirmektedir.
Ancak Türkiye'nin dijital dönüşüm yolculuğunda çeşitli yerli sosyal medya ve iletişim platformu girişimleri de yok değildir. Örneğin Türk girişimcinin küresel piyasaya sunmaya çalıştığı Freelyshout.com, Quup ve Pondr bu kategoride sayılabilir.
Yine aynı kaynağa göre Kerim Baran tarafından kurulan Yonja, Hakan Güzelgöz tarafından kurulan mikroblog sitesi, Feedfloyd, Peplr, Raamy, Curbaa, Friendplans, Hocam, Takiplen, Duutbe, Esosyal, Kimdir.com, İnploid, Obilog, Vikitap, RTurk, Ahsar, Interformed, Yetenek.li, Neokur, Inkiveta, Wly.in, Whispto, Reachpod, Ayneen.com, BiP, N'oluyo, PublicFeed, Connectd2.me gibi sosyal medya araçları da eklenebilir (a.g.e 109).
Bu uygulamalardan ne yazık ki Neokur ve BİP dışında aktif olan yok.
Aşağıda, söz konusu girişimlerden seçilmiş olanlar kronolojik bir sırayla incelendi ve sosyolojik arka planları ve karşılaştıkları zorluklar eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirildi.
Yonja (2004-2010)
Kerim Baran tarafından kurulan Yonja, Facebook'un Türkiye'de yaygınlaşmasından önce özellikle gençler arasında büyük popülerlik kazanmış, ülkenin ilk büyük ölçekli sosyal ağı olma özelliğini taşımıştır.
Kullanıcılar burada kişisel profillerini oluşturmuş, fotoğraf paylaşmış, mesajlaşmış ve diğer kullanıcıları "derecelendirerek" etkileşimde bulunmuştur.
Yonja, mobil iletişime geçiş sürecini etkin bir şekilde yönetememiş, kullanıcı arayüzü ve deneyimi (UX) açısından küresel rakiplerinin gerisinde kalmış ve Facebook'un küresel yaygınlığının baskısı altında kitlesini hızla yitirmiştir.
Orkut uygulaması da bir Türk yazılımcı Orkut Büyükörten tarafından geliştirilmiş özellikle Güney Amerika'da Facebook'u geride bırakmıştı ancak benzer nedenlerden dolayı onda kapatılmaktan kurtulamadı.
Yonja, Türkiye'de bireylerin dijital kimliklerini "teşhir ettikleri" ilk kamusal platformlardan biriydi.
Ancak o dönemde sosyal medya kültürü henüz tam olarak oluşmadığı için, platform daha çok bireysel sunum ve statü sergileme alanı olarak işlev görmüş, güçlü ve katılımcı bir "topluluk ruhu" geliştirememiştir.
Ekşi Sözlük ve sözlük tabanlı platformlar (1999-Günümüz):
Ekşi Sözlük ve onu takiben ortaya çıkan İTÜ Sözlük, Uludağ Sözlük vb. yapılar, kullanıcılara özgürce fikir beyan etme imkânı sunarak Türkiye'de katılımcı dijital kültürün öncülerinden olmuştur.
Bu platformlar, anonim veya takma isimlerle gerçekleştirilen entryler aracılığıyla güncel olaylardan kültürel olgulara kadar geniş bir yelpazede tartışmaların yürütüldüğü, zamanla siyasi ve toplumsal polemiklerin de merkezi haline gelmişlerdir.
Sözlükler, Türkiye'de dijital kamusal alanın ilk ve en etkili örnekleri olarak kabul edilebilir.
Düşünce üretimi ve bilgi paylaşımı açısından önemli bir rol oynamışlardır.
Ancak zamanla, katılımcı bir "fikir kamusu" olmaktan çıkarak, özellikle anonimliğin getirdiği toksisite, linç kültürü ve manipülasyonlarla "toksik kitle kültürü"ne evrilme riskiyle karşı karşıya kalmışlardır.
Halkında yazı yazılan kişilere savunma hakkı vermeden dijital bir vahşi arenada yapılan ölçüsüz ve etik dışı yorumlar neredeyse Hobbes'un Doğa halinin dijital versiyonu haline gelmektedir.
Donanım haber forumları (2000'ler)
Başlangıçta teknoloji odaklı bir forum olarak kurulan DonanımHaber, zamanla otomotivden spora, finanstan kişisel ilgi alanlarına kadar çok farklı konularda toplulukları barındıran geniş bir "dijital cemaat" haline gelmiştir.
Forum kültürü, uzun soluklu tartışmalar ve uzmanlık paylaşımları ile karakterize edilmiştir.
Bu platformlar, "kolektif akıl" üretiminin ve niş ilgi alanlarına dayalı dayanışmanın önemli örneklerini sunmuştur.
Ancak, sosyal medya platformlarının getirdiği bireysel görünürlük, hızlı etkileşim ve kişisel kimlik inşası dinamiklerini tam olarak benimseyemediği için ana akım dijital dönüşümü ıskalamışlardır.
Tivitim / Timboo / TrendTopic (2012–2016)
Twitter'ın küresel yükselişine paralel olarak geliştirilen bu kısa ömürlü platformlar, görsel arayüz ve içerik yapısıyla Twitter'ı taklit etme eğiliminde olmuşlardır.
Genellikle yerel geliştiriciler veya küçük start-up'lar tarafından başlatılan bu girişimler, "mikroblogging" modelini Türkiye'ye uyarlamaya çalışmıştır.
Bu girişimler, "yerli olmak" kavramının sadece bir "kopya olmak" anlamına gelmediğini acı bir şekilde göstermiştir.
Kullanıcılar, orijinal platformlarda buldukları dinamizmi, yeniliği ve en önemlisi "topluluk" hissini bu taklit platformlarda bulamamışlardır.
Toplumsal bağlamdan yoksun, sırf taklide dayalı platformlar anlamlı bir kullanıcı tabanı ve kültürel aidiyet oluşturmada başarısız olmuştur.
Yaay (2020 – Günümüz): "Sağlıklı" sosyal medya denemesi ve güvenliğin sınırları
Turkcell'in desteğiyle piyasaya sürülen Yaay, içeriklerin kategoriye ayrıldığı, daha düzenli ve "daha güvenli" bir sosyal medya deneyimi sunma iddiasıyla öne çıkmıştır.
Algoritmasının belirli anahtar kelimeler ve kategorizasyon üzerinden çalıştığı belirtilmiştir.
Zayıf kaldığı noktalar şöyle:
- Kitle çekme gücü zayıf: Global rakiplerinin sunduğu geniş kullanıcı tabanı ve etkileşim olanaklarına ulaşmada zorlanmıştır.
- Etkileşim hızı düşüklüğü: Kullanıcılar arasındaki anlık etkileşim ve dinamik içerik akışı beklenen seviyeye ulaşmamıştır.
- Devlet destekli algısı: Platformun Turkcell ve dolayısıyla dolaylı yoldan devletle ilişkili olduğu algısı, bazı kullanıcılar arasında mesafe ve denetim korkusu yaratmıştır. Bu algı aslında ideolojik olarak kamplaşmanın temel bir sonucudur.
Aynı algı Next Sosyal için de kimi çevreler tarafından işletilmektedir.
Turkcell tarafından geliştirilen BİP platformunun da devletle bağlantılı olduğu algısı, kullanıcılarda bir mesafe ve denetim korkusu yaratmıştı.
Bu durum, ideolojik kutuplaşmanın temel bir sonucudur. Next Sosyal uygulması da benzer endişelerle izlenmektedir.
Bu konuyu açıklamak için Louis Althusser'in "devletin ideolojik aygıtları" kavramını kullanabiliriz.
Bu bağlamda, devletle bağlantılı olduğu düşünülen bu tür medya araçları; takip, kontrol, fişleme ve propaganda gibi işlevlere sahip olabilir.
Bu yüzden kullanıcılar arasında bu araçlara karşı bir güvensizlik oluşmaktadır.
Yaay, kullanıcıya güvenli ve "filtrelenmiş" bir dijital alan sunma çabasına rağmen, sosyal medyanın özündeki "canlılık", "katılımcılık" ve "kimlik üretici" olma vasıflarını tam olarak yakalayamamıştır.
Sosyal medya kullanıcıları, sadece güvenli değil, aynı zamanda kendilerini özgürce ifade edebilecekleri, risk alabilecekleri ve aidiyet hissedebilecekleri dinamik ortamlar aramaktadır.
BİP (2013- Günümüz):
"BİP Uygulaması Kullanım Özellikleri Araştırması" adlı araştırma 2021 yılında tarafından yapılmıştı ve BİP yetkililerine sunulmuştu sonuçları çok hoşlarına gitmemişti.
Çünkü kullanıcı profili benim araştırmamda Yozgatlı, bıyıklı ve 40 yaş üstü yani İç Anadolu ağırlıklı, erkek ve orta yaşlı çıkmıştı.
Turkcell tarafından geliştirilen BİP, küresel rakiplerinden WhatsApp'a alternatif olarak konumlandırılmıştır.
Özellikle devlet kurumları ve bazı güvenlik birimleri içinde aktif olarak kullanılmış, veri güvenliği ve yerel sunucularda saklama avantajıyla öne çıkmıştır.
- Verilerin Türkiye merkezli sunucularda saklanması.
- Acil durum butonu, para gönderme gibi yerel bağlama uygun fonksiyonlar sunması.
- Kurumsal ve resmi iletişimde yaygınlık kazanması.
Eksileri:
- Sosyal medya işlevselliğinin olmaması (örn: geniş kitlelere içerik yayma, kamusal profil oluşturma).
- Açık kaynak olmaması.
- Kullanıcılar arasında "gözetlenme" veya "devlet kontrolünde olma" algısının oluşabilmesi.
BİP, her ne kadar yerli bir iletişim platformu olsa da sosyolojik olarak bir "sosyal medya" platformu değildir.
Temel işlevi mesajlaşmadır. Topluluk yaratmaz, bireysel dijital kimlik üretimine olanak tanımaz ve geniş anlamda bir dijital kamusal alan oluşturmaz.
Bu yönüyle, daha çok "kapalı devre" iletişimi güçlendiren bir araç olarak işlev görmüştür.
Next Sosyal (Günümüz):
Next Sosyal, T3 vakfı tarafından kurulmuş Selçuk Bayraktarın tanıtım yüzü olduğu bir uygulamadır.
Yerli ve milli dijital platform oluşturma hayalinin başarılı İHA ve SIHA vizyonu ile sahaya sürüldüğü bir pazarlama stratejisi izlenmektedir.
Kamu kurum ve kuruluşlarının da ilk defa kitlesel olarak bu platforma dahil olduklarını belirtmeleri pazarlamanın bir başka yöntemi olarak görülebilir.
NEXT Sosyal; haber, teknoloji, yaşam ve gündem gibi çeşitli alanlara odaklanan içeriklerin yer aldığı, tamamen yerli bir sosyal medya platformu olarak kendini tanıtıyor.
Kullanıcılar, ilgi alanlarına göre içerikleri keşfedebilmekte, beğendikleri kişileri takip ederek akışlarını kişiselleştirebiliyor ve kendi içeriklerini -metin, görsel, video ya da anket formatında- kolayca paylaşabiliyor.
Paylaşımlara gelen canlı geri bildirimlerle kullanıcılar kendi topluluklarını da oluşturabiliyor.
Platformun öne çıkan özellikleri ise, kullanıcı verilerini Türkiye'de saklayarak veri güvenliği ve dijital özgürlük taahhüdü, ayrıca, "T3AI" isimli bir yapay zeka robotunu da bünyesinde "Ahlaklı yapay zeka" vizyonuyla geliştirilen bu robot, kullanıcıların etiketlediği içeriklere yanıt verebiliyor ve çok dilli içerikleri anlayabiliyor.
Next Sosyal, AGPLv3 lisansı ile açık kaynak olan Mastodon yazılımı üzerine kurulu bir girişimdir. Bu özelliği Selçuk Bayraktar mesajlarında açık olarak ifade etmiştir.
İşte tartışmalar da bu noktada başlıyor. Platformun kodları kamuya açık olmadığı, merkezi bir yapıya sahip olduğu ve sadece tek bir sunucuda çalıştığına dair iddialar sosyal medya üzerinde tartışma yaratmaktadır.
Bu durum, Mastodon'un temel felsefesi olan merkeziyetsizlik ve şeffaflık ile çelişmektedir.
Ayrıca yankı odaları ve filtre balonları ile homojen bir dijital evren oluşturacağı iddiaları da ayrı bir tartışma konudur.
Ayrıca algoritmik işleyiş ve veri politikaları şeffaf olmadığı platformun içerik akışını belirleyen algoritmaların ve kullanıcı veri toplama/işleme politikalarının belirsizliği, etik meşruiyeti sağlamadığı gibi de eleştiriler mevcut.
Sizden aldığım metni, akademik bir makale veya analiz metni formatına uygun şekilde düzenleyebilirim.
Böylece metnin ana fikri daha net ve tutarlı bir şekilde ortaya konulabilir.
Aşağıda, metninizi daha akıcı ve tutarlı bir hale getirilmiş bir versiyonunu bulabilirsiniz:
Yerli Sosyal medya platformlarının geleceği: Büyük bir ağ mı, ideolojik bir araç mı?
Türkiye'de ideolojik olarak kutuplaşmış bir toplum yapısı, yerli sosyal medya platformlarının geleceğine dair tartışmaları beraberinde getiriyor.
Bu platformların "büyük yerli sosyal medya ağı" olma iddiası yerine, devletin ideolojik bir propaganda aracı haline gelebileceği şüphesi, gündemi meşgul eden en önemli konulardan biri haline geldi.
Oysa, 700 binin üzerinde kullanıcıya sahip bu platformların öncelikle dikkatle izlenmesi ve potansiyellerinin değerlendirilmesi gerekir.
Dünya genelinde birçok ülke, kendi sosyal medya ağlarını kurma çabası içinde.
Bu durum, küresel teknoloji devlerine karşı verilen bir mücadele olarak da görülebilir.
Örneğin;
- İran: Cloob ve Mehr gibi girişimlerle kendi sosyal ağlarını geliştirmeye çalışıyor.
- Çin: WeChat, QQ, Qzone, Renzen, Douban, Youku/Tudou gibi devasa platformlarla kendi dijital ekosistemini kurdu.
- Rusya: VKontakte, Telegram ve Odnoklassniki (ok.ru) gibi uygulamalarla kendi sosyal medya alanında etkin bir varlık gösteriyor.
Bu örnekler, yerli sosyal medya ağlarının sadece birer iletişim aracı olmadığını, aynı zamanda ulusal dijital egemenlik için de stratejik bir önem taşıdığını gösteriyor.
Peki Türkiye'de yerli sosyal medya girişimlerinin başarısızlıklarının temelindeki sosyolojik engeller neler?
Aslında T3 Vakfı ve Bayraktar grubu NEXT Sosyal platformunu kamuoyuna sunmadan önce bu sorunun yanıtlarını geniş bir perspektif içerisinde değerlendirmeleri gerekiyordu.
Belki yaptılar ama sadece ideolojik karşıtlık bağlamını kurma kolaycılığının dışında bazı noktaları da vurgulamak gerekiyor.
Peki cevap vermeye başlayalım.
Türkiye'deki yerli sosyal medya girişimlerinin sürdürülebilir bir başarı elde edememesinin ardında yatan temel sosyolojik engeller şunlardır:
Teknolojiye aşırı odaklanma ve topluluk eksikliği
Bir dijital platformun hayatta kalması ve gelişmesi için sadece iyi bir kod yazılımı veya teknik altyapı yeterli değildir.
Önemli olan, platform etrafında güçlü bir topluluk ruhu, dinamik bir içerik kültürü ve kullanıcılar arasında ortak değerlerin oluşmasıdır.
Yerli girişimler genellikle bu sosyolojik boyutları göz ardı etmiş, teknolojiyi bir amaç olarak görmüşlerdir.
Kullanıcılar sadece bir arayüze değil, etkileşim kurabilecekleri canlı bir ekosisteme ihtiyaç duyarlar.
Güçlü topluluk ruhu nicel olarak büyüklük değil ki şu anda NEXT Sosyal PR ekibi televizyon programlarında canlı yayınlarda çok sayıda katılımcıya sahip olduklarını vurgularken bu hataya düşüyorlar.
Aslında en güzel örnek Orkut uygulamasıdır. Latin Amerika'da Facebook'u uzun yıllar geride bırakmış özellikle Brezilya'da kendine sadık milyonlarca takipçiye sahip olmuştu.
Almanların kendi markalarına olan sadakati sadece otomobil markaları ile sınırlı değil elbette.
VZgrup tarafından kurulan üniversite öğrencilerine seslenen StudiVZ'dir.
WKW, XING, KWİCK gibi uygulamalar sadık kitleleri ile uzun dönem sosyal medya tröstlerine meydan okumuşlardı.
Bu motivasyonun temelindeki olgu topluluk sadakatidir.
Açıklık yerine kapalılık ve güven sorunu
Küresel çapta başarılı pek çok dijital platform, belirli düzeyde şeffaflık ve açıklık sunmaktadır.
Kaynak kodları açık olmayan, algoritmaları bilinmeyen ve veri toplama/işleme politikaları belirsiz olan hiçbir platform, uzun vadede kullanıcı güvenini kazanamaz.
Özellikle hükümet destekli olduğu algısı taşıyan yerli platformlar için bu durum daha da kritiktir.
Şeffaflık eksikliği, kullanıcılar arasında "denetlenme", "gözetlenme" ve "manipülasyon" korkularını tetikleyerek platformdan uzaklaşmaya neden olmaktadır.
Tek yönlü devlet refleksi ve "baskıcı" algısı
Yerli sosyal medya girişimlerinin genellikle devlet desteği veya kontrolü altında olduğu algısı, kullanıcı nezdinde bir "güven" hissi yerine, aksine bir "denetlenme" ve "yönlendirilme" korkusu yaratabilmektedir.
Dijital çağın kullanıcıları, özgür ifade alanları aramakta ve bu tür bir refleks, onların platformu benimsemesini engellemektedir.
Devletin platformlara doğrudan müdahalesi veya gölgesi, platformun "kamusal alan" olma özelliğini zayıflatmakta ve onu ideolojik bir araca dönüştürme potansiyeli taşımaktadır.
Türk toplumu son dönemlerde çekirdek kabuğu üzerinden dahi kutuplaşacak bir toksik reflekse sahip.
Bu yüzden yenilikler üzerinden bir anda "Siber Balkanlaşıyoruz". Aynı TOGG örneğinde olduğu gibi…
Taklitçilik ve özgün olmayan içerik kültürü
Küresel çapta başarılı olmuş platformların sadece dış yüzeyini, arayüzünü kopyalamak, o platformun altında yatan içerik kültürünü, kullanıcı dinamiklerini ve topluluk normlarını anlayamamakla sonuçlanmıştır.
Yerli girişimler, kullanıcılara özgün bir değer önerisi sunmak yerine, mevcut modellere zayıf alternatifler olarak kalmışlardır.
Kullanıcılar, yerli platformlarda küresel rakiplerinde buldukları çeşitliliği, dinamizmi ve yaratıcılığı bulamamış, bu da hızlı bir kullanıcı kaybına yol açmıştır.
Alışkanlıkları değiştirmek güçlü alternatifler yaratmak gerekiyor.
Bu yüzden orijinal farklı, değişik, adına ne derseniz deyin bir başkalık oluşturmadan sosyal medyada yer edinmek güç bir iştir.
Theads örneğini hatırlasınız, Zuckenberg'in Twiter (o zamanki adı ile) karşısına konumlandırdığı uygulaması bir anda yükseldi ama daha sonra söndü gitti.
Sonuç ve öneriler: Yerli sosyal medya için kapsamlı bir sosyolojik yol haritası
Dijital çağda yerli sosyal medya platformları geliştirmek, sadece bir teknolojik gereklilik olmaktan öte, ulusal dijital egemenlik ve kültürel bağımsızlık hedefleri açısından stratejik bir zorunluluktur.
Ancak bu makalede detaylarıyla incelendiği üzere, Türkiye'deki geçmiş ve güncel yerli girişimlerin sürdürülebilir bir başarıya ulaşamamalarının temelinde, yalnızca teknik eksiklikler değil, aynı zamanda derinlemesine sosyolojik bir kavrayış eksikliği ve etik ilkelere bağlılıkta yaşanan sorunlar yatmaktadır.
Yonja'nın mobil çağı kaçırmasından Ekşi Sözlük'ün toksikleşmesine, Yaay'ın "güvenli ama sıkıcı" algısından Next Sosyal'in merkeziyetsizlik felsefesine aykırı kapalı yapısına kadar birçok örnek, bu karmaşık sosyolojik dinamikleri gözler önüne sermektedir.
Başarılı bir yerli sosyal medya ekosistemi inşa etmek, sadece sunucuların Türkiye'de konumlandırılması veya arayüzün Türkçeleştirilmesiyle mümkün değildir.
Gerçek başarı, platformların kullanıcıların toplumsal ihtiyaçlarını karşılayabilmesi, kültürel aidiyet hissi yaratabilmesi, şeffaf ve etik bir yönetişim sergileyebilmesi ve en önemlisi kullanıcıların güvenini kazanabilmesiyle doğrudan ilişkilidir.
Geçmişteki başarısızlıklar, "devlet destekli" olmanın tek başına bir başarı garantisi olmadığını; aksine, şeffaflık eksikliği ve denetim algısının kullanıcıları platformlardan uzaklaştırdığını açıkça göstermektedir.
Ayrıca, küresel devleri taklit etme yaklaşımı, özgün bir değer önerisi sunamayan ve dolayısıyla kullanıcı sadakati yaratamayan "kimliksiz klonlar" ortaya çıkarmıştır.
Bu bağlamda, Türkiye'nin yerli sosyal medya arayışları için kapsamlı ve bütüncül bir sosyolojik yol haritası çizmek elzemdir. Bu yol haritası aşağıdaki temel ilkeler üzerine inşa edilmelidir:
- Topluluk merkezli tasarım ve katılımcılık: Platformlar, pasif kullanıcıları aktif içerik üreticileri, moderatörler ve topluluk kurucuları haline getirecek şekilde tasarlanmalıdır. Kullanıcı ihtiyaçları ve beklentileri, tasarımın her aşamasında merkeze alınmalı, "yukarıdan aşağıya" dayatmacı yaklaşımlar yerine, "aşağıdan yukarıya" bir topluluk inşa modeli benimsenmelidir.
- Açık kaynak ve algoritmik şeffaflık: Kullanıcı güveni, ancak tam şeffaflıkla inşa edilebilir. Bu, platformların kaynak kodlarını belirli sınırlar dahilinde açık tutmasını (açık kaynak modellerini benimsemesini), veri toplama, depolama ve işleme politikalarını net bir şekilde açıklamasını ve algoritmik işleyişlerini (içerik akışını, önceliklendirmeyi vb.) anlaşılır kılmasını gerektirir. Şeffaflık, denetlenebilirlik ve hesap verebilirlik, kullanıcıların kendilerini güvende hissetmelerini sağlayacak temel taşlardır.
- Kültürel aidiyet ve yerel dinamiklerin entegrasyonu: Yerli platformlar, sadece dil desteği sunmakla kalmamalı, aynı zamanda yerel mizahı, toplumsal dertleri, kültürel referansları ve kullanım alışkanlıklarını platformun genetik koduna işlemelidir. Küresel platformların taklidi yerine, Türkiye'nin kendine özgü sosyokültürel dinamiklerinden beslenen özgün bir "dijital kimlik" geliştirmek, kullanıcıların platformu "kendilerine ait" hissetmelerini sağlayacaktır.
- Özgürlükçü dijital alan ve etik yönetişim: Dijital kamusal alanlar, ifade özgürlüğünün güvence altında olduğu, denetimden ziyade katılımcı yönetişimin esas olduğu ortamlardır. Yerli platformlar, içerik denetimini şeffaf kurallar ve bağımsız mekanizmalarla yürütmeli, kullanıcılara etkin itiraz ve şikayet mekanizmaları sunmalıdır. Aşırı sansür veya keyfi kısıtlamalar, kullanıcıların platformdan uzaklaşmasına neden olurken, etik ve adil bir yönetişim modeli platformun meşruiyetini artıracaktır.
- Dijital okuryazarlık ve yurttaşlık bilincinin geliştirilmesi: Yerli platformların sürdürülebilir başarısı, sadece teknik yetkinlik ve sosyolojik adaptasyonla sınırlı değildir. Aynı zamanda, genç kuşaklara ve tüm topluma yönelik kapsamlı dijital okuryazarlık ve dijital yurttaşlık bilinci kazandırılması da hayati önem taşır. Bu, kullanıcıların platformları bilinçli, eleştirel ve sorumlu bir şekilde kullanmalarını teşvik ederken, platform ekosisteminin genel sağlığını ve gelişimini de destekleyecektir.
Son olarak Türkiye'nin yerli sosyal medya platformları geliştirme yönündeki çabaları, yalnızca teknolojik bir "ihtiyaç karşılama" girişimi olarak değerlendirilmemelidir.
Bu çabalar, aynı zamanda dijital çağda toplumun kimliğini, kültürel sürekliliğini ve dijital egemenliğini inşa etme yolunda yürütülen önemli bir sosyolojik projeyi temsil etmektedir.
Sosyal medya artık yalnızca iletişim aracı değil, bireylerin gündelik yaşam pratiklerinden siyasal katılıma, toplumsal hafızadan ekonomik davranışlara kadar uzanan geniş bir etki alanına sahiptir.
Bu nedenle, bu alandaki yerli girişimlerin başarısı yalnızca yazılımsal yeterliliklerine değil, toplumsal dinamiklerle ne kadar uyumlu olduklarına, etik değerlere ne ölçüde bağlı kaldıklarına ve insan merkezli bir dijital vizyonu ne denli içselleştirdiklerine bağlıdır.
Bu bağlamda, Next Sosyal gibi eko-sistemi güçlü yerli platformların gelişim süreci sabırla izlenmeli, aynı zamanda yukarıda vurguladığımız ilkelerle olan uyumları dikkatle analiz edilmelidir.
Zira sosyal medyada bir platformun "yok oluşu" genellikle şirketin kapanmasıyla değil, toplumsal karşılık bulamamasıyla, başka bir ifadeyle kullanıcılarının organik şekilde platformdan çekilmesiyle başlar. Bu dijital çözülme, sessiz ama etkili bir "sosyal ölüm"dür.
Bu konuda ülkede çalışan nadir akademisyenlerden biri olarak, bu alanda yerli ve milli girişimlerin gelişimini desteklemeyi önemli bir sorumluluk olarak görüyorum.
Ancak eleştirisiz destek, sağlıklı bir ekosistem oluşturmaz. Bu yüzden yerli platformlara katkı sunmakla birlikte, gerektiğinde yapıcı eleştirilerde bulunmak da bir yurttaşlık ve akademik sorumluluktur.
Çünkü karşımızda, küresel ölçekte tröstleşmiş, finansal manevralarla ülkemizden yüksek gelir elde edip, vergisel yükümlülüklerini çeşitli yöntemlerle bertaraf eden çok uluslu şirketler bulunmaktadır.
Bu şirketlerin Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerine sundukları dijital hizmet standartlarını, Türkiye gibi ülkelere sunmaktan imtina etmeleri; farklı algoritmalar, sınırlı görünürlük, içerik kontrolü gibi uygulamalarla adeta dijital bir asimetri inşa etmeleri kabul edilemez.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish