Farklılıkları önlemek bölücülüktür

Vahdettin İnce Independent Türkçe için yazdı

Resim: Nathalie Lees/The Guardian

Farklılaşma varlığın önü alınamayan bir özelliğidir. Yaratılıştan kaynaklanan bir özelliktir bu. Sonradan oluşan çevresel faktörler bu özelliği yoktan var etmezler, sadece şekillenmesine yardımcı olurlar.

Yani varlığın bir parçası olan sosyolojik farklılıklar varlığın akışına çaresizce kafa tutmaya çalışan bazılarının sandığı gibi dış faktörlerin eseri değildir.

Bu yüzden farklılıkları ortadan kaldırmaya yönelik tüm çabalar boşunadır. Çaresi yok, varlık farklılaşmak suretiyle çoğalarak varlığını devam ettirecektir. 


Bunun yanında varlığın farklılaşarak birliğe ulaşma hareketi de varoluşsal bir özelliktir. Bunun da önlenmesi mümkün değildir.

Bunun için de tıpkı dünyanın hem kendi ekseninde hem de güneş etrafında dönmesi gibi varlık da farklılaşarak çoğalmayı ve farklılıklarıyla "bir"e ulaşmayı, bu arada varlığa yeni değerler katmayı aynı anda sürdürüyor, sürdürecektir.

Parçalı sosyolojinin daha kolay hakimiyet kurmalarını sağladığını, parçalı kalarak güçsüzleşenleri daha kolay sömürdüklerini keşfeden güçler de eninde sonunda varlığın özünde zaten var olan "bir"e ulaşma şeklindeki varoluşsal özelliğinin üst yapıda da gerçekleşmesini engelleyemeyeceklerdir. 

Bu ikili varoluşsal hareketi Kürtçede yer alan bir atasözü çok güzel ifade ediyor:

Xwedê yek e derge hezar.

(Allah birdir kapı bin)

Kapıları çoğaltarak "bir"e ulaşma olgusu ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.

Doğal olarak insanların ortak hafızasında ve dinin metinlerinde yerilen şey farklılık değil, tefrikadır.

Tefrika ise farklılıkların ortak "bir"in etrafında toplanmasının içsel yetersizlikler veya dışsal engeller nedeniyle engellenmesi haline denir. 

Şöyle diyebiliriz: varlığın temel özelliği olan farklılıkları tek bir farkın içinde eritmek isteyenler ile farklılaşarak çoğalan varlığın, onun bir parçası olan sosyolojinin aşkın "bir"e ulaşmasını engelleyenler bölücü tefrikacılardır.

Nitekim tefrikanın en büyük düşmanı olan İslam ilk defa geldiğinde varlığın doğal bir özelliği olan hiçbir farklılığı ortadan kaldırmadı, kaldırmaya yeltenmedi, sadece onlara varoluşsal olarak yönelmeleri gereken "bir"i gösterdi. Yani tevhidi işaret etti.

Bu sayede hem farklılıklar üretken bir şekilde devam etti hem de farklılıkların amaçsızlığı, aralarındaki bağın kesilmesi anlamına gelen tefrika da ortadan kalktı (ilkesel bir durumdan ve ne yazık ki kısa süreli bir pratikten söz ediyorum.

Yoksa Müslümanların tarihi bu prensibin gözetilmesi ile oluşan görkemli birliğin (genel tarihsel süreç içinde daha az olmak üzere) ve bu prensibin zayıflaması veya bugünkü gibi ortadan kalması ile oluşan kaotik tefrika (maalesef daha çok olmak üzere) örnekleriyle doludur).


Bazılarının sandığı gibi İslam, farklılıkları herhangi bir farklılık içinde eritmek suretiyle ortadan kaldırarak "bir"liğe ulaşmadı.

Peygamberimiz "Ben insanları madenler gibi buldum" buyururken farklılığın tıpkı madenlerin farklılığı kadar gerçek, değişmez ve kalıcı bir durum olduğuna işaret etmiştir.

Cahiliyede altın olan İslam'da da altın olarak varlığını sürdürmüştür. İslam tenekeden altın çıkarmamıştır anlayacağınız.

Hatta teneke altının içinde eritilirse teneke değer kazanamayacağı gibi altın da değer kaybedecektir.

İslam'ın cahiliyeden farklı olarak yaptığı şey farklı madenleri varoluşsal amaç (medeniyet) uğruna işlevsel hale getirmesidir.

İslam'ın teorisinde ve uzun tarihi içindeki (maalesef) kısa süreli pratiğinde bize gösterdiği şey farklılıkların hep aşkın bir "bir"lerinin olması, o aşkın "bir"de birleşmeleridir.


İslam'ın serüvenini gözümüzün önüne getirdiğimiz zaman öngörülen birliğin bütün madenlerin tek bir madende eritilmesi olmadığı görülecektir o yüzden.

Birlik bütün madenlerin ortak bir mimarinin, medeniyetin oluşmasında üzerlerine düşen görevi yerine getirmeleri şeklinde gerçekleşmiştir. 

Müslümanların geçmiş tarihlerinde zaman zaman, bugünkü tecrübelerinde ise tümüyle gördüğümüz kaos, farklılıklar arası çatışma ve ölümcül tefrika farklılıkların olmasından değil bu farklılıkların arasındaki ortak hedefin ortadan kalkmış olmasından kaynaklanıyor.

Her bir farklılığın tek başına varoluş mücadelesi vererek diğer farklılıklardan istifade etmeyecek, edemeyecek bir iletişimsizliği benimsemesinden ileri geliyor.

Genelde İslam aleminde, özelde Türkiye'de gördüğümüz şey varlığın ve onun bir parçası olan sosyolojinin varoluşsal farklılığının herhangi bir fark içinde "tek"e indirgenmeye çalışılması ve aşkın birliğin engellenmesidir. Yani tefrikacılık yapılmasıdır.

Oysa yukarıda değindiğim gibi varlığın yapısı ve İslam tarihindeki kısa süreli pratiği varlık ve varlığın özelliğiyle uyumlu yönetimlerin yeryüzünün imarı noktasında büyük atılımlar gerçekleştirdikleri bir realitedir.

Kur'an-ı Kerim sadece emir ve yasaklarıyla değil, yer verdiği peygamber kıssalarıyla da Müslümanlara bu gerçeği sürekli olarak vurgulamaktadır.

Farklılık içinde, farklılıkların ötesinde aşkın bir hedefe yönelme vizyonunu kazandırmaktadır yani. 


Örneğin Yusuf suresinde Yakub peygamber oğullarından gidip Yusuf'u bulmalarını isterken onlara "Oğullarım! Hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin" diyor.

Bu ayet gerçek kıssanın içinde vaki gerçek bir durumu anlatmanın yanı sıra sosyolojinin farklılıklarının ortak bir hedefe yönelmesinin gerektiğini ve hatta bu bağlamda farklılığın daha verimli olacağını da anlatıyor.

Tefrika farklı kapılardan girmek değil, farklılıkları aşkın Yusuf gibi aşkın bir hedefin olmaması halidir.


Anayasa gibi adına toplumsal sözleşme denilen metnin tartışıldığı bu günlerde üretkenliğin, verimliliğin toplumsal çeşitlilikten ve bu etnik, mezhebi, dini çeşitliliğin aşkın bir hedefte birleşmesinden geçtiğini hatırlatma gereği duydum.

Kapıları "tek"e indirgemeyin, olması gereken bütün kapıları açarak aşkın "bir"e yönelin. 

Zaten ne kapıları "tek"e indirgemek mümkündür ne de aşkın "bir"i yok etmek.

Şirazlı Hafız: Kaybolan Yusuf bir gün kenana döner, üzülme… demiyor mu? Siz kapıları gömleğinin Mısır'dan gelen kokusuna açın yeter.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU