Somali'de siyasi kriz: İnceldiği yerden kopar mı?

Yusuf Kenan Küçük Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Somali'nin yeni bir krizi oldu. 

Anayasaya göre Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin en geç 8 Şubat 2021 tarihine kadar gerçekleştirilmiş ve görev değişimlerinin tamamlanmış olması gerekiyordu. 

Ancak federal hükümet ile bölgesel yönetimlerin, uygulanacak seçim modeli ve düzenlemeler üzerinde mutabakata varamaması nedeniyle seçimler gerçekleştirilemedi. 

Son olarak 1-4 Şubat 2021 tarihlerinde gerçekleştirilen müzakerelerden de bir sonuç alınamadı ve ülke belirsiz ve kırılgan bir sürece girmiş oldu.

Aralarında iki eski Cumhurbaşkanı, 2020 Temmuz ayında azledilen Başbakan Hassan Ali Khaire ile Puntland ve Jubaland bölgesel yönetim başkanlarının da bulunduğu muhalefet bloku 9 Şubat Pazartesi günü bir bildiri yayınladı. 

Bu bildiriyle muhalifler, anayasal görev süresi dolan Cumhurbaşkanı Farmajo'nun meşruiyetini yitirdiğini, bu nedenle adı geçeni artık devlet başkanı olarak tanımadıklarını, dolayısıyla ülkeyi seçime götürmek üzere en kısa süre içerisinde bir geçiş yönetimi kurulmasını beklediklerini ilan ettiler. 

Somali siyaseti seçimlerin ertelenmesine yabancı değil. 

Nitekim son dört seçim de zamanında yapılamamıştı. 

Ancak geçmiştekilerin aksine bu defa üzerinde tüm tarafların uzlaştığı bir seçim takvimi bulunmuyor. 

Bu durumda ülkedeki farklı güç merkezleri arasındaki gerilimin çatışmaya evrilme riski her geçen gün artıyor.

Öte yandan, görünen nedeni seçim modeli üzerindeki uyuşmazlık olmakla birlikte mevcut krizin üç temel nedeni bulunduğunu söyleyebiliriz. 

Bu bağlamda en başta Somali toplumunun aşiretlere dayalı yapısına, Farmajo'nun son dört yıl içerisindeki iç ve dış politika tercihlerine ve Somali üzerinde etkili bölgesel/küresel güçlerin değişen politikalarına bakmak gerekiyor.
 

Somali federe bölgeler haritası. USAID (2017).jpg
Somali federe bölgeler haritası / Kaynak: USAID (2017)

 

Tarihi arka plan

Somali'de aşiretlerin bireyler ve toplumlararası ilişkilerdeki belirleyici konumu tarihsel bir olgu. 

Sömürgecilik döneminde İngiltere'nin "Sultan" adı verilen yerel aşiret liderleriyle anlaşmalar imzaladığı bilinmekle birlikte, Siad Barre'nin 1969 yılında askeri darbeyle iktidara gelmesi, aşiret kimliklerinin belirginleşmesinde en önemli dönüm noktası oldu.

Modern bir ulus-devlet inşa etmek isteyen Barre, kamusal alanda aşiret aidiyetlerinin dillendirilmesini yasaklamıştı. 

Etiyopya sınırları içerisindeki Somali halkını "özgürleştirmek" amacıyla 1977 yılında başlattığı savaşı kaybetmesi, Barre'nin kendi siyasi ikbaline odaklanmasına yol açtı. 

Takip eden süreçte Somali devlet politikalarını, ne pahasına olursa olsun Barre'nin iktidarda kalması kaygısı şekillendirdi. 

Aşiret olgusuna karşıtlığını eylem düzeyinde bir kenara iten Barre, kendi güvenliği için ordu ve polis içerisinde kritik noktalara Darod aşireti mensuplarını yerleştirdi. 

Diğer aşiretlere de biat etmeleri karşılığında önemli devlet görevlerini ulufe olarak dağıttı. 

Ancak bu hamleler, Barre karşıtı aşiret isyanlarını engelleyemedi. 

Dolayısıyla bugünkü aşiret temelli güvenlik, siyaset ve ekonomi anlayışının temelleri bu dönemde atıldı.

1991 yılında Barre'yi deviren aşiretlerin devleti ele geçirme mücadelesi, devlet otoritesinin topyekün ortadan kalkmasıyla sonuçlandı. 

Akabinde gerçekleşen yağma, elkoyma, yerlerinden etme ve etnik temizlik amaçlı saldırılar, aşiretler arasında güvensizlik ve düşmanlığı körükledi. 

Müteakip dönemde ise Somali'de devletin yeniden inşasına yönelik uluslararası girişimlerin tamamında aşiretler temel yapıtaşı olarak görüldü. 

Devletin 4,5 (dört buçuk) olarak bilinen sistem temelinde örgütlenmesi 1997 ve 2000 yıllarında sırasıyla Etiyopya ve Cibuti'de düzenlenen konferanslarda kabul edildi. 

Yani Darod, Dir, Haviye ve Rahanveyn adlı dört büyük aşiret ve geri kalan küçük aşiretlere devlet idaresinde kotalar tahsis edildi.

Ülke dışında Somali siyasi eliti "devlet kurmacılık" oynarken, ülke içerisinde ise savaş ağalarının keyfi ve anarşik yönetimi hâkim oldu. 

Geniş halk kesimleri ve özellikle ticaret erbabının ihtiyaç duyduğu güvenlik ve adaleti tesis edecek bir otoritenin bulunmamasından kaynaklanan boşluğu 2000'li yılların başında "İslami Mahkemeler Birliği" doldurmaya başladı. 

Somali'nin yerleşik örfleri ile İslam hukukunun uygulayan bu oluşum, aldığı kararların uygulanmasını da El-Şebab adı verilen milis gücüyle sağlıyordu. 

Ancak arkasına ABD'nin desteğini alan Etiyopya'nın 2006 yılında Somali'yi işgaliyle bu yapının gelişimi engellendi. 

Dahası, mahkemelerin silahlı milis gücü olan El-Şebab'ın bir terör örgütüne dönüşmesi için uygun ortam oluşturuldu.

Afrika Birliği Somali Barışı Koruma Misyonu'nun (AMISOM) 2011 yılı başında El-Şebab'ı Mogadişu'dan çıkarması ve uluslararası toplumun da artan desteği sayesinde Somali'de devlet mekanizması son 10 yılda önemli eksikliklere rağmen işler hale geldi.

Genel oy prensibinden uzak olmakla birlikte ülkede seçimler yeniden yapılmaya başlandı. 

Bu bağlamda iki kanatlı olan Parlamentonun alt kanadı için aşiret liderleri (elders) her bir milletvekili seçim bölgesi için 101 kişiden oluşan seçiciler kurulunu (electoral college) seçiyor. 

Daha sonra bu 101 kişi bölgelerindeki adaylar arasından bir milletvekilini seçiyor. Bu şekilde Parlamentonun alt kanadı belirlenmiş oluyor.

Yani 15 milyonu aşkın nüfusa sahip olan Somali'de toplam 27 bin 775 kişi oy kullanmış ve milletvekillerini belirlemiş oluyor. 

Parlamentonun üst kanadı ise bölgesel meclisler tarafından belirleniyor. 

Normal şartlarda işletilebilir gibi görünen bu sistem, en başta kimlerin aşiret lideri olarak kabul edileceği noktasından başlamak üzere karmaşıklaşıyor ve oy satın almanın sıradanlaştığı bir süreç yaşanıyor.
 

Somali Cumhurbaşkanı Mohamed Abdullahi Mohamed (Farmajo).tif_.jpg
Somali Cumhurbaşkanı Mohamed Abdullahi Mohamed (Farmajo) / Fotoğraf: Reuters

 

Farmajo faktörü

Mevcut krizin ortaya çıkmasında 2017 yılında göreve gelen Cumhurbaşkanı Farmajo'nun merkezi yönetimi ve kendi iktidarını güçlendirmeye yönelik politikalarının önemli payı bulunuyor. 

Bu çerçevede Farmajo, bir taraftan Güney Batı ve Galmudug bölge yönetimlerinin başına müttefiklerini getirirken diğer taraftan federal ve yerel düzeydeki seçim komisyonlarına destekçilerini atadı.

Farmajo, Kenya sınırındaki Jubaland yönetimini de kontrol etmek istiyordu. 

Ancak, Ogaden aşireti mensubu Ahmed Mohamed Islam'ın, namıdiğer "Madobe"nin 2019 yılında bölge yönetimi başkanlığına yeniden seçilmesine engel olamadı. 

Seçim sonuçlarını tanımayan Farmajo, kan bağının da bulunduğu Marehaan aşiretinin yoğun olarak yaşadığı Jubaland'ın Gedo bölgesine federal ordu birliklerini gönderdi. 

Ordu birliklerinin Madobe'ye bağlı yerel milislerle çatışması, ülke genelinde merkezi yönetim ile yerel idareler arasındaki güç ve kaynak paylaşımı mücadelesini ortaya koydu. 

Farmajo karşıtı muhalefetin Madobe'nin 2019 Ekim ayındaki göreve başlama törenine tam kadro katılması Farmajo'ya karşı önemli bir mesaj niteliğindeydi.

Bu arada seçim sürecinin yönetilmesi amacıyla gerçekleştirilen müzakereler 17 Eylül Mutabakatı'yla sonuçlandı. 

Bu bağlamda, seçimlerin Farmajo'nun istediği "bir kişi bir oy prensibi" çerçevesinde düzenlenmesinden vazgeçildi ve bir önceki seçimdeki gibi seçiciler kurulu temelinde yapılması kararlaştırıldı. 

Ayrıca, bahsekonu seçicilerin sivil toplum ve bölge yönetimleriyle işbirliği halinde belirlenmesinde mutabık kalındı. 

Görüşmelere katılmayan Jubaland ve Puntland yönetimleri, BM Özel Temsilcisinin baskısıyla mutabakatı bilahare kabul ettiklerini açıkladılar. 

Ancak, aradan geçen süre zarfında seçimlerin düzenlenmesi için gerekli adımlar ne federal ne de yerel düzeyde atılmadı.
 

Farmajo, Kenyatta ve Abiy. Fotoğraf Hiraan com.tif_.jpg
Farmajo, Kenyatta ve Abiy / Fotoğraf: Hiraan.com

 

Bölgesel ve küresel güçlerin etkisi

Somali'nin komşuları Kenya ve Etiyopya'nın tavırlarının da mevcut siyasi krizin gelişiminde önemli rolü bulunuyor. 

Bu bağlamda Kenya ile Somali arasında 2011 yılında başlayan deniz yetki alanları tartışması geçtiğimiz yıl alevlenmiş ve Somali konuyu Uluslararası Adalet Divanı'na (UAD) taşımıştı. 

Bunun üzerine Kenya, müttefiki olarak gördüğü Jubaland Başkanı Madobe'ye desteğini artırdı. 

Bu sayede Nairobi'nin, Jubaland bölge yönetiminin Somali siyasetinde mümkün olduğu kadar etkin olmasını, dolayısıyla milliyetçi politikalarıyla ön plana çıkan Farmajo'nun elini zayıflatmayı, nihayetinde ise Mogadişu'da Farmajo'dan daha az milliyetçi bir Cumhurbaşkanı görmek istediği anlaşılıyor. 

Kenya'nın bu politikası Madobe'ye, federal hükümetle olan ilişkilerinde daha radikal ve uzlaşmaz bir tavır sergileme cesareti veriyor.

Somali'nin diğer komşusu olan Etiyopya'nın Somali politikası ise, Abiy Ahmed'in Nisan 2018'de iktidara gelmesinin ardından köklü bir değişime uğradı. 

Geçmişte yerel milisleri merkezi hükümeti zayıflatmak için kullanan Etiyopya, bu anlamda aşiretler arası rekabet ve ihtilafları körüklüyordu. 

Ancak Abiy, Somali'yi bir tehdit yerine ekonomik bir ortak olarak görmeye politikasını benimsedi. 

Bu politika Farmajo'ya ve merkeziyetçi politikalarına destek olarak yansıdı. 

Bu minvalde eli güçlenen Farmajo, bölgesel yönetimlere karşı daha sert ve müdahaleci bir tavır takınabildi.

Somali'de iç ve dış siyaseti etkileyen diğer bir faktör ise Ortadoğu'da oluşan Arap Cephesi ile Katar-Türkiye bloku arasındaki güç mücadelesi. 

Bu bağlamda Türkiye ve Katar, kendilerine yakın duran Farmajo'ya siyasi ve ekonomik destek vererek adıgeçenin ülke içerisindeki konumunu güçlendirdiler. 

Trump'ın Başkanlığı sırasında ABD'nin Somali'ye olan ilgisinin azalması, sözkonusu bölgesel aktörlerinin etkinliğinin artmasına dolaylı olarak katkı sundu.

Öte yandan Farmajo'nun Türkiye ve Katar'dan aldığı destek, mevcut durumda başını ağrıtıyor. 

Muhalefet cephesi Farmajo'nun, Türkiye'nin eğitim verdiği ordu ve polis birliklerini siyasi rakiplerini sindirmek için kullandığını iddia ediyor. 

Ayrıca Farmajo tarafından atanan seçim komisyonunun Türk Büyükelçiliğini ziyaret etmesini de sert bir dille eleştiriyor.

Krizin yönetiminde BM ve AB'nin kilit rol oynadığı, ABD'nin de bu ikiliye ahiren aktif bir şekilde destek vermeye başladığı görülüyor. 

Nitekim bahsekonu aktörler, krizin aşılması için federal hükümet ile bölge yönetimlerini yapıcı diyaloğu sürdürmeye ve şiddete başvurmaktan kaçınmaya davet etti. 

Dolayısıyla bu aşamada uluslararası toplumun herhangi bir geçiş yönetimine sıcak bakmadığı ve sorunların müzakereler yoluyla çözülmesini beklediği anlaşılıyor.
 

Reuters.jpg
Fotoğraf: Reuters

 

El-Şebab ve AMISOM

El-Şebab halen büyük şehirler hariç ülkenin güneyini elinde bulunduruyor. 

Örgüt yeni alanlar kazanamıyor, ama Somali devleti de statükoyu kendi lehine bozamıyor. 

Öte yandan Mogadişu merkezli Hiraal adlı düşünce kuruluşunun araştırmalarına göre El-Şebab, başkent Mogadişu da dahil olmak üzere ülke genelinde en az Somali devleti kadar vergi topluyor. 

Bu durum El-Şebab'ın kısa ve orta vadede nihai bir yenilgiye uğratılamayacağına işaret ediyor.

Bunun yanı sıra ABD'nin Somali'de konuşlu yaklaşık 700 askerini çekme kararı alması, ihtimaller düşük olmakla birlikte AMISOM misyonunun bu yıl sonu itibariıyla ülkeden çekilmesi olasılığı, güvenlik sektöründeki kırılganlıkları artırıyor. 

Tigray bölgesinde devam eden iç savaş nedeniyle Etiyopya'nın Somali'deki birliklerini büyük ölçüde çekmiş olması da gözönünde bulundurulduğunda, Somali'de halihazırda en son ihtiyaç duyulacak şeyin siyasi krizin tetikleyeceği bir iç çatışma olacağı izahtan vareste.

 

Kriz derinleşir mi?

Bu şartlar altında bölge içi ve dışı aktörlerin desteğine güvenerek uzlaşmaz tavır sergileyen Farmajo ve muhalif cephenin kısa süre içerisinde krizi aşacak bir çözüm üzerinde mutabakata vaması sürpriz olmaz. 

Çünkü Somali'de siyasetin doğasını kapalı kapılar arkasında yapılan pazarlıklar ile kurulup bozulan ittifaklar oluşturuyor. 

Bunun için Farmajo'nun teklifi üzerine önümüzdeki günlerde Garowe veya Mogadişu'da düzenlenmesi beklenen görüşmeler iyi bir fırsat sunuyor.

Sözkonusu görüşme turu öncesinde BM Özel Temsilcisi taraflar arasında mekik diplomasisi yürütürken İngiltere, ABD ve AB uzlaşmazlık noktalarının barışçıl bir şekilde giderilmesi için baskı uyguluyor. 

Bahsigeçen aktörlerin ayrıca, Madobe'ye desteği bulunan Kenya makamları nezdinde girişimlerde bulunduğu; Mogadişu'daki Türkiye, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi önemli Büyükelçilikleri de sürece dahil ederek desteklerini almaya çalıştığı tahmine müsait.

Uluslararası toplum, Etiyopya'da iç savaş devam ederken Afrika Boynuzu'nun diğer kritik ülkesi Somali'nin de iç çatışma ve kaosa sürüklenmesine müsaade etmeyecektir. 

Somali'deki siyasi aktörlerin de olası bir şiddet sarmalında kaybedenin kendileri, kazananın da El-Şebab olacağını bildiklerini düşünüyorum. 

Dolayısıyla bu şartlar altında Farmajo ve muhalif kanatta "inceldiği yerden kopsun" anlayışı beklenmemeli.

Mevcut kriz aşılacak olmakla birlikte, aşiretlere dayalı toplumsal ve siyasal bir yapıya sahip Somali'de tüm tarafların uzlaşacağı yeni bir toplumsal mutabakata ihtiyacı var. 

Uluslararası toplum Somali'ye kalkınma desteği verebilir, bazı durumlarda yıkıcı etkileri daha büyük olabilen ancak hem yerel hem dış güçler tarafından kaçınılmaz görülen güvenlik desteği sunabilir. 

Ancak, Somali halkının siyasal ve sosyal sorunlarını orta ve uzun vadede ancak ve sadece Somali halkı çözebilir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU