Yakın zamanda, Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, Dr. Alparslan Bayraktar, Sinop’ta planlanan ikinci nükleer santral yatırımı için, Rusya’ya ilaveten Kanada, Çin ve Güney Koreli firmalarla da temas halinde olduğunu ve görüşmelerin devam ettiğini açıkladı.
Bu çok iyi bir haber, çünkü enerji güvenliğinin temelinde olduğu gibi, nükleer enerjide de tek bir ülkeye bağlı kalmadan, çeşitlendirmenin avantajları vardır.
Yazıya devam etmeden önce, Rusya ile hâlihazırda devam eden bir projeden dolayı uygulanan sistemle devam etmenin avantajları vardır.
Dolayısıyla avantajları değerlendirirken, Rusya’yla devam etmenin avantajlarının da olduğunu baştan kabul etmeliyim.
Ayrıca, Türkiye’de nükleer enerjiye kategorik bir şekilde karşı veya taraf değilim.
Birçok enerji yatırımında olduğu gibi, nükleer enerjinin de önemli avantajları (kesintisiz "baz yükü" yani önemli miktarda, elektrik tedariki gibi) ve dezavantajları (olası radyoaktif sızıntılar ve çevre felaketleri gibi) bulunuyor.
Nükleer enerji tesislerinin soğutma işlemleri için ciddi oranda suya ihtiyaç var.
Ciddi miktarda suya ihtiyaçtan dolayı, çevre yönetişimi kapsamında Su – Enerji – Gıda kesişimi (Water – Energy – Food Nexus) bakımından da etkileri ayrıca düzenleyici kurumlarca değerlendirilmeli.
Sadece elektrik üretimi değil, çevre ve insan sağlığına oluşturdukları riskler de hesaba katılmalı.
Tabii ki en büyük öncelik, insan sağlığı ve güvenliğidir ve bu sebepten nükleer tesislerin çevre güvenliği çok önemli.
Bütün çevre ve insan sağlığına yönelik güvenlik önlemlerinin alınacağını, tesislerin kritik altyapı güvenliğinin sağlanacağını varsayarsak, Türkiye gibi büyük ekonomiye, sanayii, üretim kapasitesi olan ve kalabalık nüfusa sahip bir ülke için ikinci bir nükleer enerji santrali (Nükleer Güç Santrali –NGS) gerekebilir.
İkinci bir sivil nükleer güç santral yatırımının gerekli olabileceği varsayımı üzerinden yazıya devam edeceğim.
Yazının başlığından da anlaşılabileceği üzere, nükleer enerji yatırımlarının farklılaştırmanın avantajlarını bu yazıda ele almaya çalışacağım.
Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) reaktörlerinin tamamlanmasına yönelik çalışmalar devam ederken, ikinci NGS yatırımı da gündemde.
İkinci NGS için en muhtemel yer olarak düşünülen Sinop için, Rusya'ya ilaveten, Çin, Kanada ve Güney Kore’den firmalarla da yatırımın gerçekleşebileceğini bizzat Bakan Bayraktar açıkladı.
Bu bağlamda, özellikle Güney Kore oluşumunun, Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE'de) önemli başarı hikâyesi olduğunu ve o ülkedeki faal NGS’den hâlihazırda elektrik üretildiğine dikkat çekmek isterim.
Bu bağlamda, Güney Kore seçeneğinin de, Rusya, Çin ve Kanada seçenekleri gibi, bölgesel anlamda enteresan bir model olabileceğini göz önünde bulundurmakta yarar var (Dirioz & Reimold 2014).
Ayrıca Türkiye ile Güney Kore arası Kore Savaşı’ndan bu yana gelişen özel ilişkileri de unutmamak gerekir.
Kavramsal olarak, "enerji güvenliği" için zaten çeşitlendirmenin ve farklılaştırmanın, riski bölüp, aynı tedarikçilere bağımlı olmamak gerekir.
Ayrıca, teknolojik çeşitlilik bakımından da farklı tedarikçilerle çalışmanın avantajları olabilir.
Örneğin, Güney Kore’nin NGS’de deneyimli KEPCO’ya ilaveten zaten ekosistemlerinde Samsung ve Hyundai gibi firmaların olması da başlı başına avantaj teşkil edebilir.
Teknolojik çeşitlilik, bilhassa düzenleyici kurumların (regülasyonlar bakımından) tek bir sistem ve teknolojinin hâkim olduğu bir durumda olmaması açısından önemlidir.
Bağımlılığı dengeli şekilde yönetebilmek adına çeşitlendirmenin ve farklılaştırmanın avantajları olur.
Bunun önemini en iyi bilenlerden biri de mevcut Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sn. Bayraktar’dır diye düşünüyorum.
Çünkü Sayın Bayraktar, bakan olmadan önce de uluslararası kuruluşlarda görev almış saygın bir teknokrattır.
Bayraktar, Avrupa’nın önde gelen enerji düzenleyici derneklerinden biri olan Enerji Düzenleyicileri Bölgesel Derneği'nin (ERRA) başkanı olarak görev yapmıştı.
Ama önce insan sağlığı ve çevre güvenliği önemli! Tabii ki bu bakımdan da denetimler ve düzenlemeler, bağımsız ve egemen bir devletin uygulaması gereken bir husustur.
Uluslararası standartlarda, gerekli güvenlik ve emniyet ile ilgili denetimleri yapabilecek güçlü bir kurumun olması, Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) projesine yönelik endişeleri de, bir ölçüde azaltabilir.
Denetim yapacak kurumun iki farklı uluslararası oluşumu denetleyebilmesi ve dolayısıyla bir dengenin oluşması da kurumun güçlü olması adına önemlidir.
Akkuyu NGS'de veya Sinop NGS’de herhangi bir olayda egemenlik hakları ve sorumlulukları ile ilgili akıllarda soruların acilen giderilmesi bakımından da, farklılaşmaya yönelmek, avantaj teşkil edecektir.
Sivil nükleer enerjiye, Sinop’taki olası yeni yatırıma ve Akkuyu NGS'ye prensipte karşı değilim, bunların her ikisinin de Rusya’yla beraber gerçekleşmesine de kategorik olarak karşı değilim.
Ancak denetimler hususunun endişeleri gidermesi açısından farklılaşmanın çok önemli olduğu görüşündeyim.
Farklı ülkelerden yatırımcılarla ikinci santrali geliştirme marifetiyle çeşitlendirme sağlanması daha avantajlı olacaktır.
Bu farklılaşmanın BRICS ülkesi Rusya veya Çin yerine OECD ülkeleri Kanada veya Güney Kore yatırımları marifetiyle yapılmasının da daha dengeli olabileceği kanaatindeyim.
Ayrıca, sivil nükleer enerji santralleri, uluslararası nükleer rejimler doğrultusundaki denetimlere tabilerdir.
Denetimler, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması – NPT uyarınca Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile tam uyumlu olacaktır.
Bu bağlamda da farklı tedarikçilerin ve farklı teknolojilerin olması, gene avantaj teşkil edebilir.
Çevresel ve güvenlik kuralları ve düzenlemeleri hususunun daha net olması ve tek bir tedarikçinin sistemine bağımlı kalarak bağımlılığı arttırmamak gerekebilir.
Tek bir ülkenin sistemi sebebiyle, o ülkenin oluşumlarıyla, kamu kurumlarıyla yakınlık kurabilirler.
İster istemez yakınlık kurmaları sonucu, dolaylı müdahaleler ve ön yargılar veya baskılar oluşabilir.
Herhangi bir dış baskısıyla karşılaşmamak için farklılaşma gereklidir.
Bağımsız denetim ve düzenleme mekanizmaların nasıl işleyeceğini farklı yatırımlarla muhatap olan bir kurum daha etkin yürütebilir.
Nükleer enerjiye ve olası düzenlemelere yönelik yeni kamu kuruluşları oluşturuldu, ama bu kadar önemli ve riskli bir alanda kamuoyu halen az bilgilendirildi.
Birden fazla farklı tedarikçi olması, bu alandaki hesap verilebilirliğin sağlanma ihtimalini artırır.
Gerçi nükleer santrallerde, ulusal güvenlik gereği, tam şeffaflık olamasa, da IAEA ve çevre güvenliği bakımından kabul gören bir hesap verme sistematiğinin hayata geçirilebilmesi, farklı tedarikçilerle daha olasıdır.
Çevre güvenliği ve denetimleri bakımından da farklı oluşumları yönetebilmek ve denge oluşturmak daha olasıdır.
Mesela, NGS’lerde karşılaşılması muhtemel sorunlardan biri de, nükleer santralden gelen su deşarjı sonucu olabilir.
Su deşarjının, kurallara uyulduğu zaman radyoaktivite seviyesinde önemli bir sorun olmasa bile, deşarj yerlerindeki dere veya deniz sularının sıcaklığını birkaç derece artabileceği bilinmektedir.
Bu durum da deniz yaşamını ve eko-sistemini etkileyebilir ve bazı yerlerde, algler ve diğer deniz canlıları deşarj yerlerini tıkayabilirler.
Dolayısıyla sadece radyoaktivite seviyesi değil, çevre denetimlerinin de daha bütüncül ele alınması gerekmektedir.
Bazı ülkelerde, enerji santrallerini işleten şirketler, deniz yaşamını ve çevreyi koruma adına özel ekipler oluşturarak bir yandan çevreye duyarlı proje imajı sağlarken, bu ekipler aynı zamanda deşarj yerlerinin tıkanmamasını sağlarlar.
Su sıcaklığından çok daha zor ve kritik bir konu da nükleer atıkların bertaraf edilmesi ile alakalıdır.
Kurallara dayalı güçlü bir denetim sistemi oluşturmak ve çevresel faaliyetleri denetlemek için, bakanlıktan bağımsız bir ajansın da mutlaka ÇED (çevresel etki değerlendirmesi) lisanslama yetkisine sahip olması gerekir.
Farklı yatırımcı grupların denetlemeleri, daha fazla uluslararası yatırımcının sisteme güvenerek ülkemizde enerji alanında doğrudan yatırımlar yapmalarına vesile olabilir.
Çeşitlendirmenin avantajlarını özetleyecek olursak;
- Farklı teknolojileri de denetleyebilecek bir yapının oluşması, gelecekte olası füzyon veya SMR ( small modular reactor ) gibi teknolojilerin değerlendirilmesine de daha kolay uyum sağlar.
- Enerji güvenliğinde çeşitlendirme sayesinde risk yönetimi daha etkin sağlanabilir. Kaynak çeşitliliği kadar tedarikçi çeşitliliği de enerji güvenliğine olumlu katkı sağlar.
- Farklılaşma vesilesiyle yeni işbirlikleri ve ortaklıklar için de fırsatlar oluşur.
- Regülasyonu uygulayacak denetimleri yapacak kurumun, tek bir kuruluştan etkilenme olasılığı, iki farklı kuruluştan etkilenme olasılığından daha az olduğu varsayımı yapıyoruz.
- Nükleer silahsızlanma ve benzer NPT rejimine uyum bakımından da farklılaşma sayesinde güçlü bir kurum marifetiyle çeşitli yatırımlar etkin denetlenebilir (https://www.dailysabah.com/opinion/op-ed/turkiye-and-the-call-for-nuclear-peace).
Sonuç olarak, zaten zor ve riskleri bulunan bir konu olan sivil nükleer enerji santralleri hususunda, tedarikçi ülke seçiminde farklılaşma marifetiyle denetleme ve düzenleme kurumları güçlendirilebilir.
Regülasyonu uygulayacak kurumlar, farklı ülkeden firmalarla muhatap olduklarından daha bağımsız ve güçlü olacaklardır.
Tek bir tedarikçiye bağlı olmamak, hangi enerji kaynağı olursa olsun, enerji güvenliği bakımından bir gerekliliktir.
Hem uluslararası denetimler hem de genel halk sağlığı ile güvenliği bakımından güçlü ulusal ve egemen denetim yapısının oluşması, uzun soluklu ve gerekli bir süreçtir.
Başlangıçta farklı teknolojilerden dolayı bazı güçlükler olsa da, çeşitlilik uzun dönemde mutlaka sağlanması gerekir.
BAE Nükleer yatırımı hakkında daha fazla bilgi için:
Dirioz, A. & Reimold, B. (2014). The Strategic Context of the UAE’s Nuclear Project: A Model for the Region?, 21(3), pp. 71-83. https://doi.org/10.1111/mepo.12083
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish