Latin Amerika'da insan olmanın LGBT hali: Kimlik değil yaşam kaygısı

Özgür Uyanık Independent Türkçe için yazdı

"Biz transseksüellerin de onurlu bir iş hakkı var" / Fotoğraf: Agencia Presentes

Kolombiya'daki kahve tarlalarını kapsayan bir belgesele imza atan Arjantinli foto muhabiri Federico Barreña, Risaralda'da bu yeşil dünyanın pek bilinmeyen bir yüzünü göstermişti:

ABD ile serbest ticaret anlaşmasından faydalanan transnasyonal şirketlerin tarlalarında yemek ve yatacak yer karşılığında çalışan travesti işçiler.
 

1.jpg
Federico Barreña'nın "Santuario Trans" başlıklı sergisinden bir kare / Fotoğraf: Federico Barreña/ federicobarreña.com


Uluslararası üne sahip "Juan Valdez" kahvelerinin de üretildiği bu cennet topraklar, son yirmi yılda silahlı çatışmaların ve sosyal direnişin merkeziydi.

Ve 2000'lerin başında yerel zenginlerin emrindeki paramiliter kuvvetler (AUC) gerillalarla ilişkili köylü sendikasından burayı temizledi.

Kalanlar da son yıllarda kahvenin yüzde 40 değer kaybetmesiyle kahve üreticiliğini bırakarak kente göç etti. 

Binlerce köyün boşaltıldığı ve işçilere ödeme yapmanın neredeyse olanaksızlaştığı süreçte tarlalarda çalışacak kimse kalmadı.

Bu koşullarda ancak karın tokluğuna çalışmayı kabul eden travesti kahve toplayıcıları bölgeye kabul edilmeye başlandı.

Federico'nun Santuario kasabasında tanık olduğu bu travesti kahve toplayıcıları yaşamak için seks işçiliği yapmak zorunda kalan diğer hemcinslerinden farklı bir hayat sürdürüyor.

Grup halde hareket eden travesti işçiler haftada sadece bir gün kasaba merkezine iniyorlar. 
 

2.jpg
Santuario kahve tarlalarında yatacak yer ve yemek karşılığı çalışan transseksüeller. Risalda, Kolombiya / Fotoğraf: Federico Barreña/ federicobarreña.com


Bir kimlikten bile yoksun olan bu travesti işçiler, eğer bir çiftlikte tek gün bile kalma imkanı varsa ne kadar uzakta olursa olsun sabah bohçalarını sırtlayıp o kahve tarlasına gidiyorlar.

Yerli kökenli, eğitimsiz ve kendi toplumlarından dışlanmış bu kişiler, başlarını sokacak bir yer, karınlarını doyuracak kadar yemek ve insanların onları rahat bırakmasını istiyor.

Bunlar turistlerin beraber fotoğraf çekip gidebileceği türden insanlar değiller. Beyaz egzotizminin sömürüsüne boyun eğmektense kahve tarlalarında onurlarıyla köle olmayı tercih ediyorlar. 

Federico bir gece yarısı kahve tarlalarını geride bırakırken "Bu insanlarla ne paylaşamam?" diye soruyordu kendine. 

Tek istedikleri oldukları gibi yaşamak. Aydınlanmacılığın ya da kurtuluşçuluğun hazır formülleri onların hayatına bir cevap üretmiyor ve karşılaştıkları sorunları çözmüyor.

Çünkü kalıplara dayanan formüller önce toplumsallık adına insanın kendi olmaktan vazgeçmesini şart koşuyor.
 

12.jpg
Federico Barreña'nın "Santuario Trans" başlıklı sergisinden bir kare / Fotoğraf: Federico Barreña/ federicobarreña.com


Federico Barreña'nın "Santuario Trans" adını verdiği belgeseli bana toplumun önyargılarının aslında en çok "ana akım"ın dayattığı perspektiften kaynaklandığını düşündürdü.

Çünkü LGBTI+ ya da başka türden bir azınlığa yönelik egemen bakış, onların özgünlüklerini hayatın bir parçası olmaktan çıkarıp basitçe "doğal çeşitliliğe" indirgiyor.

Oysa onlar toplumla çatışmaya girmiş "cinsel kimlik" sorunu olan ergenler değil, sosyal ve sınıfsal eşitsizliğin acısını en derin biçimde yaşayanlar.

Ve bu adaletsiz dünyanın görebildiğimiz her yerinde varlar.
 

8.jpg
LGBTIQ+ toplulukları yürüyüşler ve festivallerin yanı sıra sportif faaliyetlerle toplumda farkındalık yaratmaya çabalıyorlar / Fotoğraf: Anfibia​​​​​​


Şimdi siz bu yazıyı okurken bile, Orta Amerika ülkesi Honduras'tan 15 Ocak 2021'de yola çıkan 8 bin göçmen içinde 300 LGBTI+ kolektifi üyesi yağmurda ve soğukta Meksika yollarında yürüyor. 

Bu insanlar Honduras San Pedro Sula'dan yola çıktıklarından beri güvenlik güçlerinin ve çetelerin saldırısı altında ilerliyor.

Trans, lezbiyen ve gayler kurbanı oldukları derin sosyal eşitsizlikten, ayrımcılık ve yoksulluktan kaçıyor. Bu kervandaki LGBTİ göçmenler Kovid-19 salgınının yanı sıra Kasım 2020'de ülkeyi vuran Eta ve Lota kasırgalarının etkilerinden de kaçıyor.

İki kasırga tüm mahalleleri yok ettiğinde ve tonlarca çamurun altına evlerini gömdüğünde, bundan diğer herkes gibi LGBT topluluğu üyeleri de etkilendi.

Hala çamurun altında kalmış ve tıbbi ekiplerin veya hükümetin gıda yardımının ulaşamadığı mahalleler var.

Fakat eşitsizlik onlar için bu göçmen kervanı içinde bile devam ediyor. Özellikle de kadınsı cinsiyet ifadesine sahip transseksüeller ve eşcinsel erkekler diğer göçmenlerin sözlü ve fiziksel saldırısına maruz kalıyor.
 

3.jpg
Honduras'tan yola çıkan göç kervanındaki bir LGBT üyesi; Fabiola yürüyüş sırasında ağır biçimde darp edildi / Fotoğraf: agenciapresentes


Örneğin transseksüeller sınıra ulaşmak için yüzlerce kilometre yürümek zorunda. Onlar diğer göçmenler gibi kamyonların ya da traktörlerin vagonlarına binemiyor.

Çünkü oralarda taciz, tecavüz ve şiddete uğruyorlar. Hiçbir zaman bir araca yalnız binemiyorlar ve aşağılanmadan kurtulmak için daima grup halinde hareket etmeleri gerekiyor.

Her göçmen yol için az da olsa para taşırken onların hiç paraları yok. Çünkü pandemiyle beraber son çareleri olan seks işçiliği de sona erdi. 
 

7.jpg
Pandemi süreci, yoksullar içinde iş bulma olanağı en düşük olan ve gelir grubunun en altında yer alan LGTB topluluğu üyelerini etkiledi / Fotoğraf: Anfibia​​​​​​


Honduras, LGBT bireyler için Latin Amerika'nın en kötü ülkelerinden birisi. Sosyal siyasi haklardan yoksunlar. Bir sendika ya da onları sosyal güvenceye kavuşturacak bir kurum kurmaları da yasak.

Latin Amerika'da LGTB haklarıyla ilgili bir genelleme yapmak zor. Çünkü bu kıta sosyal haklar açısından zaten fazlasıyla eşitsiz ve dengesiz.

Evlenmek, evlat edinmek, ayrım gözetmeksizin çalışmak, asker olmak, cinsiyet değişikliğinin tanınması ve hatta bazı yerlerde kan bağışı yapması (HIV olasılığına dayanarak) bile kabul edilmiyor.

Örneğin bu başlıklarda Arjantin'le komşusu Paraguay arasında dünyalar kadar mesafe var. 

Kıtada cinsel kimlik ve haklar konusunda öncü konumda olan Arjantin 2010'da LGBT eşlere evlilik hakkını ve evlat edinme hakkını tanımış.

O tarihten bu yana yüz binin üzerinde çift bu yasadan faydalanmış. 2012'den beri cinsiyet değiştirmeksizin kimliklerine cinsel tercihleri yazılabiliyor. 
 

11.jpg
Cuntanın sona erdiği 1984'ten itibaren "Arjantin Homoseksüel Toplumu"nun liderliğini yürüten ve 1996'da AIDS sebebiyle 38 yaşında hayatını yitiren Carlos Luis Jáuregui'nin adı, 2017'de Buenos Aires'teki bir metro istasyonuna verildi / Fotoğraf: kaosgl.org​​​​​​


Arjantin, Uruguay, Meksika, Kolombiya ve Brezilya kıtada LGBTIQ+ bireylerin evlilik hakkını tanıyan beş ülke.

Fakat bunlardan yalnızca Arjantin ve Uruguay yasa yapma yoluyla, diğerleri Yüksek Mahkemeler aracılığıyla bunu uygulamaya koymuş.

Tabi yasa ile tanınan bir hak ile mahkeme kararına dayanan hakkın uygulanması arasında farklar ortaya çıkıyor.

Ayrıca Brezilya ve Meksika birleşik devletler modelinde idare edildiğinden bazı eyaletler LGBT haklarını tanımayabiliyor.
 

6.jpg
Bir Onur yürüyüşünden kare: "Biz tehlike değiliz tehlikedeyiz". 2020'de Arjantin'de LGBT bireyleri hedef alan 152 nefret cinayeti işlendi. Öldürülenlerin 100'ü travestiydi / Fotoğraf: El Diverso


Latin Amerika'daki diğer ülkelerde bazı durumlarda evlilik ya da beraber yaşamdan kaynaklı ortak mülkiyet hakkı vb tanınabiliyor.

Ama bu saydığım beş ülke dışında LGBT çiftlerin evlat edinme hakkı yok. 

Jamaika ve Guyana gibi eski İngiliz sömürgelerinde "eşcinsel ilişki" yasadışı sayılıyor ve cezalandırılması dava konusu olabiliyor.

Çoğu ada devleti olan sekiz Karayip ülkesinde -Antigua ve Barbuda, Barbados, Dominik , Granada, Jamaica, San Cristóbal ve Nieves, San Vicente ve Granadinas, Santa Lucía'da- eşcinsellik yasadışı sayılıyor.

ABD'ye bağlı Porto Riko'da bile eşcinselliğe verilen hapis cezası 2004'te kaldırıldı.

Bununla birlikte, eşcinsel evlilik Kayman Adaları, Turks ve Caicos Adaları, Montserrat ve Dominik Cumhuriyeti'nde anayasaya göre yasak.

Sömürgeciliğin etkilerinin halen sürdüğü Karayip bölgesi genel olarak homofobinin en yaygın örneklerini barındırıyor.

Öyle ki Küba'da devrim bile bunu değiştirememiş. Hatta uzun yıllar devrimcilik adına yasaklama yoluna gidilmiş. 
 


Küba'da 1959 ile 1980 yılları arasında, eşcinsel erkekler işsiz bırakılmaktan tutuklamalara ve sokaklarda teşhir edilmekten çalışma kamplarında hapsedilmeye kadar bir dizi yaptırıma maruz kaldı.

Bu yıllarda Küba'da uzun saçlı bir erkek sokakta görüldüğünde sorgusuz sualsiz UMAP adı verilen çalışma kampına gönderiliyordu.

Kıtadaki LGBT haklarının tek tek her ülkede ulusal ölçüde ve eşit biçimde tanınmasının önündeki engeller dünyanın öteki yerlerindekinden farklı değil.

Yasama yoluyla bir azınlık hakkının tanınması önünde çoğunluğun engel olacağı fikri egemen.

Ayrıca siyasetçiler azınlık için risk almaktansa yerleşik tabuları kullanarak kitleleri manipüle etmeyi tercih ediyor.

Bu durumda mahkemeler aracılığıyla tanınan azınlık hakları yine politikacıların kışkırtmalarıyla halkın reaksiyonuna yol açıyor. LGBT toplulukları elitist, ayrıcalıklı azınlıkmış gibi yaftalanıyor.

İnsan bedeninin neredeyse tamamen tabu olmaktan çıktığı Latin Amerika popüler kültüründe halen LGBT'ye yönelik reddiye yüksek oranlarda seyrediyor.

Beş yıl önce yapılan araştırma verilerine göre bölgede LGBT evliliklere "şiddetle karşı" olanların oranı yüzde 60. Fakat son 20 yılda bu oranın hızla düştüğü gözlemleniyor.

Şu anda LGBT evliliklere karşı çıkanların nüfusun yüzde 50'sini geçmediği beş ülke var: Meksika, Şili, Arjantin, Uruguay ve Brezilya.

Yine de Latin Amerikalılar birlikte yaşama konusunda olumlu bir grafiğe sahipler.
 

4.jpg
Meksika başkentinde sokakta yaşayan transseksüeller için bir sığınma evi açıldı / Fotoğraf: Antifaz


2017'de 13 Latin Amerika ülkesinde yapılan ankette halkın yüzde 70'ten fazlası komşularının gay ve lezbiyen olmasından kaygı duymayacağı cevabını vermiş. 

Fakat esas mesele siyasi platformda onların haklarını savunan temsilcilerden yoksun olmaları.

Tüm Latin Amerika'da açıkça LGBT kimliğiyle mecliste yer alan temsilcilerin sayısı geçen yıl tarihi zirvesindeyken bile on dörttü.

Politik platformlarda bu kadar az temsilciyle hakların elde edilmesi ve reform için ittifak kurmak çok zor.

Latin Amerika'daki sol hareketlerde LGBT mücadelesine mesafeli yaklaşan pek yok. Kilise ile ilintili ultra sağcı, Bolsonaro destekçileri dışında genel olarak sağ kesimlerde de LGBT temsilcilere kapı aralanıyor.

Ancak geniş kitlede LGBT mücadelesinin salt bir tanınma ve hatta suni bir kimlik kavgası algısı hakim.
 

9.jpg
Şili'de yeni anayasayı yapacak meclis seçimlerine 32 LGBT üyesi aday oldu​​​​​​


Bazı muhalif kesimlerde LGBT kimliğine yapılan vurgunun toplumsal mücadeleyi bölmeye yaradığı izlenimi var. 

Oysa mesele kimlik kaygısından öte toplumsal hayatın içinde onurlu bireyler olarak yaşamak. Fakat toplumsal hayatta var olmak için önce hukuksal bir dayanağa sahip olmak gerekiyor.

Çağımızda kimliksiz ya da bir sigorta numarasından yoksun insan her türden sosyal korumadan mahrum kalıyor.

LGBT bireylerin de sosyal hayatın içinde var olması için bedensel varlıklarının hukuksal temele sahip olması gerekiyor.   

Avrupa ve Kuzey Amerika'nın LGBT haklarında ilerleme kaydetmiş olması Latin Amerika gibi uluslararası pazara bağımlı bölgelerde emperyal bir dayatma gibi algılanıyor.

Oysa tam tersine kölelik ve sömürgecilik gibi eşcinselliğe karşı en acımasız uygulamaların kaynağı da Hıristiyanlığı temsil eden Batıydı. 

Avrupalılar Kuzey Amerika'yı sömürgeleştirene kadar yerli kabileleri içinde cinsiyet rolleri katı biçimde kategorik olarak ayrılmış değildi.
 

10.jpg
Kadın kıyafetleri içinde bir Kuzey Amerika yerlisi ve karısı. Yerli kabilelerinde erkeklerin zorunlu olarak giymesi gereken bir tarz bulunmuyordu / Fotoğraf: RFSL


Yerlilerin kabilenin "normal" üyeleri olarak kabul edilmesi için erkeklerin ve kadınların uyması gereken bir "kurallar dizisi" yoktu.

Dahası hem "erkek" hem de "kadın" özelliklerine sahip insanlar, doğaları gereği yetenekli görülüyorlardı.

Çünkü doğal toplumlarda "hakikatin tek olduğuna" dair bir saplantı yoktu. Onlar bu nedenle her şeyin her iki yönünü de anlayabiliyorlardı. İki ruhları olduğu düşünülüyordu.

Aynı baskılar Katolik İspanyol ve Portekiz fethiyle tüm Latin Amerika'ya egemen kılındı. Sadece eşcinselleri cezalandırmakla kalmadılar, Aztek ve İnka gibi yıktıkları medeniyetlerin bu "iki ruhu" kabul eden mitolojik simgelerini de imha ettiler. 

Dijital çağda ise fetihler sessiz sedasız gerçekleşiyor. Büyük kültürler gündelik hayattan çekilip sanat galerilerine, müzelere taşınıyor.

Her biri "ruh kapanına" dönüşmüş akıllı telefonlara baktıkça doğru ile yanlış arasındaki farkı unutuyoruz. Ama en önemlisi insana dokunamadığımız için vicdanımızı yitiriyoruz.

Kuşkusuz yasaların değişmesi hiç kimsenin ruhunu özgür kılmaz. Fakat hakların genişletilmesi, ayrımcılığa son vermek; daha adil ve eşit bir topluma doğru ilerlemek için şart.

Ve tabi şu rengârenk gökkuşağının altında herkesin ruhuna nefes alacak kadar yer açmak da…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU