Yönetmen sineması: Başına buyruk bir yönetmen; Kim Ki-duk

Kim Ki-duk, Kovid-19 kaynaklı komplikasyonlar nedeniyle hayatını kaybedene dek yaklaşık 25 yıl süren sinema kariyerinde 25 film çeker, 30'dan fazla filmin senaryosunu yazar ve bu çalışmalarıyla kazandığı 6 ödül ile kariyerini taçlandırır

Fotoğraf: Sefa Karacan/AA

Film yapımcıları hükümet sansürüne maruz kaldığı için bu durumdan hoşnut olmasalar da sinema filmleri yasasının ithal edilen filmlere getirdiği sınırla birlikte bir yönetmenin yılda yaklaşık sekiz film çekerek yerli film üretiminde bir patlamanın olduğu ve Kore sinemasının çoğunlukla melodramlardan oluşan bir altın sinema çağı yaşadığı 1960'lar, kendilerine özgü sanatsal tarzları ve sinematik temaları ile değerli yönetmenler ortaya çıkarmışsa da 1962'de Park Chung-hee başkan vekili olduğunda hükümetin film endüstrisi üzerindeki kontrolü önemli ölçüde artmış, filmler bir kota sistemi ile sınırlandırılmış, sonrasında da gittikçe artan bir dizi kısıtlayıcı önlem yürürlüğe girmiştir.

Böylelikle, yeni düzenlemelerle yerli film yapım şirketlerinin sayısı bir yıl içinde ciddi bir oranda düşüş yaşayıp perdede gerçek hayattaki sosyal konuları görmeye alışmış izleyiciler arasında Hollywood tarzı filmlerin benimsenmeye başladığı 1970'lerden sonra Kore film endüstrisinin durgunluğuyla sektör uzun bir çöküş yaşamış ve 60'larda kendilerine has filmleriyle dikkat çeken özgün yönetmenler de artık neredeyse unutulmuştur.

1980'li yıllarda, Güney Kore hükümeti sansür ve film endüstrisi üzerindeki kontrollerini gevşetme yönünde adımlar atınca bağımsız film yapımcılarının yeniden film çekmesine izin çıkmış, ilerleyen yıllarda film ithal edilmeye başlanmış, hükümetin yabancı filmler üzerindeki kısıtlamaları kaldırması ve bu sayede Amerikan film şirketlerinin ülke içinde ofisler kurması ile birlikte de Güney Kore filmleri ilk kez önemli bir şekilde uluslararası izleyicilere ulaşma imkânı bulmuştur.

1997 Asya mali krizinin, ülkenin film endüstrisini de olumsuz yönde etkilemeye başlaması sonucu hükümet, 80'lerin sonundaki demokratikleşme hareketinin yükselen ivmesiyle bu defa genç yönetmenleri destekleyerek Güney Kore film yapımında bir rönesans için zemin hazırlayınca gişe rekorları kıran parlak filmleri ve umut vadeden yeni nesil yaratıcı tür yönetmenlerini ortaya çıkaran Yeni Kore Sineması da şekillenmeye başlamıştır.

Çağdaş Kore filmlerinin çeşitlenmeye başladığı bu dönemde beklentilerin de üzerinde ticari başarılara yol açan bu sosyal değişimler içinde genç yönetmenlere tanınan bu fırsat eşitliğinde şansını denemek isteyen Kim Ki-duk da böylelikle sinemaya adım atan yeniyetme yönetmenlerden biri olmuştur.
 

Kim Ki-duk (1).jpg
Kim Ki-duk / Fotoğraf: Soompi


Başına buyruk bir yönetmen; Kim Ki-duk

20 Aralık 1960'da Güney Kore'nin Gyeongsang eyaletinde, Bonghwa'da doğan ve sonrasında hayatı hep kendini kanıtlamakla geçen Kim Ki-duk'un çocukluğu, yaşıtlarının çoğuna kıyasla çok farklıydı.

Eğitime büyük önem veren bir toplumda, içinde bulunduğu şartlar gereği bir sanayi fabrikasında çalışmak için on beş yaşındayken okuduğu okuldan ayrılan Kim Ki-duk, bu süreç içerisinde şartların kendisi için bir gün düzeleceğini umut ederek on beş yaşından itibaren fabrikalarda işçi olarak çalışmaya başlar.

Ancak hayatın her zaman zorlu bir savaş olacağını erken yaşlarında öğrenen Kim, kendini sürekli çalışmaya adar.
 

Kim Ki-duk (1)-001.jpg
Fotoğraf: Twitter


Tamamen bir beden işçisi olarak çalıştığı bu küçük yaşlarında bu durumdan kurtulmak için her gününü dua ederek geçiren ve kurtuluş için sürekli kendisine yeni yollar arayan Kim Ki-duk, askere gitmek zorunda olmamasına rağmen bir kurtuluş umuduyla yirmi yaşında asker ocağına girer ve beş yıl boyunca Deniz Kuvvetleri'nde görev yapar.

Onun için kolay geçmeyen bu beş yılın sonunda donanmadan ayrılıp yeniden topluma karışan Kim Ki-duk iki yıl boyunca görme engelliler için hizmet veren bir sivil toplum kuruluşunda çalışır.
 


Bu sırada resim yaparak ve fotoğraf çekerek her zaman daha iyi bir hayatın hayalini kuran Kim, 30 yaşına geldiğinde cebindeki çok az bir parayla Fransa'ya gider ve 1990 ile 1993 yılları arasında sanat eğitimi aldığı Fransa'nın o bohem sokaklarında insanların portrelerini çizerek para kazanmaya başlar.

Buradayken seyrettiği Kuzuların Sessizliği (The Silence of the Lambs, 1991) ve Köprü Üstü Aşıkları (Les amants du Pont-Neuf / The Lovers on the Bridge, 1991) filmleri onu çok etkiler ve kendisiyle ilgili de farklı şeyler düşünmesine neden olur.
 


Böylelikle Jonathan Demme ve Leos Carax'in filmleriyle sinemayı keşfeden Kim Ki-duk, o andan itibaren senaryo yazmayı düşünür ve hiç vakit kaybetmeden de bu işe koyulur; elbette bu işi bildiğinden değil, sadece aklına gelenleri direkt yazıya dökmekten ibarettir bu girişimi.

Fakat bu alanda bir eğitimi ve bilgisi olmamasına rağmen sonraki zamanlarda da aklına gelenleri kâğıda dökmeye devam eder.

Daha sonra kendisini en çok zorlayan ve zamanını alan kısmın senaryo yazmak olduğunu itiraf edecekse de sinema hayatındaki en önemli şeyin senaryo olduğunu söyleyen, aynı zamanda onu en çok heyecanlandıran ve mutlu eden şeyin senaryo yazmak olduğunu belirten Kim Ki-duk, 1995 yılında Kore'deki bir senaryo yarışmasına katılır.
 

1.jpeg
Fotoğraf: Arif Hudaverdi Yama


İlk başlarda en büyük hayali; bir senaryosunun bir yönetmen tarafından filme çekilmesiyken ilerleyen süreçte kendi sınırlarını zorlayıp bizzat yönetmenlik yapmaya karar verir.

Katıldığı bu yarışmayı kazanınca sinema alanında hiçbir eğitimi olmamasına rağmen 1996 yılında gösterime girecek olan Timsah adlı ilk uzun metrajlı filmini çekmek için Güney Kore'ye geri döner.
 


Hikayesi antisosyal gerçeklik, melodram ve gerilim arasında gidip gelen Ag-o (Crocodile) adlı bu film; Seul'de Han Nehri üzerinde kurulu çöplerle dolu bir köprünün altında yaşayan yaşlı bir adam, genç bir çocuk ve tecavüz, istismar ve ihanet dolu bir ilişki sonucu intihar etmeye kalkışan bir kadının öyküsünü anlatırken küçük bir suçlunun tekinsiz varlığına hayat verir ve daha sonraki çalışmalarında olduğu gibi filmde su unsuruna mistik bir anlam yüklenir.
 


İlk iki filminden sonra sinema seyircisinden ve eleştirmenlerden ağır eleştiriler alan Kim Ki-duk, Kore'de fikirlerini önemsediği bir eleştirmenin kendisiyle ilgili sınırların ötesine taşan şeyler anlattığını ve onda kayda değer şeyler gördüğünü söyleyen eleştirisini okuduğunda bundan aldığı motivasyonla ilerlemeye devam eder.

İlk filmlerini çekerken çok fazla film izleme şansı olmayan Kim Ki-duk, bu yönde bir eğitimi de olmadığı için sinema hakkında pek bir şey bilmiyordur; ama daha çok film yaptıkça diğer yönetmenlerin neler yapmış olduğunu da görmek için herkesin çok sevdiği klasiklerden ve çağdaş yapımlardan filmler seyreder.
 

Kim Ki-duk (3).jpg
Fotoğraf: Reuters


Bu işe ilk adım attığında kendisine; yaşanmış bir hikâyeye film yapmama, dönemsel sorunlarla alakalı film yapmama ve sırf kendini tatmin etmek için film yapmama sözünü vererek gördüğü rüyalardan ve televizyondaki haberlerden aldığı ilhamla film çekmeye başladığında sanat alanındaki geçmişi, onu özellikle mekânda çekim yaparken yetenekli bir görsel hikâye anlatıcısı yapar.

Sonrasında üçüncü filmi için yönetmen koltuğuna oturarak Kuş Kafesi Oteli adlı filmini çeken Kim Ki-duk'un kariyeri bu filmle birlikte belirgin bir şekilde değişmeye başlar.

Sinema kariyeri için bir sıçrama tahtası olan Paran daemun (Birdcage Inn) adlı bu filmde; heybetli bir liman kasabasında, dört kişilik bir aile, pansiyon olarak kamufle edilmiş bir bina avlusunda bir genelev işletmektedir.
 


Genç yaşında hayat kadını olan Jin-ah orada çalışmaya başladığında, kendisi ve evin kızı arasında gerilim artar, ancak baba ve oğul eve taşınan bu kızın cinsel hizmetlerinden yararlandığı için görmezden gelinen bu gerilim hepsini bir yok oluşa doğru sürükler.
 


Koreli izleyicilerin onun çalışmasını izleyip izlemeyeceğini merak ettiği ilk zamandan başlayarak her yıl bir film çekme hedefini gerçekleştirerek yakın zamanda karşılaştığı Kovid-19 kaynaklı komplikasyonlar nedeniyle hayatını kaybedene dek yaklaşık 25 yıl süren sinema kariyerinde 25 film çeker, 30'dan fazla filmin senaryosunu yazar ve bu çalışmalarıyla ulusal ve uluslararası pek çok festivalde gösterildiği adaylıkların yanı sıra kazandığı 64 ödül ile kariyerini taçlandırır.
 


Kim Ki-duk sinemasında mağduriyet ve şiddet

Kim Ki-duk, Kore'de, filmlerindeki şiddet miktarı açısından en tartışmalı film yapımcılarından biridir.

Çalışmalarındaki kadın bedeni, her zaman erkekler tarafından kullanılacak ve atılacak, satın alınabilir bir nesnedir; hatta kapitalizm ve ataerkil güçlerin hâkim olduğu ilişkilerde her cinsel eylem onun bakışıyla bir tecavüz gibidir.
 


Aşırılıkların peşinde şiddet ve şehveti meşrulaştırdığı gerekçesiyle Kore sinemasının kötü adamı olarak anılmasının yanı sıra, filmlerinde dışa vurduğu iddia edilen kadın düşmanlığı ve geçmişte özellikle canlı röportajlarda Kore'de var olan düzene ve Kore'nin kutsal saydığı değerlere yaptığı eleştiri ve taşlamalar yüzünden halkla başını belaya sokan isyankâr kişiliği nedeniyle de eleştiri oklarının hedefidir.
 


Bu yüzden uluslararası bir üne sahip olan Kim Ki-duk, her ne kadar ülkesinin en tanınmış yönetmenlerinden biri olsa da Kore film endüstrisinde dışlanmış olduğu için genellikle yurt dışında evdekinden daha sıcak karşılanır ve bu durum da onunla ilgili bir ikilem yaşanmasına sebeptir.

Birçok sinemasever onun filmlerini vasat olarak değerlendirirken onun filmlerini görsel olarak hoş ve tematik olarak kışkırtıcı bulan bazı eleştirmenler yine de hikayelerin kendi kültürel bağlamı hakkında hiçbir ipucu vermeyen, aşk, tutku, şiddet ve marjinalleşme çerçevesinde dönen, anlamak için fazla bir eğitim gerektirmeyen basit anlatılar olduğu gerekçesiyle onun sinemasını eleştirmektedir.
 


Hatta bazı eleştirmenler de insanların onun filmlerini gerçekten izlemediğinden, sadece körü körüne hayranlık duyduklarından şüphelendiklerini dile getirmektedir.

Ama bana göre Kim Ki-duk sinemasındaki bu filmler, herhangi bir ahlaki ve sosyal engel olmaksızın tüm bastırılmış şeylerin ve dürtülerin potansiyel sınırlarını deneyimleme ve keşfetme özgürlüğü sağlayan filmlerdir.

Ve bence sinematik basitliğinde ise Uzak Doğu yaşamının biçimlerini sadelikle gösteren bir zarafet hakimdir.
 


Elbette cinselliğin bastırıldığı toplumlarda yaşayanlar için ekranda bu tür şeyleri özgürce seyretmek en azından sahte bir pranga kırma duygusunu yaşattığı için bu toplumlardaki etkisi daha farklı yorumlanabilir; ama bununla birlikte Kim Ki-duk sineması bana göre sadece bunlardan ibaret de değildir.

Kim Ki-duk'un en iyi filmleri, dayanılması gereken birkaç zorlu sahneye sahip olsalar da bu filmler arka planında son derece dokunaklı ve derin şeyleri kendine has bir şekilde anlatmaya çalıştığı da bir gerçektir.
 

2.jpg
Fotoğraf: AP


Sanat filmi olgusuyla çektiği filmlerinde ruhani olan ile materyalisti, ahlakı ve ahlaksızlığı, kent ile kırsalı birbirine harmanlayarak bunların üzerimizdeki etkisini araştırır.

Budizm ile ilgili uygulamaların ana motiflerine filmlerinde sıklıkla değindiğini açıkça görmek mümkündür.

Aşırılıklarının peşinde koştuğu şey sadece kadın düşmanlığı, şiddet, şehvet ve güç değil, aynı zamanda sükûnet, maneviyat, şefkat, sevgi ve ilgiye dairdir.
 


Kim Ki-duk filmlerinde fahişelik ve şiddet döngüsü, kahramanları birbirine yaklaştırır ve onları kendi kendini yok etmenin korkunç bir mazoşizmine sürükler.

Onun sinemasında ruhani bedenler ölümde kurtuluşu ve ahirette yücelmeyi arar.

Onun filmlerindeki cinsel hayvan sembolizmi ve muhteşem hayalet fantezileri, gerçekçi bir şekilde başlayan olay örgülerine gizlice sirayet eder.

Belki de Kim'in filmleri için karşı konulamaz bir hayranlık uyandıran şeyler bu aşırılıklar arasındaki cezbedici ve baş döndürücü gezinmelerdir.
 


Hikayeleri genelde adalarda geçen Kim Ki-duk sinemasında kamera hareketleri uzun ve düşünceli bir bakışın iz düşümünü yansıtan çekimlerden ibarettir, sahneler ve kadrajlar çoğunlukla filmin karakterleri ile doludur.

Dolayısıyla hayatı zorluklarla geçen, kendi kendini yetiştirmiş, başına buyruk bir Koreli film yapımcısı olan Kim Ki-duk, seyircide derin izler bırakan alışılmadık ve tuhaf olarak nitelendirebileceğim filmlerinde Kore toplumunun karanlık ve fakir taraflarını göstermekten çekinmeyen biriydi.
 


Sinemasındaki anlatım gücünün, Kore toplumunun en alt basamaklarında yaşayan kahramanların duygularını yakalama ve bunları seyirciye aktarma yeteneğinden geldiğini düşündüğüm Kim Ki-duk'un filmlerindeki karakterler genellikle toplum için örnek diyebileceğimiz insanlar, vatandaşlar değillerdir ve bu Kim Ki-duk sinemasında kasıtlı ve bilinçli olarak öyledir.
 

reuters.jpg
Fotoğraf: Reuters


Kim, sinemadaki dışavurumculuğunda en sevdiği ressam olan Avusturyalı dışavurumcu ressam Egon Schiele'den esinlenirken; bu portrelerin kırılgan fizikselliği, onun filmlerinde yaralı bedenlerin etkileyici yükselişinde karşılık bulmuştur.

Filmlerde kapsamlı bir şekilde karakterize edilen bu kişiler (küçük çaplı suçlular, pezevenkler, fahişeler, deliler ve engelli insanlar) çoğunlukla alışılagelmiş işler yerine daha çok yasa dışı, etik olmayan ve ahlaksız işler yaparak geçinirler ve elbette bu işlerde pek de öyle imrendirici de değillerdir.
 


Bu karakterlerin birçoğu dışlanmış, sosyal ortamlarında huzursuz, kendilerini ifade etme ve iletişimden mahrum bırakarak sessizliği bir kalkan olarak kabul etmiş, evsiz, serseri veya kendi kişisel menkıbelerini yaşama noktasında kaybolmuş, bu süreçte aşağılanmış, aidiyet arayışlarındaki mücadeleleri sefaletle çevrelenmiş kişilerdir.
 


Boyun eğme ve baskıdan kaynaklanan politik öfke ve kızgınlık bu filmlerde şiirsel olarak kahramanların sessizliğiyle birleşir; diyaloglar asgari düzeydedir, jestler ve bakışlar anlam yüklüdür, ağızdan çıkan sözler yerine bedenin kendisi konuşuyordur.

Bu yüzden kötü muameleye yönelik tutku dolu şiddet oyunları içinde bir sinema seyircisi bu yaralı bedenler ve travmatik karakterlerle özdeşleşmekte zorlanabilir ancak Kim Ki-duk tarafından anlatılan bu karakterlerin yolculuklarında yönetmenin vizyonunu ve estetik algısını kolaylıkla görecekleri için filmlerinden büyülenmeleri elbette muhtemeldir.


Türkiye'nin onur konuğu

Cannes, Venedik ve Berlin gibi prestiji yüksek üç büyük uluslararası film festivalinde aldığı "en iyi yönetmen" ödülleri ile adını sinema tarihine altın harflerle kazıyan Kim Ki-duk; Ekim 2019'da Uluslararası Boğaziçi Sinema Derneği ve İstanbul Medya Akademisi iş birliğiyle düzenlenen, Anadolu Ajansı'nın Global İletişim Ortağı olduğu 7. Boğaziçi Film Festivali'nin onur konuğu olarak Türkiye'ye gelmişti.
 


Festival Artistik Direktörü Emrah Kılıç moderatörlüğünde gerçekleşen Masterclass programına da katılan Kim Ki-duk, Türkiye'deki seyircilerine kişisel sinema yolculuğunu anlatmış, katılımcılar da sinema sektörüne dair bilgilerini ondan bizzat dinleme imkânı bulmuştu.

Sinemasında taraf olmak yerine tarafların hikayesini anlatmaya çalıştığını, gerçek sorunun ne olduğunu anlamak isteniyorsa siyah veya beyaz tarafta olmaktan çok gri alanda olmanın gerektiğini ve kendi hayatında da her şeye gri taraftan bakmayı, affetmeyi ve uzlaşmayı tercih ettiğini söyleyen Kim Ki-duk, Türkiye'deki seyircilerine; bir film üreticisinin dünya görüşünün, insanlara bakış açısının çok önemli olduğunu vurgulayarak evrensel sinemanın önemini anlatırken sinemada çeşitliliğin öneminden bahsetmişti.
 


Film çekimleri sırasında her türlü set işini kendi başına yapmaya gayret eden Güney Kore'nin bu tartışmalı film yapımcısından şimdiye kadar hiçbir şey görmeyenler için başlangıç noktası olabileceğini düşündüğüm filmlerinden bazılarını kronolojik bir şekilde aşağıda özetlemeye çalıştım.


Gerçek Yalan

Yönetmen: Ki-duk Kim / Oyuncular: Ju Jin-Mo, Yi-yeong Shim, Min-seok Son, Je-rak Lee, Ki-yeon Kim, Sun-mi Myeong, Hyun-Sung Jang / Süre: 82 dakika
 


Dogma benzeri düşük bütçeli bir filme öykünen Shilje sanghwang (Real Fiction) adlı bu fantastik otobiyografi; yalnızca Kim Ki-duk'u değil genel olarak Kore sinemasını da karakterize eden bir hikâyeyi anlatıyor.

Şehrin bir meydanında kara kalem portre çizip geçinmeye çalışan meteliksiz bir genç adam, para ödemek istemeyen müşteriler, haraç kesen bir çete ve kurnaz esnafların arasında oldukça ezilmiştir.

Bir gün genç bir kadın kendisini kameraya almaya başlar ve bir süre sonra genç adamdan kendisini takip etmesini ister.
İkili, boş bir tiyatro salonuna gittiğinde "Bir Başka Ben" adlı bir oyunun provası sırasında kadın, genç adamdan şimdiye kadar hayatında kendisine haksızlık etmiş olan herkesten intikam almasını ister.

Bunun üzerine genç adam, kendisine verilen tabanca ile onun hayatında iz bırakan listesinde olan herkesi tek tek avlamaya başlar.

Nihayetinde bu videonun görüntüleri sonun bir kez daha sorgulanmasına olanak sağlayacak şekilde yeniden düzenlenir.


Kötü Adam

Yönetmen: Ki-duk Kim / Oyuncular: Jae-Hyun Cho, Won Seo, Yun-tae Kim, Duk-moon Choi, Yoon-young Choi, Yoo-jin Shin, Kim Jeong-yeong, Min Namkoong / Süre: 100 dakika
 


Kim Ki-duk'un senaryosunu yazıp yönettiği Nabbeun namja (Bad Guy) adlı bu film; aşkın yalın ve kontrolsüz halini anlattığı üzüntülü hikayesinde sapkınlık ile aşk arasındaki bağlantıyı sorguluyor.

Han-ki adında bir pezevenk, üniversiteli genç bir kız olan Sun-hwa'yı sokağın ortasında zorla öper.

Genç kız bu durum karşısında Han-ki'den herkesin içinde özür dilemesini bekler ve onu aşağılayıp küçük düşürür.

Bu durumu kabullenemeyen Han-ki, genç kızı ayak oyunlarıyla ağına düşürecek ve kendi işletip pezevenkliğini yaptığı genelevde çalıştırmaya doğru sürükleyecektir.

Hayat dersleriyle dolu bu etkileyici filmde genç adam sevdiği kadını haince fuhuş yapmaya doğru sürüklerken ikili arasında cinsel itaat ve aseksüaliteyi idealleştirmeye doğru götüren çelişkili bir sado-mazoşist ilişki başlar.

Daha sonra bu yaşananlar, durumu röntgenci bir dispositife (tertibata) çeviriyor; Han-ki, Sun-hwa'yı şeffaf bir ayna aracılığıyla gözlemlediğinde, şiddet görüntüleri çaresiz bir şefkat haline dönüşüyor.


İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış… ve İlkbahar

Yönetmen: Ki-duk Kim / Oyuncular: Yeong-su Oh, Ki-duk Kim, Kim Young-Min, Jae-kyeong Seo, Yeo-jin Ha, Jong-ho Kim, Kim Jeong-yeong, Dae-han Ji, Min Choi, Ji-a Park, Min-Young Song / Süre: 103 dakika
 


Kore dağları arasında izole bir gölün ortasında tek başına yüzen bir Budist tapınağı ve bu tapınakta yaşayan biri yaşlı diğeri genç iki insan…

Bom Yeoareum Gaeul Gyeoul Geurigo Bom (Spring, Summer, Fall, Winter... and Spring) adlı bu film; sessiz bir tapınakta yaşayan iki keşişin başından geçen olayları anlatırken tüm dünyevi zevklerden arınmış bu iki kişinin hayat felsefesini seyirciye aktarıyor.

Film özünde yaşlı keşişin genç olana Budizm öğretisini ve hayatın anlamını aktarmaya çalışmasıdır.

Ancak çırak ve keşişin hayatının evrelerini sırayla ilkbahar, yaz, sonbahar, kış ve yeniden ilkbahar olacak şekilde bölümlere ayıran Kim Ki-duk, doğanın ve mevsimlerin o kusursuz döngüsünde izleyicisine sinematografi açısından bir şölen yaşatırken yarattığı teslimiyet arzusu ile manevi değerleri sorgulayacağınız bir hikâye ile derin etkiler bırakıyor.

Yaşlıca bir rahip ve kendisine refakat eden diğer genç-çocuk rahip adayına her şeyi bilgelikle ama bir o kadar da doğal bir akış içinde öğretir.

Bu şekilde geçip giden mevsimler ile büyüyen çocuğun geçirdiği evrim, son derece doğal bir ahenk içinde ilerlerken sıra artık büyümüş olan çocuğun öğrendiklerini gerçek hayata nasıl yansıtacağını görmeye gelir.

Ufak yaştan beri öğretilen erdemlere rağmen asıl öğretimin hayatın kendisi tarafından yapıldığının farkında olan bilge rahip için ise bekleme ve görme zamanıdır.

Bu filmi yapma kararının bir dağın zirvesindeki karlara bakarken ortaya çıktığını, film aşamasına geldiğinde herhangi bir senaryosu olmadığını, sadece beş sayfalık notlar üzerinden filmi çektiğini, ekipte çalışanların bir sonraki sahnede ne olacağını bilmediğini belirten Kim Ki-duk, bu meditatif ve alegorik hikâyede doğal zaman döngüsünü kapatan bir yetişkin olmuş öğrenciyi oynuyor.


Fedakar Kız

Yönetmen: Ki-duk Kim / Oyuncular: Eol Lee, Ji-min Kwak, Yeo-reum Han, Hyun-min Kwon, Yong Oh, Gyun-Ho Im, Yun-su Jeong, Jong-gil Lee, Taek-gi Sin, Jung-gi Park, Gul-seon Kim, Seung-won Seo, Jae-ik Yu, Soo-Jeong Lee, In-gi Jeong, Jin-bae Jeon, Sae-jin Yook, Hye-Ryeong Hong, Han-sol Seol, Jae-Young Kim, Young-Soon Son, Jung-Hyun Park, Da-hae Lee, Seo-jin Choe, Yu-jin Kim, Chang-Hyeon Han, Gwang-sun Jang, Mi-hyo Park, Hye-mi Heo, Hyeon-ji Son, Byeong-jo Im, Gi-du Kim, Jin-hun Kim, Hae-mun Choe, Baek Jin, Kwi-seon Kim / Süre: 97 dakika
 


Samaria (Samaritan Girl) adlı bu filmde; iki kız öğrenci para karşılığı yetişkinlerle yatıyordur.

Jae Young, erkeklerle uyuyan amatör bir fahişedir ve en yakın kız arkadaşı Yeo-Jin ise onun işlerini yönetir; adam bulur, parayı alır.

Jae-Young, bu adamlardan birine âşık olunca son derece kıskanç olan arkadaşından saklamak isteği ile bu duygularını bastırır.

Bir gün bir olay olur; polis baskınından kurtulmak için uğraşan Jae Young camdan atlar ve ciddi şekilde yaralanır, çok geçmeden de hastanede can verir.

Bunun üzerine Yeo-Jin, bu ölümün kefareti olarak onun yerine geçerek erkeklerle birlikte olmaya başlar.

Bunun üzerine dedektif olan babası, kızının nasıl bir işin içinde olduğunu öğrenince, bütün o müşteri adı altındaki adamlardan intikam almaya soyunur, ancak ne kızın fedakarlığı ne de babasının uyanıklığı bir adalet getiremez.


Boş Ev

Yönetmen: Ki-duk Kim / Oyuncular: Seung-Yun Lee, Hee Jae, Hyuk-ho Kwon, Jeong-ho Choi, Ju-seok Lee, Mi-suk Lee, Sung-hyuk Moon, Ji-a Park, Jae-yong Jang, Dah-hae Lee, Han Kim, Se-jin Park, Dong-jin Park, Jong-su Lee, Ui-soo Lee, Jong-hwa Ryoo, Sung-hoon Kang, Sung-Hoon Jung, Ji-yong Jang, Maeng-sung Kim, Hoon Jang, Seok-bin Jang, Hyung-suk Kim, Tae-suk Shin, Hong-suk Lee, Nam-min Park, Ju Jin-Mo / Süre: 88 dakika
 


Bu filmi evinin çekmecesinde gördüğü bir reklam kâğıdı üzerine yapmaya karar verdiğini belirten Kim Ki-duk'un en önemli yapımlarından biri olan Bin-jip (3-Iron) adlı bu filmde; Tae-suk, motosikletine atlayıp yollara düşen ve karşılaştığı boş apartman dairelerinde kendine başka hayatlar yaratan yalnız bir adamdır.

Tatil gibi çeşitli nedenlerden ötürü evlerinden bir süre ayrı kalan yeni zengin insanları takip eden Tae-suk, onların bıraktığı boş evlere girip bir süreliğine burada misafir olmaktadır, bunun karşılığında ise kendince çalışmayan ev aletlerini tamir ederek borcunu ödemektedir.

Bu ziyaretlerinden biri sırasında evde yalnız olmadığını fark eder ve böylelikle kocası tarafından taciz edilen Sun-hwa ile tanışır.

Böylelikle sessiz bir aşk hikayesi başlar.


Yay

Yönetmen: Ki-duk Kim / Oyuncular: Yeo-reum Han, Ji-Seok Seo, Jeon Gook-Hwan, Seong-hwan Jeon, Seok-hyeon Jo / Süre: 90 dakika
 


Kim Ki-Duk'un yine hem senaryosunu yazdığı hem de yönetmen koltuğunda oturduğu Hwal (The Bow) adlı bu film; sessiz ve az diyaloglu olmasına rağmen insanın içine işleyen yapımlardan.

Filmde, yaşlı bir adam ve genç bir kız, hayatlarını teknenin üzerinde balıkçılık yapmak isteyenlere hizmet vererek geçirirler.

İkisi de bir okyanusun orta yerinde teknedelerdir, ama genç kız için hayatın anlamı o tekne ile alabildiğine gidebileceği engin sulardan oluşurken yaşlı adam için ise hayatın tek anlamı o on yedi yaşındaki genç kızdan ibarettir.

Yaşlı adam, kız on sekiz yaşına gelince onunla evlenme hayalleri kurmaktadır, ancak tekneye gelen bir genç kızın gönlünü çalar.

Bu arada tekneye gelen balıkçılar tarafından tecavüze uğrayan kızı yaşlı adam yay ve oku ile korumak istese de bunu başaramaz.

Bir demir leblebi tadında olan film ahlaki değerler ve sevgi kavramları etrafında dolanırken hikayeyi nihayetinde mistik bir boyuta taşır.


Zaman

Yönetmen: Ki-duk Kim / Oyuncular: Jun-yeong Jang, Gyu-Woon Jung, Ji-heon Kim, Seong-min Kim, Suh Won Oh, Kiki Sugino, Hyun-Ah Sung / Süre: 97 dakika
 


Günümüzün gelişen estetik teknolojisiyle gittikçe artan bir çılgınlık haline dönüşen estetik ameliyatlarını kendisine konu edinen Shi gan (Time) adlı bu film; erkek arkadaşının dış görünümünü beğenmediğini ve artık kendisini arzulamadığını düşünen bir genç kızın kendini estetik ameliyatlarla baştan aşağıya değiştirmesini anlatıyor.

Se-hi ve Ji-vu uzun zamandır birlikte olan, durumları iyi bir çifttir.

Se-hi, yüzünden sıkıldığını bildiği Ji-vu'ya haber vermeksizin bir gün bir anda ortadan kaybolur.

Büyük arayışlar ve bunalımlar içine giren Ji-Vu, bir zaman sonra bu yükü üzerinden atar ve kafenin birinde tanıştığı bir kızla yeni bir ilişkiye başlar.

Ancak Se-hi, yeni yüzüyle tekrar onun karşısına dramatik bir şekilde çıkacak ve durum tam bir ilişkiler yumağına dönecektir.

Böylesine çarpık bir meseleyi korku filmleri geleneğindeki tekinsizliğin incelikleriyle sinemasal yorumlayabilecek ender yönetmenlerden biri olan Kim Ki-duk, Seul'deki post-modern bekarlık ve flört kültürüne de değinerek yine sinemaseverleri etkilemeyi başarır.


Nefes

Yönetmen: Ki-duk Kim / Oyuncular: Chen Chang, In-Hyeong Gang, Jung-woo Ha, Ki-duk Kim, Ji-a Park / Süre: 84 dakika
 


Vakti zamanında onur konuğu olarak katıldığı 42'inci Antalya Film Festivali'nde sempatik tavırlarıyla Türk sinema izleyicisinin de gönlünü kazanan Kim Ki-duk'un en dikkate değer filmlerinden biri olan Soom (Breath) adlı bu film; hapishanedeki bir adamla evli olan bir kadının aşkını anlatıyor.

İntihara meyilli bir mahkûmu kadrajına alan film, kahramanın münzevi pasifliğini dilsiz bir gizeme dönüştürürken filme entegre edilen gözetleme görüntüleri ise cevap bekleyen soruları beraberinde getirir.


Rüya

Yönetmen: Ki-duk Kim / Oyuncular: Joe Odagiri, Na-Young Lee, Mi-hee Chang, Tae-Hyun Jin, Ji-a Park / Süre: 95 dakika
 


Bi-mong (Dream) adlı bu filmde; Jin, berbat bir rüya görür, adeta bir kâbus olan bu kötü rüya onu derinden etkiler çünkü gördüğü rüyasında Jin'in sebep olduğu bir trafik kazası meydana gelmiştir.

Gözlerini açıp kendini toparlar toparlamaz içgüdüsel olarak rüyasında gördüğü kaza alanına gider.

Bu defa daha fazla dehşete düşecektir çünkü geldiği bu yerde kabusundaki gibi bir kaza gerçekleşmiştir, fakat kazaya Ran adında bir kadın sebep olmuştur.

Bu arada şüpheli durumundaki Ran suçlamaları reddetmekte ve bütün gece uykuda olduğunu iddia etmektedir fakat polis Ran'ın ifadesini ciddiye almaz ve onu tutuklar.

Jin kaza mahallinde Ran'la tanıştığında aralarında bir bağ olduğunu anlar; Ran, Jin'in rüya gördüğünde yaptıklarını, gerçek hayatta yapıyordur.

Aşk, hafıza, hayal öğelerini insanların doğru kuramadıkları iletişim üzerinden anlatan yönetmen Kim Ki-duk'un on beşinci uzun metrajlı filmi olan Rüya'da usta yönetmen, insan ilişkilerinin yarattığı dramı beyazperdeye taşıyor.


Acı

Yönetmen: Ki-duk Kim / Oyuncular: Min-soo Jo, Lee Jung-Jin, Ki-Hong Woo, Eunjin Kang, Jae-ryong Cho, Myeong-ja Lee, Jun-seok Heo, Kwon Yul, Mun-su Song, Beom-jun Kim, Jong-hak Son, Yong-wook Jin, Joon-seok Heo, Jae-rok Kim, Won-jang Lee / Süre: 103 dakika
 


Kore kapitalizminin acımasızlığından beslenen Pieta adlı bu film; kimsesiz büyüyen ve hayata karşı acıması olmayan bir adamın hayatını konu alıyor.

efeciler için çalışan ve "tahsilata giden her yol mubahtır" ilkesiyle davranan Gang Do'nun bu hayatta kaybedecek hiçbir şeyi yoktur; bu yüzden de zalimliğinin zirvesindedir.

Ailesi ya da dert edeceği sevdikleri olmadığı gibi işini sınırsız kötülükle yapabilme yolunda ne korkusu ne de tereddüdü vardır.

Fakat bir gün karşısına bir kadın çıkar ve uzun süredir kayıplarda olan annesi olduğunu iddia ederek yıllar önce onu terk ettiği için ondan özür diler.

Gang Do kadına başta inanmasa da ilerleyen süreçte ona bağlandıkça şiddetli yaşam tarzını yeniden gözden geçirmek zorunda kalır ama bir süre sonra onun korkunç bir sır sakladığını anlar.

Kore'de "anne sevgisi" diye adlandırılan çok önemli bir tabir olduğundan bahseden Kim Ki-duk bu filmde insanlardaki kötülüğün anne sevgisinin yetersizliğinden çıktığını anlatmaya çalıştığını belirtiyor ve birçok kişinin baktığında "kötü" olarak düşündükleri insanların zayıf noktalarını göstermek istediğini söylüyor.


Kim Ki-Duk'tan Moebius

Yönetmen: Ki-duk Kim / Oyuncular: Jae-Hyun Cho, Yeong-ju Seo, Na-ra Lee, Jae-hong Kim, Jae-rok Kim / Süre: 89 dakika
 


Kim Ki-duk'un ülkesinde ciddi tartışmalara neden olan Moebiuseu (Moebius) adlı bu filminde; bir kadın kocasının kendisini aldatmasından dolayı çok hırslanır ve içinde düşmanlık besler.

İntikam hırsı ise oğlunda ölümcül bir yaraya neden olur ve kadın suçluluk duygusunu kaldıramayarak ortadan kaybolur.

Baba ise bunalıma giren oğlunun artık iyileşemeyeceğini anlar ve o da farklı bir suçluluk duygusuyla hayatını tamamen oğluna adar.

Zaman yaralara ilaç olurken, annenin eve beklenmedik geri dönüşü ailenin de tepetaklak olmasına neden olur.


Bire Bir

Yönetmen: Ki-duk Kim / Oyuncular: Ma Dong-seok, Kim Young-Min, Yi-Kyeong Lee, Dong-in Jo, Teo Yoo, Ji-hye Ahn, Jae-ryong Cho, Jung-ki Kim, Hee-Joong Ju, Gwi-hwa Choi, Hwa-Young Im, Park So-dam, Na-ra Lee, Jong-hak Son / Süre: 122 dakika
 


Kim Ki-duk sinemasında önemli bir yeri olan Ildaeil (One on One) adlı bu filmde; liseli genç bir kız kaçırılır, tecavüze uğrar ve vahşice katledilir; kız, yedi kişilik bir ekip tarafından öldürülmüştür.

Bu olay sonrasında eğitimli bir askeri tim ortaya çıkar ve bu yedi katilden birini ele geçirir.

Katile zorlu işkence seanslarının ardından yaptıklarını itiraf ettiği bir not yazdırılır ve ardından serbest bırakılır.

Cinayete karışan diğerlerinin de kaçırılıp işkenceye uğradığını ve hatta kimilerinin intihar ettiğini öğrenen katil bunun bir tuzak olduğu gerçeğiyle yüzleşir.

Polis ekibin, bu suça karışan her sorumlunun peşine düştüğü sırada serbest kalan katil birdenbire kendini korku dolu bir maceranın içerisinde bulur; bir zamanlar hiçbir şeyden korkmadığını düşünen bu adam onu kaçıranlarla birer birer yüzleşmek için şimdi korku içinde bir sonraki kurbanı takip etmek için yola koyulur.


Yönetmen: Ki-duk Kim / Oyuncular: Seung-bum Ryoo, Won-geun Lee, Kim Young-Min, Gwi-hwa Choi, Min-seok Son, Ha-dam Jeong, Hyun-Ah Sung, Ji-il Park, Min-Young An, Na-ra Lee / Süre: 114 dakika
 


TRT 2'nin Ev Sineması Kuşağı'nda sık sık ekrana gelen ve Kim Ki-duk'un en siyasi filmlerinden biri olan Geumul (The Net) adlı bu film; Güney Kore'ye sürüklenen Kuzey Koreli bir balıkçının hikâyesini odağına alıyor ve onun içine düştüğü siyasal ve insani zorlukları anlatıyor.

Teknesinin motoru bozulunca kendisini Güney Kore'de bulan balıkçı, casus sanılarak gözaltına alınır.

İşkence dolu uzun sorgulamalar ve ikna sürecinin ardından Kuzey Kore'ye iade edilen balıkçı, burada da zorluklarla karşılaşır ve iki ideoloji arasında kapana kısılır.

Güney Kore'yi terk etmeden önce ülkenin aynı anda hem ne kadar gelişmiş olduğunu hem de ne kadar karanlık bir yapıya sahip olduğunu görür.

Ekonomik gelişmenin mutluluk getirmediği düşüncesiyle döndüğü ülkesinde, güneyde karşılaştığı şiddetin benzerini yeniden yaşamayan başlayan bu sorgulamalar esnasında güneyde gördükleri karşısında yaşadığı zihin bulanıklığı, kuzeyde bir hayal kırıklığına dönüşür.


İnsan, Uzay, Zaman ve İnsan

Yönetmen: Ki-duk Kim / Oyuncular: Mina Fujii, Keun-Suk Jang, Sung-Ki Ahn, Sung-Jae Lee, Seung-bum Ryoo, Joe Odagiri / Süre: 122 dakika
 


Bugünlerde hepimizin sahip olduğu sorunlar ve evrensel enerji hakkında bir hikâyeyi anlatan, kendi içinde karşıt fikirleri irdeleyen Inkan, gongkan, sikan grigo inkan (Human, Space, Time and Human) adlı bu film; bir savaş gemisinde bir arada bulunan farklı kökenlere mensup insanların yaşamına odaklanıyor.

Yolcular arasında oğlu olan bir senatör, yeni evli bir çift, gizemli yaşlı bir adam, bir grup seks işçisi ve bir grup suçlu bulunur.
Haydutların ve onların liderlerinin agresif davranışları başlarda birinci sınıf yolculara yöneliktir ancak zaman geçtikçe onların şiddetinden gemideki diğer yolcular da nasibini alır.

Koreliler bunun etiğe meydan okuyan ve normları sarsan aşırı bir film olduğunu düşünürken Avrupa'da ve Kanada'da insanlar bunun tabuları yıkmak için cesurca bir girişim olduğu yönünde filmi değerlendirmiştir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU