"Kararlar sümenin altındaysa çıkarın okuyun" (2)

Celalettin Can'ın Independent Türkçe için Hüseyin Cindoruk'la yaptığı röportajın ikinci kısmı

Celalettin Can, Hüsamettin Cindoruk'la röportaj üzerine çalışıyor / Fotoğraf: Independent Türkçe

Celalettin Can: 27 Mayıs darbesi yapılmış. Parlamenter siyaset tatil edilmiş. Siz de avukatsınız. Üstelik üyesi olduğunuz partiye karşı darbe yapılmış. Şöyle başlayalım isterseniz… Nelerle karşılaştınız ve neler yaptınız bu dönemde.

Hüsamettin Cindoruk: 27 Mayıs darbesi ile birlikte sosyal yaşamım bir yana, siyasi hayatımda sıkıntılı bir dönem başladı. En zor gelen İstanbul Barosu'nun aldığı karardı.  Darbeyle birlikte Demokrat partililerin adı "düşük" olmuştu. Demokrat partilileri "vatan haini" gibi ağır ve küçültücü kavramlarla tanımlamak günün normali olmuştu adeta.

'Savunma hakkı kutsaldır' (!) ama İstanbul Barosu ne hikmetse(!) üye avukatların yargılanan Demokrat partililerin davalara girmesini yasaklamıştı. Bu doğrultuda disiplin kararı alınmıştı. Bazı avukatlar bu karar nedeniyle ilk elde davalara giremedi. Talat Asal, Burhan Apaydın gibi pek çok arkadaş dahil, 'biz bu davaları alacağız' diye karar verdik ve davaları almaya başladık.

avukatlar.jpg
Avukat Burhan Apaydın, Avukat Talat Asal, Avukat Orhan Cemal / Fotoğraflar: Vikipedi

 

Ben başta Meclis Başkanı Refik Koraltan olmak üzere 18 şahsiyetin avukatlığını üzerime aldım. İçlerinden dördü bakandı. Hasan Polatkan Maliye Bakanı, Tevfik İleri Bayındırlık bakanı (daha önce Milli Eğitim Bakanı idi), Haluk Şaban Çalışma Bakanı, Hikmet Özmen Konya mebusu. gibi… Suç iddiaları ağır görünüyordu. 18 durumu ağır sanığın avukatlığını yapmak zor bir işti.  Bu nedenle İstanbul'a taşınmak zorunda kaldım, böylece Ankara'daki avukatlık hayatım bitmiş oldu.  Bir otelde kalarak bu davaları yürütmeye başladım.

Celalettin Can: Mahkemelerin tutumu nasıldı?

Hüsamettin Cindoruk: Çok çetin bir mahkemeydi. Mahkeme demek de bence yanlış olur, bir engizisyon mahkemesiydi Yassıada mahkemesi. Özellikle Mahkeme Başkanı Salim Başol ve Mahkeme savcısı Altay Ömer Egesel diye iki kişi vardı ki...  Ağzı bozuk, taraflı, sert ve hukuk tanımaz kişilerdi. Çok sıkıntı yarattılar mahkeme duruşmalarında.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Mahkeme duruşmaları başladıktan bir müddet sonra mahkemenin tutumu bize şunu gösterdi: Bu bir mahkeme değildi... Kararlar verilmiş, mahkeme kime ne kadar ceza vereceğini tespit ediyor sadece. Kim idam edilecek, kim hapse atılacak, kim beraat edilecek bunu ayrıştırma ile yükümlü, disiplin kurulu ya da eski engizisyon mahkemelerini andıran kararlı ve sert bir mahkeme idi.

Celalettin Can: Şimdilik sanıklar bir yana, sizlerin tutumu ne oldu bu mahkemeye karşı?

Hüsamettin Cindoruk: "Kararlar sümenin altındaysa çıkarın okuyun" dedim diye beni tutukladılar. Balmumcu'da iki ay hapis yattım. Örf ve İdare Mahkemesinde yargılandım ve altı ay hapse mahkûm oldum, 'Milli Birliği bozmaktan.' Sonra tahliye ettiler, Yassıada mahkemesine geldim tekrar. İki ay kaybetmiştik ama o arada yılbaşı geçmişse de, çok dava ve duruşma kaçırmamıştım.

Yassıada'ya gelmek de bir macera biliyorsunuz. Oraya gelmek için 7,5 liraya bir bilet alıyorsunuz Dolmabahçe Camii'nin çevresinde bir gişe açmışlar oradan sizi Yassıada'ya Fenerbahçe Vapuru 1,5 saatte götürüyor. Vapurdan inince bir yokuş var, onu tırmandıktan sonra tıknefes mahkeme salonuna varıyorsunuz.

Mahkeme salonunda bildiğiniz gibi sanıklara ve avukatlara ayrılan kısımlar farklı. Mahkeme Başkanı Başol lütfedip size söz verirse, yazılı hukuk zaten yazıyor ve yazılı söz hakkını kullanabiliyorsunuz. Davaları sözlü yapmak mümkün değildi, hatta Mahkeme Başkanı Başol soru sormanıza bile kızıyordu. Bazen fırsat bulduğumuzda bir soru soruyorduk, bazen de soru sormaktan dahi istirham ediyorduk. Her şey Mahkeme Başkanı Başol'un ağır ve kesin tutumuyla devam ediyordu, etti de. Tam manasıyla bir rezalet mahkeme idi. İşte böyle bir mahkemede savcı son celsede 101 kişinin idamının istedi.

Celalettin Can: Mahkeme ne kadar sürdü, kaç milletvekilinin dokunulmazlığını kaldırıp yargıladılar, kaç kişi idam aldı, kimler beraat etti, bildiğim kadarıyla vefat edenler de vardı…

Hüsamettin Cindoruk: Davalar Ekim 1960'da başlamıştı. Son gün 15 Eylül 1961'di… Düşünün ne kadar uzun sürmüş (!). Mahkeme 11 ay sonra hükmü açıkladı; 15 idam.

Meselenin ilginç tarafı şuydu; 15 idam alan sanıklardan birisi Meclis Başkanı Refik Koraltan, diğeri Meclis Başkan Vekili Agah Erozan, bir diğeri Meclis Başkan Vekili İbrahim Bey… Yani Yasama organını da mahkûm ediyor, sadece icra organını değil…

avukatlar-2.jpg
Meclis Başkanı Refik Koraltan, Meclis Başkan vekilleri Agah Erozan ve İbrahim Bey, Bayındırlık Bakanı Tevfik İleri / Fotoğraflar: Vikipedi

 

300 küsür milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırılmış, hepsi yargılanıyor. Sadece 41 kişi beraat ediyor. Beraat edenler de kim derseniz, ünlü şair Faruk Nafiz Çamlıbel'i beraat ettirdiler. Bir de futbolcu Galatasaraylı Aslan Nihat olarak bilinen Nihat Bekdik'i beraat ettirdiler. Bu insanlar Demokrat Parti'nin İstanbul adayları idi. Adnan Menderes tarafından bunlar 1957 seçimlerinde biraz da "süs" diye milletvekili listesine konmuştu. Bu tip adaylardan bazılarını daha beraat ettirdiler.  Dokuz kişi de hapishanede vefat etti. Mesela eski Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut da hapishanede vefat etti. Musevi bir milletvekili vardı, o da hapishane da vefat etti.

nuri yamut.jpg
Eski Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut / Fotoğraf: Vikipedi

 

Celalettin Can: Anlattıklarınızdan çıkan sonuç pek suç delili aranmamış…

Hüsamettin Cindoruk: Evet, anlattığım gibi kimlerin beraat ettiği, kimlerin mahkûm olduğunun nedeni, suç delili bulup bulamamaktan ötedir, tamamen keyfidir. Gerekçelere baktığınız zaman bu inanılmaz derece de açık…

Bağımsız Milletvekili Hikmet Bayur'u mahkûm ettiler. Kurtuluş savaşı döneminde Hariciye vekaleti ve sonrasında iki dönem Atatürk'ün özel kalem sekreteri. "Atatürk'ün Hayatı ve Eseri" adı altında hatıralarını yayınladı, çok değerliydi o hatıralar.

nihatfaruk.jpg
Faruk Nafiz Çamlıbel ve Nihat Bekdik / Fotoğraflar: Vikipedi

 

İstiklal Savaşı'ndan bu yana Hikmet Bayur ile İnönü arasında bir husumet vardı ama Demokrat Parti onu bağımsız milletvekili yapmış.

Mesela bağımsız başka bir milletvekili daha vardı; Ali Fuat Cebesoy Paşa. Kurtuluş savaşının önderlerinden, Kolordu Komutanı ve Batı Anadolu Kuvayi Milliye Başkomutanı. Ona dava bile açmıyorlar.

İnönü'ye karşı olduğu için, Hikmet Bayur'u mahkûm edenler Ali Fuat Cebesoy Paşa'ya dokunmuyor. Tam bir etik keşmekeş, bir hukuk skandalı.

bayur.jpg

Hikmet Bayur ve Kolordu Komutanı ve Batı Anadolu Kuvayı Milliye Baş komutanı Ali Fuat Cebesoy Paşa / Fotoğraflar: Vikipedi

 

Celalettin Can: Elbette 'dokunsunlar' demiyorsunuz, çift ölçü kullanmışlar, ona dikkati çekiyorsunuz. Böyle anlıyorum sizi. Peki, Bütün bu mahkûmiyet kararlarının ayırımsız temyiz etme hakkı var mıydı?

Hüsamettin Cindoruk: Evet, çift ölçü… Temyiz hakkına gelince, bırakalım ayırımsız temyiz hakkını, temyiz hakkı yoktu. Yani işin en acı taraflarından biri bu kararların temyiz etme imkânının olmamasıydı. Üstelik en kısa sürede infaz ediyorlar.

Sonuç olarak o gün, yani hükümlerin verildiği 1961 yılının 15 Eylül günü saat 15.00 civarında duruşmalar bitince biz sanık avukatlarını alelacele Dolmabahçe rıhtımına getirdiler. İdama mahkûm edilen 15 kişinin de infaz edileceği telaşıyla Avukat Orhan Cemal ile birlikte kalmak için direndik ama kalamadık...

(Devam edeceğiz)

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU