Arjantin liyakati tartışıyor: Popülizmin ilacı meritokrasi mi?

Özgür Uyanık Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Elonce

Ocak sonuydu. Henüz Alberto Fernandez'in Arjantin devlet başkanlığı koltuğuna oturması üzerinden bir ay geçmişti.

Hükümet denetçisi SIGEN, başkent dışındaki bir posta servisi deposunda 147 bin dizüstü bilgisayar bulunduğunu açıkladı.
 

grs-14.jpg
Cristina Kirchner'in en başarılı programlarından biri Arjantin'de her öğrenciye dizüstü verilmesi


2016-2017 döneminde öğrencilere teslim edilmesi gereken bilgisayarlar önceki başkan neoliberal iş insanı Mauricio Macri döneminde depolarda terk edilmişti. 

Eski başkan durumu her Arjantinlinin anlayacağı gibi "et" fenomenini kullanarak izah ediyordu:

Okulların internet bağlantısı yoksa neye yarar bilgisayar? Bu mangalı olmayana et dağıtmak gibi bir şey.


Yoksullar için bilgisayar da -Arjantinli bile olsa- et de lükstü. 
 

grs-4.jpg
Et, Arjantin'de sadece yemek anlamına gelmiyor


"Her öğrenci için bir dizüstü" programının sahibi eski başkan ve şimdiki hükümet ortağı -kimilerine göre patroniçesi- olan Cristina Fernandez de Kirchner'in cephesinden "Bize sattıkları meritokrasinin gerçek yüzünü ortaya çıkarmaya ve devletin bu ayrıcalıkları devam ettirmemesini garanti etmeye geldik" açıklaması geldi.

İyi bir polemikçi olan Cristina tartışmalarda ideolojik çerçeveyi çizmeyi ihmal etmez. 
 

grs-3.jpg
Cristina'nın başkanlığı döneminde Arjantin ABD ile sorunlu dönemler geçirdi


Meritokrasi tartışması tam araya pandemi, borçların ertelenmesi, işsizlik gibi daha hayati sorunlar girmesi sebebiyle unutulmaya yüz tutmuştu ki geçtiğimiz hafta başkan Alberto Fernandez yeniden fitili ateşledi.

Bizi büyüten şey, son yıllarda inanmaya yönlendirildiğimiz gibi, liyakat değildir. Çünkü zenginlerin en aptalının, yoksulların en akıllılarından daha fazla fırsatı vardır. Fırsatlar sadece birileri için olduğunda, eşitsizlikler üretir. Ve bu eşitsizliklere karşı her gün mücadele etmelisiniz.


Arjantin devlet başkanın burada kullandığı kavram tam olarak "merito" idi. Aynı zamanda bir hukuk profesörü olan Fernandez'in, Türkçeye "liyakat" olarak çevirdiğimiz bu kavramı kullanırken kastettiği şey "yeterlilik"ti. 

Sistem bu yeterliliğin zeka ve çalışkanlıkla elde edilen bir konum olduğuna inanmamızı istiyordu. 
 

grs-1.jpg
 Arjantin devlet başkanı Alberto Fernandez​​​​​​​


Oysa her zaman egemen sistem tarafından konulan bu ölçüt, liyakat sahibi olmayı belli üniversiteler ve uluslararası kurumlarla ilişkilendirir.

Sonuçta ise alt sınıftan gelenler nadiren bu "liyakati" elde ederler. Başkan Fernandez "Liyakat Sistemi" adı altında kurulan bu seçkinci yapının dayattığı, elitlerin yönetme avantajını sürdürmesine yol açan, "yeterlilik" ölçütünün toplumsal eşitsizliği artırdığına işaret ediyordu.

Böylece Fernandez bize liyakat denilen şeyin sadece kişisel çabanın karşılığı olmadığını bunun sosyal bir bedeli olduğunu gösteriyordu. 

Liyakat olarak doğallaştırılan şey, genellikle "sıradan insanların anlamadığı" başka bir düzenin meşrulaştırılmasının ürünüdür; bazılarının diğerlerinden daha iyi olduğuna dair bir algıya yol açar ve bu kişileri yetkilendirir.

Liyakat Sistemi, her şeyden önce, bir kamu politikasının teknik araçlar üzerinden yapılan politik bir yorumudur.

Sistemi çeviren teknik araçlara egemen liyakat sahibi seçkinlerle yönetme liyakatine sahip olmayan kitleler arasındaki eşitsizlik politik çatışmaların da kaynağıdır.

Yani meritokratik idealizm, kazananların kendi kendini haklı çıkarması ve sistemin kaybedenlerinin aşağıda kalması için bir mekanizmaya dönüşür.
 

grs-8.jpg
Trump Amerikan halkının desteğini elitlere karşı olduğu imajıyla alıyor


Bu bize ABD gibi bir ülkede Amerikalıların yarısından fazlasının Trump'a neden oy verdiği konusunda bir fikir verir.
 

grs-9.jpg
 Arjantinli sanatçı yazar Alejandro Dolina 


Arjantinli ünlü yazar, müzisyen ve aktör Alejandro Dolina'nın söylediği gibi;

Meritokrasi fakirlerin daha iyi olmak için yeterince çaba göstermediklerini ima eden kapitalist bir masaldır.


Başkanın sözleri hükümet içinde yer alanlar dahil Arjantin sağını ayağa kaldırdı. Konu doğrudan popülizme bağlandı.

Bu kıtadaki sağcılara göre dizüstü bilgisayar bir hak değil satın alınarak elde edilmesi gereken bir mülktü. Çünkü onlara göre satın alma gücü de dolaylı da olsa bir liyakati temsil etmekteydi.  Bu yüzden et ile bilgisayarı karşılaştırıyorlardı. 
 

grs-6.jpg
 Macri hükümeti Arjantin oligarşisi ile CEO'larından mükemmel bir koalisyonuydu


Meritokrasinin çağdaş sonucu: "CEOkrasi"

Mauricio Macri, 2016'da işbaşına geldiğinde "Son 50 yılın en iyi kabinesi"ni kurduklarını ilan etmişti. Sözlerinden kendinden önceki en iyi kabinenin 1976'daki askeri cunta yönetiminde kurulduğu sonucu çıkıyordu.

Gerçekten de cunta her bakanlığın başına bir "liyakat sahibini" yerleştirmekle işe başlamıştı. Ekonomiyi de Arjantin İşverenler Konseyi (CEA) başkanı Jose Alfredo Martinez de Hoz'a teslim etmişti.
 

grs-10.jpg
Cuntanın ekonomi bakanı Jose Alfredo Martinez de Hoz David Rockefeller ile beraber


Öyle ya, İşverenler Konseyi'ni yönetecek kapasitede olan ülkedeki ekonomi konusunda en liyakat sahibi kişidir diye düşünülüyordu.

O da Merkez Bankası'nın başına IMF yöneticisi Adolfo César Diz'i atadı. Tarım Bakanlığı'na da "Sociedad Rural" olarak adlandırılan ülkedeki en büyük toprak sahipleri örgütlenmesi başkanı Jorge Zorreguieta geldi.

Ekonomi sekreterliğine de Arjantin Ticaret Odası başkanı Guillermo Walter Klein yerleşti. 


Bu o kadar liyakat sahibi bir hükümetti ki içlerinde General Motors, Peugeot, Citroën y Chrysler, Siam, Decca, Aceros Ohler, Tamet, Cura, Olivetti'nin olduğu ülkenin en büyük fabrikaları iki yıl içinde kapandığı, GSMH yüzde 10 düştüğü halde koltuklarında oturmaya devam ettiler.

Fakat ne yazık ki "vatanseverlik" konusunda en büyük liyakate sahip askerlerin başında bulunduğu bu 1976-1983 cuntası yüzde 449 oranında artan bir borç yüküne ve 30 bin kişinin canına mal oldu.
 

grs-2.jpg
Eski başkan Cristina Kirchner, hükümet ortağı


Cristina Kirchner'in "on yıllık kayıp" popülizm döneminden sonra 2016'da nihayet iktidara gelen sağ yönetiminin ölçütü de 1976 cuntası gibi liyakatti.

Zira Macri'nin kabinesi ülkedeki en büyük şirketlerin CEO'larından oluşuyordu. 2016-2020 arasında ülkeyi yöneten bakanlar, sekreterler ve yardımcılardan oluşan 269 üst düzey yöneticinin 890 özel şirketle ilişkisi vardı. 

Arjantin oligarşisinin en önemli ailelerinden birinin mensubu olan Marcos Peña, Macri'nin başbakanıydı. Kabine şefi yardımcısı Mario Quintana ilaç dağıtım tekeli Farmacity'nin CEO'suydu.

Enerji Bakanı, Shell'in Arjantin CEO'su Juan Carlos Aranguren'di. Enerji sekreteri Gustavo Lopetegui LATAM Havayollarının eski yöneticisi, Hazine Bakanı Alfonso Prat-Gay on yıldır JP Morgen'a danışmanlık yapıyordu.  
 

grs-11.jpg
Arjantin oligarşisiinin önemli temsilcilerinden Alfonso Prat Gay, Macri hükümetinin ilk ekonomi bakanıydı


Merkez Bankası Başkanı Federico Sturzenegger REPSOL'ün yöneticilerindendi. Balıkçılık sekreteri bile Hollandalı Sea and Fish Management BV'nin temsilcisi Juan Manuel Bosch'tu.

Hazine denetçisi Ernesto Luchelli ise Deutsche Bank İsviçre yöneticisiydi.


Zaten Mauricio Macri de ülkenin en zengin ailelerinden birine mensup "liyakat" sahibi bir kişiydi. "Zenginler çalmaz!" imajıyla kazanmıştı.  

Oysa Macri ailesi neoliberal dönemlerde devletle yaptığı iş sözleşmeleriyle zenginleşmişti. Aile 1982'de askeri diktatörlük döneminde sahip olduğu işletmelerin borçlarını devletin üstlenmesi sayesinde batmaktan kurtulmuştu.

1997'de özelleştirilerek Macri Grubu SOCMA'ya satılan Arjantin Posta İdaresi "Correo Argentina"nın sonu da pek farklı olmamıştı.

2003'te şirket batıp devlet el koyduğunda 300 milyon dolar borcu vardı. Ailenin kirli işleri Macri'nin 2017'de devlet başkanı olduğu sırada patlayan "Panama Papers" belgelerine kadar yansıdı. 
 

grs-7.jpg
Mauricio Macri'nin şirketleri Panama Papers belgelerinde yer alıyor


Macri'nin üstün liyakat sahibi ekibinin ilk işi temel hizmetlere yüzde iki binlere varan artışlar gerçekleştirmek oldu. Temsil ettikleri şirketlerin karları katlanırken reel ücretlerde yüzde 50'ye varan düşüş yaşandı.

Enflasyon yüzde 60'a işsizlik yüzde 14'e çıktı. İki yıl içinde 100 milyar dolar borçlanan Macri yönetimi ekonomiyi IMF'ye teslim etti. Ulusal para birimi Pesos 10 kat değer kaybetti. 
 

grs-5.jpg
Önceki başkan Mauricio Macri ile eski IMF başkanı Christine Lagarde. IMF bir kez daha Arjantin'de en başarısız programlarından birini yürüttü


"Liyakatçilere" karşı "eşitlikçiler"

Başkan Fernandez'in sözleri sağcıları, kendilerine güvendikleri bir konuda tartışmaya çekti.

Zira yıllardan bu yana istikrarsızlığın kaynağının liyakat sahibi olmayanları iş başına getiren popülist iktidarlar olduğunu iddia ediyorlardı. İşte Venezuela örneği gözümüzün önündeydi. 

Fakat Arjantin'de henüz sağcı meritokrasinin başarısını gösteren bir kanıt ortaya konmadığını söylediğimizde bize kızıp şöyle diyorlar;

Madem liyakat ölçü değil o zaman devlet herkese baksın!


Aslında Fernandez anlaşılmayacak bir söz etmiyor. Sağcılar kafayı popülizme taktıkları için anlamak istemiyor.

Arjantin devlet başkanı toplumun liyakat sayesinde ilerlemediğini söylüyor. Liyakat ile çaba, çalışma, emek arasında bir denklik olmadığına işaret ediyor.

Çünkü Fernandez çözümü meritokraside değil sosyal eşitsizliği azaltmakta görüyor. Bu da illa ki popülizm yapmak anlamına gelmiyor.
 

grs-12.jpg
ABD'li felsefeci Michael Sandel


Üstelik Alberto Fernandez düşüncelerinde yalnız değil. ABD'li felsefeci Michael Sandel, yakınlarda çıkardığı "Liyakatin Tiranlığı" The Tyranny of Merit: What's Become of the Common Good?(  Farrar, Straus and Giroux. 2020) adlı kitabında aynı yaklaşımı savunuyor. 

Sandel, "liyakat putperestliğinin" eşitsizliği ve toplumsal rahatsızlıkları artırdığı hipotezini savunuyor.
 

grs-13.jpg
Sandel'in Meritokrasiye karşı kitabı tüm kıtada tartışma yarattı


Amerikalı felsefecinin demokrasi ve özgürlük savunucularına çağrısı, popülizmden onun manipülasyonunu veya basitleştirilmesini tekrarlayarak değil, çağdaş kültürel ve toplumsal kırılmanın nedenlerini daha iyi anlayarak öğrenmektir.

Sandel, meritokrasinin insanın erdemlerine değil sadece akademik yeterliliğe önem verdiği, bu nedenle de kimlik bilgisini sezgisel bilginin üzerinde gördüğünü ifade ediyor.

Bunun sonucunda topluma her alanda uzman bilgisi dayatılıyor. Uzmanlık kutsallaşırken geleneksel meslekler ve el işçiliği aşağılanıyor.

Meritokrasi basitçe derece almaya indirgeniyor ama öyle değil. 

Tarihin en büyük toplumsal eşitsizliklerinin ortaya çıktığı bir çağda uzman bilgisine tam yetki verilmemeli, aksine onu dengelemelidir. Sandel'in de Fernandez'in de söylediği budur. 

Liyakat toplumsal yaşamın tek belirleyicisi durumunda olmamalıdır. İradeyi liyakat sahibine teslim ederek her şeyin kusursuz sonuçlanacağı fikri doğru değildir.

Hayatın rastlantısallığını ve liyakat dediğimiz şeyin de büyük oranda şanslı doğanların üstünlüğü olduğunu kabul etmeliyiz. Şanslıların daha fazla yetki değil şanssızlarla ilgili sorumluluk alması gereken bir çağdayız.

Pandeminin gösterdiği gibi zaman giderek hepimizi birbirimize daha çok bağlıyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU