Türkiye’nin 'Kırmızı Pazartesi'si: Hrant Dink cinayeti

Rıfat Özcan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Rıfat Özcan 

Hrant Dink Vakfı 29 Mayıs Cuma günü yaptığı açıklamayla, email yoluyla Hrant Dink’in eşi Rakel Dink’in ölüm ile tehdit edildiğini kamuoyuna duyurdu.  

‪Tehdit mailini vakfa gönderen kişinin bugün gözaltına alındığını İçişleri Bakanı Süleyman Soylu açıkladı. 

Bu ve buna benzer tehdit mesajlarını neden önemsememiz gerektiğini çok uzakta aramaya gerek yok.

Hrant Dink’in kendisi bu tür tehditlere defalarca maruz kalmış ve sonuç olarak o korkunç sondan kaçamamıştı.
 

Hrant Dink (1).jpg
Fotoğraf: Rıfat Özcan 


Bu tehdit mesajları bize, Dink’in hikayesinin tekrar anlatılması ve hatırlatılması gerektiğini gösteriyor.

2007’de öldürüldüğü günden beri yaşanan süreçleri yakından takip ediyorum, belki de öteki olma hissini paylaştığımızdan benim kişisel tarihim açısından da Hrant Dink önemli bir yer tutmakta.

Bundan dolayı cuma günü yaşananlara da kayıtsız kalamazdım.
 

Hrant Dink (7).jpg
Fotoğraf: Rıfat Özcan 


Bugünkü yazımda 19 Ocak 2020’deki Hrant Dink’i anma gününde çektiğim karelerle beraber size onun hikayesini anlatmaya çalışacağım.

Öncelikle Dink’in son yazısındaki detayları aktaracak, sonrasında ise cinayet gününü ve en son da dava sürecini yazmaya çalışacağım.
 

Hrant Dink (3).jpg
Fotoğraf: Rıfat Özcan 


Dink, 19 Ocak 2007 Cuma 15.05’te Şişli’de Agos gazetesinin önünde Ogün Samast tarafından öldürüldü.  

Dink, daha önce 2002 yılında Urfa’da Türk olmadığını Türkiyeli ve Ermeni olduğunu söylediği için 'Türklüğü aşağılamak' suçlamasıyla yargılandığını ve bunu hiç umursamadığını belirtir.

Ama 2005 yılında Şişli’de aynı suçlamayla tekrar yargılanır.

Bilirkişi olarak tayin edilen İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşan üç kişilik heyetin mahkemeye sunmuş olduğu rapor da Türklüğe hakaret olmadığını bildirmelerine rağmen Dink, dava sonucunda 6 ay hapis cezasına mahkum edilir.

Bugün onu konuşmamızın asıl nedeni de o andan sonra başlıyor.
 

Hrant Dink (6).jpg
Fotoğraf: Rıfat Özcan 


Kendisi adeta son yazısı olduğunu bilircesine, söz konusu yazıda bu süreçleri detaylı olarak anlatır.

"Eğer bu davadan ceza alırsam Türkiye’de yaşamam" diyecek kadar kendisine güveniyordu; çünkü herhangi bir ceza alacağını ummuyordu.

Kendisine ceza verilirse de "Yargıtay ve AİHM’e gideceğini, oradan da ceza alırsa o zaman ülkeyi terk edeceğini" söylüyordu.

Bu sefer de yargıyı etkilemekten hem kendisine hem de gazetesine dava açılır.

Ülkedeki yargı mekanizmasının işleyişi için şunları kaydediyordu:

Ama gelin görün ki, bu ülkenin yargısı birçok devlet adamının ve siyasetçinin de dile getirmekten çekinmediği gibi bağımsız değil. Yargı yurttaşın haklarını değil, Devlet’i koruyor. Yargı yurttaşın yanında değil, Devlet’in güdümünde.

Nitekim şundan bütünüyle emindim ki, hakkımda verilen kararda da her ne kadar 'Türk Milleti adına' deniyor olsa da, şu çok açık ki 'Türk Milleti adına' değil, 'Türk Devleti adına' verilmiş bir karardı bu.


Yargıtay sürecinde de, Yargıtay başsavcısının bilirkişi raporunda olduğu gibi herhangi bir suç olmadığı yönünde görüş belirtmesine rağmen, çoğunluk oyuyla cezası onanır.

Dink, aşağıdaki satırlarda hem karardan dolayı yakınıyor hem de ülkesine sevgisini dile getiriyordu:

Sonra gitsem de nereye gidecektim ki Ermenistan’a mı, orada çok mu rahat edecektim, oradaki sorunlar için konuştuğumda başıma daha da fazla fenalıklar gelmeyecek miydi ya da Avrupa’ya mı gidecektim? Oraya şimdi bile 2-3 gün gittiğimde ülkemi özlüyorum.


Ülkeden gitmekle alakalı da "Dilerim böylesi bir terk edişi hiç ama hiç yaşamak mecburiyetinde kalmayız. Yaşamamak için fazlasıyla umudumuz, fazlasıyla da nedenimiz var zaten" diyor ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurduğunu açıklıyordu.
 

aljezeratürk.jpg
Görsel: Al Jazeera Türk 


Cinayet günü

Hrant Dink, 19 Ocak 2007 Cuma 15.05’te Şişli’de Agos gazetesinin önünde öldürüldü. O öldürülürken jandarma istihbarattan 9 kişi ve 2 araç da cinayet mahallindeydi.

Bu kişiler telefon sinyalleri üzerinden tespit edilip tek tek dava dosyasına girdiler..

Bu kişilerce cinayet anının tüm detayları da kamera ile kayıt altına alınmıştı. Adeta jandarmanın gözetiminde işlenen bir cinayet söz konusuydu.

Soruşturma kapsamında Dink’in evi ve iş yerinde jandarmaların keşif yaptığı ve Dink’in öldürüleceği bilgisine sahip olan Trabzon'daki jandarma istihbarat görevlileri Okan Şimşek, Ergün Yorulmaz ve Gazi Günay’ın 7 Ağustos 2006 günü Trabzon’dan İstanbul'a yola çıkarak 9 Ağustos 2006’da Hrant Dink’in Bakırköy’deki evi ve Şişli’deki iş yerinin çevresinde keşif yaptığı saptandı.

Bu kişilerin kullandığı telefonun sinyalleri o bölgede olduklarını doğruladı. Ayrıca da cinayet günü bir grup jandarmanın Dink’in Bakırköy’deki evine gittiği belirlendi.
 

Hrant Dink (8).jpg
Fotoğraf: Rıfat Özcan 


Dink’in evine giden beş jandarmadan birinin önemi 15 Temmuz sürecinde anlaşıldı. Söz konusu kişi Dink cinayeti döneminde yüzbaşı olan Muharrem Demirkale’ydi.

Yıllar içinde rütbe almaya devam etti ve Yarbay rütbesine kadar yükselen Demirkale, Ankara’da Jandarma Genel Komutanlığı’nda görev yaparken darbe girişimi başladı.

15 Temmuz gecesi darbecilerle birlikte hareket eden Demirkale, FETÖ ve darbe soruşturması kapsamında tutuklandı.

Cinayetten hemen sonra toplanan güvenlik toplantısında ise "Gülencilerin" en etkili polis şeflerinden olan Ramazan Akyürek “Bilgim yok’’ demekle yetiniyordu.

Oysa kendisi bir yıl önce Trabzon’da emniyet müdürü iken cinayet ihbarından haberdardı.

Yıllar sonra polis ve jandarmanın cinayetin işleneceğini bildiği ve jandarmaya bu bilgiyi ulaştıran kişinin Coşkun İğci olduğu ortaya çıkmıştı.

Azmettirici Yasin Hayal’in eniştesi olan İğci, cinayettin yaklaşık 6 ay önce Ağustos 2006’da Yasin Hayal’in İstanbul’da Hrant Dink’i öldüreceğini bağlantıda olduğu makamlara bildirmiş ama bilgileri alan Trabzon jandarma görevlileri hiçbir işlem yapmamıştı.
 

Hrant Dink (5).jpg
Fotoğraf: Rıfat Özcan 


İstanbul Emniyeti’nde değişim

Dink cinayetinin en önemli sonucu ise İstanbul Emniyeti şube müdürlerinin değişimi oldu.

En dikkat çekici değişim ise İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler’in yerine Ali Fuat Yılmazer’in görevlendirilmesiydi.

Cinayetin işlendiği dönemde İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, cinayetten yaklaşık bir hafta önce Ankara’ya İstihbarat Daire Başkanlığı’na çağrıldı ve İstanbul'daki görevini bırakması istendi.

Daha sonra görevi bırakmasını isteyen isimlerin de FETÖ soruşturmalarında yer alan emniyet müdürleri Coşkun Çakar ve Recep Güven olduğu ortaya çıktı.

Terör Şube Müdürlüğünde ise Selim Kutkan’ın yerine sırasıyla Mutlu Ekizoğlu, Yurt Atayün ve Ömer Köse gibi isimler getirildi.

Bu isimler de şu anda FETÖ soruşturmalarında tutuklu bulunuyorlar.

Tüm birimler "Gülencilerin" etkisine giriyordu ve bu polis şefleri aynı yıl içinde temmuz ayında Zekariya Öz’ün başlatacağı Ergenekon soruşturmasının yürütücüleri olacaktı.

Siyasi iktidarın da desteği ile Ergenekon soruşturmaları başlatılmıştı. TSK’da tasfiye edilenlerin yerine de "Gülenciler" gelecek ve o ekipler aynı siyasi iktidara 15 Temmuz Darbe Girişimini yapacaklardı.
 

Hrant Dink (2).jpg
Fotoğraf: Rıfat Özcan 


FETÖ için, 15 Temmuz’a giden en önemli nokta belki de Dink cinayetiydi.

Zaten kamu görevlilerin yargılandığı davada da Dink cinayetinin araç suç olduğu anlatılıyordu, amaç suçlarına ulaşmak için bu cinayet işlenmişti.

Öncesinde bilinen ve jandarma istihbaratın nezaretinde işlenen cinayetten sonra da polis tetikçiyi hemen yakalayamadı.

Tetikçi Ogün Samast polisin gayretiyle değil, babasının ihbarı üzerine Samsun’da tutuklanabilmişti.


Dava süreci

17 Temmuz 2019’daki davada zaman aşımı ihtimaline karşı dosyaları ayrılan Erhan Tuncel’e 99,5 yıl, Ogün Samast’a 2,5 yıl, Yasin Hayal’e 7,5 yıl hapis cezaları verildi.

Bunun dışında 6 kişi hakkında da hükümler verildi ve davada yargılanan kişi sayısı 85’ten 76’ya düştü.

Kamu görevlilerin yargılandığı dava süreci hala devam etmektedir.

Son sözleri sorulan sanıklardan Erhan Tuncel, “Vatan sağ olsun”; Yasin Hayal, “Söyleyeceğim bir şey yok”; Ogün Samast ise “Biz mahalle arkadaşıyız. Örgütlü bir suç işlemediğimiz aşikardır” ifadelerini kullanmışlardır.


Kamu görevlilerinin yargılanması

Ogün Samast:

Bu cinayeti bana işlettirdiler. Yasin, suçu üzerine alıyor, ‘Ben işlettim.’ diyor, arkasındaki isimleri söylemiyor. Arkasındaki isimler, benim dediklerim araştırılsın, bulunur. Sicil numaralarını verdiğim polis memurları, Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer ve bu dosyada adı geçen diğer kişilerin ilişkileri araştırılınca gerçek ortaya çıkar.

17-25 Aralık operasyonlarından sonra kamu görevlilerinin yargılanmasının da önü açıldı.

Mahkeme 2014’de kamu görevlilerini de davaya dahil etti.


Davada adı gecen bazı kamu görevlileri

  • Dönemin İstanbul emniyet müdürü: Celalettin Cerrah
  • Dönemin İstanbul Vali Yardımcısı: Ergun Güngör
  • Sabri Uzun
  • Dönemin Engin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı: Engin Dinç
  • Dönemin Trabzon Emniyet Müdürü: Reşat Altay
  • Eski Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarattan Sorumlu Müdür Yardımcısı: Hasan Durmuşoğlu
  • Dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü: Faruk Sarı
  • Eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü: Ahmet İlhan Güler

Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer soruşturma kapsamında 2015’de tutuklandılar.

Bu isimler; tasarlayarak adam öldürmek, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme, örgüt üyeliği, silahlı örgüt kurmak, görevi kötüye kullanmak gibi suçlardan yargılanıyorlar.
 

Hrant Dink (4).jpg
Fotoğraf: Rıfat Özcan 


Hülasa devlet memurlarının önceden haberdar oldukları, cinayet günü cinayet mahalinde oldukları ve tüm yaşanılanları kaydettikleri iddanamelerde yer almaktadır.

Öncesinde Dink, defalarca tehdit edilmiş, yargılanmış ve öteki olmayı iliklerine kadar yaşamıştır.

Ütopik bir bakış açısı ya da çocukça bir saflık olacak dediklerim; ama karşımızdakine bakarken, Türk. Kürt, Ermeni, Rum olarak değil de bir insan olduğunu ve onu insani vasıflarına göre değerlendirmemiz gerektiğini öğrenmeliyiz ve ileri yaşlarda da olsa insanların bunu öğrendiklerini düşünüyorum.

Ama nefret her seferinde tekrardan üretiliyor ve bir sonraki nesillere de aktarılmaya devam ediyor.

Kimliklerin bu kadar ön planda olduğu bir dünyada dediklerim, birçokları için herhangi bir anlam ifade etmeyeceğinin de farkındayım.

Ayrıca yapılan tehditleri sadece siyasi iklime bağlamanın kolaycılık olduğunu düşünüyorum.

Elbette etkisiz değil; ama bu tip durumlar Türkiye’nin kronik sorunu.

Kendinden olmayanı öteki görme, onu kendine benzetme ve eğer bunları yapamıyorsa da onları tehdit olarak algılama hem devletin hem de toplumun bir kesimin refleksidir.

Sadece siyasi iklime bağlayanlara da şunu hatırlatmak isterim.

Hrant Dink, AK Parti’nin en liberal, en demokrat söylemlere sahip olduğu zamanlarda katledildi.

Sorunu daha derinde aramalıyız.

Türkiye’de bir daha bu tarz cinayetlerin işlenmesinin önüne geçilmeli ve her demokraside olduğu gibi devlet memurları etkin olarak denetlenmelidir.

Devlet, belli noktalarda kendini koruma refleksi gösterebilir; ama bürokratik zihniyet her seferinde bunu lehine kullanmak isteyecektir.

Memur yaptığı hatanın bir karşılığı olacağını, kendisine müsamaha gösterilmeyeceğini bileceği şekilde yetiştirilmeli ve buna uygun şekilde prosedürler işletilmelidir.

Bütün bunlar temenni ve belki bazıları hiç gerçekleşemeyecek şeyler ama gerçeklik bu diyerek ideallerimizden vazgeçmeden dengeli bir anlayışı savunabiliriz.

 

 

Kaynaklar: BBC Türkçe, Anadolu Ajansı, Aljazeera Türk, Agos Gazetesi

Son Not: 2014 öncesi için tırnak içinde "Gülenciler" sonrası için ise FETÖ tanımı yazıda kullanılmıştır

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU