Dağların ve nehirlerin dilinden anlayan alim dost: İhsan Süreyya Sırma (2)

M. Xalid Sadînî Independent Türkçe için yazdı

Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma / Fotoğraf: M. Xalid Sadînî 

Bir Müslüman'ın nasıl bir insan olduğunu belirleyen en önemli kriterlerden biri adaletle olan ilişkisidir.

İlişkilerinde, insanlarla olan alışverişlerinde ve onlarla olan muamelatında adalet ölçüsüne verdiği değerdir.

Çünkü Allah Teala adildir ve kullarının adaletle hükmetmesini ister.

Allah’ın kulları arasında adaletle hükmetmiş hükümdarlardan, yöneticilerden her zaman sitayiş ve övgüyle bahsedilmiştir.

Adaletle muamelat, hayatın her alanında gerekli ve önemlidir.

İnsanın ailesi ve çevresiyle, iş yaptığı insanlarla, çalıştığı kurum ile adalet ölçüsüyle muamele etmesi hem insani hem de İslami bir görevdir.

Zulüm ise adaletin tam zıddıdır.

Adaletli olmak, adalete önem vermek, insan ilişkilerinde adaletle davranmak ne kadar gerekli ve önemli ise, zalim olmak, zulümle hareket etmek ve zulme rıza göstermek de o kadar kötü bir haslettir.

İhsan Hocamızı tanıyan ve bilen insanlar onun adalete, adil olmaya, adilce davranmaya ne kadar önem verdiğine şahitlik edecekler diye düşünüyorum.

Her hutbeden sonra okunan ayet şöyle der:

Allah her işte adaleti, iyiliği ve akrabaya bakmayı emreder. Fuhuştan, fenalıktan ve serkeşlikten men eder. Tutasınız diye size böyle öğüt verir.

Ben Hoca'nın hayatını bu ayete göre tanzim ettiğini ve hep öyle davrandığının şahidiyim.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İhsan Hoca, akla, akıllı olmaya, insanoğlunun doğa ile uyumlu bir halde ve Allahın emir ve nehiylerine uygun bir şekilde hareket etmesine büyük bir önem ve değer verir.

Buna karşılık cehaletten de nefret eder.

O okuryazar olan herhangi bir insanın, aklını kullanmamasını, onunla hareket etmemesini yadırgar.

Bunu da sık sık söyleyerek belli eder. 

Akıl ne öğretir?

Akıl insana yaşadığı ortama uyum sağlayıp, diğer insanlarla beraber barış ve huzur içinde yaşamayı öğretir.

Akıllı insan, kendine, çevresine, akrabalarına ve giderek bütün insanlığa yarar sağlayan insandır.

İhsan Hoca, gerek toplumsal yaşam içerisinde, gerekse doğa ile baş başa kaldığı zamanlarda son derece cesur bir insandır.

Herhangi bir yöneticiye karşı hakkı ve hukuku savunmaktan asla geri durmaz. 
 


İnsanoğlu, meşakkat veya belaya karşı iki tür hayvandan birinin tavrıyla davranır.

Bunlardan biri kartalın, diğeri de serçenin tavrıdır.

Yağmur yağdığında serçeler kendine sığınılacak bir yer ararlar. Çoğunlukla saçak altına sığınırlar.

Belki tam da bundan dolayıdır ki, serçe kuşunun Kürtçe adlarından biri de "sivandok", yani "saçak altı"dır.

Kartallar ise yağmur yağdığında bulutların üstüne uçarlar ve görürler ki orada yağmur yok.

Bu bakış açısı ve davranma şekli, insanlar arasındaki tefrik etme meselesinin derecesini de belirler; insan ne derece imkan ve kabiliyetinin farkındadır diye.

Bu anlamda İhsan Hoca, benzerine nadir rastlanan cesaret ve kabiliyette bir insandır.

Mesela, 1990’lı yıllarda, daha bu günkü ismiyle "FETÖ", FETÖ değilken, gerek cemaate ve gerekse liderine karşı herkes saygılı, onlar yaptıklarından dolayı "layusel" iken, üniversitelerde örgütlenip, liyakati olmasa da istediklerini alıp diğerlerine karşı setler çekerken, İhsan Hoca onların bu yaptıklarına karşı durmuş, işler onun işten atılmasına sebep olacak kadar ilerlemesine rağmen geri adım atmamıştır.

Çok sevdiği öğrencilerinden, derslerinden ayrı kalmış; ama hakkın değerini düşürmemiştir. 

Üniversiteden ayrılıp bir süre işsiz kalmış; ama kısa bir zaman sonra tıpkı bir kartal gibi bulutların üstüne çıkmış ve kendisine tekrar gurbet yolları görününce doğru Avusturya-Viyana’ya gidip orada bir vakıf enstitüsünün başına geçmiştir.

O zamanlar ülkemizde özellikle kızlar başörtüsü meselesinden dolayı okula hiç alınmıyorlardı.

Önceden hak edenler de eğitimlerini yarıda bırakıyorlardı.

İhsan Hoca'nın Avusturya'daki okulu bu insanlar için bir sığınak oldu ve 10 yıldan fazla orada çalışarak yüzlerce kızın okulunu bitirmesine vesile oldu.

Bazı siyasi partiler hala onun ve onun gibi özveri ile çalışan insanların ekmeğini yiyorlar.

Hoca'nın seyahatlerindeki gözü pekliği, dağları ve mağaraları dolaşırkenki korkusuzluğu hem seyahatnamelerinde hem de Pervari'den Paris'e adlı nehir söyleşisinde genişçe bir şekilde okunabilir.

Cömertlikten bahsedilirken, ehli edebiyat ve kıraat, Hatem-î Tayî'nin ismini çokça duyar.

Hatem, Hz. Peygamberimiz zamanında yaşamış olmasına rağmen, onunla görüşebilme şerefine nail olmamıştır.  

Cömertliği ile o kadar ün salmış biri imiş ki, bir gün kızı Müslümanlara esir düştüğünde, kızın babasını duyan Müslüman komutan kızı azat eder.

Zira babasının fakir fukaraya, garip gurebaya yıllar yılı yaptığı ikram, kızın diyetinden kat kat fazla imiş.

Müslümanların bu alicenap ve kadirşinas tavırlarından dolayı Hatem de Müslüman olmuş ve sofrasını daha fazla insana açmış.

Hatem-î Tayî'nin bu cömertliğinden dolayı divan edebiyatımızda ismi çokça anılmıştır. Büyük Kürt Şairi Ehmedê Xanî de Kürtlerden bahsederken şöyle der:

Her mîrekî wan bi bezlê Hatem
Her mêrekî wan bi rezmê Rustem

 Türkçesi;

Her beyi sofrası ile bir Hatem
Her erkeği şecaatiyle bir Rustem


Melayê Cizîrî ise kendi beyi olan Mîr Şerefxan'den bahsederken şöyle demiştir:

Paşê Nûşîrewan dibêm dê hakimê 'adil tu bî
Mislê Hatem dê bi danê der cihan meşhûrî bî

Türkçesi;

Ben derim ki, Nuşirevan'dan sonra adil olan hakim sensin
Cömertlikte Hatem gibi cihanda meşhur olan sensin


İhsan Hoca, benim hayatımda gördüğüm en cömert ve hayırsever insandır diyebilirim.

Elbette bu söylediklerim tamamen subjektif bir değerlendirme olabilir.

Lakin onun ne kadar cömert biri olduğuna, zamanımızın bir Hatem-î Tayisi olduğuna hiçbir şüphem yoktur.

Daha eli boş bir şekilde birisinin kapısına gittiğini, beraber oturduğu insana izzet ve ikramda bulunmadan bıraktığını görmedim. 

Kendisi yemekten hem anlar ve hem de yemek yemeyi sever.

İstanbul'da veya Siirt'te en güzel yemeklerin nerede yapıldığını bilir ve dostlarını orada ağırlamaktan çok özel bir haz duyar. 

Sadece dostlarına karşı değil, ihtiyacı olan herkese karşı, hatta hayvanlara karşı bile bu kadar cömert olan insan elbette ki cimrilikten, hasislikten nefret eder.

Dervişin biri bir yol kenarında otururken oradan genç bir kız geçer. Derviş merakla "Nereye gidiyorsun hanım kızım" der.

Kız; "Şu taraftaki tarlada çalışan insan benim sevdiğimdir. Ona biraz elma götürüyorum" diye cevap verir.

Derviş merakla; "Bohçanda kaç elma var?" diye sorunca, kız "Be hey derviş baba, insan sevdiğine götüreceği şeyi sayar mı?" cevabını verince derviş elindeki tespihlerin ipini koparıverir.

İhsan Hocama bu hikayeyi anlattığımda güldü ve "sana getirdiklerimi sayıyor muyum?" dediğinde bunca yıldır her gördüğümde hediyeler verdiğini, buna karşın benim onun için bir hediye almadığımı hatırlarım...
 

iss (5).JPG
M. Xalid Sadînî​​​​​​, İhsan Süreyya Sırma ile Birlikte / Fotoğraf: M. Xalid Sadînî


Bir yazarın, entelektüel bir alimin en değerli hazinesi kitaplarıdır.

İhsan Hoca, daha gençliğinde yurt dışında eğitim görmüş olmasından başlayarak Fransızca, İngilizce, Arapça, Farsça, Osmanlıca, Kürtçe ve Türkçe dillerinde çok zengin ve bazen baskısı bile bulunmayan antika kitaplar edinmişti.

Ama bütün bunları okuyanların annesine ve babasına rahmet okuyacağı düşüncesiyle Siirt Üniversitesi'ne hediye etti.

Siirt İlahiyat Fakültesi de onun bu alicenaplığı karşısında kütüphanesine onun ismini verdi.

Dolayısıyla İhsan Süreyya Sırma ismi dünya var oldukça yaşayacaktır inşallah.

Onun ilmini verme cömertliğinden bahsetmeye bile gerek yok.

Hocalık yaptığı okullarda liseden doktoraya kadar binlerce öğrenciye ders vermesinin yanı sıra, kendi deyimiyle "Peygamberin misafiri" olarak dünyanın her tarafına gitti ve meftunu olduğu Resulullah'ın güzel ahlakını anlattı.

Gittiği yerlerde insanlara yük olmamak için en basit iaşe ve ibade koşullarında kaldığında serzenişte bulunmadı.
 

iss (1).jpg
Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, TÜYAP Kitap Fuarı'nda okurlarına kitaplarını imzalarken / Fotoğraf: M. Xalid Sadînî


Yumuşak huylu ve hilm sahibi insanların, huysuz ve öfkeli insanlardan farklı olarak etraflarına sürekli güven ve saadet verdiğini en çok onun varlığı ile hissettim.

Beraber yaptığımız uzun yolculuklarda bir kere bile öfkelendiğini görmedim.

O okumayandan, bilinçli bir cehaletten öfke duyar. Doğruluk, onun alameti farikasıdır.

Randevularına olan sadakati bilinen bir özelliğidir. O sadece randevusuna geç gelen insanlara kızar.

İstanbul trafiğinin keşmekeşini göz önünde bulundurarak her zaman randevusuna önceden gider, geleni bekler.

Gelen misafir öğrenci, öğretmen veya diğer bir insan ise 10 dakika, milletvekili veya yetkili biri ise, işlerinin yoğunluğunu düşünerek onun için bekleme süresini çeyrek saate yani 15 dakikaya çıkarır.

Saati geldiğinde oradan ayrılır. Kapıda karşılaşacak bile olsa geri dönmez.

Bir seferinde yine kapıda karşılaştığı biri ona; "Hocam ben senin öğrencin değil miyim?" derken o; "Hayır benim öğrencim olsaydın zamanında gelirdin" der ve onu bırakır gider.

Yalandan, vaadinden dönenden de nefret eder. İnsanları kandıranları, duygularını sömürenleri, insanlarla alay edenleri sevmez. Bu türden olan insanlardan kaçarcasına uzaklaşır.

Onun hayatına sirayet eden her insan onun ne kadar vefalı olduğunu bilir.

Herhangi bir yere gittiğinde varsa bir öğrencisi, bir tanıdığı veya akrabası muhakkak onu sorar ve bulur.

Adresi yoksa gerekirse telefon rehberinden soy ismi tutan birini arar ve yine bulr.

Bu davranışlarının örneklerine Pervari'den Paris'e adlı kitapta ve seyahatnamelerinde çokça rastlanabileceği gibi, onu tanıyanlar da iyi bilir. 

Vefasızlık ise Hoca'nın nefretini mucip bir duygudur.

Geldiği şehirde özelliklede öğrencileri mazeretsizce konferansına gitmemiş ve kendisini sormamışlarsa rahatsız olur ve bunu da belli eder.

Son birkaç yıldır Van'a geliş gidişlerinde bu duygularını ifşasına tanık olmuşumdur.

Zira İhsan Hoca, hocalarına karşı çok vefalı biridir.

Büyük bir İslam alimi olan Muhammed Hamidullah Hoca'yı anmadığı, onu zikretmediği, onunla ilgili bir anekdot anlatmadığı bir günü olabileceğini tahmin etmiyorum.

Hakeza diğer hocalarından, onların çalışma yöntemlerinden de çok sıkça söz eder.

İhsan Süreyya Hoca için "şefkat ve merhamet yumağıdır" dense yeridir.

Bu duygularını sadece insanlara karşı değil, hayvanlara, hatta nebatata karşı bile belli eder ve gereğini yapar.
 

iss (6).JPG
Fotoğraf: M. Xalid Sadînî


Geçen aylarda aldığı biraz zayıf çelimsiz bir kediyi bir kaç ayda kendi deyimi ile "wek pilingan lêkiriye/ kaplanlaştırmış"tır.

O kedicikle kurduğu insani ilişki kedinin bile munisleşmesine sebep olmuş. Lakin bazen kedinin keçileşmesi tutuyor ve kendisini sevdirmeyince tırmalıyor.

Bu anlara denk gelen bir zamanda Hocamız kedisiyle ilgili bir de şiir yazar.

İşte o şiiri:

Düşünceli kedim buyurdu:

Gâh camımdan seyrederim âlemi,
Gâh Hocamı tırmalarım, kime ne?

Kimi ezan okur, kimi çan çalar,
Ben miyavlar, ben hırlarım kime ne!

Ne çalarım, ne çırparım kimseyi,
Verileni yer içerim kime ne!

Minareden ses gelince kimse durup düşünmez,
Onu dinler, âh çekerim kime ne!

Ebû Hureyre sevdi, benim güzel dedemi
Atam Peygamber’i görmüş kime ne!

Müslümanlar unuttuysa Resûlü,
Miyavlar O’nu severim kime ne!

Öğrencilerinin ve dostlarının sürekli okumasını, araştırmasını, anlamasını salık veren İhsan Hoca'nın insanların gönlünü kırmamak, onları küçük düşürmemek için çok özel bir çaba sarf ettiğini gördüm hep.

Hani Yunus der ya;

Bir bahçeye giremezsem durup seyran eylemem
Bir gönül yapamazsam yıkıp viran eylemem

Yine bir başka Türkmen Şairi Ahmet Yesevi'nin şu dörtlüğüne uygun bir hayat tarzı var Hoca'nın;

Kafir de olsa sünnet imiş
Merhamet kıl incitme sen
Hûda gayet bizâr imiş
Katı gönül incitenden

Gerçekten şükür ehli olan ve her zaman şükreden, engin bir kanaati olan İhsan Hoca, haset, çekemezlik, gıybet ve dedikodudan da özellikle kaçınan bir insandır.

Kendisi elli yıldan fazla, bu ülkede eğitimci olması, hemen her il ve ilçede konferanslar vermiş olması, özellikle de son yirmi yıldır iktidarda olanların çoğu yetkilisini tanımasına rağmen kendisi veya çocukları için bir şey talep etmez.

Oğullarından biri işsiz olduğu halde bu kadar geniş bir siyasi ve bürokrasi çevresi olmasına rağmen hiç kimseden bir talebi olmamıştır. 

Hoca ısrarla devam etmeyen, bilmeden yapılan hataları hoş görür ve eğer kendisine bile yapılmışsa affeder.

Lakin ısrarlı ve bilinçlice yapılan hataları da asla hoş görmez.

Kalbinde kin tutmamak için de öylelerini defterinden, hafızasından siler ve atar.

Bazen muziplik olsun diye böyle birisini hatırlattığımda klasik Siirtli üslubuyla "Boş ver looo" der geçer.

Sabır, sükunet, teenni, temkin ve tedbir Hocanın şanına yakışan vasıflarındandır.

Son derece sabırlı, sükunetle ama tedbir ve planlamayı da asla göz ardı etmeden hareket eder.

Programını kaydeder ve o program çerçevesinde ne zaman nerede olacağını düzenler.

Aceleciliği sadece randevulara yetişme zamanında zuhur eder. Hem kendisi buna dikkat eder ve hem de karşısındakinin randevuya zamanında gelmesini talep eder.

Hoca "devesini bağlamadan" tevekkül edenlerden değildir.

Olanın ve olacak olanın nereden geldiğinin şuurundadır ve fakat kendi vazifesini asla ihmal etmez.

Bilinmeyen bir yoldan gidecekse, o yolculuk için alet ve edevatı, giyim ve kuşamı uygunsa asla imtina etmez.

İffet, namus ve haya timsali İhsan Hoca, hem kendi iffetine hem de başkasının iffet ve namusuna düşkündür.

Başkasının namusuna asla ve kat'a dil uzatmaz. Başkasını eşi, kızı üzerinden tariz etmez.

Küfür ve hakaret içeren cümleler kurmaz, birisine çok öfkelendiğinde "Allah ıslah etsin. Cehalet işte, ne yapabilirsin ki" der.

Tevazu ile vakar aynı anda yaşamında mücessemdir.

Kibirden çok nefret eder ve birisinin kibirli tavırlarını görünce onu uyarır. Bundan çekinmez.

Bu tavrını bilen bir çok siyasi ve bürokrat da onun bu tavrından çekinir ve onun istihzalarına maruz kalmamak, karizmayı çizdirmemek için çaba sarf ederler.

Asla malayani ve boş işlerle uğraşmaz. Fırsat bulduğunda tenha bir yere çekilir ve tefekkür eder.

İşte o zamanlar kafasında yazı yazdığı anlardır.

Şiire meraklı ve şairliğe de heveslidir.

Mahatma Gandhi'nin şu sözü onun da çok tekrar ettiği bir düsturdur:

Ahlaksız ticaret, iİkesiz siyaset, emeksiz zenginlik, vicdansız haz, niteliksiz eğitim, insaniyetsiz bilim ve özverisiz ibadet.

Aslında bütün bu güzel vasıflarını, yıllar boyunca gördüğümüz, beraber yaşadığımız zamanların anekdot ve hikayeleri ile zenginleştirmek icap ederdi.

Lakin bu makalenin sınırları ancak bu kadarına cevaz veriyor...
 

iss (4).JPG
TÜYAP Kitap Fuarı'nda Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, M. Xalid Sadînî​​​​​​​, tarihçi Mustafa Armağan ile birlikte / Fotoğraf: M. Xalid Sadînî


Eserleri;

İhsan Hoca, derdi olan bir yazardır, kederi olan bir alimdir. "Coğrafya Kaderdir" der ya İbni Haldun, Hocam için de coğrafyası kaderi olmuş, kaderi kederi olmuş.

Lakin coğrafyasının makus talihini yenmek ister. Bunu yenebilmenin yolunu, daha önce ve daha kötü ortamlarda olan insanların nasıl kurtulduklarını, onlara kimlerin nasıl rehberlik ettiğini, insanları kurtuluşa erdirmek için nasıl rehberlik etmesi gerektiğini çok sade ve tatlı bir dille İslam Öncesi Mekke Dönemi ve Hazreti Muhammed'de anlatmaktadır.

Hz. Muhammed (SAS) kendi dönemindeki karanlığı aydınlatmak, kapkaranlık olan cahiliye ortamını yok etmek için insanları adalete, özgürlüğe ve hakka çağırmaya başladığında, cahiliye ortamından beslenen kompradorlar bu evrensel çağrıdan rahatsız oldular.

Onlar istiyorlardı ki, insanlar onlara ve onların düzenlerine kölelik, onların cansız putlarına ibadet etsinler. Bunu yapmayanlara, onların putlarına karşı Allah’ın birliğine ve tekliğine çağıranlara da işkence yaptılar. Bundan dolayı da Mekke Dönemi ve İşkence'yi yazdı.

Bu kitap yayımlandığı 1983 yılından bu yana Türkiye'de yaşayan her şuurlu Müslüman'ın başucu kitabı oldu. Binlerce nüshası dağıldı ülkenin her tarafına. Gençler, yaşlılar ve kadınlar kah müşriklerce işkenceye maruz kalanlar için ağladı kah o günün ve bu günün müşriklerine diş biledi.

Müslümanların gördüğü bu acımasız işkenceler canlarına tak ettiğinde artık onların da bu işkencelerden uzaklaşması, güç ve kuvvet toplaması ve zulme karşı adalet ve özgürlüğün olduğu günler için mücadele etmesi gerekiyordu. Medine Dönemi ve Cihad, işte bu dönemi sade ve herkesin anlayabileceği bir dille anlattığı bir kitaptır.

Resulullah hayatı boyunca yaratıldığı üzere "güzel bir ahlak ile" tebliğ etti, insanlarla muamele etti, insanları adalete ve iyiliğe çağırdı, adalet ve özgürlüğe karşı çıkanlara karşı da mücadele etti ve günü geldiğinde rahmeti Rahman'a kavuştu. Ondan sonra  Örnek Halifeler Dönemi başladı. İhsan Hoaca, bu dönemi de olabilecek en sade ve anlaşılır biçimde anlattı. 

Artık bu ülkede de şuur düzeyinde de olsa bir gelişme oldu ve Türkiyeli Müslümanlar arasında okuma, araştırma ve sorgulama dönemi başladı. İhsan Hoca bu sürece katkı olması babından hem imkan bulabildiği her yerde konferanslar verdi hem de kitaplar yazdı.

O zamana kadar daha çok İranlı, Arap veya Pakistanlı yazar ve alimlerin kitaplarından İslam'ı ve İslam Tarihinin değişik dönemlerini okuyanlar, Hoca'nın da kitaplarına bigane kalmadılar ve o da bu teveccüh karşısında yazdıkça yazdı. 

Emevîler Dönemi, Abbasiler Dönemi, Yahudi Meselesi, İşte Önderimiz Hazreti Muhammed, Sen Geldin / Tu Hatî, Sömürü Ajanı İngiliz Misyonerleri, Tanzimatın Götiürdükleri, Neler Sordular, İslam ve Tarih, Tarih Şuuru, Yemen İsyanları, Belgelerle 2. Abdulhamit Dönemi, 2. Abdulhamid'in İslam Birliği Siyaseti, Bir Garip Tarih, Nasıl Sömürüldük, Alaturka Demokrasi Alaturka Laiklik, Yalan Dünyayı Adımlarken, Hâlnâme, Ezan ya da Ebedi Kurtuluşa Çağrı, Pakia Mektupları, Muhammed Hamidullah Hocamdan Mektuplar adlı kitaplarını peş peşe yazdı ve yayımlanan her kitabı okurundan ilgi ve alaka gördü.

Lakin Hoca'nın en çok sevdiği kitabı Nehirlerin Dili ve Dağların Dili kitaplarıdır. Bu kitapları gerçekten edebi değeri haiz güzel kitaplardır. Gittiği yerlerde gördüğü nehirleri ve dağları anlatmış, ama o dağların şahsında bir insanın biyografisini yazmış... 

Çin Müslümanları ve Çine Seyahat, Ano Yemen'dir, Seyahatname-i Süreyya, Ah Endülüs adlı kitaplarıysa seyahatname türündendir. Bu kitaplarını okuduğumuzda Evliya Çelebi'den el aldığını fark etmemek mümkün değil. 

Peygamberler Tarihi, hem gençlere ve hem de büyüklere hitap eden bir kitap. Haçlı Seferleri ise Haçlıların İslam dünyasına saldırılarını ve buna karşı kahraman Selahaddin-i Kurdî'nin cihat aşkıyla yürüttüğü savaşın hikayelerinden oluşuyor.

Müslümanlarda Yanlış Din Anlayışları kitabı daha önce Alaturka Demokrasi ve Alaturka Laiklik olarak yayınlanmış ve DGM'lerde yargılanmıştı. Hoca bundan ceza bile almıştı. Çoğu insan bilmez ama İhsan Hocamızda düşüncelerinden dolayı yargılanmış ve mahkum edilmiş bir düşünce adamıdır.

Müslümanların Tarihi, İhsan Hoca'nın hayatının hülasasıdır. Hani meşhur Alman Şairi Goethe; "3000 yıllık geçmişini bilmeyen günübirlik yaşayan insandır" der ya, işte Hocamız da Müslümanlar için onların 1400 yıllık tarihini son derece sade ve akıcı bir dille yazmış ve ayrıca her sayfasını, kendi çektiği fotoğraflarla bezemiş ki Allah kendisinden razı olsun Ali Kemal Temizer de onca yılın mahsülüne ve kitabın şanına yakışır bir şekilde yayımlamış.

Bu kitabını okuyan bir insan bütün İslam tarihini, o dönemlerin şahsında yaşamış devletler ve hanedanlarla adeta bir film izler gibi yaşayabilir...

Biliyorum, Maceracı İhsan Hoca'yı anlatamıyorum. Eğer Rabbim bize fırsat ve imkan verirse yukarda yazdığım bütün bu meseleleri anekdotlarıyla bir kez daha yazmayı planlıyorum.

Rabbimden hocamıza sağlık ve afiyetle uzun bir yaşam diliyorum....

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU