Türkiye'de ilk Kürt siyasi parti kurucularından biri olan özgürlük sevdalısı Şakir Epözdemir (1)

M. Xalid Sadînî Independent Türkçe için yazdı

Geçen hafta sevgili Firat Cewerî'den bahsederken idolü, örneği olmayan Kürtçe yazarlarından ve başka dillerde okuyup kendi anadillerinde yazanlardan söz etmiştim.

Bugün size herhangi bir dilde doğru düzgün okumadan yazar olan birinden bahsetmek istiyorum.

Yayımlanmış 12 adet kitabı olsa da yayımlanmamış kitaplarının sayısı yayımlananların 4 katı kadardır.

Şimdiye kadar yaklaşık 60 adet kitap yazmış olan bu aristokrat beyefendi ve ihtiyar delikanlıyı tanımak, onunla sohbet etmek ve onunla hemhal olmak güzel bir duygu.

Biliniyor ki, Türkiye'nin cumhuriyetin kuruluşundan 1950 yılına kadar Kürtlerle olan ilişkisi fiziki baskı ve kültürel asimilasyon ile ifade edilebilecek karanlık bir süreçtir.

Bu dönemin önemli bir kısmı büyük katliamlar, göçertmeler, yer değiştirmeler ve tahammülfersa baskılarla geçmiştir.

Bu süreç Kürtlerin kendi benliğine ve kişiliğine, diline ve kültürüne yabancılaştırıldığı bir dönemdir. Ve bu tek parti süreci 1950 yılına kadar devam etmiştir.

1950'de yapılan ilk serbest seçimlerde de iktidar değişti. Bu kez gelenler, köken olarak CHP'li olsalar da nispeten daha ılımlı ve de bölgenin oylarına muhtaç oldukları için en azından halkın üzerindeki olağanüstü hali, sıkıyönetim rejimi ve jandarma baskısını gevşetmişlerdir.

Mecelle kanunlarındaki "Def'î mefasîd celbi menafî'den evladır" yani "Kötülüğün ortadan kaldırılması iyiliği talep etmekten önce gelir" kaidesi mucibince kötülük ortadan kalkınca kısmen de olsa iyilik kendiliğinden gelmiş ve bölge ciddi bir rahatlamaya kavuşmuştur.

En azından bölgenin üzerine çöken ve nefesini tıkayan kabus ortadan kalkmış ve insanlar nefes almaya başlamıştır. 

İki tane siyasi parti olunca da insanlar o siyasi partilerin etrafında örgütlenmiş, bölge ve il teşkilatları vasıtası ile insanlar yan yana gelip konuşabilmişlerdir.

Bu da özellikle bizim memleketlerde insanların daha rahat nefes almasına vesile olmuştur.

Ayrıca bu dönemde bölgede asimilasyon amaçlı da olsa okullaşma artmış ve şehir merkezlerinin dışında, kazalara, kasabalara ve hatta büyük köylere de okullar yapılmıştır.

O güne kadar bütün bölgede sadece şehir merkezlerinde bir veya iki tane okul olurdu ve bu okullara da daha çok dışarıdan gelen memur çocukları ile o memurlarla uyumlu olan şehir esnafı ve eşrafının çocukları giderdi. 

Esasen bölgede asimilasyon için çok gerekli olan okullaşmayı ısrarla öneren Abidin Özmen gibi müfettişlere, zamanın Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak; "Biz Kürdün çobanıyla baş edemiyoruz, okumuşuyla nasıl baş ederiz" diyerek bölgede okullaşmaya engel olmuştur.

Bu hal olumsuz görünse de hakikat de Kürtlerin kendi doğallığında yaşaması onların daha geç bir zamanda asimilasyon politikalarına muhatap olmalarına sebep olmuştur. Ki bu da 1950'lerden sonradır.

Ben her zaman cumhuriyetin kuruluşundan 10 yıl önce ile 20 yıl sonra dünyaya gelmiş olan o nesillerin hayatını merak etmişimdir.

Zira savaş, mübadele, açlık, kıtlık ve daha bir sürü olumsuzluklarla karşı karşıya kalan bu nesillerin yaşama tutunma iradeleri gerçekten de hayret ve takdire şayan bir durumdur.

Onun içinde bu dönemde dünyaya gelmiş olanların yazdıkları her türlü yazınsal ürün dikkatimi çeker. Özellikle de anıları, biyografileri ve hele otobiyografileri.

Zira o dönemi anlayabilmek, o insanların çektiklerini algılayabilmek için elzem olan belgeler bu türden olanlardır.
 

Şakir Özdemir.jpg
Şakir Epözdemir​​​​​​​ / Fotoğraf: YouTube


İşte bu kadar uzunca bir girizgahtan sonra, size bu dönemde dünyaya gelmiş, ilkokula 12 yaşından sonra gidebilmiş ve ondan sonrada normal bir eğitim almamış, ama buna rağmen Türkiye'deki Kürtlerin siyasi hayatında çok önemli bir yeri olan bir gizli parti kurmuş; o parti faaliyetlerinden dolayı tutuklanınca da siyasi savunma yapmış ve ilk defa Kürtlerin milli ve insani haklarını mahkemede savunmuş ve ondan sonraki bütün hayatında da her şeyi açık ve net bir şekilde, anadilde eğitim hakkından kendi bölgesinde yönetime katılma hakkına kadar her şeyi hiçbir ideolojinin, felsefenin ve dinin arkasına saklanmadan doğrudan doğruya savunacak bir insandan bahsetmek istiyorum; Şakir Epözdemir.

O, tarihine, kültürüne, diline, edebiyatına, ülkesine; ülkesinin dağlarına, börtü böceğine, hayvanlarına ve ağaçlarına, otlarına, meyvesine, suyuna, havasına, halayına, hikayesine, manisine ve destanına aşık, baştan başa milli bir hamiyete sahip, bütün ömrünü halkının hizmetinde geçirmiş bir insan.

Eğer bir Kürt milliyetçisinden bahsedilecekse sanırım bu, en çok onun hakkıdır. Tam da muhafazakar, mukaddesatçı ve dindar bir milliyetçi.

İsterseniz, öncelikle onun bereketli yaşamına beraber kısaca bir göz atalım.
 

Şakir Özdemir.jpg
Şakir Epözdemir 


Şakir Epözdemir'in nüfus kağıdında 3 Nisan 1938 tarihi yazılıyor ise de, babasının okuduğu Kur'an-ı Kerim'in kapak sayfalarında yazıldığına göre, 7 Ocak 1937'de dünyaya gelmiştir.

Baykan’ın Minar nahiyesindendir. Gerçi kökeni çok eskilere dayalı olarak başka yerlerden gelmiş ve babasının dedesi 1870 yıllarında Minar'a yerleşmiştir.

Dedesi ve sonraki bir kaç nesil o nahiyenin müdürlüğünü yapmışlar. Ailesinin Cizre'nin
Beylerinden Bedirxanîler'le çok eskiye dayalı ilişkileri vardır.

1912/13 döneminde Osmanlı Meclisi mebusana aday olan Bedirhaniye destek olmuşlardır. 

Babası Fethullahê Xalid'dir ve kendi zamanında sadece kendi köyünde değil, civarlarındaki birkaç köyün daha muhtarlığını yapmış, çok cömert, misafirperver, kendini tanıyan, halkının içinde bulunduğu ıstırabı fark eden, lakin elinden bir şey gelmeyen, ama öncekilerin kahramanlık hikayeleriyle avunan, elinden geldiği kadar halkının iyiliği ve selameti için çabalayan, bölgenin çok saygı duyulan ve değer verilen bir eşrafıdır.

Küçük Şakir, kıtlığın baş gösterdiği, uzaklarda da olsa savaşın can yaktığı, jandarma baskısının ayyuka çıktığı günlerde büyümeğe çalışırken 1943 yılında, daha o zamandan çok sevdiği ve çok sonraları Tatvan Şehidi olarak "faili belli" bir şekilde öldürülecek küçük kardeşi Şevket'in doğumundan bir yıl sonra çok sevdiği annesini kaybedecektir.

Bizim buralarda annesi ölene "sêwî" babası ölene "êtim/yetim" derler. 

Küçük Şakir, daha küçücük yaşında "sêwî" kalmıştır, ama ne sêwîliğinden, ne annesizliğinden ne de çok kısa bir zaman sonra annesinin yerine gelecek cici annesinden bir şey anlatmaktadır.

Bundan dolayı da mutlu ve gayet keyifli bir çocukluk geçirmekte, yeni annesinden doğan yeni kardeşlerini de kolaylıkla benimsemektedir.

Köylerinde ilkokul yoktur, onun içinde okul zamanında okula başlayamaz. Ama köylerine gelen Mela Abdurrahman Tirimî'den Kur'an-ı Kerim öğrenmeğe başlar.

Çok zekidir. Berrak bir hafızası vardır ve dört ay gibi kısa bir zamanda Kur'an-ı Kerim'i hatmeder.

Ardından hemen Mela Huseyînê Bateyî'nin Mevlidi ile bölgenin en meşhur ulemasından olan Mela Xelîlê Sêrtî'nin Nehcul-Enam adlı görgü adabından akideye kadar birçok konuyu işleyen kitabını hocasından ders alarak okur.

Elbette ki bizim buralarda köy yaşamını bilen insanlar bilirler ki, köy divanlarında yapılan sohbetlere, anlatılan hikayelere, söylenen şarkı ve stranlara, kadınların ağıtlarına, dengbêjlerin destanlarına, delikanlıların oyunlarına, genç kız ve erkeklerin manilerine kulak veren biri, herhangi bir okulda öğreneceğinden çok fazlasını hayat okulundan öğrenir.

O da öyle yapar, hem insanları dinler ve hem de tabiatı. Kısa bir zamanda olgunlaşır.

Bizim buralarda bir erkek; 7 yaşına kadar "zarok" yani çocuktur, sonra şimdi Kürtlerin uzman anlamında kullandığı "bispor" yani garson, 12 yaşından sonra "ciwan/nîvmêr" delikanlı, yarım erkek yani, 18 yaşından sonra da artık bir erkektir ve sorumluluk alabilir.

Lakin Şakir bu merhalelerden geçmeden daha 10 yaşında iken, bölgenin en prestijli ve eli sopalı aşiretlerinden Etmankilerin 70 yıl liderliğini yapacak olan Mamed Ağa'nın kendi yaşıtı olan kızı Medine ile nişanlandırılır.

Nişanlı olmak insanın sırtına büyük bir yüktür.

Kendi ailenden, akrabalarından birinin kızıyla sözlenmek nişanlanmak neyse de, hele başka bir aşiretin ağasının kızıyla nişanlı olmak daha ağır bir yük olmasına rağmen delikanlı Şakir, bu yükü taşır ve alnının akıyla bulûğ çağına erdiği 1952 yılında, daha ilkokul dördüncü sınıf öğrencisi 15 yaşında bir delikanlı iken büyük bir düğünle evlenir.

Tam tamına 68 yıldır evli olduğu karısı Medine Hanım'ın gönlünü de daha yazdan, toprağın altına saklayarak koruduğu taze üzümü kışın başında taptaze bir şekilde ikram ederek çeler.

Medine Hanım kışın başında kendisine taze üzüm ikram eden Şakir'ine o gün bugündür meftun ve divane bir şekilde yol arkadaşlığı yapmakta, hapishanelerde ona destek olmakta ve çocuklarını büyütüp, onunla beraber mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamaya devam etmektedir.

Şakir Epözdemir, nişanlandıktan iki sene sonra babasının uzun müracaatları sonunda 1949 yılının sonlarında köylerine bir ilkokul yapılır.

Köy öğretmeni, onların evinde misafirdir ve babasıyla kaydedilecek çocukların kimler olacağı üzerine sohbet ederler.

Bir liste hazırlanır ve listenin başına kendisinden 5 yaş küçük kardeşi Şevket kaydedilir.

Öğretmeni babasından Şakir'in de kaydedilmesini ister. Ancak babası itiraz ederek; "O nişanlıdır. Yakında onun düğününü yapacağız. Kalsın. Onu kaydetmeyelim" deyince Şakir ağlamaya başlar.

Babaannesi Dadê Gulê de yardım edince küçük kardeşi Şevket'ten sonra ilkokula kaydedilir.

Ondan sonraki bütün hayatında kardeşi Şevket'le beraber olacak, beraber siyasete atılacak, siyaset yaparken Türkiye tarihinde ilk defa siyasi savunma yapacak, ancak bu savunmasına yine kardeşi yardım edecek, düzenleyecek ve öylece mahkemeye verecektir.

Bu küçük kardeş hayatının her alanında onun yoldaşı, arkadaşı ve destekçisi olacaktır. Ta ki canından çok sevdiği kardeşi Şevket, 1993 yılında, tam 40 yaşında iken katledilene kadar.
 

Şevket Özdemir-.jpg
Avukat Şevket Epözdemir / Fotoğraf: Twitter


Kardeşi Şevket, önceleri Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi'nde öğretmendir.

Türkiye Kürdistan'ı Demokrat Partisi'ndeki faaliyetlerinden dolayı 1968 yılında Yozgat'a sürgün edilir.

O da bu sürgünü fırsata çevirerek Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne kaydolur ve okuluna devam eder. Mezun olduktan sonra da avukat olur.

Bölgenin en parlak ve meşhur avukatlarından biriydi. Türkiye'nin çok karanlık bir tünele girdiği, faili meçhul cinayetlerin çok arttığı bir dönemde, 25 Kasım 1993 yılında evinin önünden kaçırıldı ve cenazesi ertesi gün Bitlis-Norşîn karayolunda bir karakolun yakınında bulundu.

O da muradına ermemişlerin kervanına katıldı. 
 

Şevket ÖZdemir.jpg
Avukat Şevket Epözdemir / Fotoğraf: Twitter


Lakin biz rahmetli Şevket'in hikayesini başka bir zamana bırakarak, onun ve hepimizin Şakir abisinin hikayesine dönelim....

Ama haftaya...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU