Korona salgını çağında büyük açmaz: Otoriteryanizm mi, özgürlük mü?

Prof. Dr. Bilal Sambur Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Koronavirüs, küresel bir pandemi olarak insan hayatını tehdit etmektedir.

Şimdiye kadar bütün dünyada ağır bir insani maliyet ortaya çıkmış durumdadır.

İnsanlar, korona pandemisi yüzünden büyük bir korku ve panik yaşamaktadırlar.

Koronavirüs pandemisnin insan hayatında oluşturduğu belirsizlik, katlanılması zor bir sürecin yaşanmasına neden olmaktadır.

Korku ve paniğin hakim olduğu, tek acil konunun hayatta kalmak olduğu bugünlerde bireysel özgürlükler ve demokrasi konusunda küresel ölçüde bir duyarsızlığın oluştuğunu söyleyebiliriz.

İnsanlar, koronavirüs tehlikesinden başka bir şey görmemekte, koronaya karşı yeter ki önlem alınsın diye her türlü bireysel özgürlükten ve demokrasiden vazgeçebilmektedirler.

Yüzyıllarca süren büyük mücadeleler sonucunda elde edilen bireysel özgürlüklerin ve demokrasinin bir virüs tehlikesinden dolayı kurban edilmesi, küresel bir körleşme durumuyla karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.

Liberal demokrasinin, toplumları koronavirüs salgınına karşı korumadığını iddia eden otoriter yönetimler, yasakları, özel hayatın takibini, verilerin kontrol edilmesini, insanların sürekli olarak gözlem altında tutulmasını, mülkiyet hakkına müdahale etmeyi meşru saymakta ve bu süreçten güçlü çıkmaya çalışmaktadırlar.

Otoriteryanizm, insanlık için gerçek bir tehdittir.

Otoriteryanizm, olağanüstü dönemlerde geçici düzenlemelerle beslenen ve güçlenen bir tehlikedir.

Demokrasinin, hukukun ve özgürlüklerin derinleşmesinin günümüz dünyasının ihtiyacı olduğu düşünülürken, bugün otoriteryanizmin koronavirüs salgını sürecinden çok güçlü olarak çıkma ve kalıcılaşma imkan ve fırsatını elde etmiş olması somut bir tehdittir.

Güney Kore ve Tayvan gibi Asya demokrasileri, koronavirüsle başarı bir şekilde mücadele etmelerine rağmen, Çin gibi otoriter ve totaliter bir ülke bu konuda başarılı örnek olarak sunulabilmektedir.

Çin, bugün otoriteryanizmini koronavirüs üzerinden dünyaya pazarlamaktadır.

Salgını aylarca saklayan ve binlerce insanın ölümüne sebep olan Çin yönetimi, bugün bazı Avrupa ülkelerine yardım uçakları göndererek, uluslararası yayın organlarında salgının kontrol altına alındığına dair yayınlattığı yazı ve haberlerle dünyada bozulan imajını düzeltmeye çalışmaktadır.

Çin’in propaganda ve PR çalışmalarının belirli ölçülerde başarılı olduğunu söyleyebiliriz.

Çin, yalan ve propagandayla dünyaya ve insanlığa hesap vermekten kurtulmaya çalışmaktadır.

Amerika, İtalya ve İspanya gibi demokratik ülkelerin salgın karşısında etkisiz kalmaları ve binlerce insanın hayatını kaybetmesi, demokrasinin salgın gibi krizler karşısında işlevsiz kaldığı ve otoriteryanizmin salgınla başa çıkmada daha iyi bir yönetim tarzı olduğuna dair bir algının oluşmasına neden olmaktadır.

Koronavirüs salgını, kişilerin kendilerini karantinaya alması, diğer insanlarla aralarına fiziksel mesafe koyması, çalışma, seyahat ve eğitim alanlarında birtakım kısıtlamaların olması gibi tedbirler hayatın anormal şartlarda yaşanmasına neden olmuştur.

Koronanın yarattığı olağanüstü durum, özgürlükleri ve demokrasiyi ortadan kaldırarak bu anormalliğin pandemi sonrasında devam etmesi için istismar edilemez.

Otoriteryanizm, özgürlükleri ve demokrasiyi zayıflatarak uzun vadeli olarak hayatı anormalleştirmeye çalışmaktadır.

Koronavirüs pandemisi gerekçe gösterilerek ifade özgürlüğü, çalışma hakkı, örgütlenme özgürlüğü başta olmak üzere birçok özgürlük ortadan kaldırılmaktadır.

Otoriteryanizm, Amerika dahil dünya demokrasilerinin kökünü kazımaktadır.

Theodor Rossevelt savaş gemisi kaptanı Brett Crozier’in gemide salgın tehlikesi olduğunu söyledikten susturulması ve cezalandırılması, Amerika’da bile bireysel ve sivil özgürlüklerin tehdit altında olduğunu göstermektedir.

Mesleki sınırlamalar ve kurumsal disiplin adına özellikle sağlık sektöründe çalışanların sessiz olmaları istenmekte, sadece topluma pozitif ve moralleri yüksek tutacak nitelikte mesaj vermeleri istenmektedir.

Trump, hakaretler, tehditler ve yok sayma yoluyla basını susturmaktadır. 

Bireysel özgürlükler, kamu sağlığını ve düzenini korumak adına yapılmaktadır.

Salgınla mücadele etmek adına ifade özgürlüğünün, serbest konuşma-tartışma imkanlarının ortadan kaldırılması mazur ve gerekli görülebilmektedir.

Salgın gibi olağanüstü hallerde ifade ve örgütlenme özgürlüğünün ortadan kaldırılması, aslında olağan üstü durum sona erdikten sonra da baskı ve yasakların devam edeceğini göstermektedir.

11 Eylül’den sonra Amerika’da yasalaşan Yurtseverlik Yasası, devletin bütün vatandaşlarını takip etmesi ve gözlemesi gibi kalıcı bir politikaya dönüşmüştür.

Snowden’in açıklamalarında okuduğumuz gibi, Amerika hiçbir ayırım yapmadan herkesi izleyen bir gözetim mekanizması oluşturmuştur.

Otoriteryanizm, salgın gibi olağanüstü bir durumu kullanarak kendini dünyada kalıcılaştırmaya çalışmaktadır.

Koronayla mücadele terörle mücadele gibi sonu gelmeyen bir savaşa dönüşebilir.

Koronayla bitmeyen savaş sonucunda kişisel bilgilerimiz, ilişkilerimiz, kısacası hayatımızın her anı otoriter güçler tarafından gözetim ve kontrol altına alabilir.

Beyaz Saray’ın eski üst düzey çalışanı Rahm Emmanuel’in “Asla bir krizin boşa gitmesine izin verme (Never let a  serious crisis to go to waste!)” şeklindeki anlayışı, otoriteryanizme rehberlik etmektedir.

Koronavirüs pandemisi, otoriteryanizme altın bir fırsat sunmuştur.

Otoriteryanizm, koronavirüs pandemisini kendini kurumsallaştırmak ve tahkim etmek için bir fırsat ve imkan olarak istismar etmektedir. Aslında otoriter yönetimlerin, bireysel özgürlüklere getirdikleri kısıtlamaların salgınla mücadeleyle hiçbir ilişkisi yoktur.

Azerbaycan’da 8 Mart’ta gazeteci Tezekkan Mirelemli’nin canlı yayın programı, toplanma yasağına uyulmadığı gerekçesiyle basılmıştır.

İran, gazete dağıtımını yasaklamıştır.

Çin, Wall Street Journal, New York Times ve Washington Post’un muhabirlerini sınır dışı etmiştir.

Filipinler, hükümetin yanlış bilgi olarak gördüğü haberleri yapan gazetecilere hapis cezası verme düzenlemesi getirmiştir.

Tayland, toplumda korku ve panik yaratmaktan dolayı kişilere beş yıla kadar hapis cezası verme şeklinde bir düzenleme yapmıştır.

Mısır rejimi, resmi vaka sayılarını sorgulayan Batılı gazetecileri sınır dışı etmekte veya tehdit etmektedir.

Basına sınırlamalar getiren Orban yönetimi, medya mensuplarını hapisle tehdit etmektedir.

Macaristan Başbakanı Orban, bütün olağanüstü dönem yetkilerini elinde toplamıştır. Orban’ın otoriter yönetimi, bir Avrupa Birliği üyesi ülke için hayal bile edilemeyecek bir durumdur.

Macaristan Başbakanı Orban’ın kararnamelerinin salgınla mücadelede hiçbir etkinliği olmamakta, sadece otoriter bir yönetimin kurulmasına hizmet etmektedir. 

Otoriter uygulamalar yoluyla baskıcı yönetimler, ellerindeki iktidar imkanlarını istismar ederek bilgiyi kontrol etmeye çalışmakta, başarısız kriz yönetimlerini saklayarak imajlarını korumanın peşindedirler.

Aslında otoriter uygulamalar, demokrasi ve özgürlükleri ortadan kaldırmanın ötesinde Kovid-19 salgınına karşı mücadeledeki başarısızlıklarını göstermektedir.

Dijital polis devleti bugün oluşmaktadır.

Otoriter yönetimler, Kovid-19 salgınının arkasında yatan gerçek problemlere odaklanmak ve salgına karşı etkili politikaları uygulamak yerine özgürlükleri sınırlamak veya ortadan kaldırmak şeklinde en sevdikleri işi yapmaktadırlar.

Koronavirüs krizi, teknolojik imkanlar kullanılarak dijital gözetim yoluyla kişilerin özel bilgilerine ve hayatlarına ulaşılması için bir meşrulaştırılma hizmeti görmektedir.

Teknolojinin ilk başta virüsün bulaştığı kişileri tespit etmek amacıyla kullanıldığı söylenmesine rağmen, kişilerin internet üzerinde neyi araştırdığına, kiminle iletişimde bulunduğuna, kısacası internette yaptığı her şeyi takip etme fırsatı vermektedir. 

Amerika, İngiltere, İsrail ve Macaristan gibi ülkeler dahil birçok yerde ortaya çıkan otoriterleşme politikalarının ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü başta olmak üzere bireysel özgürlüklerin ortadan kaldırılması krizin anlaşılmasına ve tartışılmasına engel olmaktadır.

Bireysel özgürlüklerin ihlali ve demokrasinin etkisizleştirilmesi, krizi yönetme konusunda başarılı olmayan yöneticilerin sorgulanmasını, eleştirilmesini ve onlardan hesap sorulmasını engellemektedir.

Adorno, demokrasinin ve özgürlüğün bizzat eleştiri olduğunu çarpıcı bir şekilde ifade etmektedir:  

Bütün demokrasilerin özünde eleştiri vardır. Demokrasi sadece eleştiri özgürlüğüne ve eleştirel dürtülere ihtiyaç duymakla kalmıyor, onu asıl eleştirinin kendisi belirliyor..Ama eleştirinin akıldaki ruhun merkezi motifi olarak dünyanın hiçbir yerinde sevilmediği unutuluyor.Kim eleştirecek olursa, birlik tabusuna karşı günah işliyor demektir. Eleştirmen bölücü ve hatta totaliter dönemde akıl bulandırıcı biri oluverir.


Eleştirinin, ifade özgürlüğünün, basın özgürlüğünün, akademik özgürlüğün, örgütlenme özgürlüğünün koronayla mücadele için gerekli olan zayiat olarak sunulması, demokrasi ve özgürlüklerin salgına karşı etkili bir yöntem olmadığı gibi otoriter anlayışlar, sadece hayatlarımızı anormalleştirmektedir.

Bireysel özgürlükler, aslında kriz zamanlarında gereklidirler.

Krizlerin aşılması, anlaşılması, tartışılması ve ortaya çözüm yollarının bulunması ancak bireysel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması ve korunmasıyla mümkündür.

Dünya haritası, koronavirüsten dolayı kırmızı bir salgın haritasına dönüşmüştür.

Koronavirüsün bireysel özgürlüklerin ve demokrasinin ortadan kaldırılması için bir fırsat olarak istismar edilmesi ve otoriteryanizmin dünyayı yıkıma götürmesi gibi gerçek bir tehlikenin çanları insanlık için çalmaktadır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU