Veba: Geçmiş zamanların koronavirüsü

Sevim Şentürk Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Pieter Bruegel’s, The Triumph of Death (Ölüm Zaferi), 1562 / Wikipedia

Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve bilim insanlarının adına Kovid-19 adını verdikleri koronavirüs; sınır, pasaport, vize tanımadan kıtaları dolaşmaya devam ediyor.

Hâl böyle olunca hemen bütün insanlık; teyakkuzda, tedirgin ve endişe içinde.

Hemen herkes kendisini karantinaya almış, TV’lerden bu hastalığın nasıl geçeceğine dair umut dolu birkaç cümle devşirme beklentisinde.

Tedavisi henüz bulunmayan bu hastalığın sadece içinde bulunduğumuz modern zamanlara has bir felaket sanıyorsanız sizi eski dünyada kısa bir yolculuğa çıkaralım, biraz tarih detoksu yapalım...

Geçmişte de insanları evlerine kapatan bir hastalık vardı: Veba!
 

veba 6.jpg
Fransız sanatçı Josse Lieferinxe'nin veba salgınının bir tablosu / Görsel: CNS photo/The Walters Art Museum


Eski dilde 'taun' olarak da geçen veba, toplumların inanışlarında Tanrı’nın gazabı olarak yer etmiş, dönem itibarıyla ilacı olmayan bir hastalık türü.

Koronanın belirtilerini aşağı yukarı herkes ezberlemiş durumda: burun akıntısı, boğaz ağrısı, öksürük, ateş, nefes almada zorluk.

Vebanın alametleri ise koltuk altında, kulak arkasında, burun yanında ve vücudun yumuşak dokulu kısımlarında siyah, yeşil ve bozuk renkte, çok acı veren çıbanların çıkması, bunlardan kanlı irin akması ve kusma, kalp çarpıntısı, baygınlık gibi durumlar zikrediliyor. 


Emeviyye Camii’nde bir vakitte on beş kişinin cenaze namazı kılınıyordu

İnsanlık tarihi boyunca veba, her milletin korkusu olmuştur. Coğrafyayı daraltırsak; çaresi olmayan bu hastalık, İslam alemini de sarsmıştır.

Hz. Ömer’e, Şam’da veba çıktığı haberi verilince marazın olduğu yere gitmez; kendisine, “Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” diye soran Suriye ordusu kumandanı Ebû Ubeyde’ye, “Allah’ın kaderinden yine O’nun kaderine” sığındığını söyler.

688 yılında Basra’da meydana gelen bir başka salgın, “sel sularının önüne gelen her şeyi alıp götürmesi gibi” insanları aniden öldürmesinden dolayı 'Cârif tâunu' diye anılır.

Basra’daki taunun üç gün sürdüğü ve her gün 70 bin insanın öldüğü rivayet edilir.

749’da yılında yine Basra ve çevresinde çıkan taun, üç ay kadar sürmüş ve her gün bin kadar insan ölmüştür.

1348’de geniş bir coğrafyaya yayılan veba esnasında, Şam şehri ve yakınlarında bir günde 300’den fazla insanın öldüğü, sadece Emeviyye Camii’nde bir vakitte on beş kişinin cenaze namazının kılındığı kayıtlıdır. 
 

emevi camii.jpg
Emeviyye Camii’nin 1898 yılına ait bir görüntüsü / Görsel: Tarihli Sanat


İlginç olan vebanın yaygınlık göstermesinde tıpkı korona misali, kara ve deniz yoluyla ticaret, haberleşme gibi hareketlilikler etkili olmuştur.

Amacımız bugün benzer sahnelerin yaşandığı geçmişteki moral bozucu istatistikleri alt alta yazıp can sıkmak değil, tarihte vuku bulmuş aynı salgın hastalıklara dikkat çekmek, hatırlatmak sadece. 


Akdeniz’e ulaşan veba, buradan dünyaya yayılmıştı

Veba, enteresandır yine Ön Asya ve Akdeniz bölgesine ulaşıp, oradan deniz yoluyla İslam dünyasının büyük bir kısmını etkisi altına alır.

Çok ağır geçen ilk salgından sonra bunu izleyen salgının tıptaki adıyla edipemiler, yaklaşık her on yılda bir yeniden ortaya çıkar.

Kara ölümün ardından gelen salgınlarda veba hastalığı Venedik ya da Dubrovnik gibi Avrupa’nın Akdeniz’deki limanlarından ticaret yoluyla İslam dünyasına taşınır ve liman şehirlerinden iç bölgelere doğru ilerler.

Bu dönemde veba, sadece Akdeniz havzasıyla sınırlı kalmaz, Balkan yarımadası, Karadeniz havzası, Kafkasya, Orta Asya, Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’na uzanan ticaret ve haberleşme ağlarını da içine alarak daha karmaşık bir yayılma seyri izler.

Bir korku filmi gibi aynı sahneleri tekrar eder: Eskisinden daha sık görülür, her yeni gelen nesille birlikte yeniden ortaya çıkar.

Bilhassa 14'nci yüzyılın ortalarında başlayan veba, 'kara ölüm' olarak da anılır. Çeşitli türlerde birçok eser, veba salgınlarından söz eder.

Bunlar arasında mahkeme kayıtları, hükümler, fetvalar, diplomatik yazışmalar, şiirler, biyografik eserler, seyahatnameler, mezar taşları, veba risâleleri vardır.

Tedavi yöntemleri için kaleme alınan çok sayıda risalede değişik tedavi usullerinden söz edilir.


Veba duaları, büyü reçeteleri, muskalar, tılsımlar...

Peki, eski insanlar vebayla nasıl baş ediyorlardı?

Eski Yunan ve Roma tıbbı, ilk zamanlarda hastalığın sebebini değişen mevsim dengelerine bağlar.

Hastalara yüksek yerlerde yaşamaları, havadar açık evlerde oturmaları, yaşanılan yerdeki havayı arındırmak için sirke, sandal ağacı ve gül suyu kullanılması tavsiye edilirdi.

Sağlığı koruma yöntemleri arasında en yaygın olanı kan aldırmaktır. Bunun yanı sıra hastalığın tedavisinde merhem, şurup, yakı gibi ilaçlar, yiyecek ve içeceğin hazırlanışına dair bilgiler de eserlerde yer alır.

Modern tıp öncesinde hem Avrupa’da hem İslam ülkelerinde vebaya karşı aynı türden önleyici ya da tedavi edici prosedürlerin kullanılması dikkat çekicidir.

Tıbbın yanında dua, astroloji ve büyü de kapısı çalınan yöntemlerdendir. Veba duaları, büyü reçeteleri, muskalar, tılsımlar, manevî tedavi usullerine vebaya dair eserlerde bolca rastlanır. 
 

De Agostini.jpg
Floransa'da vebanın 1348'deki sahnesi Boccaccio tarafından, Baldassarre Calamai (1787-1851), tuval üzerine yağlıboya çalışması / Görsel: DeAgostini


Osmanlılarda 15'nci yüzyıldan itibaren yazılmaya başlanan veba risalelerinde, salgın hakkında daha önceki dönemlere ait eserlerden farklı bir bakış açısının yer aldığı görülür.

Bu kitaplarda, salgının çıktığı yerden uzaklaşılması yasaklanmaz; vebanın bulaşıcılığı konusunda, ayrıca veba olan yerden dışarıya çıkmanın dinen caiz olup olmadığı hakkında uzun tartışmalar bulunur.

16'ncı yüzyılın ikinci yarısından itibaren hastalığın bulaşıcılığı görüşü ağırlık kazanmış, dolayısıyla salgının görüldüğü yerden havası temiz olan bir yere gitmenin cevazıyla ilgili fetvalar verilmiştir.

Muhteşem Süleyman’ın başmüftüsü Ebussuûd Efendi’nin de bu konuda fetvaları mevcuttur mesela.

Taundan kaçmaya şeran izin olup olmadığı sorusuna karşılık, "Allah’ın kahrından lütfuna sığınmak niyetiyle caiz olacağı" yolunda fetvası vardır.

Yine küçük bir çocuğu salgın esnasında şehre getirip ölümüne yol açan kimsenin diyet ödemesi gerektiğine hükmeder. 

Sözün özü bugün sosyal medyalı zamanlarda hangi tepkileri veriyorsak; geçmişte de insanlık benzer reflekslerde bulunmuş, aynı mücadele yöntemlerine yönelmiş gibi.

Eskinin bulaşıcı ve öldürücü hastalığı vebanın modern antibiyotiklerle tedavisi mümkün, darısı tez vakitte koronanın başına diyelim.


Geçmişin sayfalarını karıştırıp daha detaylı bilgiler öğrenmek isteyenler Nükhet Varlık’ın 'Akdeniz Dünyası’nda ve Osmanlılarda Veba 1347-1600' adlı eserine bakabilirler. 
 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU