Tarih boyunca dünya siyasetinin kalbinin attığı yer olan Ortadoğu'yu anlayabilmek ve olan biteni kavrayabilmek gerçekten zor. Bunun için her şeyden önce ciddi bir çaba gerekiyor.
1975'te başlayan ve 15 yıl süren Lübnan iç savaşında yaklaşık 200 bin insan öldü ve bir milyondan fazla insan ülke dışına kaçmak zorunda kaldı.
Aynı yıllarda Türkiye de, fırtınalı bir döneme girmişti. 12 Eylül 1980 darbesine kadar sürecek olan ve siyasi tarihimize sağ-sol kavgası olarak geçen bu dönemde, binlerce insan hayatını kaybetti.
Bu kardeş kavgasında, Sünni dindar muhafazakarlar ile Türk milliyetçileri ve kapitalistler sağcı;
Sosyalistler ve komünistler ile Aleviler ve laikler ise solcu sayılıyordu.
Oluşturulan algı da kestirmesinden ifade edecek olursak sağcılar dindar, solcular ise din karşıtıydı.
Lübnan’daki iç savaşı da merakla izliyorduk.
Lakin televizyon ve radyolarda Lübnan ile ilgili çıkan “Sağcı Falanjist Hıristiyanlarla, solcu Müslüman milisler...” şeklindeki haberler ezberlerimizi bozarak, kafalarımızı allak bullak ediyordu.
Nasıl olurdu da Yahudi, “Müslüman düşmanı” İsrail'e karşı cihat eden, Müslüman Filistinli gerillalar solcu olurdu!
Üstelik George Habbaş ve Nayif Havatme gibi Hıristiyan, Hıristiyanlıkları yetmezmiş gibi bir de üstüne üstlük komünist olan liderler tarafından yönetiliyorlardı.
Böyle bir şeyin olması mümkün değildi!
Yıllarca bunu Türkiye’deki radyo ve TV spikerlerinin cahilliğine verdik!
Lübnan iç savaşında 35 yıl sonra da benzer şeyler oldu ve yine zaten karışık olan kafalarımız bir kez daha da karıştı.
Suriye iç savaşında, İslamcı İhvan-ı Müslimin, dinsiz Baas Partisi'ne karşı savaşırken, cübbeli, sarıklı Lübnan Hizbullah'ı ve İslamcı İran rejimi Müslüman Kardeşler'e karşı zalim Esed'in yanında yer aldı.
Ölen de öldüren de “Allah’u Ekber” diyordu!
Mısır'da ise daha da karışık işler oldu!
Diktatör Hüsnü Mübarek'e karşı başkaldıran İhvan-ı Müslimin'i yıllarca İslami kurallardan taviz vermekle, “Ilımlı İslamcı ve ABD destekli” olmakla itham eden radikal Selefi Nur Partisi;
Mısır’ın demokratik seçimle gelen ilk cumhurbaşkanı olan Mursi’ye karşı Suudi-ABD destekli darbeyi aynı gece destekledi. Hem de İslami gerekçelerle!
“Selefi hakiki İslamcılar”, “Sahte İslamcı ve ABD yanlısı İhvan'a” karşı, ABD darbesini ve Mısırlı diktatörleri alkışlıyordu!
Hayret ki, ne hayret!
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu yaşananların hiçbiri bizim Türkiye'de alışageldiğimiz şablonlara uymuyordu.
Son aylarda Irak'ta yaşanan olaylar da bizim geleneksel kalıplarımıza uymuyor. Yıllardır ezberlediğimiz 3 parçalı (Sünni, Şii ve Kürt) Irak siyasetinde farklı şeyler oluyor.
İran karşıtı ve Arap milliyetçisi Şiilerin lideri Mukteda es Sadr'ın partisi; parlamento seçimlerinde birinci parti oluyor.
Saddam rejiminin yıkılmasından sonra tamamen İran kontrolünde olduğunu sandığımız Irak'ta, Şiiler, Sünnilerle birlikte baş kaldırıyor, meydanlarda İran bayrakları yakılıyor, bir hafta İran Büyükelçiliği, öbür hafta ise ABD Büyükelçiliği binaları ateşe veriliyor.
Şiiler, Şiilerle çatışıyor. İran'la Suudi Arabistan, Suriye'den Yemen'e; Lübnan'dan Irak'a kadar her yerde vekalet savaşları yürütürken; Şii Mukteda es Sadr, İran'ın baş düşmanı Vehhabi Suudi Arabistan'ı ziyaret ediyor.
Döviz bürolarının duvarlarında asılı çapraz kurların karmaşıklığı gibi, olan biteni anlayabilene aşk olsun!
Ortadoğu’da bir ailenin tarihi aynı zamanda tüm Ortadoğu’nun da tarihidir. Tabii ki sıradan ve rastgele bir ailenin değil!
Nasıl ki parmak ucundan alınan birkaç damla kan tahlil edildiğinde, vücudun tüm sağlık durumu anlaşılıyorsa, Ortadoğu'da da bazı ailelerin siyasi geçmişleri ve günümüzdeki siyasetleri incelendiğinde de aynı sonuca ulaşılır. Mevcut durum daha doğru bir şekilde anlaşılır.
Ortadoğu'da boy gösteren aktörlerin aile geçmişlerini, geçmişten bugüne gelen ilişkilerini, dostluklarını, düşmanlıklarını bilmezseniz, olan biteni anlamakta güçlük çekersiniz.
ABD'nin Irak'ı işgalinden sonra ekranlarda boy göstermeye başlayan, Mukteda es Sadr da Irak siyasetinin en önemli aktörlerinden biri.
Başlangıçta çoğu kimse onu; “Kim bu yeni yetme, nasıl bu kadar büyük işleri organize edebiliyor, gücünü nereden alıyor?” diyerek yadırgadı.
Henüz yirmili yaşlarda olan bu genç, aykırı çıkışları, sert bakışları ve başında eğreti duran sarığı ile bir molladan çok, bıçkın bir delikanlıya benziyordu.
Fetva verme yetkisi dahi olmayan bu delikanlı dedesi yaşındaki Ayetullahlarla aşık atıyordu!
Üstelik bırakınız Ayetullahlığı, Hüccetül İslamlığı bile yoktu!
İran karşıtı Arap Milliyetçisi Partisi, nasıl oluyordu da parlamento seçimlerinde birinci parti oluyordu?
Mukteda es Sadr, Şii dünyasında çok önemli alimlerin yetiştiği aslen Lübnanlı bir ailenin çocuğu olarak; 1973'te doğdu.
Iraklı Şiilerin en etkin liderlerinden Ayetullah Muhammed bin Muhammed Sadık es Sadr'ın 4. çocuğuydu.
Babası Muhammed bin Muhammed Sadık es Sadr ile birlikte iki ağabeyi Mustafa ve Muammile'nin 19 Şubat 1999'da Saddam rejimi tarafından bir suikast sonucu öldürülmeleri üzerine hiç hesapta yokken öne çıktı.
O güne kadar hiçbir ciddi rolü olmayan ve henüz eğitimini bile tamamlamamış olan bu gencin lakabı 'Molla Atari'ydi.
Hocaları, eğitimini tamamlayamamasının nedenini, Şii hukuku ve teolojisi yerine önceliğini video oyunlarına vermesinde görüyorlardı!
Sadık es Sadr’ın oğulları arasında, kendi yerini alabilecek son aday olarak görülen Mukteda es Sadr, olay günü babası ve kardeşleri ile aynı arabada bulunmadığı için ölümden kurtuldu ve tek varis olarak kaldı.
Bipolar rahatsızlığı olduğu söylenmekteydi. İçine kapanıktı ve etrafındakilere göre liderlik özelliklerine sahip değildi.
İran rejimi cinayetleri Saddam'ın işlediğini iddia ederken Saddam, Muhammed Sadık es Sadr'ın İran'a mesafeli olması nedeniyle İran tarafından öldürüldüğünü ileri sürdü, taziyesine katıldı.
Muhammed bin Muhammed Sadık es Sadr
Mukteda es Sadr’ın babası Muhammed Sadık es Sadr 1943 yılında doğdu. Babası Muhammed Sadık es Sadr ile aynı adı taşıyordu.
Tam adı Muhammed bin Muhammed Sadık es Sadr idi. Eğitimini başarıyla tamamlayarak Ayetullah oldu.
Geleneksel Necef Şii ekolu ve Arap milliyetçiliği çizgisinde olduğundan her zaman İran rejimine karşı mesafeli oldu.
Bu 'mesafeyi' anlayabilmek için öncelikle Şia tarihini bilmek gerekir.
Tarihi olarak Şiiliğin merkezi Necef ve Kerbela’dır. En önemli Şii eğitim kurumları ve medreseleri de buradadır.
Dünyadaki büyük Şii alimlerin, merci-i taklidlerin neredeyse tamamı bu medreselerde eğitim görmüşlerdir.
Necef, bir anlamda Şiiliğin 'Vatikanı'dır.
İlk Şiiler de Persler değil, Araplardır ve eğitim dili Arapçadır.
Şia hiyerarşisinde, Necef ve Kerbela’nın üstünlüğü tartışılmazdır.
Bu nedenle Necef ekolu, dini olarak İran rejiminin, etnik olarak da Perslerin vesayetini kabul etmez.
Necef, siyasi nedenlerle de olsa İran’dan yönetilemez.
Eğer bir ‘yönetim’ söz konusu ise İran Necef’i değil, Necef İran’ı yönetmelidir. Dini olarak da, etnik olarak da Araplar, Perslerin egemenliği altına giremez!
Şia geleneğine bağlı olan Muhammed bin Muhammed Sadık es Sadr, İran Irak savaşı sırasında Şii alimlerin önemli bir bölümü yurt dışına çıkıp İran’a yerleşirken, o Irak’ta kalarak Necef’te faaliyetlerine devam etti.
1992’de Şiilerin en büyük taklit mercii olan Ayetullah Hoyi (1899-1992) ölünce, Irak rejimi yerine, İran'a mesafeli olan Muhammed Sadık es Sadr’ın geçmesini destekledi.
Başta Muhammed Bakır el Hakim olmak üzere, Şii alimlerin çoğunun Irak dışında Tahran, Şam, Londra ve Paris’te sürgünde olmaları; Muhammed Sadık es Sadr’ın önünü açtı.
Irak’ta, İslami esaslara dayalı bir devlet kurma amacında olmasına rağmen ilk başlarda Saddam ile çatışmamaya dikkat etti.
1998’den itibaren vaazlarında rejim karşıtı söylemlerini keskinleştirdi, halkı açık bir şekilde isyana çağırmaya başladı.
Bardağı taşıran damla olan son vaazına, üzerine sardığı beyaz bir kefenle çıktı. Çok kısa bir müddet sonra, 19 Şubat 1999’da arabası taranarak iki oğlu ile birlikte öldürüldü.
Babası ve ağabeylerinin öldürülmesinden sonra 1999’dan 2003 yılına kadar faaliyetlerini yeraltından yürüten Mukteda es Sadr'ı daha iyi tanıyabilmek için mensubu ve varisi olduğu SADR Ailesi'nin geçmişini bilmek gerekir.
Son 3 yüzyıldır Şiiler arasında çok önemli bir konuma sahip olan SADR ailesi, aslen Güney Lübnan’da, Sur (Tyre) şehrini de içine alan Şii medreseleri ile ünlü Cebel-i Amil Bölgesi’nin Maraka ve Şehur köylerindendir.
Cebel-i Amil Medreseleri, 16. yüzyılda Safaviler döneminde geneli itibariyle büyük oranda Sünni olan İran'ın Şiileştirilmesinde önemli bir rol üstlenmiştir.
Bu medreselerde yetişmiş alimler İran'a giderek, İran'ın Şiileştirilmesi için çalışmışlardır.
Sadr ailesinin kökenleri Hz.Ali’nin torununun torunu olan, Cafer-i Sadık’ın oğlu İmam Musa Kazım’a dayanır.
Sadr ailesinin Lübnan’daki en ünlü dedeleri Seyyid Salih Şerefüddin el Amili'dir.
Seyyid Salih Şerefüddin el Amil
1710’da doğan Seyyid Salih Şerefüddin el Amili, 1775-1804 yılları arasında Osmanlı’nın Akka Valisi olarak görev yapan Cezzar Ahmet Paşa(1708-1804) ile çatışır.
İki oğlunun öldürülmesi, evi ve kütüphanesinin yakılması üzerine, kardeşi Seyyid Muhammed, hayatta kalan oğulları Seyyid Sadreddin Musevi ve Muhammed Ali ile birlikte Necef’e göç eder ve bundan sonraki hayatını ölümüne kadar Necef'te geçirir.
Seyyid Sadreddin Musevi el Amili el İsfehani
Seyyid Sadreddin Musevi el Amili el İsfehani (1779-1848), Seyyid Salih Şerefüddin’in oğludur.
Babası ile birlikte yerleştiği Necef’te, büyük müçtehit Kaşif el Gıta’nın kızı ile evlenir.
Eğitimini Necef’te tamamladıktan sonra İsfahan’a yerleşir, İsfahan'da vefat eder.
Hepsi de alim olan 5 oğlunun en ünlüsü, büyük bir alim ve taklit merci olan; en küçük oğlu Ayetullah Seyyid İsmail Sadr'dır.
Seyyid Ayetullah İsmail es Sadr
İsfahan’da doğan Seyyid Ayetullah İsmail es Sadr (1842-1921), eğitimini babası gibi Necef’te tamamlar, Kerbela’da taklit merci olur ve İran’a döner.
İran Şahı'nın, tüm İran'da tütün tekelini bir İngiliz iş adamına vermesi üzerine 1891 yılında Ayetullah Şirazi, 'Mevcut şartlarda mü’minlerin tütün kullanmasının ve tütün ticareti yapmalarının haram olduğunu' ilan edince; 'Tömbeki İsyanı' başlar.
Seyyid İsmail es Sadr, verdiği fetvalarla, isyana önderlik eden Ayetullah Muhammed Mirza Hasan Şirazi'yi destekler ve yanında yer alır.
Halkın nerdeyse tamamı fetvaya uyunca, tütün imtiyazını alan şirket iflas eder ve Nasuriddin Şah imtiyaz kararını iptal etmek zorunda kalır.
Seyyid İsmail Sadr, sonraki yıllarda tekrar Irak'a yerleşir.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında, Sünni ve Şii ulemanın işbirliği yapmasını sağlayarak İngiliz karşıtı bir siyaset izler. Irak'ta cihat hareketinin örgütlenmesi için çalışır.
Sünni alimlere, 'Müslümanların Birliği' çağrısında bulunur; onların da desteğiyle; Şii müçtehitler Muhammed Kazım Horasani, Abdullah Mazandarani, Şeyh’ül Şeria İsfahani, ve Muhammed Hüseyin ile birlikte İngiliz işgaline karşı bir fetva yayınlar ve direnişin en önemli liderlerinden biri olur.
Amcazadesi, büyük müçtehit Seyyid Muhammed Hasan Sadr (ö.1946) ve oğlu Seyyid Muhammed es-Sadr'da onunla birlikte hareket ederler.
Seyyid İsmail es Sadr, 1921 yılında Kazımeyn’de vefat eder.
Seyyid Muhammed Mehdi (1879-1939), Ayetullah Seyyid Sadruddin Sadr (1882-1953), Seyyid Muhammed Cevad ve Seyyid Haydar es-Sadr (1891-1937) adlarındaki 4 oğlu da babalarının yolunu izleyerek sonraki yıllarda Irak'ta; çok önemli roller üstlenirler.
Seyyid Muhammed Mehdi es Sadr
Mukteda es Sadr'ın dedesinin babası olan Seyyid Muhammed Mehdi es Sadr (1879-1939), babasının yolunu izler, Sünni ve Şiileri birleştirmek için çalışır; 1920'de İngiliz sömürge yönetimine karşı başlayan isyan hareketinin içinde yer alır.
Amcazadesi Seyyid Hasan es-Sadr'ın lideri olduğu, Şiî ve Sünnîlerin birlikte kurdukları 'Haras el-İstiklâl (Bağımsızlığın Muhafızları)' örgütünün en aktif üyelerinden biri olur.
Hem Şii, hem de Sünni camilerinde Ramazan ayı boyunca Haras el-İstiklal üyeleri tarafından birlikte organize edilen “Mevlîd-i Nebî” etkinliklerinde, her iki toplumdan vaizler İslam bayrağı altında birleşmenin ve direnişin farz olduğunu vurgulayarak halkı birleştirirler.
1921'de, işgali ve manda yönetimini meşrulaştırmak amacıyla İngilizler, peygamber ailesinden Şerif Hüseyin'in oğlu Faysal'ı Irak Kralı ilan edince; Muhammed Mehdi es Sadr ve arkadaşları İngilizlerin oluşturmak istedikleri göstermelik meclisin seçimlerine katılmayı yasaklayan fetvalar yayınlarlar.
Buna karşı İngilizler de, bu fetvayı veren alimleri aileleri ile birlikte İran'a sürgün ederler ve 1924'e kadar Irak'a dönmelerine izin vermezler.
Seyyid Muhammed Sadık es Sadr
Seyyid Muhammed Mehdi es Sadr'ın oğlu ve Mukteda es Sadr'ın dedesi olan Seyyid Muhammed Sadık es Sadr (1906-1986) da babasının yolunda yürür.
Ailesinin diğer alimleri ile birlikte Irak’taki çalışmalarını sürdürür.
Kendisi ile aynı ismi taşıyan oğlu, Mukteda es Sadr’ın babası Muhammed bin Muhammed Sadık es Sadr’ı yerine halef olarak bırakır.
Ayetullah Seyyid Sadruddin Sadr
Ayetullah Seyyid İsmail Sadr’ın en seçkin oğlu olan Seyyid Sadruddin Sadr, (1882-1953) İran’da doğar.
Lübnan’daki Şii Emel Örgütü’nün kurucusu İmam Musa es Sadr’ın babasıdır.
Necef’te eğitimini tamamladıktan sonra, 1920 yılında İran’a giderek Horasan bölgesinin Meşhed şehrine yerleşir.
Ünlü Ayetullah Hairî'nin daveti üzerine Kum'a yerleşir ve ölene kadar Kum'da kalarak sayısız âlim yetiştirir, büyük bir saygınlık kazanır.
Ayetullah Burucerdi Kum şehrine geldiğinde Seyyid Sadr, Hazreti Masume türbesindeki cemaat imamlığı görevini hürmetinden dolayı hayatının sonuna kadar Ayetullah Burucerdi’ye bırakır.
Seyyid Sadruddin Sadr’ın bir kızı, Kum’daki modern dinî eğitim sisteminin kurucusu Şeyh Abdulkerim Hairî Yezdî’nin büyük oğlu Murtaza Hairî Yezdî ile diğer bir kızı ise kardeşi Haydar es Sadr’ın oğlu Muhammed Bakır es Sadr ile evlenir.
İmam Seyyid Musa es Sadr
1928 yılında İran’ın Kum şehri’nde doğan İmam Musa es Sadr, Ayetullah Seyyid Sadreddin es Sadr’ın oğludur.
Annesi, İran Şahı Rıza Pehlevi’ye karşı muhalefetin liderlerinden Ayetullah Hüseyin el-Kummi (öl. 1945)’nin kızıdır.
İmam Musa es Sadr, Mukteda es Sadr’ın hem amcazadesi, hem de eşinin dayısıdır.
Musa es Sadr, bir yandan devlet okullarına devam ederken, bir yandan da dini eğitim alarak, ikili bir eğitim görür.
1953 yılında Tahran Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olur.
Necef’e giderek dini eğitimini geliştirir, Necef’teki hocası Ayetullah Muhsin el-Hekim’in izniyle 1959’da Lübnan’a yerleşir.
Ailesi aslen Lübnanlı bir “Amilî” olduğundan hükümet tarafından Lübnan vatandaşlığına kabul edilir.
1970’lere kadar Lübnan’da hiçbir etkinliği olmayan, ekonomik ve sosyal olarak toplumun en alt tabakasını oluşturan ve “mütevali” olarak anılan Şiileri örgütlemeye başlar.
Çok kısa bir zamanda ciddi bir başarı elde ederek, 1975 yılında silahlı Şii Emel Örgütü’nü kurar.
Kurucusu olduğu Şii Emel Örgütü, başlangıçta Filistinlilerle iyi ilişkiler içinde olur. Örgüt elemanları Filistin kamplarında eğitilir ancak sonraki yıllarda Filistinlilerin nüfuslarının artmasıyla birlikte Lübnan siyasetine müdahalelerinden dolayı araları bozulur.
Bir kız kardeşi amcası oğlu Muhammed Bakır es Sadr ile bir kız kardeşi ise Murtaza Hairi Yezdi ile evli olan Musa es Sadr, ailesindeki yeni evliliklerle daha da güçlenir.
Oğlu, İmam Humeyni’nin torunuyla, kız kardeşlerinden birinin kızı Ayetullah Humeyni’nin oğlu Ahmed Humeyni ile, biri İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi ile, bir diğer kız kardeşinin kızı ise Mukteda es Sadr ile evlenir.
Musa es Sadr 25 Ağustos 1978 günü, iki yardımcısı Şeyh Muhammed Şahhata Yakup ve gazeteci Abbas Bedrettin ile birlikte, Libya lideri Kaddafi ile görüşmek üzere Lübnan'dan ayrılır.
İmam Musa ile arkadaşları, Lübnan'ın Libya Maslahatgüzarı Nizar Ferhad’la ramazan ayı olması nedeniyle 30 Ağustos akşamı iftar yemeği yerler.
Bu yemekte İmam Sadr, 1 Eylül'de Kaddafi ile bir araya geleceklerini söyler ve Libya'dan sonra Fransa'ya gitmek için Ferhad’tan vize ayarlamasını talep eder.
Bu tarihten sonra İmam ve arkadaşları kayıplara karışır, bir daha izlerine rastlanmaz.
Yoğun baskılar sonucu Libya yönetimi, Sadr ve iki arkadaşının 31 Ağustos akşamı Trablus'tan ayrılarak İtalya'ya uçtukları açıklamasını yapar.
İtalya Hükümeti ise bu iddiayı yalanlayarak Roma’ya gelmediklerini söyler.
Necef’te sürgünde bulunan İmam Humeyni, Yaser Arafat ve Hafız Esed’e mektuplar yazarak oğlu gibi gördüğü Musa es Sadr’ın bulunması ve olayın aydınlatılması için yardım etmelerini ister.
Araştırmalardan hiçbir sonuç çıkmaz.
Kimi rivayetlere göre İmam Sadr, Kaddafi'yle görüşmüş ve aralarında sert tartışmalar yaşanmış, dostça başlayan görüşme kötü şekilde bitmiştir.
İmam Sadr, Kaddafi’nin yazdığı "Yeşil Kitap"ın bir palavra olduğunu ve itikaden sapkınlığa götürdüğünü söyleyerek, "Neden İsrail’le savaşmak yerine Arap ülkelerine karşı komplolar düzenlemeyi tercih ediyorsun?" demiş;
Bir başka iddiaya göre ise, Musa es Sadr’ın Filistinlilere karşı aldığı karşıt tavır nedeniyle tartışılmıştır.
Mısır'ın devrik Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in, Mart 2012'de bir İngiliz yayınevine verdiği anılarında, Sadr'ın, Kaddafi ile bir tartışma yaşadığı, Kaddafi’nin bizzat kendisinin Sadr'a işkence ettiği, 4 saatlik işkence sonunda Sadr ve arkadaşlarının öldürüldüğü ve cesetlerin denize atıldığı ileri sürülmektedir.
Ayetullah Seyyid Muhammed Bakır es Sadr
Ayetullah Seyyid İsmail es Sadr’ın torunu ve Seyyid Haydar es Sadr’ın (1891-1937) oğlu olan Muhammed Bakır es Sadr (1935-1980) Irak Kazımiye’de doğdu.
Kendisi 2 yaşında, kız kardeşi Amine Bin’ül Hüda ise henüz 6 aylıkken babaları vefat eder. Aile 1945’te Necef’e göç eder.
Çocukları, büyük bir alim olan dayıları, Irak Cemaütül Ulema Cemiyeti'nin ilk lideri, Ayetullah Murtaza el Yasin yetiştirir.
Muhammed Bakır es Sadr, Necef'te eğitimini tamamlayarak Ayetullah olur. Keskin zekası ve günde 18 saati bulan çalışmalarıyla, klasik konuların yanı sıra yaşadığı çağın sorunlarına da cevaplar arar.
Yoksul Şii kitlelerinin dinden uzaklaşarak komünizmden etkilenmeleri üzerine 'İktidardaki Baas Partisi ile Komünist Partisi'ni desteklemenin haram olduğu' fetvasını yayınlar.
‘Felsefetuna’ ve ‘İktisaduna’ kitapları ile kapitalizm ve komünizme alternatif İslami dünya görüşünü anlatır.
Türkçe’ye ‘İslam Ekonomi Doktrini’ adıyla çevrilen ‘İktisaduna’ kitabı, tüm Müslümanlar arasında büyük ilgi uyandırır, 22 kitap yazar.
Irak'ta kurulan Hizb-ül Dava Partisi'nin ideologu olarak kabul edilir.
Partinin kurulması ve güçlenmesi için büyük emek sarf eder.
Amcasının kızı olan Musa es Sadr'ın kız kardeşi ile evlenir.
Kızı ise ölümünden sonra yeğeni Mukteda es Sadr ile evlenir.
Hayatı boyunca İslami bir Irak kurmak için Şii ve Sünnileri birleştirmeye çalışır.
Konuşmalarında Müslümanlara; "Ey Ali ve Hüseyn’in evlatları ve ey Ebu Bekir ve Ömer’in evlatları!
Ey aziz kardeşim ve evladım Sünni Müslüman! Ben Şiilerle ne kadar berabersem sizinle de o kadar beraberim" diyerek seslenir ve devam eder;
Sorun Şii halk ile Sünni yönetim arasında değildir. Bugün bu mütegallibe tağutlar, Ali’ye de Ömer’e de karşıdırlar.
Unutmayınız ki Ali bin Ebu Talib, Ebubekir döneminde Ridde Savaşları'nda onun yanında savaştı.
Daha yarım asır önce Şii ulema, İslam’a riayet eden Sünni yönetimin yanında cihad edilmesi için fetva verdi ve binlerce Şii, İslami Sünni devleti korumak için canlarını feda ettii.
Muhammed Bakır es Sadr'ın, Sünnî-Şii İslam kardeşliğini esas alan siyasetinde hiçbir zaman, Sünnilerin yerine Şiileri getirme niyeti görülmez.
Saddam yönetimince defalarca gözaltına alınan, hapsedilen Muhammed Bakır es Sadr, 1980 yılında halka topluca ayaklanma çağrısında bulununca, kız kardeşi Amine Bint'ül Hüda ile birlikte tutuklanır ve 8 Nisan 1980'de her ikisi de Saddam tarafından idam edilir.
Halkın cenazeye katılmasına izin verilmez.
Mukteda es Sadr'ın dedesi olan amcalarının oğlu Ayetullah Muhammed Sadık Sadr, gizlice cenaze namazlarını kıldırır ve yanındaki birkaç kişinin yardımıyla şehitleri Necef’deki aile mezarlığına defneder.
Amine Bint'ül Hüda es Sadr
Muhammed Bakır es Sadr'ın kız kardeşi olan Amine Bint'ül Hüda (1937-1980) Irak İslami Hareketi'nin en ünlü kadınlarından biridir.
Ayetullah Humeyni'nin ‘Tam bir ilim ve ahlak öğretmeni, bilgi ve edebin iftiharıdır' dediği Bint'ül Hüda, Bağdat ve Necef’te kızlar için dinî okullar kurdu, vaazlar ve konferanslar verdi, 8 kitabı yayımlandı.
Ağabeyi Seyyid Muhammed Bakır Sadr ile birlikte 08 Nisan 1980 Cumartesi günü Irak’ın Baas rejimi tarafından idam edildi.
Seyyid Muhammed es Sadr
Sadr Ailesi'nin siyasi sahadaki temsilcilerinden olan ve Birinci Dünya Savaşı yıllarında İngiliz işgaline karşı duran Seyyid Muhammed es Sadr, (1882-1956) bu tavrını daha sonraki yıllarda da sürdürür.
1927-1928 yıllarında Emin Çarşafçı gibi bazı Şiîlerin Sünnî yönetime karşı İngiliz yanlısı tutum sergilemesine muhalefet eder, Şiilerin haklarını parlamento yoluyla elde etmesini savunur ve 1929-1948 yılları arasında Irak senatosu başkanı olur.
1948 yılında 5 ay başbakanlık yaptıktan sonra yine senato başkanlığı görevine döner.
Tekrar günümüze ve Mukteda es Sadr’a gelecek olursak…
Yukarıda özetin özeti olarak anlatmaya çalıştığım Sadr Ailesi'nin tarihi bir yönüyle de 'Irak, Suriye, Lübnan ve İran'ın' tarihidir.
Ailenin neredeyse hiç şaşmadan devam eden çizgisi İslami değerlere bağlılık ile Necef merkezli, 'Arap Şii' anlayışıdır.
Başta Humeyni Ailesi ve İran Cumhurbaşkanı Hatemi olmak üzere birçok İranlı aile ile yakın akrabalıklarına rağmen bu çizgileri değişmemiştir.
Onlara göre Şiiliğin merkezi Necef ve Kerbela'dır. İlk Şiiler Arap'tır ve eğitim dili Arapça'dır.
İran bir 'Şii İslam Devleti' olsa da vesayeti kabul edilemez.
Irak-İran Savaşı'nda Şii alimlerin büyük bir kısmının yurt dışına, özellikle de İran'a kaçarak, savunmasız Iraklı Şiileri Saddam'ın eline bırakmaları halkta kırgınlığa sebep olmuş;
Irak'ta kalarak rejime karşı direnen ve aileye mensup onlarca büyük alim ve aydının inançları uğruna hayatlarını feda etmeleri, Sadr Ailesi'nin itibarını daha da arttırmıştır.
fazla oku
-
Ortadoğu notları (5): İstanbul’da kesik bir Suudi başıNode ID: 118841
Şiller ve özellikle de yoksul Şiiler arasında büyük bir nüfuzları vardır.
Bu nedenledir ki, 2003 yılına kadar Bağdat’ta Saddam Şehri olarak bilinen ve Şiîlerin merkezi olan bir bölgeye, bugün 'Sadr Şehri' (Medînetü’s-Sadr) adı verilmiştir.
Bir zamanlar 'aile'nin 'Atari oyunlarından, okulunu bitirmeye fırsat bulamayan haylaz çocuğu' olarak adlandırılan Mukteda es Sadr, gücünü ailesinin efsanevi geçmişinden almaktadır.
Irak'ın kurucusu olarak kabul edilen İngiliz 'Çöl Kraliçesi' Gertrude Bell’in 1920’de yazdığı bir raporda da belirttiği gibi;
Aile, din eğitimi alanında tüm Şiî dünyasındaki ailelerin en seçkinidir.
Mukteda es Sadr bu destekle, yaklaşık 50 bin kişilik Mehdi Ordusu adı verilen silahlı bir güç ortaya koymuştur.
Şiiliğimiz ve Sünniliğimizden önce biz Müslümanız…
Bazıları Saddam Hüseyin'in Sünnileri temsil ettiğini söylüyordu.
Kesinlikle bu doğru değil, çünkü o terörü temsil ediyordu ve güneydeki Şiilere baskı yapmak için Sünni orduyu kullanıyordu.
Şimdi de Sünnilere baskı yapmak ve onları öldürmek için Şii ordular kullanılıyor; Sünni hükümet gelirse Şiilerle, Şii hükümet gelirse Sünnilerle savaşıyor.
Ben, Şii hükümetin zulmünden dolayı Sünnilerden özür diliyorum, Sünni olsaydım Şiilere yapılanlar nedeniyle Şiilerden özür dilerdim.
"Hiçbirini ayırt etmeksizin söylüyorum; mezhep çatışmalarının olduğu İslam ülkelerinden Allah, Rasulü ve Ehl-i Beyt razı değildir.
'Şii Sünni’nin, Sünni Şii’nin düşmanı oldu' bu kabul edilemez" diyen;
Abdülkadir Geylani Camisi'nde Şii cemaatiyle birlikte Sünni imamın arkasında namaz kılan, fakir olduğunu, kendine ait bir mal varlığı olmadığını söyleyen Mukteda es Sadr, Irak milliyetçiliği ile Şii inancını birleştirerek; Iraklı yoksul Şii Müslümanlara rol modeli olmak istemektedir.
Irak’ta Kürtler, Türkmenler, Asuriler ve Sünni Araplar arasında çoğu kez birbirleriyle de çatışan farklı siyasi partiler var.
Türkiye’den bakıldığında Irak'ta 'tek parça' olarak görülen Şiiler de 'tek parça' değil.
Bundan sonra Irak siyasetinde de, Ortadoğu'nun diğer ülkelerinde de İran yanlısı ve İran karşıtı (En azından İran'a mesafeli) olmak üzere 2 ayrı Şii siyasi hattını ayrı ayrı değerlendirmeden doğru bir analiz yapmak mümkün değil.
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish