Dünya tarihi içinde görüldüğü üzere, bütün güçler ittifak kurdular, kurmak istediler.
Türk tarihi içinde her dönemde görüldüğü üzere, hâkim (başat) güç konumunda veya tersi haller için müttefiklik söz konusu oldu.
Gelelim bugünlere, son dönem içinde mevcut olan hâkim (başat) güç ABD'yle ve NATO'yla müttefiklik ilişkisinde inişli çıkışlı süreçler yaşanmakta.
O halde müttefiklik konusunu gözden geçirelim; kuramsal olarak nedir, bugünün örnekleriyle neler söylenebilir?
Müttefik olmayı savunma-güvenlik yönüyle açıklıyorum.
Burada hâkim ve başat güç gibi terimler kullanacağım.
Genel bakışla bunu kabul edebilirsiniz.
Bu terimlerin detayına girmeyeceğim.
Genel bakış açıları ve ilkeler nelerdir?
İttifak demek, ortaklık demektir. İki şekilde olur:
- Askeri anlamda ittifak, en basit şekliyle, omuz omuza savaşmaktır.
- Ancak savaşmayı, bir kazanım elde etmek ve süreci domine etmek şeklinde de açıklamak mümkündür.
- Diğer tanım ise caydırıcılıktır. Düşmanı emellerinden caydırmak için ülkeler ortaklık kurabilirler. Örneğin NATO en başta bir caydırıcı örgüttür.
İttifak kurmak demek belli bir amacı elde etmek için el birliği yapmak demektir.
Bu amaç, değişik biçimlerde açıklanabilir.
- Var olan tehdide karşı olmak bir amaçken, mutasavver düşman tanımına uygun olacaklara göre pozisyon almak da bir amaçtır. Demek ki müttefiklikte sadece belli bir düşman veya tehdit tanımı olması aranmayabilir. Pratik söyleyecek olursak, ya mevcut düşmana göre birlik olunur ya da bir düşman tanımı geliştirilebilir.
- Savaşlar devam ederken ve fakat savaşın sonlarına doğru manzara az çok belirginleşmişken kazanmaya yakın taraflar önce davranarak kuracakları düzene ilişkin bir araya gelirler ve barış için ittifakla hareket ederler. Bu kazanmanın ve kazanımı barış içinde sürdürmenin bir yöntemidir.
- Mutasavver düşman bilinen açıdan bir ülke veya güç tarifine dayalı olabilir. Örneğin ABD, Soğuk Savaş'ın belirdiği zamanda, kendiyle aynı şekilde düşünen ülkelere, yayılma temayülü olan komünizm ve işgalciliğe başlayan SSCB tehdidi üzerine önderliği geliştirdi. Bu amaçla ABD gidip Stalin'in pençesine düşme potansiyeli olan bir coğrafyada mutasavver düşman tanımına göre savunma anlayışı geliştirdi. Başka açıdan örnek: İlk nükleer silahı kullanan ABD idi. Ama görüldü ki bu silahı elinde tutanlar çok farklı bir güce sahip olabiliyorlar. O halde bu yeni tehdit algısına göre bir işbirliği anlayışı geliştirilmeliydi. İttifak kurarken bu da bir faktör halinde işlem gördü. Bu bilinen bir durumdur. Burada bahsedilmesi gereken diğer önemli mutasavver düşman ise, insanlığı veya belli bir coğrafyanı baş etmesi mümkün olamayabilecek türden, potansiyel haldeki tehlikeyi tanımlayarak buna yönelmek ve imkanları birleştirmek, şeklinde anlaşılmalıdır. Örnek verelim: Biyolojik salgın, atmosfere girebilecek bir gök taşı, kontrolden çıkan yapay zekâ…
- Ayrıca ittifak, taktik, operatif ve stratejik amaçlara göre kurulabilir.
İttifaktaki güçler değişiklik gösterir.
- İttifak eşit güçlerle birlikte kurulabileceği gibi,
- Bir hâkim (başat) güç etrafında toplanmayı gerektirebilir.
Hâkim gücü belirleyen hususlar şunlardır:
- Belli bir savaştan fiilen galip çıkmak ve bu surette dünyada üstünlüğü kurmak,
- Bir savaşta veya birden fazla savaşta önderlik yapmak,
- Politik, ekonomik, teknolojik, askeri üstünlükle uluslararası sistemi kurup işletmek,
- Bu yolda, diğerlerine bilgi (istihbarat, propaganda, gibi), savunma sanayii desteği ve ekonomik destek vermek.
Müttefiklik çeşitleri nelerdir?
Her bir durum kendine has özellikler taşır.
Yine ortak noktalardan hareket ederek bir tasnif yapalım.
Müttefik çeşitleri şunlardır:
- İki eşit güç ile belli süre ve amaç için kurulan ittifak.
- Başat güç önderliğinde ikiden fazla güç ile belli süre ve amaç için kurulan ittifak.
- Başat güç önderliğinde ikiden fazla güç ile uzayan sürede ve belli amaç için kurulan ittifak.
Kuramsal bir çerçeve çizdiğimize göre şimdi mevcut duruma göre hem ABD hem de NATO yönüyle bir gözden geçirme yapalım.
ABD'nin müttefikleri:
Bugün ABD, kendi iddiası ve aslen fiili durumu gereği (kabul edilse de edilmese de) hâkim veya başat güç konumundadır.
Bu durumda bir başat güç olarak ABD'nin kurduğu veya kurabileceği ittifakları düşünmek gerekir.
Halen kurulu olan ittifaklar ikili ve çoklu anlaşmalar ile inşa edilmiştir (bu çok ülke için aynıdır).
Örneğin Türkiye ile ABD, Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması (SEİA) ile ikili savunma-güvenlik konularını yönetir.
Bazı ikili ve çoklu anlaşmalar savaş sonrasında "galip devlet" olarak imzalanan barış anlaşmalarına dayanır.
ABD'nin Pasifik ve Atlantik sektörlerinden bu manada, savaşın kazananı olarak imzaladığı anlaşmalar vardır.
Henüz II. Dünya Savaşı tam bitmeden, ancak, savaşın galipleri olarak bazı ülkeler neler planlamalı, konusuna dönük olarak çeşitli konferanslar yapılırken, ABD bu "paylaşma ve yeni düzen kurma" konferanslarına önderlik etti.
Bunlar; Casablanca, Washington, Quebec, Moskova, Kahire, Tahran, Yalta, Potsdan konferanslarıdır. ABD bu konferanslarda masanın başına gücünü kanıtladığı nedenle oturdu ve en azından bu motivasyonla "yeni dünya düzeni" kurma şekli oluştu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Aslında bu konferanslar bile birer "ittifakla hareket etmek" manasındadır ki, amaç bölümünde açıkladığım konuyu bununla bağdaştırabilirsiniz.
ABD hem Atlantik'teki düşmanı Hitler Almanya'sına karşı hem de Pasifik'teki düşmanı Japonlara karşı galip geldi.
Sonra bu iki sektörde de anlaşmalar gereği savunma anlaşmaları ve askeri üsleri oldu.
Hatta Kore Savaşı sonrasını düşünürsek, Güney Kore'de ABD askeri neden var diye soracak olursanız, burada savaşı kazanan ve anlaşmanın yapılmasına önayak olan tarafları düşünmek gerekir.
NATO ise; hem dünya savaşları galibi olarak ABD'nin önderliğinde kurulan uluslararası düzenin bir parçası veya devamı, hem de Soğuk Savaş'ın galibi olarak bugün dünyada tek kutuplu bir düzenin temsilcisi halindeki ABD'nin himayesinde ve kontrolünde olan bir yapıdır.
İttifaklar ittifaklara karşı:
NATO halen gezegenin tek savunma-güvenlik kurumu halindedir.
Amaçları ve hedefleri ise zamana göre güncellenmektedir.
Örneğin, NATO-2035 Vizyonu yeni tehdit tarifini yaparken, yukarıda belirttiğim amaçlar doğrultusunda düzenlenmiştir.
Kuramsal olarak bir yanlış yokken, bu elbette bir politika veya iddia ile girişilen düzen ve düzenleme konusudur, değişik bakış açılarının olması normaldir.
Zaman içinde gelişen güçler kendilerine göre mevcudu da değiştirmek isteyeceklerdir.
Güç mücadelesinde sadece hedef ülke veya güç hesaba katılmaz, beraberinde onun müttefikleri de hesaba katılır.
Bu cümleden, bugün Rusya ve Çin, ABD ve NATO karşıtı bir gelişimi örgütlemek istiyor ise anlayacağımız nettir, o da kendi ittifak sistemini tanımlamak ve bir amaç verip ona göre gelişme sağlamak!
Bu durumda şu ortaya çıkar: Ülkelerin mevcut ve mutasavver düşmanları vardır.
Benzer biçimde ittifakların düşmanları yine mevcut ve mutasavver ittifaklardır.
Esasında bu "ittifaklar ittifaklara karşı" tablosu bir başka dünya savaşının da potansiyeline dair ipuçları taşır.
Güç dengesi hesabı:
Yine pratiğe dönerek bakalım; ne tür örnekler var?
Ülkeler kendi tehditleriyle baş başadır.
Bunların üstesinden gelebilmek için hem kendileri hem de ortaklarıyla birlikte hareket etmeye çabalar.
Bu arada yapacağı için çok iyi bir güç dengesi hesabı olmak zorundadır.
Güç dengesi hesabı şaşmamalıdır. Hesap yanlış olursa karşılığı çok acı olabilir.
Örneğin, I. Dünya Savaşı'na girerken Osmanlı Devleti'nin politika yapıcıları acaba hangi düşüncelerle Almanya yanında savaşa girmeyi ve buradan bir kazanım elde etmeyi hesap ettiler?
Şartlar zorladı demek başka, hesap yapıldı demek başkadır.
Sonuca bakılırsa, Osmanlı Devleti yanlış hesabının sonucunu, Sevr Anlaşması süreciyle gördü.
Bugün Ukrayna'nın durumu, Rusya'nın işgalci amaçlarıyla giriştiği bir savaş olarak açıklanabilir.
Rusya için bu savaş hem Ukrayna meselesine göre açıklanabilir hem de ABD ve NATO'nun genişlemesini engellemeye göre.
Ukrayna için ise bu savaş topraklarını Rusya'ya kaybetmemek şeklinde kendini gösterir.
Ancak, sürecin en başında olan şuydu; Ukrayna'nın bütünüyle Batı dünyası içine dahil olması, yani ortaklığını Batı yanında geliştirmek istemesi, Rusya'nın dikkatini çekmiş ve bunu bir tehdit olarak işaret etmişti.
Bugün savaş devam ederken NATO üstü örtülü, Avrupa ve ABD ise açıktan Ukrayna'yı desteklemektedir.
Buradaki Rusya karşıtı ittifak, Batı dünyası olarak açıklanabilir ki; ABD önderliğinde kurulan ve Soğuk Savaş sonrasında da işletilen uluslararası sistem, G7 ve AB ülkeleri, NATO'dur.
İttifaka bu gözle bakabilirsiniz. Yine de önderlik vasfı ABD'de olduğu nedenle, önceki ABD Başkanı Joe Biden dönemindeki kararlılık ile bugünkü Başkan Donald Trump dönemindeki gelgitlere dahil edilen süreç, bize mevcut durumu göstermektedir.
Savaş devam ederken neler yapılabilir, tarih bize örneklerini vermektedir ki bugün gördüklerimiz bunlarla ilgilidir.
Ukrayna başlangıçta gelişme ve güç dengesi hesabını Batı tarafında yer almak olarak yaptı.
Bu noktada henüz başlamış bir savaş da yoktu. Düşüncesi gerçekleşebilirdi.
Aslında işin başında Doğu ekseni, (her ne kadar coğrafi olarak varsa da) güç noktasında pek de hesaba katılacak cinsten değildi.
Ama Rusya bu durumu "varoluşsal" olarak niteledi. Bu hesabı değiştiren bir faktör oldu.
Gelinen noktada Avrupa, son nükleer tehditler, Polonya ve Estonya hava sahaları ihlalleri gibi örneklerinde de görüldüğü gibi, kendisi için "varoluşsal" bir tehdit hesabı yapmaya başladı.
Bugün Donald Trump, Alaska'da elini sıktığı Vladimir Putin tarafından "aldatıldığını" itiraf etti.
Bu ise politik anlamda "varoluşsal" bir hesap yapmayı gerektirecek faktör oldu.
Böylelikle durum öncekine göre daha ciddileşti.
Bir başat güç olan ABD'nin büyük hesabı devreye girince ve ittifak daha da kendini öne çıkaracağı şartlarla yüz yüze kalınca, durum bir hayli sertleşti.
Bugün Trump, Türkiye'ye ve son Washington ziyaretinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'a demeye getiriyor ki;
Artık ortada durmayı bırak, Putin'i ben de biliyorum, sen de biliyorsun, ama ittifakın daha disiplinli hareket etmesi gereken şartlara geldik çattık, bu durumda sen de Rusya'nın kazanmasına imkân verir türden politikaları asla tatbik etme…
Buna popüler bir açıklama getirirsek, "kartlar yeniden karılıyor" dememiz mümkündür.
Kartlar yeniden karılıyor ise hesaplar da yeni baştan yapılmak zorundadır!
İşte güç dengesi hesabına dayalı bir stratejik bakışın mantığı böyle oluyor.
Ama eğer bu noktada, tıpkı tarihte yapılan hatalar gibi, hesap yanlış yapılırsa, sonucu da ağır olur, bu da dikkate değer bir konudur.
CAATSA:
Washington zirvesi sonrasında geçtiğimiz gün Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ABD'nin Türkiye'ye uyguladığı CAATSA ve Milli Muharip Uçak Kaan'ın motorları ile ilgili bir açıklama yaptı ve bu açıklama değişik çevrelerce dile getirildi.
Benim bu konuyla ilgili açıklamam ise ittifak mantığına dayalı oldu.
Şu an Türk Amerikan ilişkilerinde en öndeki konu CAATSA'dır.
CAATSA, 2017'de çıkarılan "Amerika'nın Düşmanlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası."
Bunun Türkiye'yle ne ilgisi var?
ABD, Türkiye'ye uyguladığı CAATSA'yı neden kaldırmıyor?
Veya şöyle soralım, Türkiye ne yaparsa ABD bu yaptırım paketini kaldırır?
Washington'da ABD Türkiye'den ne yapmasını istedi?
Bunlar politik konular, tercihler…
Bu noktadan hareketle, karşılıklı olarak "müttefiklik" kavramı üzerinden en az 40 yıldır ABD ile tartışıyoruz, inişli çıkışlı bir sürü süreç ve konu var.
Bir de buna 2019'da CAATSA eklendi.
Bugün NATO üyesi Türkiye, ABD politikası açısından Rusya, İran ve Kuzey Kore'den elbette farklı olmalıdır.
CAATSA'nın kökeni "düşman" Rusya için çıkarılan kanuna dayanır.
Bu kanun gereği ileri sürülen ekonomik veya politik yaptırımlar bir tür cezalandırma biçimidir.
Türkiye ise ABD'nin hasmı değil, müttefikidir.
İki ülke olarak ikili savunma ve NATO ile uluslararası çerçevede tarihi anlaşma mevcut.
Türkiye için CAATSA mevzusu ileri sürüldüğünde içinde çok fazla tartışma oldu, bazı Amerikalı senatörler "Doğu Akdeniz ve enerji" konusunu bile ileri sürdü.
Durum gerçekten karmaşıktı. ABD, PKK terör örgütü uzantısı YPG/SDG ile Suriye'de bir proje yapmaktaydı.
2019 civarı tarihlerde Türkiye'de PKK ve IŞİD terör eylemleri gerçekleştirmekteydi.
Türkiye, PKK ve IŞİD ile mücadele ederken NATO'dan destek istedi, 4'üncü madde gereği Türkiye'ye geçici konuşlandırılan Patriot füzeleri verildi ama sonra bunlar geri çekildi.
Türkiye kendi güvenliği için NATO ülkelerinden hava savunma füzeleri almak istedi.
Uzun yıllar bu açıdan ABD'den Patriot talep edildi, ama tedarik edilemedi...
Eylül 2025 itibariyle Washington'daki görüşmelere odaklanırsak, ABD'nin konu ettiği neydi?
Kabaca şöyle bakalım:
- Genel tarif: Türkiye ve Rusya'nın silah sanayii dışında, ekonomik ve politik yakınlaşma.
- En öne çıkan konu: S-400.
- Projeler: Akkuyu'ya nükleer santral ve Karadeniz'e Mavi Akım boru hattı inşası, vs.
- ABD politikası karşısında ittifakla hareket: CAATSA ilan edilirken, 2019 tarihi dolaylarında, "Astana süreci" ile Türkiye'nin Rusya ve İran birlikteliğiyle Suriye alanında ortak hareket etmesi. Fakat 2024'ten itibaren bu durum değişti. Trump'ın sürekli bahsettiği, "Türkiye akıllı hareket etti" dediği, Esad yönetiminin, İran ve Rusya'nın Suriye'den uzaklaştırılması konusu.
- Diğer konular: İran ve Halkbank…
Sonuçta ABD kongresi CAATSA'yı kaldırmalı.
Türkiye'ye ve ABD'ye düşen görev ne, bugün bu önemli.
Sonuç:
Kartlar yeniden karılıyor!..
Dünya silahlanıyor ve Rusya ile NATO arası gerginlik giderek tırmanıyor.
ABD ve Türkiye ile ABD ve Rusya ilişkileri yeniden gözden geçiriliyor.
Küçük konulara bakarken bile stratejik bağlamı gözden kaçırmamak gerekir.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish