Barışa açılan kapılar (4): Sri Lanka-Tamil barışı

Prof. Dr. Nezir Akyeşilmen Independent Türkçe için yazdı

Sri Lanka Anayasa İşleri Bakanı ve hükümet heyeti lideri GL Peiris (solda) ile Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları (LTTE) baş müzakerecisi Anton Balasingham, Tayland’ın Pattaya kentinde bir otelde gerçekleştirdikleri 3 günlük barış görüşmelerinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısının sonunda el sıkışıyor

"Barışa açılan kapılar" serimizin dördüncü durağında Hint Okyanusu'nun incisi ve kadim bir medeniyete sahip olan Seylon'a yeni adıyla Sri Lanka'ya uğruyoruz.

Tarihi, doğası, kültürü ve zenginliğiyle ünlenen ada, yakın geçmişte toplumda ve bölgede derin bir yara açmış çatışmanın bir toplumu nasıl sıfırladığını ve buna mukabil barışın nasıl hayat verdiğini göreceğiz.

Ada güneyinde ve ortasında yaşayan çoğunluk Budist Sinhala topluluğu (yüzde 70-75) ile Kuzey ve doğu bölgelerinde yaşayan azınlık Hindu Tamil topluluğu (yüzde 15-16, bir de Müslüman Morlar var yüzde 10 ve Hristiyanlar yüzde 5 civarında) arasında bağımsızlık sonrası dönemde alevlenen bir sorunun adresi oldu. 

Bu çatışma, yalnızca siyasi bir çekişme değil, aynı zamanda dini, etnik ve kültürel kimliklerin keskin hatlarıyla ayrıştığı on binlerce cana mal olan acı dolu bir iç savaşa dönüştü.

Çatışmadan önce Güneydoğu Asya'nın en zengin ülkesi olan Sri Lanka çatışmalarla beraber giderek fakirleşti, ekonomisi zayıfladı ve bugün bölgenin en fakir ülkelerinden birisi haline geldiği.

Çatışmaların bir toplum üzerindeki etkilerinin ne kadar yıkıcı olduğunu görmek açısından Sri Lanka çok kritik bir örnek. 

Çatışma dönemlerinde birçok barış girişimi oldu, fakat, Sinhala toplumundaki kolektif ayrımcı, dışlayıcı ve üstünlükçü zihniyetten dolayı ancak kısmi bir barış sağlanabildi.


Bir kimlik çatışmasının arka planı

Sorunun kökleri İngiliz sömürge yönetiminin adayı terk ettiği 1948 yılına dayanıyor.

Ada uzun yıllar -yaklaşık 500 yıl- sırasıyla Portekiz, Hollanda ve Britanya sömürgesinde kaldı.

Bağımsızlığının ilk yıllarında adanın yeni yönetimi çoğunluk Sinhala halkının lehine politikaları benimsedi.

Sömürgecilere duyduğu öfkenin bedelini kendi vatandaşı olan Tamillere ödetmeye başladı.

1949'da çıkarılan vatandaşlık kanunu ile Hint Tamillerinin vatandaşlık haklarını reddetti.

Hint Tamilleri 19'uncu yüzyıl ortalarında çay bahçelerinde çalıştırılmak üzere Hindistan'dan getirtilip adanın orta kesimlerine yerleştirilen Tamillerdir.

Bunlar, toplam Tamil nüfusunun yaklaşık 1/3'ü kadardır.

Bu hamleyle Tamillerin siyasi temsilini zayıflatmış oldular.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu durum 1956 yılında Sinhala dilinin tek resmi dil ilan edilmesi ve Budizm'in fiili olarak devletin resmi dini statüsüne yükseltilmesi ile birlikte Tamil halkının kültürel ve siyasal haklarına yönelik büyük bir tehdit olarak algılandı.

Aynı düzenlemeyle eğitim ve memuriyette de Tamillere yönelik ayrımcı politikalar geliştirildi.

Kısacası, bağımsızlıktan sonra çoğunluğu oluşturan Budist Sinhala hükümeti Tamillerin dilini yasakladı, dinini ötekileştirdi ve her alanda ayrımcı politikalar uygulamaya başladı.

Sonuçta iki toplum karşı karşıya geldi. 

Gerilim ve çatışmalar 1950'lerde ve 60'larda Tamillere yönelik yer yer linç ve şiddet olaylarıyla tırmandı.

Gerilimin zirve yaptığı 1970'lerin ortasında Tamil Kaplanları adı verilen silahlı bir örgüt kuruldu ve adada karşılıklı şiddet başladı.

1983 -2009 yılları arasında süren bu savaş Sri Lanka'yı adeta ikiye böldü.

Savaşın sona ermesinde 11 Eylül 2001 saldırıları sonrası küresel terörizmle mücadelede artan uluslararası işbirliği ve Tamil kaplanlarına yönelik baskılar etkili oldu.

2009'da Tamil Kaplanları askeri olarak çatışmayı kaybetti.

Birçok kişi "Sri Lanka Modeli" diye bunu bir çözüm olarak o zamanlarda farklı coğrafyalarda dillendirdi fakat bu bir çözüm değildi, tam aksine sorunu daha da uluslararasılaştırdı. 
 

Askerî bir sancak muhafız birliği, Kolombo’daki popüler park Galle Face Green’de ulusal bayrağı indiriyor. Ülkenin en büyük şehri, Sinhaliler ile Tamiller arasında 26 yıl süren çatışmanın izlerini pek göstermiyor
Askerî bir sancak muhafız birliği, Kolombo’daki popüler park Galle Face Green’de ulusal bayrağı indiriyor. Ülkenin en büyük şehri, Sinhaliler ile Tamiller arasında 26 yıl süren çatışmanın izlerini pek göstermiyor

 

Tamillerin savaşı kaybetmesi tek taraflı devlet şiddetini ortaya çıkardı.

Sistematik insan hakları ihlalleri, insanlığa karşı suç, faili meçhuller ve sivil katliamlar dün kamuoyunun tepkisini çekti.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi, Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi uluslararası insan hakları kurumları kısa sürede uluslararası toplumun Sri Lanka'ya müdahale etmesi çağrısında bulundular.

Uluslararası baskı Hükümete geri adım atırdı. 
 

LTTE ve Sri Lanka Hükümeti Heyetleri, Görüşmelerin İlk Turunda, 12 Ekim 1994   (Ortada LTTE bayrağı ve Bay V. Pirabakaran’ın fotoğrafı)
LTTE ve Sri Lanka Hükümeti Heyetleri, Görüşmelerin İlk Turunda, 12 Ekim 1994 (Ortada LTTE bayrağı ve Bay V. Pirabakaran’ın fotoğrafı)

 

Norveç öncülüğünde ve diğer batılı ülkelerin de 2002'de başlattığı barış süreci, 2010 yılında kaldığı yerden yavaş da olsa devam etti.

Çözüm yolunda ciddi mesafeler alındı, ancak gerçek bir barış inşası yolunda atılan adımlar arzulanan hedefe bir türlü varamadı.

Girişimler ve çabalar teoride iyi inşa edilse bilse, pratikte hep bir takım engellere takıldı.

Bugün dünya barış süreçleri arasında başarılı bir süreç olarak algılanmasa bile, bir tür barış sağlamayı başardı. 
 

Yerinden edilmiş Tamil’ler için kurulan bir kampta, bir adam çocuğunun arkasına saklanıyor. Kanlı bir saldırıyla sona eren savaşın anısı hâlâ büyük bir gölge gibi duruyor
Yerinden edilmiş Tamil’ler için kurulan bir kampta, bir adam çocuğunun arkasına saklanıyor. Kanlı bir saldırıyla sona eren savaşın anısı hâlâ büyük bir gölge gibi duruyor

 

Son barış sürecine doğru

Bağımsızlıktan sonra iki toplum arasında başlayan gerginlikler, krizler ve çatışmalar zaman zaman barış girişimlerine sahne oldu.

1960 ve 70'lerde atılan adımlar genelde başarısızlıkla sonuçlansa bile, 1980'lerdede Hindistan öncülüğünde kapsamlı bir barış planlı sunuldu.

Tamillere geniş kapsamlı bir özerklik vadeden bu plan, Tamil Kaplanları tarafından reddedildi.

Zira 1980'lerde ayrılıkçı hareketlerin temel hedefi bağımsız bir devlet kurmak olduğundan bu fırsat geri tepildi.


2002 yılında Norveç'in önderliğinde ve diğer batılı bazı ülkelerin de katılımı ile yeni bir barış süreci başladı.

Başlayan ateşkes anlaşması geçici bir süre için çatışmaları durdurdu ve her iki tarafın da federal bir yapı üzerine müzakere etmesi sağlandı.

Ateşkes süresince ambargolar kaldırıldı, esir değişimi yapıldı ve barışın altyapısını oluşturmaya yönelik çalışmalar başlatıldı.

Ancak 2005'te iktidara gelen Mahinda Rajapaksa hükümetinin sert politikaları nedeniyle bu süreç de geçici olarak askıya alındı. 

Bu son şiddet sürecinde binlerce sivil öldürüldü, zorla kaybetmeler, faili meçhul cinayetler, savaş suçları ve sistematik insan hakları ihlalleri uluslararası kamuoyunda büyük tepki çekti.

Rajapaksa 2010 seçimlerinden sonra anayasa değişiklikleri yaparak, cumhurbaşkanı görev süresi sınırı kaldırıldı, yargı bağımsızlığı ve medya özgürlüğü zayıfladı.

Ailesinden üyeleri devletin kilit yerlerine yerleştirdi.

Çin'e ödeyemeyecek düzeyde borçlandı ve "borç tuzağı diplomasisi" literatüründe örnek oldu.

Batılı ülkelerin eleştirileri "Batılılar içişlerimize karışıyor" diskuru ile milliyetçi bir söylemle iç politikada kullandı.

2010 yılında uluslararası girişimlerle Norveç Barış süreci yeniden canlandırıldı.


Barış sürecinin aktörleri

2009'dan sonra iç savaş sona erdi, ancak çatışmanın nedenleri tamamen ortadan kalkmadı.

Sri Lanka'daki Tamil sorunu çatışmanın askeri olarak sona ermesiyle bitmedi, aksine uluslararası boyutlarıyla karmaşık bir hâl aldı.

Savaşın ardından atılan adımlar, kurulan mekanizmalar, toplumsal entegrasyon çabaları ve ülkenin yeniden yapılanması bu sürecin en kritik unsurlarının oluşuyordu, ancak bu çabalar her zaman istikrarlı ve başarılı olmadı.

Bugün Sri Lanka'da bir barış ortamı hâkim olsa da toplumsal, ekonomik ve kültürel alanda hala derin yaralar mevcut.

Barışın yerel aktörleri Sri Lanka hükümeti ve Tamil Ulusal Birlik Partisi'ydi.

Hükümet ülkenin üniter yapısını korumakta ısrar ederken, Tamiller ise daha fazla otonomi/federal bir yapı talep ediyordu.

Bu farklı talepler barışın önündeki en büyük engellerden biri oldu.

Barış süreci sadece müzakerelerden ibaret değildi.

Aynı zamanda toplumsal entegrasyon faaliyetleri ve barış eğitimi gibi mekanizmaları da içeriyordu.

Geçiş dönemi adaleti kapsamında savaşta mağdur olanların yaralarının sarılması, adalet mekanizmalarının işletilmesi ve ayrımcı yasaların değiştirilmesi hedeflendi.

Tamillerin ve Sinhala halkının yanı sıra, adadaki Müslüman azınlık olan Morların da siyasi ve bürokratik temsilde adil bir şekilde yer alması gerektiği vurgulandı.


Son süreçte Norveç, Birleşik Krallık ve Amerika gibi batılı ülkeler arabuluculuk yaparak çatışmanın taraflarını müzakere masasına oturtmak için çaba sarf ettiler.

Bu ülkeler barışın tesisi için Sri Lanka'ya ekonomik ayrıcalıklar tanıyarak sürece pozitif bir katkı sağladılar.

Ancak Hindistan ve Çin gibi bölgesel güçlerin kendi jeopolitik çıkarları doğrultusunda bir tarafı desteklemesi barış çabalarını çoğu zaman baltaladı.

Başka bir ifadeyle, uluslararası iklim bu barış süreci için hiç uygun bir hale gelmedi.

Ve başarısızlığın altındaki ana nedenlerden birisi de budur.

Zira, barış süreçleri, uluslararası sitemlerin sunduğu fırsatlardır.

Küresel sistem bir süreci desteklediği düzeyde o süreç başarılı olabilir.
 


Barış mekanizmaları ve atılan adımlar

  • Geçiş dönemi adaleti: Uluslararası kamuoyu baskısı sonucu 2010 yılında Çıkarılan dersler ve Uzlaşma Komisyonu kuruldu. Hakikat, adalet, tazmin ve reform hedeflendi fakat gerçek anlamda tam bir işleyiş sağlanamadı. Komisyonun amacı, genelde barış sürecini denetlemek ve çatışma sürecinde, özellikle son şiddet sürecinde öldürülen 40 binden fazla Tamil sivilin faillerini bulmaktı. Rajapaksa döneminde bir takım adımlar atıldı, fakat araştırmayı hainlik ve orduyu yıpratma girişimi olarak gören milliyetçi tepki sonucu savaş suçu soruşturması önlendi. 2015'ten sonra Sirisene döneminde farklı komisyonlar kuruldu, bir takım başarılı uygulamalar da geliştirildi, fakat onlar da arzulanan sonuçlar almaktan uzak kaldılar. 
     
  • Dil hakkı: 1956 da kabul edilen sadece Sinhala yasasıyla Sinhala dili tek resmi dil olarak ilan edildi, Tamil halkını devlet kurumlarında eğitimde ve sosyal hayatta marjinalleştirdi. Fakat daha sonra yapılan 1978 ve 1987 düzenlemeleri ile Tamil dili ülkenin ikinci resmi dili olarak tanındı, 2009 yılından sonra uygulamada ciddi bir iyileşme olmasına karşın, hala uygulamada birtakım sorunlarla karşılaşılmaktadır.
     
  • Mülkiyet hakkı: Çatışma dönemlerinde ordu birçok bölgeyi ve yerleşim yerlerini güvenlik bölgesi olarak ilan edip sivil Tamil halkının o bölgelere girişini yasakladı. Komisyon çalışmaları sonucu bu bölgelerin bir kısmı halka iade edildi, fakat ordu birçok stratejik bölgeden ayrılmadı. Yine ülkenin orta kesimlerinde çay bahçelerinin önemli bir kısmı Tamillerden zorla alınıp Sinhala toplumuna verilmişti. Orada mülkiyet iadesinde bir takım sorunlarla karşılaşıldı. 
     
  • Kamuda ve siyasette temsil: Kamu kurumlarında, güvenlik ve yargı sisteminde Tamil ve Müslüman toplumlarında daha fazla istihdam sağlandı. Tamilce bilen kişilerin bu kurumlarda istihdamı sağlandı, fakat bu uygulama da sınırlı kaldı. Parlamento ve yerel meclislerde azınlık partilerin siyasi katılımı güçlendi, fakat istenilen düzeye bir türlü getirilemedi. 
     
  • Özerklik talebi: Tamillerin etnik ve kültürel kimliklerini korumak için bölgesel bir otonomi ve federal bir yönetim yapısı talep edildi. Savaş sonrasında özellikle kuzey ve doğu eyaletlerinde daha fazla yetki devri konuşulsa da merkezi hükümet hep üniter yapıyı koruma eğiliminde oldu. Bu durum Tamillerin siyasi taleplerinin tam olarak karşılanmadığı anlamına geliyordu. Fakat Tamillerin otonomi talepleri ve ademi merkezi yapı istekleri zamanla vücuda geçti ve Sri Lanka dokuz özerk bölgeye dönüştü. Fakat bu eyalet yönetimi tam bir özerklik olarak uygulamaya geçmedi. Merkezi hükümetler her zaman daha güçlü olmaya ve yerel yapıları zayıf tutma eğiliminde oldular.

Toplumsal entegrasyon faaliyetleri

Bu çerçevede, yerinden edilen insanların bölgelerine dönmesi, rehabilitasyon faaliyetleri, barış ve insan hakları eğitimi ve toplumlar arası diyalog çalışmaları gibi önemli entegrasyon faaliyetleri geliştirildi. 

  • Yeniden yerleştirme ve altyapı çalışmaları: Yerinden edilen insanların kademeli olarak bölgelerine dönmeleri sağlanmış, Tamilceden Sinhalaya değiştirilen köy ve belde isimlerinin asıllarına döndürülmesi için çalışmalar yapılmış. Tamil bölgelerinde yollar, köprüler, sağlık merkezleri ve okullar yeniden inşa edilmiştir.
     
  • Rehabilitasyon programları: Teslim olan Tamil Kaplanları üyeleri için mesleki eğitim, psikososyal destek ve topluma kazandırma projeleri uygulandı. Genç savaşçılara tarım, balıkçılık, küçük ölçekli işletmeler gibi alanlarda iş kurma desteği verildi.
     
  • Eğitim ve gençlik programları: Gençler için spor, kültürel faaliyetler ve barış eğitimi programları düzenlendi. Eğitim Bakanlığı ve UNICEF iş birliğiyle okul müfredatına "Barış ve Değerler Eğitimi" (Peace and Value Education) adı altında dersler eklenmiştir. Tabi ders içeriklerinde çokkültürlü toplumsal yaşam, eşit vatandaşlık, demokrasi ve insan hakları gibi başlıklar işlense de, bunlar çoğunlukla "değerler eğitimi" ya da "vatandaşlık eğitimi" şemsiyesi altında verilmektedir.
     
  • Kültürel ve dinsel diyalog çabaları: Budist-Sinhali, Hindu-Tamil ve Müslüman topluluklar arasında diyalog toplantıları ve dini liderlerin katılımıyla barış çağrıları organize edildi. Ortak bayram kutlamaları ve kültürel etkinlikler teşvik edildi. 

Sonuç olarak, uluslararası toplumun gayretleri ile barış sürecinde kısmen mesafe alındı, fakat Sinhala toplumun kolektif ayrımcı, ötekileştirici ve üstenci hafızası her zaman barışın önünde ciddi bir engel oldu.

Sahici bir barışın önüne hep set çekti. Tamil halkının haklarını kendi kaybı saydı ve devlet nezdinde her zaman milliyetçilik ve yer yer ırkçılık korundu.

Barış sürecine rağmen bu zararlı anlayış ortadan kaldırılamadı. Fakat önemli adımlar da atılmadı değil.

Son yıllarda kanlı çatışmaların yerini sükûnet almış olsa da gerçek ve kalıcı bir barışın yolu yalnız silahların susmasına değil, aynı zamanda güç paylaşımlı bir demokrasi ve adaletin tesisiyle mümkün olabilir.

Adanın geleceği Sinhala, Tamil ve Mor Müslüman haklarının farklılıklarına rağmen, bir arada eşit ve adil bir şekilde yaşama iradesine bağlı.

Uluslararası toplumun da desteğiyle bu yönde atılacak her adım, barışa açılan kapıları aralamak için kritik bir öneme sahiptir.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU