Çağdaş sanatta iletişim ve kontrol paradoksu

Barış Erbil Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Independent Türkçe/Microsoft/Bing-Copilot

Çağdaş sanatın sürekli evrimleşen ve yeniliklere her zaman imkân tanıyan doğası, iletişim teknolojilerinin de etkisiyle son yıllarda Türkiye’de sergileme pratiklerini kökten değiştirmiştir.

Görsel iletişim araçlarının etkin kullanımı sanat sergilerinin hem algılanma biçimini hem de izleyiciyle kurulan ilişkiyi temelden sorgulamaya açmaktadır.

Bu durum, sergilerin artık yalnızca görsel estetik deneyim alanları değil, aynı zamanda da izleyicinin aktif bir katılımcıya dönüştüğü birer interaktif iletişim platformları haline gelmesini beraberinde getirmiştir.

Bu bağlamda çift taraflı bir katılım ve etkileşim söz konusu olmuştur.

Ancak burada kritik bir sorgulama devreye giriyor:

Görsel iletişimin gücü ve yönlendirmesiyle şekillenen sergi deneyimleri, izleyicilerin sanatla olan ilişkisini gerçekten özgürleştiriyor mu, yoksa onları daha kısıtlı ve belirlenmiş çerçevelere mi hapsediyor?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Türkiye’nin büyük şehirlerinde, özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi merkezlerde gerçekleştirilen çağdaş sanat sergilerinde dijital teknolojiler giderek merkezî ve gerekli bir rol üstlenmektedir.

Artırılmış Gerçeklik, Sanal Gerçeklik ve çeşitli interaktif dijital platformlar aracılığıyla sanat eserleriyle kurulan ilişkinin geleneksel pasif izleme yöntemlerinden oldukça farklı olduğunu söylemek pek de yanlış olmaz.

İzleyiciler, dijital araçların sağladığı imkânlarla eserlere doğrudan katılma ve onları etkileşimli biçimde deneyimleme, irdeleme ve içselleştirme şansı bulmaktadır.

Bu noktada dikkat çeken temel mesele ise, izleyiciye sunulan bu etkileşimli alanların ne derece izleyicinin gerçek anlamda özgür katılımını sağlayabildiğidir.

Arttırılmış gerçeklik (AR) kullanımına olanak sağlayan ve günümüzde de hayli popüler olarak oluşturulan sergiler bu bağlamda dikkat çekici örnekler sayılabilir.

AR teknolojisinin aktif biçimde kullanıldığı sergilerde izleyiciler, eserlerin önünde bulunan QR kodları aracılığıyla sanal içeriklere ulaşarak eserlerle birebir iletişim kurabilirler.

Ancak bu interaktif deneyimin sunduğu özgürlük algısı yanıltıcı olabilir mi?

İzleyicinin kendi yorumunu ve anlamını üretmesi yerine, önceden belirlenmiş ve sınırlandırılmış dijital anlatıların izleyici üzerinde tahakküm kurduğu bir yapı oluşuyor olabilir mi?

Bu sorular, görsel iletişim araçlarının potansiyelleri kadar sınırlılıklarını da akademik açıdan sorgulamaya açar.

Benzer şekilde sanal gerçeklik gözlükleriyle daha başla bir deneyim vadeden sergiler, izleyicilere tamamen dijital ortamda farklı gerçeklik deneyimleri sunabilir.

Bu tür sergiler, izleyiciyi fiziksel ortamdan tamamen kopararak yeni bir gerçeklik algısı sunabilirken, aynı zamanda küratöryal kontrolün ne denli güçlü olduğunu da ortaya rahatlıkla koyabilir.

İzleyicilerin dijital gerçeklik içerisindeki hareketleri ve algıları büyük ölçüde önceden planlanmış ve kurgulanmış yollarla yönlendirilir.

Burada kritik bir akademik sorgulama yapmak gerekir:

İzleyicinin deneyimini bu denli yoğun şekilde kontrol etmek, sanatın temel hedefi olan bireysel anlam üretimini ve eleştirel düşünceyi köreltiyor olabilir mi?


Görsel iletişim stratejilerinin tasarım odaklı düşünce ile birleştiği noktada, Türkiye’de çağdaş sergi tasarımcılarının izleyici deneyimini maksimum düzeyde kontrol etme arzusunu görmek mümkündür.

Mekân girişlerinden başlayarak, sergi çıkışına kadar tasarlanan görsel yönlendirme sistemleri ve interaktif araçlar, izleyici deneyimini biçimlendirme amacına hizmet eder.

Ancak burada bir paradoks ortaya çıkar:

Bir yandan deneyimi kolaylaştırmak ve zenginleştirmek adına tasarlanan bu yöntemler, aynı anda izleyicinin özgün anlam üretimini ve kişisel yorumlama kapasitesini engelleyen sınırlar da yaratıyor olabilir.

İzleyici, tasarımın ve iletişim stratejilerinin gücüyle farkında olmadan belirli bir yola yönlendirilir ve belki de izleyiciye sunulan özgürlük, illüzyondan başka bir şey değildir.
 


Grafik tasarım, ışıklandırma, mekân tasarımı ve metinler gibi görsel iletişim unsurları sanat eserlerinin anlam dünyasını zenginleştirir ve izleyici algısını da ciddi biçimde şekillendirir.

Türkiye’de çağdaş sanat kurumları, bu araçları profesyonellerle iş birliği yaparak stratejik biçimde kullanmaktadır. Ancak bu durumun yaratabileceği olumsuzluklar ve riskler göz ardı edilmemelidir.

İzleyici deneyimini aşırı yönlendirme, sanat eserlerinin özüne ve sanatın demokratik karakterine ters düşebilir.

Tam bu noktada sorulması gereken önemli bir soru şudur:

Sergi mekânlarında kullanılan güçlü görsel iletişim stratejileri, sanatın temel amaçlarından biri olan eleştirel ve sorgulayıcı düşünceyi ne derecede teşvik etmekte ve de ne derecede bastırmaktadır?

Sanat algısı yönlendirildiği takdirde özgür anlamında ne derecede ve hangi ölçüde uzaklaşır?


Türkiye’de çağdaş sanat sergilerinde görsel iletişim araçlarının etkin kullanımı, izleyici deneyimini radikal biçimde değiştirmektedir ve yeni bir sanat izleme kültürü yaratmaktadır.

Fakat bu dönüşümün içeriği ve sonuçları titizlikle sorgulanmalıdır.

İzleyicinin deneyimini yönetme ve yönlendirme konusundaki yoğun çaba, bireysel yorum ve eleştirel düşünce özgürlüğünü zayıflatma riski taşır.

Bu nedenle, gelecekteki sergilerde görsel iletişim araçları kullanılırken izleyici özgürlüğü ile küratöryal kontrol arasındaki hassas dengeye dikkat edilmesi, sanat ve iletişim bilimleri açısından kritik bir mesele olarak öne çıkmaktadır.

Eğer bu dengeye dikkat edilir ve küratöryal açıdan neden-sonuç ilişkisi doğru kurulur ise, bu paradoks göz ardı edilmeyecek ve Türkiye’deki çağdaş sanat sergileme pratiklerinin etik, estetik ve iletişimsel temellerini yeniden düşünmek adına önemli bir başlangıç noktası olacaktır. 

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU