Kıbrıs Rum kesiminin Türkiye-AB savunma ortaklığına karşı boş hayalleri

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

AB'nin yeni savunma mimarisinde Türkiye'nin rolünü engellemek isteyen Kıbrıs Rum kesimi, jeopolitik gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalacak.


Avrupa Birliği, 16 Ekim 2025'te onayladığı "Savunma Hazırlığı Yol Haritası 2030" ile tarihi bir dönüm noktasına geldi. AB, 2030'a kadar kendi caydırıcılığını kurmayı ve stratejik otonomiye ulaşmayı hedefleyen bu kapsamlı planla, Soğuk Savaş'tan bu yana en büyük savunma entegrasyonu adımını attı. Ancak ocak ayında AB dönem başkanlığını devralacak Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), bu stratejik dönüşümde Türkiye'nin SAFE (Security Action for Europe) yatırımlarından pay almamasını istiyor. Bu talep, jeopolitik gerçeklikten kopuk, boş bir hayal olmaktan öte gitmiyor.


Avrupa'nın Türkiye'ye ihtiyacı kaçınılmaz

AB'nin "doğu cephesi" kavramı esasen Türkiye'nin çevresini kapsıyor: Karadeniz, Kafkasya ve Doğu Akdeniz hattı, Avrupa güvenlik zincirinin doğu halkasını oluşturuyor. Rusya karşısında savunmasını kurmaya çalışan Avrupa'nın, bu kritik coğrafyada Türkiye olmadan gerçek bir güvenlik mimarisi inşa etmesi mümkün değil.

Türkiye'nin adı belgede geçmese de "AB-NATO iş birliği kilit önemdedir" ifadesi Ankara'nın konumunu açıkça tanımlıyor. AB üyesi olmayan ama NATO içinde yer alan Türkiye, bu denge içinde sürecin doğal parçası haline geliyor.

800 milyar avroluk yeniden silahlanma planı çerçevesinde, "Doğu Kanadı Gözetim Ağı" projesi Baltık'tan Karadeniz'e uzanan savunma hattının güçlendirilmesini öngörüyor. Bu hattın Karadeniz ayağında Türkiye'nin lojistik üsleri, deniz gözetimi ve hava devriyesi kapasitesi olmadan etkili bir savunma sistemi kurulamaz.


Güney kuşağında Türkiye'nin tamamlayıcı rolü

"Savunma Hazırlığı Yol Haritası 2030", Avrupa'nın güvenlik coğrafyasını Güney Kuşağı'na da genişletiyor. Bu kuşak, Akdeniz'in güneyinden başlayıp Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Kızıldeniz hattı boyunca uzanıyor.

Türkiye, son 10 yılda izlediği çok boyutlu dış politikayla hem Afrika'da hem Ortadoğu'da Avrupa'nın ihtiyaç duyduğu tamamlayıcı aktörlerden biri haline geldi. Somali, Libya, Nijer ve Çad'daki askeri iş birliği anlaşmaları, Afrika Barış Gücü eğitim programlarına yapılan katkılar Ankara'yı AB'nin Güney Kuşağı stratejisinde önemli bir noktaya getirdi.


Savunma sanayiinde vazgeçilmez ortaklık

Avrupa'nın savunma planında en hızlı büyüyen alan insansız sistemler. Türkiye’nin ürettiği İHA ve SİHA’lar, Karabağ ve Ukrayna savaşında Avrupa kamuoyu açısından "düşük maliyetli ama yüksek etki yaratan" platformlar olarak tanındı.

Baykar-Leonardo ortaklığı, Türkiye'nin artık yalnızca üretici değil, Avrupa savunma sanayiinin alt sistem ortağı haline geldiğini gösteriyor. Bu iş birliği, Ankara'nın klasik ihracat modelinden ortak üretim ve teknoloji paylaşımı diplomasisine geçişinin sembolü.

Almanya Başbakanı Friedrich Merz ve İngiltere Başbakanı Keir Starmer'ın art arda Ankara'ya gelmesinin zamanlaması, Avrupa'nın yeni güvenlik mimarisinde Türkiye'ye biçilen yerin test edilmesiyle örtüşüyordu.

İngiltere, Brexit sonrası Avrupa ile yeniden bağ kurmanın yolunu güvenlik ve savunma alanında arıyor. Starmer hükümeti, Türkiye'yi hem NATO'nun güney kanadında hem Avrupa savunma ağı içinde kilit ortak olarak görüyor.

Berlin için ziyaret hem ekonomik hem politik anlam taşıyor. Almanya, Avrupa savunmasının sanayi omurgası olma hedefinde. Uzun yıllar süren ihracat kısıtlamalarının ardından Merz hükümeti, Türkiye'yi yeniden güvenilir ortak olarak tanımlıyor.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas'ın ifade ettiği gibi, "Türkiye, AB için kilit bir ortak ve önemli bir bölgesel aktör olmaya devam ediyor." Bu gerçek, Rum kesiminin itirazlarından çok daha ağır basıyor.

Kallas, "Ortak çıkar alanlarında Türkiye ile olumlu bir etkileşimimiz var" derken ve "Türkiye ile ortak çıkar alanlarında birlikte çalışıyoruz" derken, Avrupa'nın pragmatik yaklaşımını ortaya koyuyor.

Bu ziyaretler, Ankara'nın yalnızca savunma tedarikçisi değil, Avrupa güvenliğinin şekillendirilmesinde söz sahibi bir aktör olarak görülmeye başlandığını gösterdi. Türkiye, Avrupa'nın yeni savunma denkleminde dış halkadan merkez halkaya doğru yaklaşıyor.


Kıbrıs Rum kesimi: Ayak bağından başka bir şey değil

1960 Anayasası'yla kurulan ama hiçbir zaman anayasayla kurulmuş düzeni sağlamayan, 1974 Eoka-B darbesiyle yıkılan Kıbrıs devletinin gerçek temsilcisiymiş gibi AB'ye alınan GKRY, şimdiden ayak bağı oluyor. Küçücük bir korsan devletin talebini dinlemek yerine, Avrupa gerçek güvenlik ihtiyaçlarına odaklanmak zorunda.

Kıbrıs Rum kesiminin Türkiye-AB savunma ortaklığını engellemek istemesi, jeopolitik gerçeklikleri görmezden gelen ideolojik bir tutumdan başka bir şey değil. Avrupa gerçek manada bir savunma stratejisi uygulayacaksa, doğu ve güney cephede Türkiye'ye ihtiyaç duyacak. Bu akıllıca bir yoldur ve AB liderleri bunu çok iyi biliyor.


Türkiye'nin arzusu: Haklar, toprak değil

Yunan tarafı endişelenmesin. Türkiye'nin toprak kazanımına yönelik bir arzusu yok. Ancak beklentisi açık:

  • Haklarına razı olunması. 
  • Kıbrıs eşit statülü iki toplumlu/iki devletli çözüm.
  • Ege'de mevcut statünün devamı.
  • Deniz yetki alanları konusunda Türkiye’nin haklarına rıza gösterilmesi.

Kıbrıs’ta Türkleri yok sayarak, 12 mil ile Anadolu'yu Adalar denizinde hapsetmeye çalışarak, Türkiye’nin ve Kıbrıs’ın çevresindeki denizlerde Türkiye ve Türkler yokmuş gibi davranıp oldu bitti yaratarak, Türkiye ile sağlıklı ilişki kurulması beklenemez.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU