Evdeki bulgurdan olmamak

Doç. Dr. Ali Oğuz Diriöz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Değerli Independent Türkçe okuyucuları,

Son yıllarda Ortadoğu'daki çatışmalar, Ukrayna'daki savaş ve iklim krizinin derinleşmesi, bize hatırlatıyor ki: Türkiye gibi stratejik bir coğrafyada yer alan ülke için krizler istisna değil, bulunduğumuz coğrafyada bir gerçekliktir.

Bu durum, göçten tedarik zincirlerine, gıda arzından enerjiye kadar pek çok alanda kırılganlık yaratıyor.

Özellikle su, tarım, gıda ve enerji alanlarında güvenliğin sağlanması artık sadece ekonomik kalkınmanın değil, doğrudan ulusal güvenliğin bir meselesi hâline geldi.

Ancak bu stratejik alanlarda planlama yapılırken bazen "enerji ve maden" gerekçesiyle tarım alanlarının, su havzalarının ve zeytinliklerin feda edildiğine şahit oluyoruz.

Oysa "evdeki bulgurdan olmamak" tam da bu noktada anlam kazanıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Tarım alanları sadece ekonomik değil, ekolojik güvenliğin de belkemiğidir.

Bugün Türkiye'de hazırlık aşamasında olan bazı yasa teklifleri tarımı desteklemeyi hedeflese de mevcut yaklaşımda su ve tarım hâlâ ikincil meseleler gibi algılanıyor.

Oysa bütüncül bir "su-enerji-gıda kesişimi" (water-energy-food nexus) yaklaşımı, sadece çevreci bir bakış değil, ülke içi refahın ve dış politika etkinliğinin temel taşlarındandır.

Mevcut koşullarda tarım politikalarının sadece destek ve teşvik üzerinden değil, teknolojik dönüşüm üzerinden de şekillenmesi gerekir.

Çiftçilerin su kullanımında bilinçlendirilmesi, damla sulama gibi verimli yöntemlere erişimin sağlanması, drone teknolojileri ve dijital tarım uygulamalarının teşvik edilmesi şarttır.

Ancak bu dönüşüm "endüstriyel tarım" mantığıyla değil, sürdürülebilir, yerel üretici ve kooperatif odaklı bir anlayışla gerçekleştirilmelidir.

Burada toprağın altındaki madenlerin değeri elbette inkâr edilemez.

Ancak bu kaynakların çıkarılması sürecinde yaşanan iş kazaları ve çevre felaketleri, planlama ve denetim eksikliklerinin açık bir göstergesidir.

Eğer toprağın altını değerlendirirken toprağın üstünü gözden çıkarırsak, uzun vadede ne tarımda ne de çevre politikalarında başarı mümkün olabilir.
 


Gıda güvenliği konusuna dönecek olursak:

Türkiye'nin artan nüfusu, iklim krizinin etkileri ve bölgedeki jeopolitik istikrarsızlık, ülkenin hem kendi halkını doyurabilecek hem de kriz anlarında güvenilir bir tedarikçi ülke olarak öne çıkabilecek kapasiteye sahip olmasını zorunlu kılıyor.

Bu kapsamda daha verimli ve sürdürülebilir tarım politikaları hem iç istihdamı artıracak hem de Türkiye'nin dış politikada elini güçlendirecektir.

Rusya-Ukrayna savaşında "Tahıl Koridoru" örneği bize gösterdi ki, gıda güvenliği artık klasik bir "tarım meselesi" değil; uluslararası sistemde stratejik bir unsur hâline geldi.

Türkiye'nin FAO (Gıda ve Tarım Örgütü) ve WFP (Dünya Gıda Programı) gibi uluslararası yapılarla daha derin iş birlikleri geliştirmesi, milli tarım politikalarıyla bütünleştiğinde Türkiye'nin merkez ülke vizyonuna katkı sunacaktır.

Aynı şekilde, Avrupa Birliği ile ilişkiler de sadece göç, "Yeşil Mutabakat" ya da güvenlik ekseninde değil, sürdürülebilir tarım politikaları çerçevesinde de yeniden şekillendirilebilir.


Sonuç olarak, hem iç politika hem dış politika açısından tarım, su ve enerji güvenliği birer lüks değil, zarurî önceliklerdir.

Konya Ovası'ndaki obruklar, örneğinde olduğu gibi, ülkemizde artan kuraklık, erozyon ve su kaynaklarının tükenme riski, bu tehditlerin artık acil ulusal meseleler olduklarını gösteriyor.

Etkin ve planlı bir su-gıda-enerji yönetişimi, sadece ithalata bağımlılığı azaltmakla kalmaz; aynı zamanda Türkiye'yi krizlerin olduğu bir coğrafyada, istikrar ve tedarik merkezi olarak konumlandırır (tam manasıyla bir güvenli liman).

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın son yıllarda milli kaynaklara verdiği önem, kuşkusuz takdire şayan.

Ancak buna rağmen Meclis gündemine zaman zaman gelen ve zeytinlikleri tehdit eden yasa tekliflerini anlamlandırmakta güçlük çekiyoruz.

Enerjide bağımsızlık ve nadir toprak elementlerinden yararlanma arzusu anlaşılır; fakat bu büyük hedefler uğruna "evdeki bulgurdan olmayalım."

Çünkü su, gıda ve çevre güvenliği de en az enerji güvenliği kadar kritik birer milli güvenlik meselesidir.

 

 

Kaynaklar:

https://www.fao.org
https://www.wfp.org
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/tahil-koridoru-ve-turkiyenin-arabuluculugu/2882677
https://www.resmigazete.gov.tr
https://www.indyturk.com

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU