İran halklarının Şubat 1979 devrimi, Humeyni liderliğindeki grubun rejimine dönüştü.
Bu rejim etrafında oluşturulan mistik hava ve yaratılan "korku imparatorluğu", 13 Haziran'daki İsrail saldırısıyla trajik bir biçimde çöktü.
Savaşın sonu ne olursa olsun, 1979'da iş başına gelen Molla rejimi 13 Haziran'dan önceki durumuna geri dönemeyecek.
İsrail savaşı kendi evinden/sınırından İran'ın evine/sınırına taşıdı
İran rejimi, 46 yıldır kendisi için varlık sebebine dönüştürdüğü İsrail ile savaşını evinin dışında, farklı ülkelerde ve bölgelerde veriyordu.
13 Haziran itibarıyla bu dönem kapandı. Yeni merhaleye geçildi ve savaşın cephesi İran rejiminin evinin içine taşındı.
İranlı askeri yetkililer de geçmiş yıllarda bu gerçeği itiraf ediyor ve Suriye/Lübnan/Yemen/Irak'taki varlıklarını, savaşı "ev/İran" sınırından uzak tutma stratejisine dayandırıyorlardı.
Birçok askeri ve siyasi yetkili de kendilerine bir saldırı olması durumunda İran'ın içindeki halk değil Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'deki "direniş cephesi savaşçılarının" kendilerini savunacağını dillendiriyordu.
DMO komutanları, sayısız defa Kudüs Ordusunun İran dışında yaptığı askeri faaliyetleri övgüyle anlatıyor ve savaş cephesinin tüm bölge sathı olduğunu anlatıyorlardı.
Şimdi gelinen aşamada İran'ın askeri olarak zayıfladığını, cephe kaybettiğini ve kendini savunmak için evinin içine çekildiğini görüyoruz.
İsrail, ilk saldırıyı rejimin kalbine Tahran'a yaptı ve askeri komuta kademesinin neredeyse tümünü ortadan kaldırdı.
Askeri ve istihbari açından bakıldığında bu büyük bir olaydır.
İsrail, İran'ın "korku imparatorluğuna" son verdi
Bu bahiste bir diğer önemli nokta ise İran'ın askeri kapasitesinin abartıldığı gibi olmadığı ve "İsrail'i haritadan silecek füze teknolojisine sahip oldukları" iddiasının da psikolojik harp taktiği olduğunu gördük.
İsrail'in vurduğu darbeye karşılık İran şu ana kadar 600'den fazla füze attı ve Telaviv, Hayfa gibi şehirlerde kritik noktaları vurdu.
Bu saldırılarda İran, İsrailli sivilleri öldürdü fakat askeri bir kayıp henüz bildirilmedi.
O nedenle büyük iddialar şu ana kadar da lafta kalmıştır.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Öncelikle şunun altını önemle çizmemiz gerekiyor:
İsrail'in İran gibi Ortadoğu'nun her ülkesinde kolları bulunan bir rejime saldırması başlı başına büyük bir olaydır.
Ahtapot misali Lübnan, Suriye, Yemen ve Irak'a uzanan ve İsrail'i haritadan silecek silahlar geliştirdiği propagandasını yayan İran'ın hedef alınması sonuçtan bağımsız olarak kendi başına tarihi bir kırılma noktasıdır.
"Korku imparatorluğu"nun yıkılmaya başladığı yer de tam olarak burasıdır.
Çelişkili gibi gelse de esasında İran rejimini yıkıma götürecek faktör de budur.
Yani ilk etapta, İrani olmanın bir gereği olarak rejimin İsrail saldırılarına karşı sahiplenilmesi fakat sonrasında rejimin aslında korkulduğu gibi güçlü ve yıkılmaz olmadığı algısının yerleşmesi.
Rejimin yıkılabileceği kanaati yeni gösterilerin temel hareket noktası olacaktır.
Halk, daha organize ve hedef odaklı hareket edildiğinde rejimi çökertebileceklerini gördü ve sokaklara bu motivasyonla çıkacaktır.
İran proxylerinin savaştaki rolü ve potansiyelleri
İran'ın İsrail ile savaşında güvenebileceği proxy örgütleri halihazırda kendi krizle baş etmeye çalışıyor.
Zaten İsrail de o proxyleri iyice zayıflattıktan sonra karşı cephenin ana merkezini-Tahran'ı hedef aldı.
Suriye'de kendisine alan açacak bir Esed rejimi yok artık.
Lübnan'da İsrail'e karşı savaşan Hizbullah'a askeri, lojistik destek sağlayacak Esed yok.
İsrail'e karşı ilk cephe hattını oluşturan ve sıkıştığında daha az zayiat ve masrafla misillemede bulunacağı Suriye toprağı kendi elinde değil artık.
Lübnan'da Hizbullah'ın karizmatik ve kitleleri harekete geçirecek Nasrallah gibi lideri yok.
Hizbullah'ın savaş kabiliyeti zayıflatıldı ve askeri ile istihbari açıdan beli kırıldı.
Hizbullah'ın yeniden toparlanması ve İsrail'e karşı etkili savaş verebilecek duruma gelebilmesi yılları alır.
Lübnan'ın diğer kesimleri buna izin verir mi o da ayrı bir tartışma.
Yemen'de Husiler artık sadece İsrail'in değil ABD ve İngiltere'nin de hedefinde.
Öncesinde zaten Suudi Arabistan bütün ekonomik ve askeri gücüyle Husilere karşı savaş veriyordu.
Buradaki cephe alabildiğinde genişledi ve Husilerin varlığını koruması mümkün olsa da mevcut halleriyle kalmaları ihtimal dışı.
Irak savaş yorgunu ve toparlanma sürecinde.
Şii gruplar arasındaki derin ayrışmalar ve iktidar kavgaları buradaki suların kolay kolay dinmeyeceğinin işareti.
İran'a direkt bağlı olan Irak Hizbullahı ve Nuceba Hareketi gibi istisna grupların dışında ABD ile karşı karşıya hevesli kimse görünmüyor.
Herkes konumunu sağlamlaştırmaya ve konfor alanını genişletme arayışında.
O nedenle muhtemel bir savaşa çok angaje olmaya hazır değiller.
İran için tek çıkış yolu müzakere masasının acilen kurulması
İran rejiminin şu an en çok istediği şey Fransa, İngiltere ve Almanya'nın da dahil olacağı, BM'nin gözetiminde ABD ile 2015'teki gibi bir müzakere masasının kurulması ve anlaşma sağlanması.
Bu durumda halkın da biriken gazı alınmış ve şu an karşı karşıya bulunduğu kırılgan zemin de aşılmış olur.
İsrail saldırılarından sonra halkın ekonomik, sosyal ve siyasi alanda yaşayacağı kısmi rahatlama rejime yönelik arayışlarını da erteleyecek ve Molla Yönetimi de toparlanmak için zaman kazanmış olacaktır.
İran Dışişleri Bakanı Erakçi, İstanbul'da katıldığı İİT toplantısında tam olarak şunu söyledi:
2015'teki gibi müzakereli bir çözüme kesinlikle hazırız.
Bu da rejimin ihtiyaç duyduğu şeyi göstermesi açısından çok manidardır.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish