İran'ın savunma paradoksu: Devrim Muhafızları ve ordu arasındaki çatlak stratejik zafiyetlere kapı aralıyor

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Vahid Salemi/AP

Bölgede tansiyonun giderek yükseldiği, İsrail'in hedefli operasyonlarının derinleştiği bir dönemde, İran'ın savunma yapısının kökenlerindeki bir paradoks daha net biçimde gün yüzüne çıkıyor:

Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ile düzenli ordu (Arteş) arasındaki ikili yapı.

Son 13 Haziran 2025'te üst düzey askeri komutanların ve nükleer bilimcilerin hedef alınması, Tahran'ın bu yapısal zafiyetlerinin operasyonel alandaki vahim sonuçlarını bir kez daha acı bir şekilde gözler önüne serdi.


Devrimin mirası ve derinleşen ayrım

1979 İslam Devrimi'nin bir mirası olarak ortaya çıkan bu ikili askeri yapı, başlangıçta rejimi koruma ve devrimci idealleri sürdürme misyonuyla Devrim Muhafızları'nı doğurdu.

Düzenli ordu Arteş ise, Şah rejimine olan tarihsel bağı nedeniyle rejimin güvenini tam olarak kazanamamış, adeta bir "şüphe bulutu" altında kalmıştır.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu güvensizlik, kaynak dağılımından doktriner yaklaşımlara, operasyonel sahadan stratejik planlamaya kadar her alanda DMO lehine çarpık bir denge yaratmıştır.

Arteş, geleneksel bir ordu olarak ülkenin sınırlarını savunma, konvansiyonel tehditlere karşı koyma ve klasik askeri operasyonlar yürütme misyonunu üstlenirken, Devrim Muhafızları rejimin iç güvenliğini, ideolojik saflığını ve özellikle dışarıdaki "direniş ekseni"ni yönetme görevini üstlenmiştir.

Ancak bu görev tanımları zamanla iç içe geçmiş, hatta üst üste binmiştir.

Devrim Muhafızları, sadece askeri bir güç olmaktan çıkarak, siyasetten ekonomiye, istihbarattan teknoloji geliştirmeye kadar devletin her kademesine nüfuz eden devasa bir imparatorluğa dönüşmüştür.
 

İran Devrim Muhafızları Ordusu, 1979 İran devriminden sonra İran'ın İslami sistemini savunmak amacıyla kuruldu / Fotoğraf: EPA
İran Devrim Muhafızları Ordusu, 1979 İran devriminden sonra İran'ın İslami sistemini savunmak amacıyla kuruldu / Fotoğraf: EPA

 

Komuta karmaşası ve kaynak israfı

Bu ikili yapının en belirgin zararlarından biri, komuta ve kontrol zincirindeki karmaşadır.

Rehber'e doğrudan bağlı olan DMO ile Savunma Bakanlığı'na ve Cumhurbaşkanlığı'na bağlı olan Arteş arasında net bir hiyerarşi bulunmamaktadır.

Kriz anlarında veya büyük ölçekli operasyonlarda bu durum, koordinasyon eksikliğine, yetki karmaşasına ve karar alma süreçlerinin yavaşlamasına neden olabilmektedir.

Özellikle İsrail gibi çevik ve teknolojik olarak üstün bir düşman karşısında, bu yavaşlık ölümcül sonuçlar doğurabilmektedir.

Kaynak dağılımındaki eşitsizlik de ciddi bir zafiyet kaynağıdır.

Bütçenin ve modernizasyon çabalarının büyük bir kısmı DMO'ya yönlendirilirken, Arteş'in ihtiyaçları göz ardı edilmektedir.

Bu durum, düzenli ordunun ekipman, eğitim ve teknoloji açısından geri kalmasına yol açmakta, dolayısıyla ülkenin konvansiyonel savunma kapasitesini zayıflatmaktadır.

İki ayrı orduya sahip olmak, kaçınılmaz olarak kaynakların tekrarlanmasına, altyapı maliyetlerinin artmasına ve genel bir israfa yol açmaktadır.

Aynı görevi üstlenebilecek iki ayrı teşkilat, birbirleriyle rekabet ederken, ülkenin genel savunma bütünlüğünü aşındırmaktadır.
 

Devrim Muhafızları'nın 190 binden fazla aktif personeli olduğu tahmin ediliyor / Fotoğraf: AFP
Devrim Muhafızları'nın 190 binden fazla aktif personeli olduğu tahmin ediliyor / Fotoğraf: AFP

 

Doktriner ayrılıklar ve operasyonel uyumsuzluk

DMO'nun "asimetrik savaş" ve "direniş ekseni" stratejilerine odaklanması, Arteş'in konvansiyonel askeri doktrininden farklılaşmasına neden olmuştur.

Bu doktriner ayrılık, ortak operasyonel planlama ve icrada ciddi uyumsuzluklara yol açmaktadır.

Örneğin, büyük çaplı bir hava savunma operasyonunda veya balistik füze saldırısına karşı koymada, iki kuvvetin farklı eğitim standartları ve operasyonel felsefeleri, entegre bir savunma kalkanı oluşturulmasını zorlaştırmaktadır.

13 Haziran saldırısında İran'ın derinliklerindeki stratejik hedeflerin vurulması ve hava savunma sistemlerinin bypass edilmesi, bu uyumsuzluğun acı bir göstergesi olmuştur.

Hava savunma sistemlerinin tek elden ve entegre bir şekilde yönetilememesi, İsrail'in hava operasyonlarının başarısında kilit rol oynamış olabilir.


Liyakat yerine sadakat: Zafiyetin derinleşen gölgesi

DMO'nun siyasi ve ideolojik karakteri, atamalarda liyakat yerine rejime olan sadakatin önceliklendirilmesine yol açmaktadır.

Bu durum, üst düzey askeri pozisyonlara, deneyim ve stratejik bilgi birikiminden ziyade ideolojik bağlılığı güçlü kişilerin gelmesine neden olabilmektedir.

Oysa modern savaşta ve istihbarat mücadelesinde, en üst düzeyde profesyonellik ve liyakat vazgeçilmezdir.

Bu zafiyet, Mohsen Fahrizadeh gibi kritik nükleer bilimcilerin, Kasım Süleymani gibi karizmatik komutanların ve son olarak Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri ile DMO Komutanı Hüseyin Selami gibi üst düzey liderlerin suikastlara kurban gitmesinde, istihbarata karşı koyma mekanizmalarının yetersiz kalmasında etkili olmuştur.

Sadakatin önceliklendirilmesi, operasyonel etkinliği düşürmekte, nitelikli personel eksikliğini derinleştirmekte ve kurumsal hafızanın aktarımını zayıflatmaktadır.


Rejimin bekası mı, ülke savunması mı?

İran'daki bu ikili yapı, bir noktada "rejimin bekası" ile "ülke savunması" arasındaki bir gerilimi de yansıtmaktadır.

DMO'nun öncelikli görevi rejimi iç ve dış tehditlerden korumak iken, Arteş'in görevi konvansiyonel bir güç olarak devleti dış tehditlere karşı savunmaktır.

Ancak bu iki görev, özellikle bölgesel çatışmaların ve iç karışıklıkların arttığı dönemlerde çakışmakta ve birbirini zayıflatmaktadır.

Rejim, iç istikrarını sağlamak adına DMO'ya daha fazla yetki ve kaynak aktarırken, bu durum ülkenin genel savunma kapasitesini, uluslararası standartlarda rekabet edebilirliğini ve modernizasyon çabalarını olumsuz etkilemektedir.


Sonuç olarak, İran'ın savunma yapısındaki ikiliğin, Tahran'ın stratejik zafiyetlerinin temel taşlarından biri olduğu açıktır.

Komuta karmaşası, kaynak israfı, doktriner farklılıklar ve liyakat yerine sadakatin getirdiği operasyonel yetersizlikler, ülkeyi bölgesel tehditler karşısında daha kırılgan hale getirmektedir.

13 Haziran saldırısının da gösterdiği gibi, bu yapısal sorunlar giderilmedikçe, İran'ın savunma kapasitesi tam potansiyeline ulaşamayacak ve kritik kayıplar vermeye devam edecektir.

Tahran'ın stratejik savunmasını güçlendirmek istiyorsa, bu köklü paradoksu ele alması ve modern bir askeri yapıya geçiş için cesur adımlar atması gerekecektir.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU