Son yıllarda İran ile İsrail arasında yaşanan gerilimler, klasik vekil savaşların ötesine geçerek doğrudan çatışmalara ve karşılıklı saldırılara evrildi.
Bir dönem siber saldırılarla ve suikastlarla sınırlı kalan "gölge savaş" dinamikleri, artık balistik füze atışları ve büyük çaplı hava harekâtlarıyla açık bir çatışma hâline dönüşmüş durumda.
Bu dönüşüm, bölgesel ve küresel aktörlerin pozisyonlarını yeniden şekillendiren, Ortadoğu'nun jeopolitik haritasını derinden etkileyen bir süreci tetikledi.
Bu yazı, 2019'dan 2025'e kadar İran-İsrail hattında yaşanan önemli olayları kronolojik olarak ele alarak bu gerilimin nasıl tırmandığını anlamayı amaçlıyor.
2019: Silah hatları ve gemi savaşları
İsrail 2019 yılında, İran'ın Irak üzerinden Suriye ve Lübnan'a silah sevkiyatı yaptığını öne sürerek, bölgedeki bazı hedeflere hava saldırıları düzenledi. Bu saldırılar, özellikle İran destekli Hizbullah'a yönelikti.
Tel Aviv yönetimi, İran'ın Suriye'de kalıcı bir askeri varlık kurmasını "kırmızı çizgi" ilan etmişti.
Bu hava saldırıları, İsrail'in "Intermarium" olarak adlandırdığı, İran'ın Lübnan'a kadar uzanan kara köprüsünü kesme stratejisinin bir parçasıydı.
Aynı yıl içinde İsrail, İran'a ait olduğu düşünülen petrol ve silah taşıyan gemilere de saldırılar gerçekleştirdi.
Akdeniz ve Kızıldeniz'de yaşanan bu deniz olayları, daha sonra "gemi savaşı" olarak tanımlanacak yeni bir cepheyi başlattı.
Bu deniz çatışmaları, küresel enerji tedarik hatları üzerinde potansiyel bir tehdit oluşturarak uluslararası gemi taşımacılığı sigorta maliyetlerini artırdı ve uluslararası toplumun dikkatini bu yeni cepheye çekti.
2020: Nükleer bilim insanına suikast
İran'ın nükleer programının mimarlarından olan Mohsen Fahrizadeh, Kasım 2020'de Tahran yakınlarında uzaktan kumandalı bir silahla suikasta uğradı.
İran doğrudan İsrail'i suçladı; Tel Aviv ise olay hakkında resmî açıklama yapmaktan kaçındı.
Ancak İsrail medyası ve Batılı istihbarat kaynakları, bu operasyonun Mossad tarafından gerçekleştirildiğini ima etti.
Bu olay, İran'ın nükleer programına karşı yürütülen örtülü savaşın en çarpıcı örneklerinden biri olarak kayıtlara geçti.
Fahrizadeh suikastı, İran'ın nükleer kapasitesini geliştirmeye yönelik çabalarını yavaşlatmayı amaçlayan İsrail'in uzun süredir devam eden sabotaj ve suikast kampanyasının bir parçası olarak değerlendirildi.
Bu suikastın ardından İran, nükleer programını daha da hızlandırarak uranyum zenginleştirme oranlarını artıracağını duyurdu ve nükleer tesislerinin güvenliğini artırma yönünde adımlar attı.
2021: Deniz savaşının genişlemesi
Bu yıl, iki ülke arasında denizlerde yaşanan çatışmalar belirginleşti.
İsrail'e ait bir ticari gemi, Umman açıklarında bombalı saldırıya uğradı.
Kısa süre sonra İran da kendi kargo gemisinin İsrail tarafından hedef alındığını duyurdu.
Kızıldeniz'deki İran donanmasına ait bir gemiye yönelik mayın saldırısının da İsrail kaynaklı olduğu iddia edildi.
Bu olaylar, sivil gemiler ile askeri varlıklar arasındaki farkın iyice silikleştiği bir çatışma biçimini gözler önüne serdi.
Denizlerdeki bu gerilim, uluslararası denizcilik güvenliğini tehdit etme potansiyeli taşıyor ve Süveyş Kanalı ile Bab el-Mendeb Boğazı gibi kritik deniz geçiş yollarının güvenliği konusunda endişeleri artırıyordu.
2022: Suikastlar ve zehirlemeler
Mayıs 2022'de İran Devrim Muhafızları'na bağlı bir suikast ve kaçırma biriminin komutanlarından Albay Seyyad Hodayi, Tahran'da motosikletli saldırganlar tarafından öldürüldü.
İsrail, saldırıdan sonra Amerika'ya bu operasyonu kendilerinin gerçekleştirdiğini bildirdi.
Aynı ay içinde, iki İranlı bilim insanı -bir havacılık mühendisi ve bir jeolog- gıda zehirlenmesi sonucu hayatını kaybetti.
İran, bu ölümlerin arkasında İsrail'in olduğunu öne sürdü.
İsrail bu suçlamalara karşı sessiz kaldı.
Bu olaylar, İran içindeki İsrail istihbarat faaliyetlerinin boyutunu ve İran'ın karşı istihbarat zafiyetlerini gözler önüne serdi.
İran, bu tür saldırılara karşı misilleme tehdidinde bulunarak gerilimi daha da tırmandırdı.
2023: 7 Ekim ve bölgesel yangın
7 Ekim 2023'te Hamas'ın İsrail'e yönelik sürpriz saldırısı, Gazze'de büyük bir savaşı tetikledi.
Hamas'ın İran'dan uzun süredir destek aldığı biliniyor; Tahran yönetimi ise doğrudan bir rol üstlendiğini reddetti.
Buna rağmen Hizbullah (Lübnan) ve Husiler (Yemen) gibi İran destekli diğer aktörler de çatışmaya dâhil oldu.
İran'ın rolü konusunda kesin deliller olmamakla birlikte, İsrail kamuoyu ve hükümeti, bu saldırıların arkasında İran'ın "stratejik yönlendirmesinin" olduğunu savundu.
Bu durum, İran'ın "direniş ekseni" adı verilen vekiller ağı aracılığıyla İsrail'i çeşitli cephelerden kuşatma stratejisinin bir parçası olarak görüldü.
Yıl sonunda İsrail, Suriye'de İran'a ait olduğu belirtilen bir askeri hedefe hava saldırısı düzenledi.
Bu saldırıda üst düzey bir İranlı komutan öldürüldü.
Bu saldırılar, Gazze savaşının bölgesel bir tırmanma potansiyelini açıkça ortaya koydu ve ABD'nin bölgedeki askeri varlığını artırmasına neden oldu.
2024: Büyük patlamalar ve misillemeler
Nisan 2024'te İsrail, Şam'daki İran büyükelçiliğine yönelik dikkat çekici bir saldırı düzenledi.
3 üst düzey İranlı komutan ve 4 Devrim Muhafızı subayı bu saldırıda hayatını kaybetti.
Bu olay, diplomatik tesislerin doğrudan hedef alınması açısından oldukça sıra dışıydı.
İran bu saldırıya karşılık, 300'den fazla füze ve İHA ile İsrail'e karşı büyük bir operasyon gerçekleştirdi.
Ancak bu saldırıların büyük bölümü İsrail hava savunma sistemleri tarafından bertaraf edildi.
Aynı yıl içinde İsrail, İran'daki nükleer tesisleri koruyan hava savunma sistemlerine yönelik hava saldırıları gerçekleştirdi.
İran'ın Rusya'dan satın aldığı gelişmiş S-300 bataryalarının bu saldırılarda hedef alındığı açıklandı.
Temmuz ayında, Hamas'ın siyasi lideri İsmail Haniye Tahran'daki bir konukevinde patlamayla öldürüldü. İsrail bu suikastı üstlendi.
Eylül ayında ise İran'ın Lübnan Büyükelçisi elektronik saldırıya uğradı ve bir gözünü kaybetti.
Aynı günlerde yüzlerce elektronik cihaz eş zamanlı saldırıya uğradı.
İran, bu saldırıların "yeni nesil dijital harp" örnekleri olduğunu açıkladı.
Eylül sonunda, İsrail, Hizbullah lideri Hassan Nasrallah'ı Beyrut'ta hava saldırısıyla öldürdü.
Bu, İran'ın doğrudan intikam sözü verdiği bir gelişmeydi.
2025: Diplomasi, fakat yeni fay hatları
2025'in ilk aylarında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, yeniden seçilen ABD Başkanı Donald Trump'a İran'ın nükleer tesislerine yönelik ortak bir saldırı önerdi.
Ancak Washington, bu öneriyi aylar süren değerlendirmelerin ardından reddetti ve diplomasi yolunu tercih etti.
Tahran da uranyum zenginleştirme faaliyetlerini durdurmayı reddetse de nükleer müzakereler devam etti.
Ancak 12 Haziran 2025'te, İsrail'in İran'daki bir nükleer tesise düzenlediği büyük çaplı saldırı, süregiden müzakereleri tehdit etti.
Bu saldırıda dikkat çeken hususlardan biri, İsrail'in operasyon için Suudi Arabistan hava sahasını kullanmış olmasıydı.
Bu durum, 2023'te Çin arabuluculuğuyla başlatılan Suudi-İran normalleşme sürecinin ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi.
İran kamuoyunda büyük yankı uyandıran bu gelişme, Riyad'ın pozisyonunu yeniden sorgulanır hâle getirdi.
Suudi yetkililer bu konuda resmî bir açıklama yapmasa da İsrail'in saldırı rotası üzerindeki hava sahasının geçici olarak açıldığı çeşitli istihbarat kaynaklarınca doğrulandı.
Riyad yönetiminin bu tavrı, İran'ın bölgedeki etkisine karşı Suudi Arabistan'ın hâlâ stratejik kaygılar taşıdığını; hatta İsrail ile örtülü bir koordinasyona açık olabileceğini ortaya koydu.
Öte yandan bu durum, İran'ın bölgedeki yalnızlığını pekiştirirken, Körfez ülkelerinin pozisyonunu daha karmaşık ve çok yönlü hâle getirdi.
Bu olay, gelecekte bölgedeki ittifak dinamiklerinin nasıl değişebileceğine dair önemli bir sinyal verdi ve ABD'nin bölgedeki diplomasi çabalarının ne kadar zorlu olduğunu gösterdi.
Sonuç: Gölgeden savaş alanına, yeni ittifaklara
İran ve İsrail arasındaki çatışmalar artık sadece bu iki ülkenin değil, Ortadoğu'daki tüm aktörlerin stratejik hesaplarını etkileyen bir jeopolitik mücadeleye dönüşmüş durumda.
2019'dan bu yana suikastlar, misillemeler, elektronik saldırılar, füze atışları ve hava harekâtları ile devam eden süreç; 2025'e gelindiğinde bölgesel ittifakların test edildiği ve beklenmedik yönlere evrildiği bir safhaya ulaştı.
Suudi Arabistan'ın İsrail'e dolaylı destek veren tavrı, bölgesel ittifaklar bağlamında yeni bir dönemin işaret fişeği olabilir.
Riyad'ın, İran'la diplomatik temaslara rağmen Tahran'a sınırsız güvenmediği ve özellikle nükleer silahlanma ihtimali karşısında İsrail'le örtülü işbirliğine açık olduğu anlaşılıyor.
Bu gelişme, İran'ın hem askeri hem diplomatik alanda çevrelenme hissini daha da artıracaktır.
İsrail'in önleyici saldırı doktrini ile İran'ın asimetrik yanıtları arasındaki denge hâlâ kırılgan.
Fakat artık bu çatışmanın yalnızca iki taraflı olmadığını, Körfez monarşilerinden büyük güçlere kadar geniş bir oyuncu kümesini içine aldığını söylemek gerekiyor.
Ortadoğu'da kartlar yeniden karılıyor ve Tahran-Tel Aviv hattındaki gerilim, bu yeni oyunun en patlayıcı cephesini oluşturuyor.
Bu karmaşık dinamikler, bölgenin gelecekteki istikrarı ve güvenlik dengesi üzerinde büyük bir etki yaratmaya devam edecektir.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish