Daha önce Çin İzlenimlerim ve Orta Asya İzlenimlerim olarak yazdıklarımdan sonra, şimdi de Amerika Birleşik Devletleri İzlenimlerimi yazıyorum. Bu izlenimlerde daha ziyade, ABD sisteminin analizi ve dünya sistemi içindeki yeri bağlamında değerlendirilebilecek konular içerilmekte, politika ve sosyo-ekonomik açıklamalara yer verilmektedir.
Daha öncekilerde de ifade ettiği gibi, elbette her türlü konuyu içermek mümkün olmayacağından, seçtiğim bazı hususları paylaşacağım.
Bu yazıda ele aldığım başlıklar şunlar olacak: Kültür, İnsan ve Sistem, Rasyonel Bakış, Politika, Politika ve Hassasiyetler, Uyanık İlericiler, Özgürlük ve Mülkiyet, Sosyal Düzen, Bilim, Gelişme Alanları, Doğa, Ulaştırma, Organizasyon, İş Sistemi, Büyük Sermaye, Yeni Sömürgecilik, Ulusal ve Küresel, Yozlaşma, Sonuç.
Kültür
Yıllar öncesinden başlayayım. İlk Lockeed Martin’in Colorado’daki tesislerine gittiğimde yetkili şöyle önerdi, “Bu bölge, Yerlilerin ana merkezlerinden çok önemli bir yer, seni onların yaşadıkları yerlere götüreyim.” Beraber gezdik. Burası Arapoho bölgesiymiş. Arapoholar Kızılderili kabilelerinin en saygın topluluklarındanmış. Oldukça ilgimi çekti.
Kızılderililerin ataları Asya’dan göç etmişlerdi (Bering bölgesini geçişleri 25 bin yıl önce, aşağıdaki haritada gösterilmektedir).
Bering bölgesini geçen Asyalılar kuzeyden güneye ilerleyerek Amerika kıtasının çeşitli noktalarında varlık göstermişlerdi. İki kıtayı birleştiren bu boğazın o dönemlerde buz kütlesiyle bağlı olduğu düşünülüyordu.
Amerika kıtasında Mayalar ve İnkalar bilinen kadim uygarlıklardı. Aynı dönemlerde kadim uygarlıklar Asya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da büyük yapılar inşa ediliyorlarken, birbirleriyle irtibatlı olmayan Orta ve Güney Amerikalıların da benzerlerini inşa etmeleri oldukça ilginçti.
Hatta bugün yediğimiz birçok sebze ve meyveyi bu kadim uygarlıklar üretmişlerdi. Mayaların yükselme devri MS 600’ler ve İnkaların yükselme devri ise MS 1.200’ler olarak bilinmekteydi.
Aklımdan geçen soru şuydu: Orta ve Güney Amerika’da kurulabildi de neden Kuzey Amerika’da böyle bir kadim medeniyet kurulamadı? Eğer Kuzey Amerika’ya ayak basan Avrupalılar, karşılarında bu toprakların geneline hâkim olan bir medeniyetle karşılaşsaydılar, acaba durum nasıl gelişirdi?
Oysa, aşağıdaki haritada da görüldüğü gibi, Kuzey Amerika’da onlarca Yerli kabile vardı. Bunlar bir araya gelip, İnka veya Maya gibi bir devlet kuramamışlardı, kentler, kültürler meydana getirememişlerdi. Her biri ayrı yaşamayı tercih etmişti veya bu kadarını yapabiliyorlardı.
Sorun da bu olmalıydı! Organize olabilmek, bir arada yaşama kültürünü geliştirebilmek, belli maddi değerleri üretebilecek türden elbirliğiyle hareket etme becerisini gösterebilmek… Bu gibi konularda eksikler olmalıydı. Yukarıdaki sorumun cevabı da buna benzer şeylerdi.
Aslında su, toprak, maden, vs. her şey var bu topraklarda. Çok zengin. Ama bazı şeyler eksikti: O da birlikte yaşama ülküsü, dayanışma, koordinasyon ve işbirliği…
Arada geçen yaklaşık 15 bin yıl idi. Bu uzun zaman içinde Kuzey Amerika’daki Yerliler egemen bir medeni güç oluşturamamışlardı. Amerika’nın kolonizasyonu 1492 yılı sonrasında başladı. Avrupalılar buraya okyanusu aşarak gelmişlerdi. Bu başlı başına büyük bir meseleydi. Avrupalılar karşılarında kabileler halindeki Yerlileri görmüşlerdi. Onlarla baş etmek Avrupa’da göç edenler için zor olmamıştı. Zor olan Avrupa’dan yola çıkacak şartları yaratmak ve okyanusu geçmekti.
Gerçi Orta ve Güney Amerika’da medeniyet vardı da ne oldu? Yerlilerden fazlasıyla güçlü olan Avrupalılar neler yapmışlardı? Onları öldürmüşlerdi. Zenginliklerini çalmışlardı. Bu aci bir gerçekti.
Peki Kuzey Amerika’ya ayak basan Avrupalılar ne tür imkanlarla donanmışlardı? Avrupa’daki her bir gelişme bu yeni dünyaya gemilerle nasıl taşınabilmişti?
Hareket iki yönlüydü: Koloniciler hem kaynak getirmişlerdi hem de Avrupa’ya buradan ne varsa götürmüşlerdi, domates, biber dahil, altın ve gümüşe varıncaya kadar…
Dönelim soruya, neleri beraberlerinde getirmişlerdi? Örneğin fizik, kimya, matematik, jeoloji, bilim, enstitüleşme, şirketleşme, matbaacılık, yazılı hukuk, gazetecilik, madencilik, tarım, işletme, ekonomi, felsefe, ithalat-ihracat, gümrük, liman işletmeciliği, para basma, bankacılık, sigortacılık, Sanayi Devrimi ile beraber demiryolları, telgraf, telefon… Ama önemlisi rasyonelite, ulus fikri, modernleşme yolu… Elbette koloni kurma ve sömürgecilik, bunu yapmak için bile geliştirilen bir takas ve değer hesaplama fikri…
Amerika’ya göç edenler ilk başlardan itibaren basit de olsa kent ve kale kurma becerisini, dayanışmayı ve karar verme mekanizmalarını oluşturmuşlardı.
Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk’un Londra Borsası 1801’de kurulmuştu, New York Borsası ise 1817’de. Demek ki yeni kurulan bir ülke olan ABD’de, borsa gibi ileri bir yatırım sistemi neredeyse Avrupa’ya yakın zamanlarda kurulabilmişti.
Dikkate değer gördüğüm bir konu daha var, 1913 yılında ne oldu da İngiltere’den zengin aileler paralarını alıp Amerika Birleşik Devletleri’ne taşımışlardı? Aynı yıl Federal Reserve (FED) kuruldu. Peşinden 1914 Birinci Dünya Savaşı başladı. Avrupalı Kapitalistler paralarını neyi düşünerek bu yeni dünyaya taşımışlar, kendilerini ve zenginliklerini emniyete almayı hesap edebilmişlerdi? Ama böyle olmuştu! Birleşik Krallık zayıflamış, Amerika Birleşik Devletleri yükselmişti.
Bu noktadan itibaren baktım bugünkü Amerika Birleşik Devletleri’ne. Bu ifadeleri, çerçeveyi ortaya koymak için sıraladım.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Benim konu ettiğim, dünyada neler oluyor, etkileşimler ne yönlerden gelişmekte ve ABD’de Demokratlar (solcular) veya Cumhuriyetçiler (sağcılar) nasıl birbirlerini etkilerler? Bunları takip ettim. Güncel politik konular gelir-geçer, kalıcı hususlarla ilgilenmek daha iyidir diye düşündüm. Benim için dünya, ülke, medeniyet, değerler sistemi, büyük değişimler ve bunlarla ilgili politikalar önemliydi.
Örneğin, 47. ABD Başkanı Donald Trump ve ekibi, “vatandaş bile olsalar bu ülkeye karşı olanları istemiyoruz,” diyordu. ABD nasıl bir yerdi? Her coğrafyadan göçmen almaktaydı. Kuruluşundan itibaren bakılırsa, ABD demek, “göçmenler ülkesi” demekti. Peki neden bugün Cumhuriyetçi iktidar, “Amerikan sistemine uygun olmayanları sınır dışı ederim, çünkü bazı göçmeler ve vatandaşlık verdiklerimiz bizi zayıf düşürüyorlar” diyordu.
Sistem ölçüsünde şu var, halen dünyanın en önde giden bir başat gücü, çok büyük zenginliklerin içinde olduğu bir yapı, cazip çok noktası var, eksik de olsa demokrasiyle yönetiliyor ve bir başka örneği yok. Ama zaafları kendi kurallarının bugüne yansımasıyla doğal bir şekilde belirmeye başladı. Büyük uygarlıkların öyküleri buna benzerdir. İçerikler farklıdır ama süreçler benzerdir.
İnsan ve sistem
Amerika Birleşik Devletleri’nde sistem nasıldır? En önemli özellik, kazancın arttırılmasıdır, kâr odaklıdır (kâr maksimizasyonu). Bunun için akla ihtiyaç var. Çünkü, her zaman için bu hedefi en verimli şekilde takip etmek şart ve alınan kararlar sonucu etkilemektedir. Akılla ilgili ihtiyacı belirttim, bunun için ise; kusursuz rasyonellik, sınırsız bilişsel kapasite, mükemmel (çok, akan, doğru, artan, işlenen…) bilgi gerekli, buna karşılık, kişisel çıkarlar daraltılmalı ve tercihler tutarlı hale getirilmelidir. Önyargı ve dogma kabul edilemez.
Birey güçlü olmak, bilinçli olmak, sisteme entegre olmak zorundadır. Bunun ekosisteminde birey hangi noktadan hangi noktaya gidebileceğini net ve şeffaf bir biçimde görebilmelidir. Dolayısıyla bu bir “rekabet” şartıdır!
Rekabette birey, genel ekosistemde ve kendi alanında gelişme gösterecektir, buna zorunludur.
Eğer bir sistem düşünülüyorsa, bunun gelişimi kendini döngüsel biçimde tamamlayabilmelidir. Neticede bu sistemde tercihler ve elde edilecekler var. Hedef, plan-program, sonuç, kontrol gibi bir sistem özelliklerinde işlem yaparken, biri ile diğeri arasındaki koordinasyon ve işbirliği, anlaşma, hukukilik, şeffaflık, vs. tam olmak zorundadır. Başka türlü olabilir mi? Örneğin, bir saatin çarkları nasıl işler ve zamanı doğru gösterebilir, öyle değil mi?
Fakat sahip olunanı nasıl yenileyeceksiniz? 40 yıllık ürün, hani olur ya, eskir. Bunun sistemli biçimde yenilenmesi gerekir. Yani çalışan sistem her seferinde belirli bir periyodda daha ekonomik, kolay, piyasada karşılığı olan, hesaplı ve önemlisi kazandırır olacak ise, işte bu garanti edilmelidir, “kendini gerçekleyen ekosistem” böyle bir şeydir.
Bu sistem şirketleşmeyi, yeterli motivasyonu ve finansı yaratabilmesi, şirketlerin ürünlerini tüm dünyaya yayabilmesi ve bütün bunları kendiliğinden, ortamında yeşermesi şeklinde gerçekleşmesi gerekir. Buna “değer üretmek” de denebilir.
Sürekli değer üreten bir sistem düşünün. Değerler kendi ürünleriyle ve kazançlarıyla zaten öndedir, ama bir de şirketin değerlemesi gerekmektedir. Bunlar değerden bir üretme sistematiğini gerektirir işlerdir.
Her bir birey zorlanmadan, kendi kararlarıyla ve kendi fırsatlarını yaratabilecek önerileriyle ortaya çıkabiliyor mu?
Evet. Konu da bu! Sistem bireyleri frenlememeli, baskılamamalı, önünün açık olduğunun garantisini sunmalıdır. Yani aklı olan ve sistemi iyi kullanan biri, erken yaşlardayken bile değer üretir ise büyük miktarlarda para kazanabilir, buluşlar yapabilir, yeniliklerle insanlara gelişme imkânı verebilir ki bunun örneklerini saymamayım.
İş insanı veya girişimci, her işlem ve karardan kazanç elde etmeye çalışır. Örneğin, üretkenliği en üst düzeye çıkarmak için, belirlediği ve çoğunlukla geliştirilmiş biçimde bilinen operasyonları sistemleştirebilir. Burada kazanç önemli olduğundan piyasa dalgalanmaları gereği kararlar alır, az işçi, az üretim veya tersi gibi. Başka örnekler de görülebilir.
Bu, değeri üretir, sonra gerekli görürse borsaya verir, başka değerleri üretir, parasını elinde tutar, doğru yatırım anını kullanır, ama hepsi parayı çoğaltmak için düşünülen konulardır. Hatta şu da var, şirket zarar ediyor, başka bir şirket satın alınmak suretiyle stratejik adım atılabilir. Piyasa, hukuk, şartlar çok iyi takip edilir, rasyonel ve yaratıcı kararlar burada çok işe yarar.
Bu aynı zamanda çok iş gücü yaratmak, çok kazanmak ve çok büyümek demektir. Bunlar ekonomik büyümenin içindeki meselelerdir. Bu sistemde aklını kullanan patron, biraz kullanan ise taşerondur. Tercihler, kapasiteler, vs. bu çözümlemeyi getirir.
Ekonomik-insan biçiminin olduğu sistemde, yani rasyonel sistemde, gelirler de ürünlerin fiyatları da büyüklüğü yaratan hesapların içindedir. İnsanların değeri arttıkça kazançları da artar. Buna bağlı maliyetler de artar.
Buna karşılık baskıcı ekonomilerde insanlardan (köle gibi istifade edilerek) azami faydalanmak ve karşılığı kazancı paylaşmamak söz konusu olduğundan, piyasalarda dengesizlik olabilir. Bu aslında insanın istismarıdır. “Ben senin yerinde düşünür ve karar veririm” şeklinde olan sistemler de esasen Kapitalizmin çarkları içindedir.
Burada da Homo Economicus çalışıyordur, ancak burada bireyin gücü değil, belli bir topluluğun gücü esas alınıyordur. İnsan sömürüsü, kendini geliştiren ekosistemi gerçekleştirmez, bazı istismarlar ile kendini yaşatır. Aradaki fark önemlidir!
Bırakın Kapitalizm terimini kullanmayı, aslında çok başka şekillerde de açıklayabilirsiniz. Örneğin; serbest piyasa ekonomisi, liberalizm, demokrasi, özgürlük, ulus temelli modern devlet… Ama bu gibi terimlerin hepsi bir paketi içeriyor. Biri diğerinden bağımsız değil.
ABD ile rakipleri arasındaki farkı en kolay nasıl açıklayabiliriz? Üç farklı Homo Economicus ile konuyu ele alayım.
Şöyle:
- “Rekabet Eden İnsan” (Homo Certans)
- “Köleleşen İnsan” (Homo Servitus)
- “Zorba İnsan” (Homo Imperiosus)
ABD, bunlardan Homo Certnan sistemi oluyor. Rakipleri Rusya ve Çin ise diğerlerinden. Sistemde en belirgin benzerlik rasyonalitedir. Farklı, çünkü bireyi öne çıkarıyor, onu en başından itibaren rekabet etmesi için yetiştiriyor. Sistemi bireylerin rekabeti kuruyor.
Burada halkın kendisi bir ekosistem oluşturuyor ve bireyler serbest rekabet şartlarında kendilerini savunmak ve ileriye taşımak için çaba sarf etmek zorunda kalıyor. Devlet ise halkın verdiği ödevleri yerine getiriyor. Kurumlar ile işleyişleri buna göre oluşuyor. Hatta süreç içinde gereken değişimleri ekosistem kendiliğinden yaratabiliyor.
ABD kapitalizmi bir ekosistem yaratabiliyor; rasyonel (içinde bazen araçsallık da görülüyor), ama daha çok değer üreten bir “sistemler sistemi” halindedir. Saat gibi. Burada politika, yasama, yürütme, yargı ve hatta medya bile sistemin bir parçası olduğunu biliyor, gelişimine ve çok zaman irdelenmesine ortam hazırlıyor.
Rasyonel bakış
ABD’de rasyonel düşünceyle gelişen bir “modern politik sistem” var.
Rasyonellik en üstte, üretim ve tüketim ise en altta olacak biçimde bir sistem düşünün. Bilim, iktidar, hukuk, kapitalizm ile irtibatlı birey, toplum ve ulus kavramları, benlikle (seküler din anlayışı, ahlak, doğa, istenç ve haz), araçlarla (devlet ve makineler), üretim alanlarıyla (endüstri ve tarım), ağırlıkla yaşanan kentlerle ilişkilidirler.
Burada birey, toplum, hukuk merkezdedir ve bilimle irtibatlıdır. Politika sistemin tamamıyla dengeli bir biçimde ilişkilidir. Devlet aygıtı politikanın, toplumun (ulusun), bireye ait taleplerin koordinasyon ve icrasında yer alır.
Modern politik sistemlerde sermayenin yeni fikirlerle ve üretimle ilişkisi önemlidir. Rasyonelliğin gereği yeni fikirlere sermayenin birikiminden pay ayırması ve kolayca yatırımın yapılarak bunun takibi ile denetlenmesinin sağlanması mümkün olabilmekte, hukuk buna ait düzenlemeleri yapabilmektedir.
Şu söyleyeceklerim kuramsaldır, herkese ilişkin değildir. Rasyonellik bir yerde insan doğasına dayalı bir çerçeveyi sistemleştirir. Sistemlerin sistemi bu nedenle gelişir ve bir işleyiş bozukluğu yaratmaz. Ancak ahlaki değerlerin yitirilmesi halinde kendi çelişkisini ileri sürer.
Rasyoneldir, ama ahlaksızlık söz konusudur, maddi değerlere düşkünlük artmıştır ve çokçası fırsatlar kollanarak paradan para kazanmanın da yolları kullanılabilir. Rasyonel modelde bu eleştiri yaratan konu filozofların da dikkatinden kaçmamaktadır. Ama sonuçta ne olur biliyor musunuz, irrasyonel ve melez sistemdekiler, bu tür yanlış uygulamaları örnek göstererek, kendi politikalarının haklılıklarını savunmalarına imkân bulurlar.
Demokrasi
ABD’yi kuranlar “demokrasi ve özgürlük” fikrine inanmaktaydılar. Sistemin kuruluş felsefesinde bu vardı.
Zengin ve büyük bir kıtaya sahip Amerika Birleşik Devletleri kapitalizmin, demokrasinin ve özgür dünyanın “meşalesi” ile kendini gösterdi. (New York’taki Özgürlük Heykeli’ni böyle düşünün.)
ABD, Dünya Savaşları’nın galibi olarak ortaya çıktı ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında bu içinde olduğumuz uluslararası sistemi, bütün kurum-kuruluşları ve içindeki anlayışlarıyla birlikte kurdular.
ABD demek büyük ölçüde Anglo-Sakson sistemi demektir. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra nüfus ve maddi güç olarak toplanılan coğrafya, her tür fırsatın olduğu “yeni dünya” olmuştur. Akıl, sermaye, güç, bilim-teknoloji, vs. burada toplanmıştır ve işleyen sistemleri de bütün bu değişkenlikleri içinde barındırabilecek türdendir. Rekabet esaslı bir kapitalist sistemdir, liberal demokrasi bunun için önemlidir.
Yakın zamanda bazı yazarlar ABD için “demokratik kapitalizmin ülkesi” demektedirler. Eklemekteler: “Demokratik kapitalizm küreselleşme için de esas özelliktir”.
1950’lerden itibaren dünya çapında ve uluslararası anlayışla sürdürülen bütün politikalar Amerikalılara “önce enerjiyi ve jeopolitik yolları kontrol et” dedi. Birleşik Devletler buna ilişkin bir dünya örgüsüne girdi; askeri, politik, ekonomik, kültürel, bilim-teknolojik, vs. yönlerle.
İngiltere ne yapıyor ise ABD’nin de (benzer) yöntemidir. İngilizler “böl ve hükmet” derken, bunlar “özgürlük ve demokrasi” derler. Hatta Amerikalılar, hedeflerindekileri, kendi güdümünde bir siyaset atmosferine çekerler. Yani sonuç aynı yere çıkar: Cazibeye gel, bize katıl!
Sahici bir atmosfer ve gerekli aktörler için, öne sürülen seçeneklerin olması ve kontrollü bir rekabetin sağlanması gerekir.
Demokrasi nasıl bir şey? Nerdeyse her büyük kararı oylamak… Halk meclisleri kurabilmek…
Gezdiğim kentte, 2025 itibariyle, eyaletin ileri gelenleri toplanıyor ve kenti nasıl geliştirebiliriz diye düşünüyorlar.
Çünkü kent merkezinin cazibesi azalmış ve insanlar merkezin dışında yaşamayı tercih ediyorlar. Merkezde ticaret azalıyor, gökdelenler giderek kararıyor… Eyaletin ileri gelenleri diyorlar ki vergileri indirelim ve merkeze iş insanlarını ve halkı tekrar çekelim. Bunu meclislerinde tartışıyorlar. Sonra vergileri indiriyorlar. Şimdi amaçlarını gerçekleştirmek için bazı kampanyalarla ilgileniyorlar.
Ben buna tanık oldum, “demokrasi böyle bir kültür” diye düşündüm. Zira o kenti ilk kurarlarken de insanlar toplanıp kararlar almışlar, onlar kurmuşlar eyaleti, halen bu oylama ve karar alma işleri böyle oluyor, irili ufaklı yerleşim yerlerinde çeşitli konular halk tarafından veya temsilcileri vasıtasıyla konuşuluyor, tartışılıyor, oylanıyor. Eyalet yasalarını yapan veya yapmakla yükümlü olan hukukçular bu gibi işlerle ilgileniyorlar.
Hani söylenir ya apartman yöneticisi seçemeyen yerlerde demokrasiden söz etmek komiktir diye, burada bunun ispatı var. Çünkü her şeyi olması gereken biçimde tartışıp seçiyorlar ve seçimlerinde kullanılan maddi her destek açık seçik belgeleniyor. Demokrasi, politika pahalı bir iş ama bu konu önemli, halk demokrasilerine önce fikirleriyle, sonra maddi destekleriyle katkı veriyorlar.
Esasında ABD demokrasisi çok gaddardır! Bu tabiri kullanacağım. Çünkü ülke kurulduğundan beri onlarca başkana ve başkan adayına yapılan suikastlar ile bu yöndeki girişimleri düşünün, öyle kolay bir demokrasiden bahsetmediğimizi anlayabilirsiniz.
Büyük güçler savaşı! Ama bu büyük güçler içeride ve çoğalmaktalar…
En son Trump’a yapılanlar… Mahkemeler, soruşturmalar, suikast girişimi, medyadan ağır ithamlar… Bütün bunları hak eden bir kişilik, ama bu ayrı mesele! Söylediğim şu, kuruluşundan bu yana ABD demokrasisi zordur, kendine has yapısal özellikleri vardır.
Hem demokrasi deyip geçmemek gerekir. Büyük bir organizasyon sistemi bu. Çok büyük sermayeye sahip olmak demek, aynı zamanda hem bu sermayeyi arttırmak için imkân yaratmak hem de bunu koruyacak hukuki sistemin içinde hareket etme becerisi göstermek demek oluyor.
Peki sermaye kimde? Devletin gücü ayrı ama halkın sermaye gücü sürekli artış içinde olmalı ki sistem bunu temin edebilmeli hem demokrasi ve özgürlük ortamı içinde ve hukuki bir biçimde. Demokrasinin insan kaynağı değer üreten herkes, vatandaşın kendisi, belli zümreler değil.
Demokrasi ve özgürlük demek, bireyin güçlü, değer üretmeye odaklanmış ve sistemsel kültür içinde bilinçli olması demek. Diğer yandan sürekli rekabetçiliği önde tutan bir sistemin gelişimini sürdürmek ve bireylerin bu sistem içinde her üst noktaya gelebilecekleri kapıların açık olduğu demek.
Yani sistem demek, akıllı, rekabetçi, özgür ve rasyonel birey, ürettiği değer nispetinde, olması gereken yere gelebiliyor demek. Rekabetin şekli doğal ve kolay: Değer üretmek! Demokrasi de bu demek. Sandık demokrasisi veya bir zümrenin güçlü olduğu parti devleti sistemi değil; bu bilakis değer üreten, hem desteklenen hem de destekleyen, eşitlikçi ve şeffaf bir sistem.
Her şey kayıtlı, suistimal olmaması için sistem çok iyi denetleniyor, devlet otoritesi çok belirgin ve güçlü bir demokrasi kültüründen bahsediyoruz. Demokrasi kendi içinde tanımlı ögeleri barındıran ve giderek kendi sisteminin gelişmesinden beslenen bir kültürdür!
Ama bu sistemin de insana ve sistemin elemanlarına getirdiği büyük sorumluluklar ve bilinçli olma durumu var ki, işte burası püf noktası: Özgürlüklerin kullanılma biçimi bazen sistemin eleştirilen kısımlarını doğuruyor. Bu özellik aynı zamanda Amerika’ya has olumsuz sonuçlar doğuruyor.
Bir politik analiz yapalım. Özellikle de son Başkan Donald Trump’ın yönetimini esas alalım. Düne kadar ileri veya tam demokrasi ile yönetildiğini düşündüğümüz ABD bugün sorunlu, eksik demokrasi ile yönetiliyor ve küresel sistem bu durum içinde büyük bir tartışma halinde.
Ben bu yeni duruma “Post-modern Demokrasi” diyorum. Trump, plütokrasiye yaslandı, doğası buna uygun. Ayrıca ülkede elitizm öne çıktı ve elitizm kendi içinde partimonyaldir. Demagojiye fazlaca önem veren Trump, giderek daha belirgin biçimde otokrasi, plütokrasi, kleptokrasi, nepotizm, popülizm ve elitizm ile anılır oldu.
Bunlar birleşince çok tepki çekti. Trump, korkulara hitap etmeye başladı ve önyargılar ile duygular idareye yansıtılıyor. Bunlar tehlikeli şeyler. Ülkede ahlaki bir çöküş söz konusudur.
Eğer bir de oklokrasi daha fazla kendine yer edinecek olursa ABD kaotik bir duruma girecek özelliklere sahip. Kaosun olduğu yerde tiranlık kendine bir yer bulur!
Amerika Birleşik Devletleri demek federal bir devlet demek, üstelik bu ülke göçmenlerle bu hale geldi. Bu haldeyken otoritede hatalı, yanlı, üstü kapalı konular olur ise bunlar ülkeyi için için zehirlemeye yeter.
Politika ve hassasiyetler
Amerika’da göçmenlerle kurulmuş bir sistem var, hassasiyeti de burası. Japonya’da böyle bir problem olmaz ya Japon’sunuzdur ya değil. Fransa’da böyle bir problem olmaz; ya Fransız’sınızdır ya değil…
Bu ülkede, ayrılıkçılığı, ülke siyasetinin ve ülküsünün dışında düşünmeyi, bu manada kapitalizmin kurallarını hazmedemeyen bir vatandaş veya çeşitli sebeplerle belli süre bu ülkede yaşama hakkı sahibi almış biri olmak her şey demek değildir. Eğer bu ülkedeki sisteme ayak uyduramayan olur ise belki bu onun için çok önemli olmayabilir, ama dünyada sadece ABD’ye özgü olan bir devlet sistemi bakımından bu bir tehdittir. Son Trump iktidarının politikasında bu düşünceler var.
ABD’de Cumhuriyetçilerin Demokratlardan çok belirgin biçimde ayrıldığı bir uygulama konusu var: LGBT+ ile ilgili. Cumhuriyetçiler bu konuda taviz vermiyorlar. Özellikle ordudaki cinsiyet sorunlarını çözecek adımları attılar. Demokratlar öyle düşünmüyorlar. Demokratların olduğu sokaklarda evlerine bu tarz düşünceleri ifade eden bayraklar asabiliyorlar, “bizim hayat şeklimiz bu” diyorlar.
Bir diğer hassas konu da uyuşturucu bağımlıları. ABD devleti için çok önemli bir mesele, oxycodone! Devlet burada uyumuş ki yıllarca ilaç şirketleri ve bazı sağlık kuruluşları bu ilacın, ama aslında sentetik uyuşturucunun bağımlısı. Böyle 8 milyon bağımlı insanı yaratmışlar.
ABD sisteminin böylesi zaafları var. Bireylere ve şirketlere ait meselelere öncelikle “özgürlük” diye bakıyorlar. Ancak bu keyfiyet hali sonuçta, örneğin oxycodone’da görüldüğü gibi, 8 milyon bağımlının yaratılmasında sistemsel hataya dönüşebiliyor. Burada özgürlükler ile vatandaşının tehlikelerden koruması, iyi ayarlanmalı, böyle gerekiyor.
Dolayısıyla bu tür zaaflarla sağlık sisteminin kaçaklarını önlemek, toplum sağlığını ve sosyal yapıların sağlam olmasını temin etmek nasıl olacak? Şimdi devlet, bu çok zor şartlar altındaki insanlar için yapacak bir şey bulamıyor ve adeta çaresiz. Zaman içinde eriyip gitmesini bekliyorlar, hepsi bu!
Durumu görebiliyor musunuz? Para, sistem, uzayda gezinmek, vs. ama diğer yanda çaresizlik! İşte çelişkili bir durum!
Yakın zamanda Los Angeles, Kaliforniya’da protestolar başladı. Aslında Demokratların da teşvikiyle gösteriler genişledi, başka eyaletlerde de bazı eylemler olmakta. Trump ulusal muhafızları devreye koydu. Tutuklamalar, yaralanmalar, yağma, vandalizm…
ABD bu denli kırılgan mı? Kaliforniya hassas bir yer, başka bir sosyolojiye sahip. Buradan başladı sokak hareketleri…
Uyanık ilericiler
ABD’de çok başka sorunlar var. Buna örnek vermek isterim.
“Uyanık ilericiler” (wake) ifadesi veya hareketi nedir? “Uyanık” veya “uyanmış” ifadesi ABD’de politik ve sosyolojik olarak pek çok dönem karşılaşılan bir terimdir. Son durumu tarif etmek için ise kullanıldığı biçimde açıklamak gerekir.
Eski Florida Valisi Cumhuriyetçi DeSantis, 2022 seçim gecesi konuşmasında, "Uyanık ideolojisini reddediyoruz" dedi. "Uyanık gündemine asla teslim olmayacağız. İnsanlar buraya politikalarımız yüzünden geldi." Florida'da uyanıklığa karşı baskı, eğitimde ırkla ilgili içeriklerin kısıtlanmasına yol açtı.
Bunlar arasında eyalet liselerinde Afrikalı-Amerikan tarihi dersinin reddedilmesi ve üniversite başkanlarının "kesişimsellik veya baskı sistemlerinin öğretim ve öğrenmenin analiz edildiği ve/veya iyileştirildiği birincil mercek olması gerektiği fikri"ni kapsayan bazı ırkla ilgili içeriklerin dahil edilmemesi yeminleri yer alıyor.
Örneğin DeSantis, Eğitimde Ebeveyn Hakları Yasası ve "Uyanıklığı Durdur" Yasası aracılığıyla okullarda ırk, baskı, cinsiyet ve seks konularını sınıflarda kısıtlayan politikalar uyguladı. Yönetimi ayrıca kamu üniversite kampüslerinde çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık programlarına harcama yapılmasını yasakladı.
Ülke çapında, muhafazakarların önderlik ettiği yüzlerce yasama çabası, son aylarda ırk, çeşitlilik ve eşitlikle ilgili programları, dersleri ve eğitimleri kısıtladı. Ülke genelinde görülen sözde kültür savaşlarının merkezinde kimlik yer alıyor; Demokratlar ve Cumhuriyetçiler, LGBTQ+ hakları, okullarda ırk eğitimi gibi konularda karşı karşıya geliyor.
Anlaşılan şu, bir tarafta sağcılar, diğer tarafta solcular veya bir tarafta muhafazakârlar, diğer tarafta liberaller var. Trump, elbette muhafazakarlara seslenirken, kendi yaptıklarını bir yana bırakarak, ne söylenmesi gerekeni bilerek hareket edecektir.
Bu onu “kurtarıcı” yapmaya yetecek sözlerle ilgilidir. Bu artık bir iç-düşman yaratmak ve sürekli tekrarlamak konusudur. Kendisine destekçi de buldu, aynı ağızdan konuşuyorlar: Trump ve Başkan Yardımcısı JD Vance. Tarif ettikleri iç düşmanlar kimler? “Yasadışı göçmenler, İslamcı teröristler, Kartellere çalışanlar, uyanık ilericiler, Avrupa tarzı sosyalistler, cinsel azınlıklar ve uyuşturucu müptelaları.”
Şimdi bir de başka düşmanı (terörist dedikleri) var, Meksikalı Karteller!..
Özgürlük ve mülkiyet
Özgürlük ve mülkiyet başlıkları birbirini tamamlıyor.
Hukuk karşılıklı anlaşma demek, el sıkışmak gibi basit… Ama birinin özeline girmek demek ihlal demek, düşmanlık demek. Sistemin kolaylığı ve zorluğu bu cümleden açıklanabilir.
Tapulu araziniz, eviniz, hatta altınızdaki aracınız sizin özgürlük alanınızdır. Kimsenin size, “burada ne yapıyorsun” deme hakkı yoktur.
Diyelim sosyal ortamda alkol aldınız. Aracınıza bindiniz ve kuralları ihlal etmeden evinize geldiniz. Sizi yolda polis durup dururken, “uygulama var” deyip durduramaz. Ne zaman durdurur? Trafik kurallarını ihlal edersiniz, o zaman. Alkol aldın denmez. Mesela hız yaptınız, durduruldunuz, o zaman alkol sorulur.
Polis veya diğer devlet görevlileri gelirler, size hitap edebilmek için ellerinde geçerli bir neden, belge, hatta varsa suç unsurunun olması gerekiyor. Yoksa, oradaki memuru terslemek de var, hakaret veya küfretmek de. Sadece “seni öldürürüm” gibi zarar verecek türden sözler söylenemez.
Eleştirmek kolaydır, gerekli de görülür. Hatta “ben böyle düşünüyorum” dedikten sonra, her açıklama veya iddia bir “düşünce özgürlüğü” konusudur. İfade ettiğim gibi, birine küfürlü sözler sarf etmek bile mümkündür. Başkan Trump’ın ağzından bolca duyarsınız, Joe Biden için bile söylediği küfürlü sözler var. Bu onlar için garip değil. Ters olan ise belli, hakkına ve varlığına kastedecek bir söz.
Düşünce özgürlüğü bahsi için bir diğer örnek, askerler dahil, kamu görevlileri kimseden izin almazlar ve kişisel görüşlerini paylaşabilirler. Dahası da var, devleti de rahatlıkla eleştirebilirler. Eleştiri sistemin çalışmasında önemli bir yapıdır. Hatta bilimsel manada bakılır ise sivil veya memur denmez, bireyler kendi bilimsel çalışmalarını yapabilirler, önemli yayın organlarına araştırmalarını verebilirler.
Suç olabilmesi için bir fiilin mutlaka somut delili olması gerekir. Aksi halde savcı olaya müdahale bile olmaz. Polisin veya diğer görevlilerin görevi delil bulmaktır. Delilsiz iş yürümüyor. Vatandaş devlete veya savcıya kendini ispat etmek zorunda değil, suçlayan taraf suç unsurunu bulmak zorundadır.
Silah taşımak yaygındır. Kendinizi ve mülkünüzü korumak için silahlanabilirsiniz. Hakkınızın olduğu yerlerde kendinizi silahla savunmak için yetkiniz ve hukukunuz vardır.
Bunları biliyor olabilirsiniz. Sistem bağlamında ise konu şu, birey kendini, hukukunu, alanını bilecek, başkasınınkini de bilecek, ilişkiler bu şekilde geliştirilecek. Bu, vatandaşın hak ve ödevleri konusudur. Birinin meselesi diğerinin yükü olmuyor. Böyle olunca saygılı ve bilinçli olmak durumu ortaya çıkıyor. Saygılı ve bilinçli değilseniz, olur olmaz işlere burnunuzu sokarsanız, bu defa bütün işler aleyhinize dönebilir. Toplum düzeninde herkes bu çerçevede kalmayı seçer, değilse kendi zararına gelişmeler ortaya çıkabilir. Tabi genel itibariyle ve normal hallerde durum bu.
Yaşama hakkınızın olduğu kadar kendi yaşamınıza sahip çıkma ödeviniz de var! Yaşam, başkalarının eline ve insafına bırakılamayacak kadar ciddidir. Devlet de yardım derneği değildir.
Sosyal düzen
Yeterli paran veya gelirin var ise ABD’de her şey çok kolay oluyor, yok ise öl! Ne kadar acımasız bir sistem değil mi? Ama böyle.
Amerika Birleşik Devletleri, alışılagelen sosyal devlet prensiplerinden uzaktır. Güçlü olmak esastır. Birey ne yapıp yapıp çalışmak, üretmek, düzgün yolda yürümek zorundadır. Yetersizlik, zayıflık, uyumsuzluk kabul edilmiyor. Bu zorlayıcı bir durum gibi duruyor. Ama yol budur! Buna dayanamayanlar ne yaparlar? Kendine göre bir sosyal çıkış yolu bulmak isterler. Hatta aşırılıklara bile kaçabilirler. Bunun da bireye ayrıca yükü olur.
İşte size kapitalist yaklaşım: Güçlü ol, rekabette üstte ol!
Devlet, kurumların ve bunun etrafında çalışanların, yok yere kendi kendilerine iş çıkarıp buradan para kazanmasının veya gereksiz meşguliyet yaratmasının önüne geçmektedir. Pahalı bir sistem. Maddi delillerle ilerliyor. Öyleyse kısa yoldan duruma bakmak esastır. Sistem normal bir çalışma yöntemini ileri sürer. Örneğin vatandaş ile ilişkisinde, “hasta olmasaydın” veya “suç işlemeseydin” diye bakar.
Bunlar kazanç-kayıp konusu tabii. Kültürden kültüre farklı anlayışlar var. ABD’de bireye “sistemi iyi bil, burası böyle bir yer” der. Başta ifade ettiğim gibi, vatandaş bile olsanız size “ayak uyduramadın” diyebilir.
Orta halli geliri olan birinin hastanede normal doğum masrafı 100 bin dolar civarında. Bunun yükü sigortaya karşılık geliyor ise sorun yok. Örneğin ayda bin dolar sigorta ödeyecek bir geliriniz var ise sağlık meselelerini çözmeniz mümkün olabiliyor.
Bu bedel ile (ve normal yollarla) çocuk sahibi olmak ne kazandırır? Bilinçli, dikkatli, bilimsel yöntemlerin en son uygulamaları burada kullanılıyor. Örneğin çocuk ölüm oranı azaltılıyor. Bebeğin sağlığını ve gelişimini belirleyen ilk adımlar atılıyor. Buna dair, doğum, anne-bebek ilişkisi, yenidoğanın rehberliği bir sistemle gerçekleştiriliyor. Bu süreçte bilim ve teknoloji ileri seviyede kullanılıyor.
Diyeceksiniz ki başkalarında nasıl oluyor? Konumuz tıp ya, örneğin bilimsel makaleler, uzman değişimleri, kongreler, yani ABD’deki sistem her nasıl gelişti ise, bu başkaları için de rehber oluyor ve daha sonra uygulanabiliyor. Ama ABD bu tür konularda, esasen bilimsel yöntemlere bağlı sosyal uygulamalarda, ilk adımları atma sistemini kurmuş ve bunu yapmaya devam ediyor.
Eğer konuya ilaç parası gözüyle bakarsanız başka bir şey görürsünüz, bilimsel uygulamalar ile sosyal çarklar bağlamında bakarsanız başka.
Obamacare diye bir sistem vardı. 12 Mayıs’ta açıklandı, sanırım şimdi de Trumpcare diyecekler. Trump reçeteli ilaçların masraflarını azaltma yoluna gitti. Bakalım ne değişecek? Ama bunlar benim anladığım kadarıyla sosyal düzende değişiklik yaratmayan düzenlemeler. Hem biraz da politika konusu. Bütünsel değil. Dengelemek olabilir: Çin ticareti, vs.
Yine Trump, Eğitim Bakanlığı’nı lağvetti. Bu ilginç bir konudur. ABD’de eğitim sistemi nasıl işliyor ki, bu başka ülkelerde çok temel kabul edilen bakanlık olmadan, ülke insan-gücü yetiştirme konusunu çözüyor?
Eğitim sistemi bir zincir şeklinde çalışıyor. Ama yine kapitalizmin kuralları geçerli, paran var ise her şey kolay!
Bebekler örneğin 6 haftalıkken kreş diyebileceğimiz özel kurumlara bırakılabiliyor. Bu çok ciddi bir konu, bunu bütün haliyle ve eksiksiz yapabilmek önemli. Kurallar çok açık. Ama bu sistem ABD’de çok konuyu çözüyor: Çalışan ebeveynler açısında, çocuk gelişi bakımından, sonraki eğitimlere hazırlık bakımından…
Diyelim bebek ilk bakım için bir özel kuruma gitti, artık eğitim zinciri başlatıldı. Bunun bedeli yine yüksek, örneğin yılda 30 bin dolar gibi bir ödemeyi yapabiliyorsanız sistem size iyi bir destek veriyor.
ABD’de üniversite sınavı yok; sistem yeterliliği var. Bebeklikten itibaren başlayarak eğitim zinciri sizi ilk, orta, yüksek okulda gösterdiğiniz belgeler ile kabul ediyor. Belgeler bilimsel çözümlemeyi içinde barındırıyor, “bu çocuk şu dersleri aldı, çünkü şunun için…” diyor.
Başka bir açıklama var, çocuğun hangi alanda yetenekli olduğu ve onu nasıl geliştirdiği de bu zincir içinde kurulmuş bir sistemle pratiğe aktarılmış oluyor. Örneğin çocuk mühendis olacak ise baştan itibaren yetenekleri belli edilmiş ve geliştirilmiş…
Mühendis örneğini verince hemen vurgulamak istedim. Diyelim mühendis oldunuz, bir teknoloji şirketinde çalışıyorsunuz, normal düzeydeyseniz alacağınız ücret yılda 80 bin ila 300 bin dolar arasında. Bir mühendis olarak normalin üstüne çıkmaya başladıysanız, geliriniz yıllık 500 bin doların da üzerine çıkıyor.
Diyelim elinizdeki Apple marka cep telefonunun veya bindiğiniz Tesla marka aracın üretildiği fabrikada veya Google, Meta, gibi şirketlerde yazılım mühendissiniz, buralarda çalışıyorsanız aldığınız ücret çok yüksek. Benim vurgulamak istediğim şu, bu insan kaynağının ücreti, o satın aldığınız ürünün fiyatına yansıyor. Yani siz Türkiye’de Apple veya Tesla satın aldınız, o mühendisin yüksek maaşını da ödüyorsunuz.
Bu söylediğim son konu elbette bütün ürünler için ve başka ülkeleri, ama öncelikle Batı kapitalist sistemindekileri de içeriyor. Çin farklı! Bu ülkeye ait izlenimlerimi daha önce yazmış idim, devletin insan kaynakları ve sosyal güvenceleri çok farklı bir sistemi temsil ettiğinden dolayı (bana göre modern kölelik), ürün fiyatları daha uygun olabiliyor. Devlet politikası! Maliyetleri düşür, olsun…
Doktor musunuz? Normal bir cerrahın yıllık geliri 1 milyon dolar civarında olabiliyor. Ama doktor olmak için okuyacağınız okullar önemli. Avukat mısınız? Nasıl bir avukatsınız? Zincir diyor ki hukuk okumak için başka bir üniversite daha okumalısınız. Örnekler böyle…
Sakın Türkiye ile kıyaslamayın, zorlanırsınız!.. “Bizim sosyal sistem daha iyi,” der geçersiniz. Sakın Çin ile de kıyaslamayın, “biz kapitalist değiliz” dersiniz, olur… Politika!
Amerika Amerika’dır! Burada sistem farklı ve her yönden bireyi zorlayıcı. Bireysel gücü öne çıkarıyor. Her şey buna göre kurgulanmış haldedir. Politikacılar da bu marjdalar.
Bilim
ABD’de en değerli ve aranan insan gücü kaynağı temel bilimlerde çalışanlar. Temel bilimler, örneğin biyoloji, kimya! Siz başka ülkede şunu görüyor olabilirsiniz, örneğin üniversiteden mezun genetik mühendisi gibi.
Oysa önce biyoloji veya kimya alanı üzerine gelişmeniz gerekli. Örnek bu ya, biyoloji veya kimya profesörü oluyorsunuz, üstüne genetik alanında çalışıyorsunuz ve sonra da Nobel alacak bir buluşa imza atabiliyorsunuz. Bilimsel sistem için süreç böyle.
Bildiğimiz örnek, şu an Kuzey Kaliforniya Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Sarah Graham Kenan Biyokimya ve Biyofizik Profesörü ve UNC Lineberger Kapsamlı Kanser Merkezi üyesi olan Aziz Sancar olsun. Kendisi moleküler biyoloji uzmanıdır. 2015 yılında, DNA onarımının mekaniği alanında çalışmaları nedeniyle Tomas Lindahl ve Paul L. Modrich ile birlikte Nobel Kimya Ödülü'ne layık görüldü. Sancar bir tıp doktoru değil, tıp fakültesinde profesör.
Ama bakın, ABD’de bilimsel sistem böyle.
Bazı ülkelerdeki gibi literatür takip ederek veya ABD’nin ileri bilim merkezlerindeki enstitülere uygulama verisi toplayarak bilim yapıldığından, tıp doktoru olmak yeterli görülebiliyor.
Her şey değer üretmeye dayalı ekosistemi düzenlemekle alakalı. Eğitimden sosyal hayata ve hukuktan ekonomiye… Kabul görecek fikir etrafında sistem elemanları hemen birleşebiliyorlar. Finans bulunabiliyor. Şirketleşmek kolay. Yeter ki değer üret, ki sonunda şirket de bir değer oluyor… Bilim ve teknoloji bu üretimin motoru durumunda.
Uzaya mı gideceksiniz? Bilim nerede ve nasıl oluyor? Yazılmışları okumak veya takip ediyor olmak, bilim yapmak mı? Hayır.
Burada insan kaynağının yetişmesi, eğitim kurumları ve araştırma merkezlerinin ileri düzeyde çalışması gibi somut konular var. Ama bir de kapitalist sistemin devlet, şirketler, hukuk, yatırımcı ile ilgili büyük bir çalışma alanı yaratılmış halde, ki bunun altyapısı kurulu.
Örneğin Mars programı için ne gerekli? Uzayda bir ara istasyon. Uzayda bir ara istasyon inşa edilecek ise buna kaynak tahsis edilmiş mi? Bu istasyonun sistemleri için özel bir yazılım ve özel tasarım gerekiyor mu? Bunun için bilim insanları var mı? Bunlar NASA’da işe alınmışlar mı? Projelerinde çalışıyorlar mı? Hepsi için evet. Bunu bir başka ülke veya güç yapıyor mu? Hayır. Eğer belli ve eşsiz konular için imkân yaratıyor ve bununla ilgili bilimsel çalışmaların pratiğinin yapılabileceği alanları yaratıyor ve bunları finanse edebiliyorsanız, bilimde de ilerleme imkânı bulabiliyorsunuz.
Sistem şöyle, vizyon ortaya koymak ve strateji belirlemek. Buna uygun hedefler belirlemek, uzun yıllar içinde gelişecek ve sonuçlanacak hedefler için politika yürütmek. İktidarlar projeleri çöpe atmak yerine, belki önceliklerini ve bütçelerini dengeliyorlar. Ama bunlar üniversite, araştırma merkezi, ilgili kurum, vs. hepsinin motivasyonunu engellemiyor, bu bilimsel bakımdan sürekli çalışmayı gerekli kılıyor.
Gelişme alanları
Eyaletlerden müteşekkil bir ABD’de ne tür fırsatlar daha çok nerelerde açık?
Bir defa şu ayrımı yapalım, ABD’de doğu sahilindeki insan yapısı, kültürel duruş ve politik seçim farklı, batı sahilindekiler daha farklı. Örneğin “Kaliforniyalı” denilen kesimde insanlar fazlaca özgür, her türlü sıra dışı düşünce ve yaşam tarzına meyilli. Bunun kendi içinde yarattığı bir politika ve gelişme imkânı olmuş. Örneğin Silikon Vadisi bu ortamda gelişmiş.
Fakat her eyaletin kanunları, uygulamaları ve daha özel söylersek, vergi kolaylıkları farklı. Örneğin Florida ve Teksas eyaletleri daha çok yatırım çeken yerler. Sebebi vergiler. San Francisco’dan veya New York’tan buralara kayan iş insanları olduğu için, çalışanlar da buralara göç etme eğilimindeler.
Doğa
Genel olarak Amerikalılar doğayı biliyorlar, iyi kullanıyorlar ve koruyorlar. En azından devlet bu bakımdan bilimsel yetkinliği ve altyapı planlarını eksiksiz uygulama çabası içerisindedir.
Milli parkın sınırı nerede başlar? Bu soruyu çok sorarım. Ya cevap alamam ya da mülkiyete dayalı açıklamalar olur. Kendi ekosistemini oluşturan coğrafyanın doğal olarak başladığı ve sonlandığı (bilimsel kanıtla) arazi milli park oluyor. Bunu ABD’de resmen görebiliyorsunuz.
ABD’nin meteoroloji ve iklim ile ilgili önemlidir. Okyanuslar, Kuzey Kutbu, atmosfer ile ilgili çok belirgin takip mekanizmaları vardır ve buradan dünyaya bilgiler verilir.
Ulaştırma
ABD için basitçe açıklanabilen bir ulaşım anlayışı var. Doğu ve batı tarafları, hatta güneyi okyanuslara açık bir kıta. İki şekilde ulaşım söz konusu, birincisi büyük lojistik için gemiler dünyanın her tarafına gidip geliyor. Ülke içinde mesafeler çok fazla olduğu nedenle hava taşımacılığını en öne almışlar. Dünyanın en büyük havacılık şirketleri bu vesileyle burada gelişmiş haldedir. İnsanlar ülke içinde uçakla seyahat etmekteler.
Peki ülke içinde lojistik demiryoluyla oluyor. Sorana şöyle tarif ediyorum: Siz ufuktan ufuğa uzanan tren katarını nerede görebilirsiniz? Madenler, yakıt, kimyasallar, tüketim malları, tahıl, vs. her tür lojistik kıta içinde demiryoluyla sevk ediliyor. Bu kapasite ve sistem, henüz ülke kurulma aşamasındayken, Sanayi Devrimi’ni takiben inşa edilmiş.
Herkesin bir aracı olmak durumunda. Aracınız yoksa yaşamanız çok güç. Kentlerde toplu taşıma bile belli ölçülerde. Araç sayısı, bunun sistemi içerisinde yolların durumu belirgin bir alan ve ekonomi yaratıyor.
Elon Musk’ın projeleri var. Birisi tüp, Hyperloop. Bu sürtünmesiz bir ulaşım demek. İkincisi, SpaceX, roketlerle kıtalar arası seyahatin dakikalara indirilmesi.
Organizasyon
Bir yola baktım, 10 km kadar asfalt atılıyor. Emniyet, organizasyon, lojistik, imalat, zaman yönetimi, vs. nasıl oluyor diye. Bir konut inşaat alanına baktım, devletin ve müteahhidin yaptıklarına. Yüzlerce konut yapılıyor.
Altyapı, üstyapı, inşaat tekniği, imalat, lojistik, hemen aynı anda, satış-pazarlama, bankacılık, sigortacılık, hukuk ve mülkiyet meseleleri, vs. nasıl oluyor diye. Bu tür işleri önemserim, eğer bu çağda yol veya konut yapamıyorsanız, gerisini hiç beceremezsiniz.
İş sistemi
Bu başlık altında yazacağım, içinde devlet, kurumlar, şirketler, hukuk, ekonomi, yatırım ve finansman gibi pek çok unsur var.
Sistem şöyle, diyelim bir fikir sahibisiniz, bununla yola çıkıyor ve anlatıyorsunuz, bazıları buna yatırım yapıyorlar, hukuki sistem hemen devreye giriyor. Analizciler de devredeler ve yolun akışını belirliyorlar, rehberlik ediyorlar. Organizasyon çarkları belli ve sistem buna göre herkesçe çok iyi biliniyor.
Eğer borsaya açılacaksanız bu daha belirgin bir konu, çünkü sistem tam anlamıyla detaylı çalışmaya ve güvene dayanıyor.
Hepsinin bağlı olduğu yön ise rasyonalite, şeffaflık, kazanç. Herkes, bütün aktörler ve taraflar olaya aynı mantıkla bakıyorlar. Çok katılar ve çok zaman harcayarak işlerine odaklanıyorlar. Gerekirse hemen muhatabı karşılarına alıyorlar ve sorguluyorlar.
İşler iyi yolda ise kolay! İşler yanlış ise bitiriyorlar! Her şey risk hesabı üzerine kurulu. Bu büyük bir sistem.
Bu büyük sistemin bireylerle ve özel şirketlerle olması ve serbest piyasa şartlarında çok sağlam hukuk sistemiyle beraber, çok hızlı bir şekilde işlemesi, dünyada başka bir yerde yok. ABD kapitalist sisteminin farkı burada.
Burada bahsettim, uzay, teknoloji şirketleri, vs. iş sisteminde öncü olmak ve bunu hemen kurumsallaştırma kapasitesini çözebilmek husus önemlidir. Obama zamanında uzay programlarının özelleştirilmesi yasası çıkmıştı. Şimdi dünyada tek ABD uzay konusunda birden fazla özel şirkete sahip bir ülke. Buna yatırım yapanlar çıkabiliyor ve her şeyden önemlisi sonuç alınabiliyor. Elon Musk bunlardan birisi, SpaceX veya StarLink çalışmaları bir hayli gelişti.
Sistem yeni zenginler yaratabiliyor. Düşünsenize en çok kazananları listeleyin hem teknoloji alanındalar hem de ABD de çok sayıdalar.
ABD serbest piyasa şartlarında çalışmayı esas alan bir ülke ve bunu sistemleştirmiş halde. Yasaları buna uygun, kurumsal yapıları da. Örneğin en önemli konularından birisi monopolü ortadan kaldıran bir yapıya sahip. Devlet rekabeti esas alıyor. Rekabet var ise ilerleme olur! Sistemin garantisi bu: Rekabet, birey için de şirket için de…
ABD bu iş yapma biçimini başkalarına da öğretiyor, en azından Çin bu şekilde gelişti. Sistem farklı ama Çinlilerin kapitalizmden ve ABD’nin zaaflarından yararlanma biçimi önemli.
Çoğunlukla iş insanları yerel ve bölgesel düşünmüyorlar, ekosistem onların her bir işinin küresel düşünülebileceğini gösteriyor ve buna imkân veriyor. Hani hamburgerin veya kahvenin tüm dünyaya yayılabileceği veya bir ürünün kolaylıkla küresel marka olabileceği bibi düşünün. Hemen her unsur böyle bir sistemi gerçekleştirmek için kurulu; banka, yatırımcı, girişimci, mucit…
Ticaret hukuku
Benim yine çokça ele aldığım bir konudur bu. Dünyada yatırımcı önce neye bakıyor? Hukuka. Hukuk varsa yatırım yapıyor.
Dünyanın en güçlü avukatları burada. Neden? Dünya çapında her türlü iş için doğru bilgiyi onlar veriyor ve yatırımınızla ilgili sözleşme metinlerini hatasız hazırlıyorlar.
Ancak anlaşma dediğimiz şey Amerika’da sadece el sıkışmakla ilgili, bu çok basit ve geçerli bir durum. Sözünde duruyor insanlar. Bunu kaça yaparsın 100 dolara. Anlaştık. Hepsi bu kadar. Bazen de bir kâğıda yazarlar, kısaca, iş, bedel, tarih, olmazsa ne tür bir çözüme gidileceğini. Mahkeme bunu da yeterli görür. Bu söylediklerim küçük ölçekli ekonomi veya piyasada görebileceğiniz için geçerli.
Buna karşılık uluslararası iş konuları, büyük sermaye yatırımları, inanılmaz güçlü belgelerle hazırlanıyor.
Bu karşılıklı anlaşma, el sıkışma ve sözünü yerine getirme konusu kültürel bir sonuca yol açıyor. İşi yapacak olan, gördüğünüz veya açıkladığı nitelikte yapıyor, aldatma, sonradan farklı bir iş yapma şeklinde değil. Standart belli ve bu aynı zamanda kültürel standart oluyor.
Bu bir hız yaratıyor, sürüncemede kalan bir iş yok. Bir işe başlanıyor ve bitiyor. Başka ülkelerde görülür, bitirilemeyen işler on yıllarca sürer. Sorarsınız, hukuki dava var denir. İş de dava da hızlı.
Büyük sermaye
ABD içinde turizm, hizmet sektörü, madencilik, tarım ve hayvancılık, emlak, ticaret, vs. alanlarda ekonomi bir şekilde kendi ekseninde istihdama yol açıyor. Teknoloji ve endüstriyel alanda ise yine güçlü bir yapı var ve iş sistemi ile bahsettiklerimi buraya koyabilirsiniz.
Fakat görülmesi gereken bir diğer husus var, küresel çapta çalışan çok büyük yatırım bankaları ve finans şirketleri. Buradaki çalışanlar, nitelikleri, yapılan iş hacmi aslında ABD’nin ana motoru halinde.
Yeni sömürgecilik
Eskiden altın, gümüş ve diğer şeyler gemilerle taşındı. İnsan da köle sıfatıyla alındı, satıldı ve çeşitli biçimlerde kullanıldı. Sömürgecilik büyük bir organizasyon ve insanlık dramıydı.
Bir süre sonra altın ve gümüşün yerini pamuk, çay, şeker kamışı, tütün aldı. Bunların altın ve gümüş gibi para kazandırması süreci dünyada kapitalizm, kolonileşme, ekonomi, uluslararası ticaret, gümrük, bankacılık ve sigortacılık gibi alanları yarattı. İlk olarak tarlalarda çalışacak köleler kullanıldı. Sonra İç Savaş oldu. Kölelikten kurtulan bir Amerika!
Ama bu bize tersten okumayı öğreten bir süreçti. Zira bugün de altın ve gümüş yerine geçen, hatta değerlemesi üreticiye ve piyasaya kalan bir sistemde ücretini alan işçiler kullanılıyor. Üstelik işçiler de tüketici sınıfına getirildiler. Hem üret hem ihtiyaçların olsun ve tüket. İşte modern kölelik!
Yeni sömürü sistemi filozoflarca tartışıladursun, sonuçta bu bir küresel kapitalist sistem örgüsüdür. Çin dahil Uzak Doğu ve Hit-Pasifik coğrafyası aslında tam bir yeni sömürü sisteminin merkezidir. Peki finans ve organizasyon kimin?
Küresel ölçekte finans ve organizasyon ilk olarak ABD’den, sonra Birleşik Krallık ve Avrupa’dan yönlendirilmektedir.
Ulusal ve küresel
Buraya kadar açıkladığım mantıkla bakılırsa, ABD için liberal ekonomik sistem önemli. Ama yine bahsettiğim gibi, özgürlük bahsi Amerika’nın zaaflarını ve çelişkilerini kendi içinden üretiyor. Sistemin en kritik edilen konusu bu olsa gerekir. Ne demek istiyorum? Neoliberallerin küresel ölçekteki alanda özgürlüklerden yararlanmaları ve kendilerine göre hareket eder olmaları, neticede ulus temelli bu sistemin çelişkisini ortaya çıkarmaktadır.
Bu derin meseleleri ben çok dile getiriyorum ve çeşitli yazılarım içinde yer veriyorum. Burada izlenimler altında bir anlatımı ifade ettiğimden şu kadarını söylemeliyim, her ne kadar rasyonalite hakimse de sistemin en bariz hatalı kısımları ve belki de kendini zehirleyen yönleri, kuruluşundan itibaren var olan bu özgürlük anlayışıdır. Demek ki kronikleşme kapasitesi yüksek bu çok temel kuruluş felsefesi, sistemin en çok zaaf yaratan kısmıdır.
Trump’ın neden birden gümrük tarifelerini ileri sürdüğünü, ABD ekonomisindeki açıkları, borçları, vergilerin sistemli olmasına rağmen buradaki büyük paranın çarkları çevirmeye en azından 2008’den bu yana yetmediğini iyi bilmemiz gerekiyor. Sonuç olarak bunu ifade etmek isterim.
Trump’ın sebep olduğu ve aslında ABD’nin kurduğu uluslararası sistemin altına dinamit konuyor olması hiç de boşuna değildir.
Demek ki ABD “ileri düzeyde” büyük çelişkiler sistemidir, bu noktada küçük çelişkilerden söz etmek mümkün değildir. Başka ifadeyle, sistem ancak kendini kemirir, başkalarının saldırmasına gerek kalmaz.
Yozlaşma
2008 krizi ABD içinde çok yıkıcı etkiler oluşturmuş. Burada ortaya koymak istediğim görüş şu, asla ABD sistemini veya kapitalizmi öne çıkarmak değil, esas olan bozulmaya yüz tutan ABD sisteminin temelleri.
Neydi bunlar?
Demokratik liberal kapitalizm. Sistem bu ve içinde rekabet, birey, uluslararası sistem, vs. vardı.
İyi de şimdi ne var?
Bozulmaya başlamış bir demokrasi ve rantçı kapitalizmin yarattığı çelişkili ortam.
Eğer İkinci Dünya Savaşı sonrasında bir uluslararası sistem kurmuş ABD’yi arıyorsanız artık öyle bir yer yok.
Temelleri duruyor ama eğer akıllı bir yönetim olmaz ise bu sistem hem kendini bozar hem de dünyayı sorun yumağına çeker. Yani fatura herkese çıkartılır.
Sonuç
Arapohalar dünyanın en iyi insanları olabilirler. Ama onlar başkalarıyla birlikte olmak istemedikleri bir durumda anlamı olmuyor, bir devlet değil kabile ölçüsünde kalıyor. Bu örnek pek çok noktada günümüze kadar geliyor.
Güç birliği yapmak ve bunun bir sisteme bağlanması gerekiyor. Sistemin insan karakterine dair bir çözümü belirginleştirmesi esas oluyor. Kant ve Hegel’den başlayarak bugüne kadar gelen sistem çözümleri sonuçta bizi kapitalizme götürüyor.
Bu Batı tarzının ama en çok da Amerika Birleşik Devletleri’nin temel sistem açıklaması oluyor. İnsanlar üretiyor ve üretilebilen bir sistemin uygulaması yaşama dahil edilmiş görülüyor. Üretiliyor çünkü ekosisteme müdahale yok, insanın temel özellikleri buna uygun, buna dair bir sistem zinciri kurulduğunda eksiksiz işliyor. Haliyle tüketim de buna göre oluyor. İnsanın arzuları dikkate değer, baskılanmıyor.
Üretim ve tüketim, disiplin ve serbest düşünce sayesinde kendi ekosisteminde gelişen bir kültüre başkaca bir baskı gerekmiyor.
Bazı ülkelerde örneğin Çin’de baskı tam tersi bir durum var, lider, parti veya bazı imtiyazlı kimseler belirliyor her ne olması gerekiyor ise… Buralarda halk, insanlar, gösterilen istikamette girmek zorunda kalıyor. Devlet büyük ve güçlü.
ABD’de ise böyle bir durum yok. Devlet her daim büyük işlerde var, büyük hamleler, yasalar, çerçeveyi çiziyor, şartları hazırlıyor, ama devlet esasında küçük.
Bu önemli: Bireyler güçlü ve kendi sistemlerini kurup işletebiliyorlar.
ABD ne olur? Böyle bir soru veya cevap beklentisi hep vardır. ABD bir insanlık ürünü sistemdir. Sistemlere ne oluyor ise buraya da böyle bakılmalıdır.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish