Bu pazar seçim olsa...

Yusuf Sunar Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Türkiye siyaseti çoğu zaman sandığın yalnızca sonucuna bakar.

Oysa sandığın belleğinde, rakamların ötesine geçen daha derin ve karmaşık hikâyeler saklıdır.

Her seçmen bir hikâyedir ve o hikâyeyi anlamak gerekir.

Bugün, seçmen tercihlerinde yaşanan kırılma ve kaymaları anlamadan Türkiye siyasetini doğru okuyamayız.

Bunun için parti sadakatini ve siyasal aidiyetleri doğru şekilde kavramak gerekir.

Parti sadakati (ya da seçmen sadakati), bir seçmenin geçmişte oy verdiği siyasi partiye olan bağlılığını sürdürme eğilimini ifade eder.

Yani seçmenin, bir sonraki seçimde de aynı partiye oy verme olasılığıdır.

Partilerin tabanını ne ölçüde koruyabildiğini ve hangi partilerde çözülme yaşandığını anlamak için bu veri son derece önemli bir ölçüttür.

Siyasal aidiyetle parti sadakati ise birbiriyle ilişkili ama farklı kavramlardır.

Siyasal aidiyet güçlüyse parti sadakati de genellikle güçlü olur.

Parti sadakati ise daha çok güncel gelişmelerden, partinin politik performansından, parti liderinden etkilenir.

Siyasal aidiyette ise bu bağlılık daha derin bir kimlik, dünya görüşü ve yaşam tarzına dayanır.

14 Mayıs 2023 seçimlerinin ardından geçen 2 yıl içinde seçmen tercihlerindeki kırılma ve kaymaları gösteren veriler, Türkiye siyasetinin gerçek dinamiklerini anlamak açısından büyük önem taşıyor.

Bugün elimizdeki son araştırma verisi, Türkiye'de siyasal aidiyetin, parti sadakatinin ve duygusal kopuşların nerelerde yoğunlaştığını berrak biçimde ortaya koyuyor.


Bu pazar genel seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz?

Türkiye Endeksi mayıs ayı raporunda sorduğumuz "Bu pazar genel seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz?" sorusuna, CHP seçmeninin yüzde 83,2'si, DEM Parti seçmeninin yüzde 81,7'si ve AK Parti seçmeninin yüzde 73,5'i yine aynı partiye oy vereceğini belirtiyor.

Görünürde bu oranlar güçlü sadakati çağrıştırıyor olabilir; ancak bu yüksek oranların arka planı, Türkiye siyasetinin ne denli kutuplaştığını ve seçmenin bir kısmının sandığa adeta bir "kimlik bildirimi" yapmak için gittiğini gösteriyor.

CHP ve DEM Parti seçmenindeki bu sadakat, partisel performanstan çok, kutuplaşmış bir siyasal ortamda kimliksel bir duruşun ifadesine dönüşmüş durumda.


AK Parti tabanının içinde sessiz bir sorgulama ve mesafe koyma süreci işliyor

AK Parti seçmeninde sadakat hâlâ yüksek olmakla birlikte, dikkat çekici bir çözülme eğilimi de mevcut.

Yüzde 20'ye yaklaşan bir kitle ise kararsızlaşmış ya da sandıktan uzaklaşmayı düşünür hale gelmiş.

Bu oran, Erdoğan sonrası dönemin ya da uzun iktidar yorgunluğunun seçmen psikolojisinde nasıl yankılandığını açıkça gösteriyor.

Bir başka ifadeyle, AK Parti tabanının içinde sessiz bir sorgulama ve mesafe koyma süreci işliyor.

Bu durum, muhalefetin fırsat kapısı olarak da okunabilir; ancak bunun bir fırsata dönüşebilmesi için muhalefetin önce kendisini toparlaması ve yeni bir dil ile yeni bir umut inşa etmesi gerekir.


MHP seçmeninin yalnızca yüzde 59,3'ü partisinde kalmayı düşünüyor

En dramatik çözülme ise milliyetçi ve merkez sağ seçmen bloklarında yaşanıyor.

MHP seçmeninin yalnızca yüzde 59,3'ü partisinde kalmayı düşünürken, yüzde 16,2'si kararsız, yüzde 9,6'sı ise oy vermeme eğiliminde.

Bu tablo, MHP'nin uzun süredir AK Parti'ye aşırı yakın duruşunun ve bağımsız siyasi profil kaybının seçmen tarafından nasıl karşılandığını gösteriyor.

Özellikle PKK'nın silah bırakma kararına giden süreçte MHP'nin üstlendiği misyonun kendi seçmeni tarafından tam anlamıyla özümsenmediğini düşünüyorum.

Bu açıdan MHP'nin kendi tabanına bu süreci daha şeffaf ve ikna edici biçimde anlatma ihtiyacı doğmuş görünüyor.

Zira mesele yalnızca oy oranı değil; parti kimyasının çözülmesi ve gelecek seçimlerde bu dağılmanın kalıcı hâle gelme riski.


İYİ Parti seçmeninin yüzde 40,6'sı CHP'ye yönelmiş

İYİ Parti ise bambaşka bir krizin içinde.

Seçmeninin yalnızca yüzde 33,3'ü partisinde kalmış durumda; yüzde 40,6'sı CHP'ye yönelmiş.

Bu, merkez sağın Türkiye'de hâlâ anlamlı ve kalıcı bir politik cazibe üretmekte zorlandığının ve İYİ Parti'nin bu cazibeyi sürdüremediğinin açık göstergesi.

İYİ Parti seçmeninin bu ölçekte CHP'ye kayması, sosyolojik olarak pek şaşırtıcı olmasa da politik olarak önemlidir.

Bir yandan, laik-muhafazakâr dengesi içinde daha özgürlükçü ve seküler temalar etrafında yeni bir merkez muhalefet kitlesinin oluşabileceğini gösteriyor.

Diğer yandan, İYİ Parti'nin Meral Akşener döneminde başardığı kurumsallaşmanın ve liderlik inşasının oldukça kırılgan ve kişisel düzeyde kaldığını da ortaya koyuyor.

Meral Akşener'in altılı masa sürecinden kalan "kriz çıkaran aktör" görüntüsünü partinin üzerinden atıp atamayacağı ise önemli bir soru olarak ortada duruyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Tüm bu çözülme dinamiklerinin ötesinde, verinin en kritik mesajı kararsız ve sandıktan uzaklaşan seçmen kitlesinin büyümesinde saklı.

AK Parti seçmeninin yüzde 12,8'i, MHP'nin yüzde 16,2'si ve İYİ Parti'nin yüzde 6,3'ü kararsızlaşmış veya sandığa gitmeme eğiliminde.

Bu kitlenin büyüklüğü ve heterojenliği, önümüzdeki seçimlerin kaderini belirleyecek temel alanlardan birine işaret ediyor.

Her parti için mevcut seçmeni konsolide etmek artık bir gereklilik.

Ancak mevcut seçmeni korumanın ötesine geçip yeni seçmenleri ikna edebilmek ise, büyük ölçüde güncel gelişmelere karşı sergilenecek performansa ve toplumsal beklentilere verilen yanıta bağlı olacak.

Bu çerçevede, CHP'nin şu anda en avantajlı konumda olduğu söylenebilir.

Hem kendi tabanındaki yüksek sadakat hem de İYİ Parti ve Zafer Partisi'nden anlamlı bir seçmen kazanımı sağlamış durumda.

Fakat bu kazanımın sürdürülebilir olması için CHP'nin daha geniş kitleleri kuşatabilecek yeni bir siyasal dil ve toplumsal vizyon geliştirmesi gerekir.

Aksi halde bu geçici toparlanma kalıcı bir iktidar alternatifine dönüşemez.

AK Parti ise hâlâ Türkiye'nin en büyük seçmen bloklarından birine sahip.

Ancak iç çözülme ve yorgunluk işaretleri belirginleşiyor.

Kararsızlaşan bu seçmen kitlesini yeniden kazanacak yeni politik söylemler ve sahici değişim sinyalleri üretmek AK Parti için kaçınılmaz görünüyor.

Türkiye siyaseti derin bir geçiş döneminden geçiyor.

Sandığın belleği bize, kimliklerin donmadığını, aidiyetlerin aşındığını ve seçmenin giderek performans ve umut arayışına yöneldiğini gösteriyor.

Bu arayışı doğru okuyan, yeni bir siyasal anlam ve güven veren partiler önümüzdeki dönemin kazananları olabilir.

Eski ezberlere yaslanarak yol almaya çalışanlar ise yalnızca kendi çözülme süreçlerini hızlandırmış olacaklar.

Türkiye yeni bir siyasal hikâyeye ve daha sahici bir söze hiç olmadığı kadar muhtaç.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU