Moldova 2025: Rusya, Batı ve Türkiye üçgeninde yeni bir cephe

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Sergei Gapon/AFP (Arşiv)

Transdinyester’de askerî gerilim, Gagavuzya’da etnik kriz, Kişinev’de yön arayışı…

2025’te Moldova, Rusya’nın baskısı, Avrupa’nın çekim gücü ve Türkiye’nin denge arayışı arasında yeni bir cepheye dönüşüyor.


Moldova: Eski bir sorunun yeniden ısınan yüzü

2025 yılı itibarıyla Moldova, Karadeniz’in kuzeyinde yükselen yeni bir jeopolitik cepheye dönüşmüş durumda.

Transdinyester’de konuşlu 1.500 Rus askeri, AB ile entegrasyon sürecini sabote etmeye devam ediyor.

Gagavuzya’da Kremlin bağlantılı siyasal aktörler özerklik krizini tırmandırıyor.

Aynı anda Avrupa Birliği, Moldova’ya 1,9 milyar euroluk yardım paketini devreye sokarak siyasi ve ekonomik çöküşü önlemeye çalışıyor.

Sovyetler sonrası dönemde Moldova, Transdinyester’in fiilî ayrılığı ve Gagavuzya’nın özerk talepleriyle kırılgan bir yapı hâline gelmişti.

Bugün bu kırılganlık hem Rusya’nın hibrit müdahale stratejileri hem de Batı’nın sınırlı desteği nedeniyle daha da derinleşmiş durumda.

Türkiye ise Gagavuz Türkleriyle tarihsel bağları, Karadeniz güvenliği ve denge diplomasisi yoluyla bu yeni denklemde etkili bir pozisyon arıyor.


2025’te Moldova’da neler oluyor?

Moldova 2025’e, derinleşen iç siyasal kırılmalar ve dış kaynaklı baskıların kesişiminde girdi.

Ülkenin doğusundaki Transdinyester bölgesi ve güneyindeki Gagavuzya özerk bölgesi hem Kişinev’in egemenlik sınamalarının merkezinde hem de Rusya’nın bölgesel stratejisinde kaldıraç işlevi gören iki kırılma noktası olarak öne çıkıyor.


Transdinyester – Enerji krizi ve askerî gerginlik

Rusya’nın Ukrayna üzerinden geçen boru hatlarını kısıtlaması, Moldova’nın doğusunda yer alan ayrılıkçı Transdinyester bölgesini derin bir enerji krizine sürükledi.

2025 kışı boyunca yaklaşık 51 bin konut ısıtmasız kaldı, Cuciurgan Termik Santrali’nde üretim düşerken bölge halkı protestolar düzenledi.

Tiraspol yönetimi, Kişinev’i “ekonomik abluka” uygulamakla suçladı ve Avrupa Birliği’nden “arabuluculuk” çağrısı yaptı.

Cumhurbaşkanı Maia Sandu, Rusya’ya çağrıda bulunarak Transdinyester’de konuşlu 1.500 askerin çekilmesini talep etti.

Ancak Moskova bu çağrıyı “provokatif” olarak niteledi ve askeri varlığını “barış gücü” olarak meşrulaştırma söylemini sürdürdü.

Moldova ise Mayıs 2025’te Rus barış gücü eş başkanını sınır dışı ederek diplomatik eşiği yükseltti.

Bu durum, Moldova ile Rusya arasında yeni bir diplomatik kriz başlığı oluşturdu.

Transdinyester’deki gelişmeler, Moldova’nın toprak bütünlüğüne dair fiilî bir tehdit olmanın ötesine geçerek, enerji güvenliği ve dış müdahale kapasitesi açısından da ciddi bir kırılganlık oluşturuyor.

Özellikle Odesa’ya yakınlığı nedeniyle, Rusya’nın buradaki askeri varlığı Ukrayna’nın Karadeniz’e erişimi üzerinde dolaylı baskı unsuru hâline geliyor.


Gagavuzya – Özerklik krizi ve Moskova bağlantısı

Moldova’nın güneyindeki Gagavuzya özerk bölgesi, 2024 sonbaharında yaşanan gelişmelerle ülke iç siyasetinin en tartışmalı alanlarından biri hâline geldi.

Bölgenin başkanı Evghenia Guțul, Rusya’dan 3 milyon dolarlık gizli fon almak suçlamasıyla 27 Mart 2025’te gözaltına alındı.

Guțul’un Rus oligark Ilan Shor bağlantılı siyasi ağıyla ilişkisi, Kremlin’in Gagavuzya üzerindeki nüfuz stratejisinin açık bir örneği olarak değerlendirildi.

Guțul’un gözaltına alınmasının ardından Komrat başta olmak üzere birçok Gagavuz yerleşiminde kitlesel protestolar düzenlendi.

Moldova Anayasa Mahkemesi’nin Gagavuzya’nın başsavcı atama yetkisini iptal etmesi, yerel yönetim ile merkezi hükümet arasında yargı üzerinden tırmanan bir çatışmaya dönüştü.

Bölgedeki halk, Kişinev’in Gagavuz özerkliğini “fiilen kaldırmak istediği” görüşünü savunurken, merkezi yönetim ise yolsuzlukla mücadele gerekçesini öne çıkardı.

Bu kriz, Moldova için sadece bir iç hukuk meselesi değil; etnik temelli özerklik ile ulusal bütünlük arasındaki hassas dengenin ne kadar kolay bozulabileceğini gösteriyor.

Aynı zamanda Gagavuzya’daki gelişmeler, Türkiye’nin bölgeyle kurduğu tarihsel ve kültürel bağları nedeniyle Ankara açısından da yakından izleniyor.


Türkiye’nin pozisyonu: Gagavuzya ve stratejik denge

Ankara açısından Moldova, uzak bir Balkan ülkesi değil; hem Karadeniz dengeleri hem de tarihsel-kültürel bağlar üzerinden yakından takip edilen bir sınır ülkesidir.

Özellikle Gagavuzya bölgesinde yaşayan Ortodoks Hristiyan Türk topluluğu ile kurulan bağ, Türkiye’nin Moldova siyasetinde sessiz ama kalıcı bir etki kapasitesi yaratmasına zemin hazırlamıştır.


Soydaş politikası ve yumuşak güç

Türkiye, Gagavuzya’daki soydaş nüfusa yönelik somut ve sürdürülebilir adımlar atmaktadır.

TİKA aracılığıyla bölgede okullar, kültür merkezleri, altyapı projeleri desteklenmiş; Komrat Üniversitesi ile iş birliği geliştirilmiş ve Gagavuz öğrencilere yönelik burs programları hayata geçirilmiştir.

Bu faaliyetler, Gagavuz kimliğinin kültürel olarak korunmasına katkı sunarken, Türkiye’nin bölgedeki meşruiyetini artıran bir yumuşak güç unsuru olarak işlev görmektedir.

Gagavuz halkı ile Türkiye arasındaki tarihsel yakınlık, yalnızca etnik aidiyet üzerinden değil; kültürel süreklilik ve karşılıklı güven temelinde inşa edilmiştir.

Moldova’nın parçalı iç yapısı göz önüne alındığında, Gagavuzya’daki toplumsal bütünlüğü güçlendirmek, yalnız bölge barışı açısından değil, Moldova’nın toprak bütünlüğünü desteklemek bakımından da önem taşır.


Denge diplomasisi: Toprak bütünlüğü ve özerklik arasında

Türkiye’nin Moldova politikasının merkezinde, Kişinev’in egemenliğine saygı ve Gagavuz özerkliğinin korunması arasında kurulan dikkatli denge yer alır.

Ankara, Moldova’nın toprak bütünlüğünü desteklediğini açık biçimde beyan ederken, aynı zamanda Gagavuzların anayasal özerklik haklarının yaşatılmasını da savunur.

Bu yaklaşım, Türkiye’yi Moldova’daki bölünme senaryolarına karşı yapıcı ve dengeleyici bir aktör konumuna taşımaktadır.

Gagavuzya’da son dönemde yaşanan yargı krizleri, Türkiye’nin bu dengeli politikasını daha da önemli hâle getirmiştir.

Guțul’un gözaltına alınmasının ardından yükselen etnik tepkilerin sağduyuyla yönetilmesi, Türkiye’nin hem Gagavuz halkı hem de Moldova merkezi yönetimi nezdindeki güvenilirliğini pekiştirmiştir.


Moskova ile dikkatli ilişkiler: Nüfuz mücadelesi mi, alan savunması mı?

Ankara’nın Moldova’daki pozisyonu, Rusya ile çok boyutlu ilişkiler yürüten bir ülke olma gerçeğiyle de şekillenmektedir.

Türkiye, enerji iş birlikleri, tahıl koridoru diplomasisi ve Suriye-Ukrayna hattındaki arabuluculuk rolü nedeniyle Moskova ile teması koparmayan bir dış politika izlemektedir.

Ancak bu temkinli yakınlık, Gagavuzya’da doğrudan Rus etkisinin artmasına da kayıtsız kalınacağı anlamına gelmemektedir.

Ankara, doğrudan çatışmadan kaçınan fakat alternatif etkiler geliştirmeyi hedefleyen bir strateji izlemektedir.

Gagavuzya’daki eğitim, medya ve kültür yatırımları, bu stratejinin görünür araçlarıdır.

Türkiye için mesele, yalnız Gagavuz halkının geleceği değil; aynı zamanda Karadeniz çevresindeki nüfuz mücadelesinde dengeyi koruma meselesidir.


Moldova’nın geleceği: İki senaryo

Moldova’nın önündeki yol, büyük ölçüde Rusya’nın Ukrayna’daki performansına bağlı olarak şekillenecek.

Kişinev, Batı entegrasyonunu derinleştirmek istese de iç siyasal kırılganlıklar, etnik gerilimler ve Rus askeri varlığı bu yönelimi sürekli test ediyor.

Aşağıda iki ana senaryo üzerinden Moldova’nın karşı karşıya olduğu olasılıklar değerlendirilmektedir.


Senaryo 1: Rusya’nın avantajlı konuma geçmesi

Eğer Rusya Ukrayna’da Donbas gibi kilit bölgeleri kontrol altına alır ve cephede diplomatik üstünlük kurarsa, Moldova üzerindeki baskı artacaktır.

Özellikle Odesa çevresinde bir güç dengesi değişikliği yaşanması, Transdinyester ile Rusya arasındaki fiilî bağlantının güçlenmesine yol açabilir.

  • Transdinyester’in ilhak riski:
    Bu senaryoda, Transdinyester’in resmî olarak Rusya’ya katılması gündeme gelebilir. Moldova’nın doğusunda bu tarz bir gelişme, hem toprak bütünlüğünü açık şekilde tehdit eder hem de NATO sınırına doğrudan Rus askeri varlığı anlamına gelir.
     
  • Gagavuzya’da ayrılıkçı dalga:
    Gagavuzya, daha önce 2014 yılında yapılan referandumda yüzde 98 oranında Rusya yanlısı tavır sergilemişti. Rusya’nın bölgedeki vekil ağları yeniden harekete geçerse, Gagavuzya’da yeni bir bağımsızlık söylemi yükselebilir. Bu süreçte Türkiye’nin bölgeye yönelik yatırımları da hedef hâline gelebilir.

Senaryo 2: Rusya’nın geri çekilmesi ve Batı’nın ivme kazanması

Eğer Ukrayna cephede ilerleme sağlar ve Batı desteğiyle Rusya üzerindeki baskı artarsa, Moldova için daha olumlu bir stratejik pencere açılır.

Ancak bu durum, Moskova’nın hibrit müdahale araçlarını devreye sokmasına da neden olabilir.

  • AB yolunda hızlanma:
    Moldova, 2022’de kazandığı adaylık statüsünü reformlarla güçlendirebilir. Transdinyester’in yeniden entegrasyonu, Batı’nın desteklediği bir çözüm çerçevesinde yeniden tartışmaya açılabilir. Fakat bu hedefe ulaşmak için Rus askerlerinin çekilmesi ve uluslararası garantilerin güçlendirilmesi gerekir.
     
  • Gagavuzya’da uzlaşı modeli:
    Bu senaryoda Türkiye’nin rolü belirleyici olabilir. Ankara, hem Kişinev hem Komrat ile geliştirdiği ilişkiler üzerinden, özerkliğin korunması ve merkezi entegrasyonun güçlendirilmesi arasında bir denge modeli önerebilir. AB ile yürütülecek ortak kalkınma projeleri, etnik gerginliği azaltarak istikrarı teşvik edebilir.

Her iki senaryo da Moldova’yı, yalnızca iç reformlarla değil; aynı zamanda uluslararası aktörlerle kurduğu denge üzerinden yeniden tanımlamak zorunda bırakmaktadır.

Türkiye açısından bu tabloda hem fırsatlar hem riskler barındıran bir aralık söz konusudur.
 


Moldova hangi yöne yönelecek?

Moldova, 2025 itibarıyla tam anlamıyla bir varoluş sınavıyla karşı karşıya.

Ülkenin doğusunda Rus askerleri, güneyinde Moskova destekli bir yerel yönetim, kuzeybatısında ise Avrupa Birliği’ne adaylık statüsüyle açılan bir gelecek perspektifi bulunuyor.

Bu kırılgan üçgen, Moldova’yı yalnız coğrafi olarak değil, siyasi ve kültürel anlamda da parçalamaya aday bir yapı hâline getiriyor.

Rusya, Moldova’daki varlığını sürdürmek için klasik işgal yöntemlerinden çok daha incelikli araçlara başvuruyor: hibrit müdahaleler, enerji baskısı, toplumsal kutuplaşma, etnik ajitasyon ve finansal nüfuz.

Ukrayna’da elde edilecek askerî ya da diplomatik bir avantaj, bu araçların Moldova cephesinde daha kararlı şekilde devreye alınmasına zemin hazırlayabilir.

Bu durumda Moldova’nın toprak bütünlüğü ve siyasi istikrarı ciddi şekilde sınanır.

Öte yandan Avrupa Birliği ile kurulan güvenlik ortaklığı, NATO ile artan fiilî iş birliği ve bölgesel destek mekanizmaları, Moldova’ya bugüne dek sahip olmadığı ölçekte bir stratejik alan açıyor.

Ancak bu desteğin kalıcı ve toplum tarafından benimsenebilir olabilmesi, içerideki ekonomik istikrarın sağlanması ve etnik temelli özerklik taleplerinin yönetilebilmesine bağlı.

Türkiye bu denklemin sessiz ama belirleyici aktörlerinden biri.

Gagavuzya’daki yatırımları, Kişinev ile kurduğu stratejik ortaklık ilişkisi ve çok yönlü Karadeniz politikası, Ankara’ya hem yumuşak güç alanında hem de bölgesel denge kurma kapasitesinde önemli bir zemin sunuyor.

Türkiye’nin Moldova politikasında atacağı adımlar, yalnız Gagavuz halkını değil; Karadeniz’in genel istikrarını ve Türkiye’nin doğu Avrupa’daki etki alanını da doğrudan etkileyecektir.

Moldova’nın geleceği artık yalnız Kişinev ile Tiraspol arasında değil; Moskova, Brüksel ve Ankara üçgeninde şekilleniyor.

Bu nedenle sorulması gereken asıl soru, “Moldova kimi seçecek?” değil; “Kim, Moldova’nın yanında uzun vadeli ve sürdürülebilir şekilde kalacak?” sorusudur.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU