Keşmir'de kanlı satranç nasıl bozulur?

Umut Berhan Şen Independent Türkçe için yazdı

Güney Asya’nın iki devi, Hindistan ve Pakistan, Keşmir’in gölgesinde yarım asrı aşkın süredir bir satranç tahtasında hamle yapıyor.

1947’de Britanya’nın alelacele çekilip bıraktığı coğrafya, Keşmir’in karlı zirvelerinde düğümlendi.

Bu mesele, sadece bir toprak kavgası değil; kimlik, onur ve güç mücadelesinin ta kendisi.

Türkiye’nin Pakistan’la köklü dostluğunu da hesaba katarak, bu gerilimin köklerini, bugünkü nabzını ve çözüm yollarını rasyonel bir mercekle incelemek gerekiyor. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Her şey, Britanya Hindistan’ı ikiye bölündüğü o kaotik günlerde başladı.

Keşmir, Müslüman çoğunluğuna rağmen Hindu mihracesinin Hindistan’ı seçmesiyle fitili ateşledi.

1947-48’deki ilk savaş, Keşmir’i böldü: Yüzde 45’i Hindistan’da, yüzde 35’i Pakistan’da, bir kısmı da Çin’in elinde.

O günden beri dört büyük savaş, sayısız çatışma ve bitmeyen bir diplomasi dansı sürüp gidiyor.

BM’nin “Keşmir halkı karar versin” çağrısı, Hindistan’ın vetosuyla tozlu raflarda kaldı.

2025’te ise Pahalgam’daki kanlı saldırı, gerilimi yeniden alevlendirdi.

Hindistan, Pakistan’ı suçlayarak su anlaşmalarını askıya aldı.

Vizeleri iptal etti ve elçileri geri çağırdı.

Sınırda mermiler konuşurken, dünya bu nükleer dansı nefesini tutarak izliyor.


Hindistan, 1,4 milyonluk ordusu, uçak gemileri ve ekonomik gücüyle kağıt üzerinde üstün.

Pakistan ise 650 bin askeri, modernize hava kuvvetleri ve Türkiye’nin T129 ATAK’ları gibi desteklerle dirençli.

İki tarafın nükleer cephaneliği -Hindistan’da 160, Pakistan’da 170 savaş başlığı- topyekûn savaşı imkânsız kılıyor.

Ama bu, küçük çaplı çatışmaların ya da vekâlet savaşlarının önünü kesmiyor.

Hindistan’ın 2019’da Keşmir’in özerkliğini kaldırması, ateşe benzin döktü.

Pakistan’ın ise direniş gruplarına göz yumduğu iddiaları, gerilimi tırmandırıyor.  

Zaten Hindistan, iç politikada Hindu milliyetçiliğini pekiştirmek için bu savaşı göze almış görünüyor.

Ancak Pakistan’ın misillemesi, Çin’in desteği veya küresel bir kriz (mülteci akını, ekonomik sarsıntı) Modi hükümetini zora sokabilir.

Dolayısıyla çok riskli ve kanlı bir kumar oynuyor Hindistan yönetimi. 


Peki, Türkiye bu denklemde nerede?

Pakistan’la dostluğumuz, Kurtuluş Savaşı’nda bize uzanan ellerle başladı.

Sonrasında, Keşmir’de, BM kürsülerinde Ankara, hep İslamabad’ın yanında durdu.

TCG Büyükada’nın Karaçi limanına demirlemesi, C-130’ların İslamabad’a inmesi, bu dayanışmanın sembolleri.

Ama Türkiye, Hindistan’la milyarlarca dolarlık ticaretini de göz ardı etmiyor.

Keşmir’de “kendi kaderini tayin” ilkesini savunurken, NATO üyesi bir aktör olarak dengeli bir çizgi çekiyor.

Belki de bu, Türkiye’yi arabulucu yapacak bir fırsat.

Tarafların şunu net anlaması gerek:

Güney Asya’nın incisi Keşmir, ne sadece Hindistan’ın ne sadece Pakistan’ın; bu coğrafyanın ruhu, halkın iradesinde saklı.

Diplomasi, ekonomik işbirliği ve belki Türkiye gibi tarafsız bir aktörün masaya oturması, bu kördüğümü çözebilir.

Hindistan’ın IMEC projesiyle Pakistan’ı dışlaması, Çin’in Pakistan’la sıkı fıkı olması, meseleyi küresel bir satranç tahtasına taşıyor.

Ama unutmayalım: Barış, cesaretle atılan adımlarla gelir.

Türkiye, bu adımı atabilecek mi? Neden olmasın?

Türkiye, Pakistan’ın Keşmir’deki tezlerini desteklerken, Hindistan’la ekonomik ilişkilerini koruyarak tarafsız bir arabulucu rolü üstlenebilir; diplomasi ve BM çerçevesinde barışçıl çözümü teşvik edebilir.

Keşmir’in karlı vadilerinde barışın yankılanması, belki de Ankara’nın cesur adımlarıyla başlayacak!

Zira bu kanlı satrancı bozmak gerekiyor.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU