Diplomalar alemi...

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Uzun bir aradan sonra, tekrardan merhabalar.

Tahminimce kimler hapishaneye girdi, kimler çıktı, ne zaman girdi, ne zaman çıktı, artık takip edemez hale geldiniz.

Gazetecilerin yanı sıra epey bir siyasetçi, belediyeci falan da hapishane sakinleri arasına eklendi ya, tabiatıyla kimsede hapishanedekilerin çetelesini tutacak hâl kalmadı...

Efendim, bendenizin durumu biraz karışık; infaz yasasında yapılan bir tadilatla beraber, cezası 3 yıldan az olanların yararlandığı üzere haftanın belli günleri dışarıda, belli günleri hapiste, yeni bir infaz modeline geçtim.

Başımıza yeni işler gelmezse, yılbaşına kadar durum böyle...

Ne yapalım, işimiz yazmak, söylemek...

Dışarı çıktıkça da işe devam edeceğiz mecburen...

Lakin hapishanede bir karar aldım, bundan böyle daha ziyade makara yapacağız.

Zira hem kimsenin içini daha fazla karartmak istemem, hem de bendeniz şubatta hapse girdikten beridir memlekette ciddiyetle ele alınabilecek pek bir mevzu kalmadı...

Peki, neden böyle oldu?

Yani neden bu denli ciddiyetsiz bir memleket haline geldik?
 


Vallahi hiç lafı dolandırmanın alemi yok, her şey diplomayla başladı.

Ta "o" diplomadan bugüne, birtakım acayip bağlantılarla elde edilen diplomalar havada uçuşuyor, herkes herkesin diplomasına kuşkuyla bakıyor.

Ve Tayyip Bey iktidarın altın varaklı saltanat koltuklarına oturdu oturalı, Türkiye'de herkes her şey olabileceğini düşünüyor...

Bizzat Tayyip Bey'in diploma muammasından sözü açarak tadımızı kaçırmak istemiyorum.

Zira diploma olsa da koltuğa oturdu, olmasa da oturdu.

Lakin bu işler öyle bir hal aldı ki, iktidara yakınsanız, Türkiye'de her makama ve mevkie gelebiliyorsunuz, artık diploma da lazım değil.

Bu işin öncülerinden biri, hiç kuşkusuz, dünya şampiyonu güreşçimiz Hamza Yerlikaya'dır.

Kendisinde lise diploması yokken, bir diploma temin edip daha sonra üniversite diploması da almış, şahsen hâlâ anlam veremediğim biçimde bir kamu bankası olan Vakıfbank'ın yönetim kurulu üyeliğine tayin edilmişti!

Yahu, başka makam mı yok, mevki mi kalmadı da güreşçiyi koskoca bankanın başına getiriyorsun?

Yok, illa ki bir acayiplik yapılacak.

Daha sonra Yerlikaya'nın diploma sahteciliği mahkeme kararıyla da tescil edildi ama pehlivanımıza ceza falan kesilmediği gibi, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı ve Bakan Yardımcılığı görevlerine getirilerek ödüllendirildi.

Eh, bunu gören Yeliz, -Yeliz diyorum, zira yiğit namıyla anılır-, "Şu diplomalardan bir tane de ben alayım bakalım" dedi.

Muhtemelen, o zamanki danışmanlarından biri, "Sayın vekilim, Marmara Üniversitesi'ni, Gazi Üniversitesi'ni falan hiç karıştırmayalım, size direkt Amerika'dan bir diploma bakalım" demiş olacak ki, ABD menşeli, aslında olmayan, internet üzerinden parayla diploma satan Newport University diye bir müesseseye başvurdular.

Neticede o da diploma, bu da diploma.

Yeliz Bey bir mülakatında, "Ben o üniversitenin Kadıköy'deki, Bakırköy'deki kampüslerinin teraslarında oturup çay içtim" diyor.

Geri adım atmıyor arkadaş!

Hatta olmayan üniversiteye Kadıköy'de kampüs bile icat ediyor!

Neyse efendim, Yeliz Bey Davranış Bilimleri bölümünden diplomayı alıyor...

Sonra davranışları iyice değişiyor tabii.

Yeliz olması da yanılmıyorsam o döneme rastlıyor.

E, diploma bütün kapıları açar.


Sahte diplomalı güreşçiden banka yönetim kurulu üyesi imal eden iktidar, Yeliz'i de Atletizm Federasyonu yönetimine getiriyor!

Yeliz Bey bir nevi sırıkla atlıyor.

Yeter mi? Yetmez!

İzcilik Federasyonu yönetiminde de müsait bir yer var, Yeliz Bey'i yavrukurt yönetici yapıyorlar!

Hababam Sınıfı gibi mübarekler! Sincap Obası!

Yahu, çok matrak değil mi?

Şu bizim Ahmet Hamdi'yi izci yapın... Sonra, hani Ankara Hayvanat Bahçesi Müdürü Mustafa vardı ya, söyleyin, TÜBİTAK'a müdür yardımcısı yaptım onu da... Muğla'da bizim mezbaha sorumlusu Barış yok mu, hah, onu da Muğla Orman Müdürlüğü'ne atayın...


Nasıl bir keyif!

Mezbahadan orman müdürlüğüne adam atıyorsun, kimse tek laf edemiyor.

Sonra, "ormanlar yanıyor"...

Niye yanmasın arkadaşım? Yanmazsa şaşıracaksın!

Yahu, en zor günümüzde harekete geçip vatandaşı kurtarsın diye kurulmuş olan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı AFAD'ın başına, biliyorsunuz, Diyanet'te çeşitli görevlerde bulunmuş, hayattaki bütün tecrübesi tarikat, diyanet mevzuları olan bir şahsı müdür yaptılar.

Adamın şu alemde yazdığı tek kitap var, o da "Gönüller Sultanı Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi" adında bir kitap.

Nereden bilsin afeti, depremi?

Neticede deprem gelip çattı, AFAD günlerce enkaza giremedi.

Böyle memlekette orman da yanar, yol da göçer, tren de devrilir. Ne bekliyorsunuz?


Ama siz daha durun, bunlar iyi günlerimiz...

Uyanıklar alemi baktı, sahte diploma güzel pirim yapıyor, herkes kendine parayla diploma almaya başladı ya...

Arkadaşım, Yeliz gibi, "Orta derece İngilizce biliyorum" deyip Amerikan üniversitesinden güzel güzel Davranış Bilimleri diploması alsana.

Yok, gidiyorlar, illa mimarlık, inşaat mühendisliği diploması alıyorlar.

Daha bunların yaptığı inşaatlar çökecek, yeni skandallarımız olacak, herkes suçu birbirinin üzerine atacak, suç ortada kalacak falan...

Allah vere de büyük ihaleler almamış olsunlar!

Hani eskiden üniversite sınav sorularını çalıyorlardı ya, vallahi o daha iyiydi.

En azından üniversiteye devam edip biraz yol yordam öğreniyorlardı.

Şimdi parayı bastırıp eline diplomayı alan, devlet dairesine, boş kadroya, ihaleye falan bodoslama dalıyor.

Yeter ki iktidar katında muteber ol!

Gerçi, "Bari soru çalıp üniversiteye gitsinler" diyorum ama üniversitelerde kaç sahte hoca var, artık onu da bilemiyoruz.

En son "400 sahte akademisyen" haberi yayıldı, sonra Cumhurbaşkanlığı Dezenformasyon Merkezi yalanladı falan, işi tam çözemedik.

Haberin doğruluğunu bilemem ama bizim memlekette artık üniversite işleri hep yalan oldu.

Hapse gireceğim, bari içeride zamanı değerlendireyim diye yüksek lisansa başlamaya karar verdim, gittim kaydımı yaptırdım, bir heves geldi işte, araştırıyorum, akademik tez nasıl yazılır, nasıl evrelerden geçmesi lazım diye... Şaka gibi!

İnternette bir sürü "tez yazdırma şirketi" var!

Evet efendim, muhteremler şirket kurmuş, internette siteleri var, makale, proje, yüksek lisans tezi, doktora tezi...

Hepsini sizin için yazıyorlar.

Açık açık da fiyat listelerini yayınlıyorlar.

200 bin liraya doktora tezi yazıyor arkadaşlar.

Mis gibi...

Ne o? "Eğitim şart" diyordunuz, alın size eğitim!

Ortalık doktor, doçent, profesör kaynıyor!..

Ya, çok acayip işler...

Bu mevzulara girmişken, söylemeden olmaz artık.

Malum, Tayyip Bey'in zamanında ülke ekonomisini yöneten damadı Berat Bey de "Doktor" unvanlı bir akademik kariyer sahibidir.

Ne var ki, zamanında Damat Berat Bey'in e-postaları bir biçimde "sızıntıya uğramış", pek çok malumatın yanı sıra doktora tezinin de üniversitedeki bir profesör tarafından kurulan ekibe yazdırıldığı bilgisi etrafa saçılmıştı.

Ne oldu?

Berat Bey'in doktorası yerinde duruyor; doktora tezini hazırlattığı iddia edilen "Profesör" hanıma ise bir şey olmadığı gibi, Tayyip Bey'in diploma aldığı Marmara Üniversitesi'nde icra ettiği Enstitü Müdürlüğü görevinin yanı sıra, Borsa İstanbul'un ve Varlık Fonu'nun tepesine getirildi!..

Ya, işte böyle...

Diploma denen vesikayla ilişkisi bir aşk, ihtiras ve ihanet hikayesi gibi ilerleyen iktidar ise hâlâ Ekrem İmamoğlu'nun diplomasının denkliğinin peşinde.

Bence herkes boşuna tartışıyor.

Bakkalda diploma satılan bir memlekette nasılsa şaibesiz seçim falan da yapılamaz, uluslararası gözlemciler nezaretinde güvenilir bir heyet soru hazırlasın, bir dahaki cumhurbaşkanlığı seçimini üniversite sınavı şeklinde yapalım.

En yüksek puanı alan geçsin başa...

Hem daha ekonomik olur.

Biliyorsunuz, ben ekonomistim, anlarım bu işlerden.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU