Barış, Kremlin için zafer mi, zafiyet mi olacak?
Ukrayna’daki savaş üçüncü yılını doldururken, Moskova yalnızca Ukrayna cephesinde değil, kendi iç cephesinde de dengeyi kaybetmemek için diken üstünde.
Uluslararası toplumda barış yönünde artan baskılar, ekonomik sürdürülebilirlik tartışmaları ve ABD Başkanı Trump’ın anlaşma arayışları derken, savaşın sonuna dair senaryolar masaya dönüyor.
Ancak bu senaryolarda dikkat çekici bir boşluk var: Barış Putin için ne anlama geliyor?
Savaşı bitirmek Moskova açısından yalnızca stratejik bir karar değil, rejimin iç bütünlüğü açısından riskli bir sıçrama tahtası.
Kremlin için sorun, Ukrayna’dan çekilmek değil; savaşla birlikte inşa edilen sistemin barış ortamında sürdürülemeyecek olması.
Çünkü Putin’in iktidarı, bu savaşla birlikte sadece askeri değil, sosyal, ekonomik ve siyasal bir savaş düzeni inşa etti.
Barış ise bu düzenin çözülmesini beraberinde getirebilir.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Rusya tarihine bakıldığında, kaybedilen ya da sonlandırılan her büyük savaşın, sadece dış cephede değil, içeride de bir sarsıntıya yol açtığı görülür.
1905’te Japonya karşısında alınan mağlubiyet, II. Nikolay’a karşı ilk büyük devrimci kalkışmayı tetiklemişti.
Savaşın yarattığı ekonomik yıkım ve toplumsal huzursuzluk, sonunda meşruti monarşiye geçişi zorunlu kılmıştı.
12 yıl sonra, I. Dünya Savaşı’nın içinde ağırlaşan cephe kayıpları ve yiyecek kıtlığı, 1917 Şubat Devrimi’ni doğurdu; Çarlık çöktü.
Aynı yılın Kasım ayında, savaşın yönetilememesinden doğan kaos ortamı bu kez Bolşevik Devrimi’ne alan açtı.
Sovyetler Birliği’nin 1989’da Afganistan’dan çekilmesi ise sadece bir geri çekilme değil, otoritenin halk nezdindeki çöküşünün simgesiydi.
Dönüş yolundaki Sovyet askerlerini sokakta karşılayan kalabalıklar yoktu; bunun yerine sessizlik ve umutsuzluk hâkimdi.
Kısa süre sonra Gorbaçov yönetimi çözülmeye başladı, 1991’de Sovyetler resmen dağıldı.
Tersinden okunduğunda ise, savaş içinde kalmanın iktidarı korumaya yaradığını gösteren bir başka örnek de Stalin dönemidir.
II. Dünya Savaşı’nın yıkımı Sovyet topraklarını harabeye çevirirken, Stalin bunu iç konsolidasyonun fırsatına dönüştürdü.
1941’de Naziler Moskova kapısına dayandığında bile yönetimi terk etmeyen Stalin, halk üzerinde “lider gitmedi” etkisi yaratarak karizmasını pekiştirdi.
Zaferin ardından Almanya gibi, Sovyet toplumu da yeniden düzenlendi: cepheden dönenler sisteme entegre edildi, kahramanlık kültü devlet ideolojisine dönüştü, muhalefet mutlak biçimde tasfiye edildi.
Stalin barışı getirdi ancak o barışın mimarisini baskı, gözetim ve korku üzerine kurdu.
Bu tarihsel örnekler şunu gösteriyor: Rusya’da barış, her zaman istikrar anlamına gelmedi.
Çoğu zaman iktidarın çözülmesine, sistemin sarsılmasına ya da dönüşmesine neden oldu. Putin, bu tarihî örüntülerin farkında.
Bu nedenle de savaşı uzatmak, yalnızca jeopolitik bir hesap değil; içerideki düzenin devamına dair bir sigorta gibi görülüyor olabilir.
Çünkü Rusya’nın siyasi tarihinde barış, kimi zaman savaşın kendisinden daha yıkıcı sonuçlar üretmiştir.
Sessiz tehlike: Cepheden dönenler
Savaş sonrasında Putin’in karşılaşacağı ilk büyük iç politika riski, yüz binlerce cepheden dönen askerin toplum içindeki konumudur.
Bu insanlar sosyal yardıma muhtaç bireyler gibi görünse de aynı zamanda silah kullanma tecrübesine sahip, iktidarın ideolojik söylemiyle yoğrulmuş ve sahada organize hareket etme alışkanlığı kazanmış kitlelerdir.
Sayıları 700 bini aşan bu cephe dönüşlüler, kontrol edilmediğinde toplumsal dengeyi bozabilecek potansiyele sahiptir.
Bu tehlike Rusya’nın yakın tarihine yabancı değil. Sovyetler Birliği’nin 1989’da Afganistan’dan çekilmesinden sonra yaşananlar bugünkü Moskova için ciddi bir uyarıdır.
Uyumsuz, dışlanmış ve radikalleşmiş “Afgantsy” olarak bilinen cepheden dönenler, sivil hayata uyum sağlayamayarak hem organize suç yapılarında yer aldılar hem de siyasi sistem içinde alternatif ve tehditkâr yapılar kurdular.
Putin rejimi bu tarihî örneği akılda tutarak, Ukrayna savaşında görev almış cephe dönüşlüleri erkenden kontrol altına alacak bir dizi program başlattı.
Sovyetler Birliği’nin 1979–1989 arasında yürüttüğü Afganistan savaşına katılan askerler, kamuoyunda “Afgantsy” olarak anıldı. Bu terim, yalnızca cepheye gitmiş kişileri değil, aynı zamanda savaştan döndükten sonra dışlanan, travmalarla boğuşan ve sisteme yabancılaşan toplumsal bir kesimi tanımlar.
Buna karşılık “Afganistan sendromu”, bu bireylerin savaş sonrası dönemde yaşadıkları psikolojik çöküşü, toplumsal uyumsuzluğu ve bazen siyasal radikalleşmeyi ifade eden daha geniş bir kavramdır.
2023 itibarıyla devlet, bu grupları doğrudan himaye etmekle kalmadı, aynı zamanda onları sistem içine entegre ederek hem ödüllendirme hem de araçsallaştırma stratejisi izledi.
“Zamanın Kahramanları” adlı yüksekokul programı, “SMO Gazileri Derneği”, “Vatan Savunucuları Fonu” ve “SVOi Kardeşliği” gibi yapılar kurularak, cepheden dönenlere ayrıcalıklı burslar, istihdam öncelikleri ve sembolik unvanlar verildi.
Putin bu kişileri kamuoyuna “yeni elitin çekirdeği” olarak sundu. Bazıları vali yardımcısı, milletvekili ya da danışman olarak bürokrasiye yerleştirildi.
Kremlin’e göre bu uygulamalar hem toplumsal entegrasyonu kolaylaştırıyor hem de cepheden dönenleri rejime daha sıkı bağlıyor.
Ancak bu yapıların asıl işlevi, topluma örnek olmak değil, potansiyel huzursuzluğu bastırmak. Kremlin, cepheden dönenleri iki amaçla kullanıyor:
birincisi, bu sadık grupları içerideki muhalif sesleri bastırmak için kullanmak; ikincisi ise toplumda savaşın gerekliliğini ve Putin liderliğinin meşruiyetini pekiştirmek.
Televizyon programlarında sıkça bu bireylerin “vatanı savunmak için fedakârlık yaptığı” vurgulanıyor.
Devlet, böylece savaşa karşı çıkanlara örtük biçimde “hain” yaftası yapıştırmış oluyor. Ancak bu propaganda hamlesi, herkes üzerinde aynı etkiyi yaratmış değil.
Zira her cephe dönüşlünün Kremlin’e sadakatle bağlı olduğunu söylemek mümkün değil.
2023’te eski FSB subayı ve Donbas cephesinin tanınmış ismi olan İgor Girkin (Strelkov), “ihanete uğramış vatanseverler” adına konuşmaya başladı.
“Öfkeli Vatanseverler Kulübü” adını verdikleri hareket, savaşı yeterince kararlı yürütmediği gerekçesiyle Kremlin’i hedef aldı.
Bu yapı, Putin’in savaş politikalarını yetersiz bulmakla kalmadı; aynı zamanda “zaferin çalındığını” iddia ederek barış senaryolarına sert şekilde karşı çıktı.
Girkin kısa süre içinde tutuklandı, ancak fikirleri ve söylemi sosyal medya ve cepheden dönenler arasında hızla yayıldı.
Putin açısından sorun şu: Bu kitlenin önemli kısmı şu ana kadar sistem içinde tutulabildi, ancak barış gerçekleşirse bu bağın çözülme ihtimali çok yüksek.
Her cepheden dönen için memuriyet veya ömür boyu maaş tahsis etmek imkânsız.
Savaş döneminde kahraman ilan edilenlerin barışla birlikte unutulduklarını düşünmeye başlaması, “cephenin hesabı sorulmadı” gerekçesiyle kendi platformlarını kurmalarına neden olabilir.
Bu da, hem rejimin meşruiyetini sorgulayan yeni bir milliyetçi muhalefet zeminini doğurur, hem de devletin silahlandırdığı ve organize ettiği grupların yönetime karşı dönmesi anlamına gelir.
Kremlin’in şu anki dengeyi koruyabilmesinde, cepheden dönenlerin hâlâ rejime sadakatle bağlı oldukları varsayımı etkili. Ancak bu sadakat, barışla birlikte test edilecek.
Putin’in savaşı uzatma eğilimi, sadece cephede yeni kazanımlar elde etme arzusu değil; aynı zamanda henüz kontrolden çıkmamış bu kitleyi elde tutma çabasıdır.
Barış, cepheden dönenlerin sisteme değil, sisteme karşı dönmelerine zemin hazırlayabilir.
Zafer yoksa barış ne getirir?
Putin’in bu kitleyi sistem içinde tutma çabası, sadece güvenlik nedeniyle değil, aynı zamanda kamuoyu nezdindeki kırılgan desteği kaybetmeme arzusuyla da ilgilidir.
Çünkü cepheden dönenler yalnızca bir iç güvenlik meselesi değil; aynı zamanda halkın savaşa dair bakışını şekillendiren birer semboldür.
2024 yılı boyunca yapılan anketler, savaşın halk nezdindeki desteğinde ciddi bir gerileme olduğunu göstermektedir. Levada Center tarafından Kasım 2024’te yapılan araştırmaya göre, Rus halkının yüzde 32’si savaşın sürmesini desteklediğini belirtmiştir.
Buna karşılık yüzde 57’lik kesim “ateşkes yapılmalı” ya da “barış görüşmeleri başlamalı” görüşündedir.
Savaşın başladığı 2022’de bu oran tersineydi: yüzde 65 destek, yüzde 25 karşıtlık.
Özellikle genç nüfusta ve büyük şehirlerde barış talebi daha yüksek: 18–34 yaş grubunda savaş karşıtlığı yüzde 70’e kadar çıkarken, Moskova ve St. Petersburg gibi metropollerde bu oran yüzde 74’tür.
Yine aynı anketin başka bir sorusunda katılımcıların yüzde 48’i “savaşın Rusya’ya beklenen getirileri sağlamadığını” ifade ederken, sadece yüzde 27’si “Ukrayna operasyonunun ulusal gurur açısından gerekli olduğunu” savunmuştur.
Bu kopuş, savaşın artık sadece cephede değil, toplumun zihninde de anlamını yitirmeye başladığını gösteriyor.
Dahası, cepheden dönenlerin aileleri başta olmak üzere doğrudan savaşın yükünü çeken kesimlerde, barış yönünde daha sert bir eğilim göze çarpıyor.
Bu bağlamda, Putin’in cepheden dönenleri bir sadakat ağı içinde tutma çabası, kamuoyundaki bu kırılmayı perdelemek ve savaşın halen içeride bir anlam taşıdığı izlenimini sürdürmek içindir.
Ancak bu stratejinin sürdürülebilirliği, barış sonrası oluşacak beklenti dalgasına bağlı olarak ciddi biçimde sarsılabilir.
Bu nedenle barış, Putin için dış dünyada bir normalleşme değil; içeride, beklentilerin tırmandığı ve sabrın azaldığı yeni bir kriz hattı yaratabilir.
Kremlin’in bugüne kadar “düşman dışarıda” söylemiyle meşrulaştırdığı birçok uygulama, barış ortamında artık sorgulanmaya açık hale gelecektir.
Militarize toplumun dağılması ve iç güvenlik zaafları
Ukrayna’daki savaş, Rus toplumunun militarize edilmesine yol açtı.
Milyonlarca genç erkek cepheye gönderildi, çocuklara okul sıralarında savaş mektupları yazdırıldı, eğitim müfredatları “vatanseverlik” temelli yeniden şekillendirildi.
Medyada, edebiyatta ve hatta çizgi filmlerde bile cepheye gitmenin kutsallığı işlendi. Toplum savaş ruhuna göre biçimlendi.
Ancak şimdi, birdenbire “barış oldu, normale dönüyoruz” demek, yalnızca psikolojik değil, kurumsal bir travmaya da kapı aralayabilir.
Barışla birlikte cepheden dönecek yüz binlerce asker, şiddet, travma ve suç potansiyeli açısından ciddi bir toplumsal risk taşıyor.
Savaş ortamında uygulanan yargı muafiyetleri, güvenlik güçlerinde gösterilen müsamaha, bu kişilerin cezasızlık duygusuyla toplumda hareket etmelerine yol açtı.
Mahkemelerin bile ceza vermekte çekindiği bir “kahramanlar kastı” oluştu.
Savaş sonrasında bu kitlenin kontrolsüz biçimde sivilleşmesi, orta vadede suç oranlarında ciddi artışa, özellikle yoksul bölgelerde devlet dışı silahlı yapılarla iç içe geçmiş yeni bir tehdit dalgasına yol açabilir.
Savaş sonrasında en tehlikeli dengesizlik, güvenlik aygıtının kendi içinde yaşanabilir.
Barış ortamında cepheden dönen askerlerin, Rosgvardiya veya İçişleri Bakanlığı’na bağlı yapılarla çatışmaya girmesi ya da kendilerine ayrıcalık verilmediği gerekçesiyle kolektif tepkiler üretmesi ihtimal dışı değil.
Geçmişte Sovyet Afgan gazileri, bu tür hayal kırıklıkları sonrası hem sokakta hem siyasette radikalleşmişti. Bugün de benzer bir potansiyel taşınıyor.
Barışın ardından oluşacak güvenlik boşluğunu önlemek adına, Putin yönetimi büyük olasılıkla cepheden dönenleri ya özel güvenlik birimlerine entegre etmeye çalışacak ya da yerel idarelerde sadakat temelli pozisyonlara yerleştirecek.
Ancak ne kadar kadro açılırsa açılsın, herkese yer yok. Sistemin dışına düşen her bir “kahraman”, potansiyel bir isyan unsuru hâline gelebilir.
Paramiliter yapılar ve sadakat sarmalı
Putin’in savaş sürecinde dayandığı en kritik unsurlardan biri, klasik ordu dışında kurduğu paramiliter denge yapısıydı. Ancak barış bu yapıyı ters yüz edebilir.
2023 yazında Yevgeniy Prigojin’in liderliğindeki Wagner Grubu’nun gerçekleştirdiği silahlı kalkışma, Kremlin için bir güvenlik tehdidi olduğu kadar, sadakatin sınırlarını da gösteren bir kırılma ânıydı.
Prigojin’in “bize ihanet ettiler” diyerek Rusya’nın güneyinde ordu karargâhını basması, Putin’in inşa ettiği denetimsiz güç yapısının ne kadar istikrarsız olabileceğini tüm çıplaklığıyla ortaya koydu.
Prigojin’in aylar sonra şüpheli bir uçak kazasında ölmesi bile bu tehdidin tamamen ortadan kalktığını göstermiyor.
Wagner’in halef yapılanmalarının, barış sonrası sahneye hangi kimlikle döneceği hâlâ belirsiz.
Öte yandan, Ramzan Kadirov gibi rejime sadakati sıkça vurgulanan ancak kendi silahlı gücünü ve özerkliğini koruyan figürlerin konumu da barışla birlikte yeniden tanımlanmak zorunda kalacak.
Kadirov’un Çeçen milisleri savaş süresince cephede görünürlük kazandı, sosyal medyada yürüttükleri propaganda sayesinde toplumsal kahramanlığa soyundular.
Ancak bu aktörlerin barış sonrası nasıl dizginleneceği meçhul. Özellikle merkezi yönetimin zayıflaması hâlinde Kadirov gibi aktörlerin kendi özerklik alanlarını genişletmeye çalışması şaşırtıcı olmaz.
Barış sonrası dönem, sahadaki gruplar kadar, Kremlin içindeki elit yapılar açısından da yeni kırılmalara gebedir. Savaş boyunca Putin’e sadakatle hizmet eden ama sonuca ulaşamayan Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov, ortaya çıkan tablonun faturasından kaçınmak için birbirlerini suçlayabilir.
Zaten 2023 sonunda Gerasimov’un görevden alınacağı yönünde güçlü söylentiler çıkmış, ancak son anda değişiklik yapılmamıştı.
Kremlin bu elitler arasında denge kurmakta zorlanırsa, içeride yeni hiziplerin doğması muhtemeldir.
FSB, Rosgvardiya, Silahlı Kuvvetler ve bölgesel elitler arasında güç çatışmalarının yaşanması, barışın devlet içinde otoriteyi yeniden dağıtan bir döneme dönüşmesine neden olabilir.
Putin bu tehditleri öngörerek, sadakatini garantilemek istediği yeni kadroları cepheden dönenler arasından seçmeye başladı bile.
“Zamanın Kahramanları” programı üzerinden eğitilen bu yeni kuşak, valiliklerden parti teşkilatlarına kadar birçok yerde görev alıyor.
Kremlin’in amacı bir yandan onları ödüllendirirken; aynı zamanda eski elitleri bu yeni kuşakla değiştiriyor. Ancak bu tasfiye süreci hızlanırsa, bürokrasi içinde yeni kırılganlık alanları da doğabilir.
Barış: Rejimin kırılma eşiği
Putin için savaşı sürdürmek yalnızca dış politik bir tercih değil; içerideki sistemin ayakta kalmasını sağlayan stratejik bir zorunluluktur.
Seferberlik, propaganda, güvenlik aygıtı ve sadakat düzeni savaş ortamında daha rahat işler. Barış ise bu bütün yapının çözülme riskini taşır.
Cepheden dönenler, paramiliter gruplar, yüksek beklentilere giren toplum ve hizipleşmeye müsait elit kadrolar; Kremlin için savaş sonrası dönemi öngörülemez ve kontrolsüz bir sınamaya dönüştürebilir.
Putin’in etrafında şekillenen yapı, açıkça bir savaş rejimidir. Ekonomik canlılık, ideolojik seferberlik, kurumsal kadrolaşma ve genç nüfusun yönlendirilmesi savaş üzerinden kurgulanmıştır.
Bu nedenle barış, yalnızca çatışmasızlık anlamına gelmez; sistemin yeniden tanımlanmasını zorunlu kılan bir iç hesaplaşma demektir.
Eğitimden ekonomiye, güvenlikten bürokrasiye kadar pek çok alanda yeniden kurulum ihtiyacı doğar ve bu, Putin rejiminin kaldıramayacağı ölçekte bir yük olabilir.
Tarih bize gösteriyor ki, Rusya’da sonlanan her büyük savaş (1905, 1917, 1989), bir rejim değişiminin ya da siyasi çöküşün öncüsü olmuştur.
Putin bunu biliyor ve bu nedenle savaşı, kendi rejimi için bir “istikrar zemini” olarak görüyor. Barış, bu zemini kaybetmek ve aynı anda çok sayıda çözülme sürecini tetiklemek anlamına geliyor.
O yüzden Kremlin yalnızca Ukrayna haritasını değil, iç toplumsal yapıyı da yeniden çizmeden bu savaşı sonlandırmak istemiyor olabilir.
Elbette barış, yaptırımların gevşemesi, uluslararası izolasyonun hafiflemesi ya da Çin ile daha sağlam ittifakların kurulması gibi bazı fırsatlar da sunabilir.
Ancak bu tür kazanımların, içerideki militarize düzenin çözülmesinden doğacak siyasi riskleri telafi edebilmesi zor görünmektedir.
Kremlin’in karşı karşıya olduğu sorun, dış dünya ile normalleşmek değil; içeride savaşa endeksli bir sistemi barışa hazırlıksız yakalamış olmaktır.
Bu bağlamda yazının temel tezi açıkça ortaya konmuştur:
Barış, Kremlin için yalnızca cepheyi kapatmak değil; içeride savaşa dayalı rejim mimarisinin sökülmesi riskidir.
Bu da Putin için siyasi istikrarsızlığa, kontrol kaybına ve nihayetinde halefiyet krizine giden bir kapıyı aralayabilir.
Çünkü bugünkü Rusya, savaşı kaybettiğinde değil; barışı yönetemediğinde çözülmeye adaydır.
Belki de asıl savaş, ateşkes ilan edildiğinde Kremlin’in içinde başlayacak.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish