Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul toplantıları eylül ayının 3'üncü haftasında başlayacak.
Bu hafta, çağdaş küresel sistemin yorumlanmasında önemli etkileri olacak.
Bu durum, genel olarak uluslararası toplum ve özelde bölgede yaşanan tehlikeli olaylar göz önüne alındığında Ortadoğu için büyük önem taşıyan gelecekteki uluslararası eğilimler için de geçerli.
Bu haftanın önemi tek bir olay veya belirli bir nedenden ziyade, birkaç husustan kaynaklanıyor.
Zira bu hafta, II. Dünya Savaşı'ndan bu yana çağdaş uluslararası sistemin belkemiğini oluşturan BM'nin kurulmasından 80 yıl sonra, bu yılki yeni BM Genel Kurul oturumlarının bir kısmına tanıklık edecek.
BM Genel Sekreteri António Guterres bu fırsatı değerlendirerek, uluslararası toplumun savaşlara ve çatışmalara harcadığı paranın, uluslararası ve bölgesel barış ve istikrarı sağlamak için harcadığı parayı çok aştığını belirten bir rapor yayımladı.
BM'nin kurulduğu günden bu yana önceliklerinden birinin savaşların ve çatışmaların yol açtığı yıkımı önlemek ve küresel güvenlik ve istikrarı sağlamak olduğu düşünüldüğünde bu durumun bu kadar zaman geçtikten sonra halen devam ediyor olması çok tehlikeli ve üzücü.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Durumun zorluğunun ve artan uluslararası "gerilemenin" bir başka göstergesi de BM Genel Sekreteri'nin bu önemli ve ciddi olayda, BM'ye yönelik önerileri ve beklentileri konusunda son derece mütevazı davranması oldu.
Bu vesileyle mesajının ana teması olarak "Birlikte daha iyiyiz" ifadesini seçti ve BM'nin işgücünü yüzde 20 oranında azaltmak, BM kuruluşları ve komiteleri arasında yasal çakışmaları önlemek ve BM'nin çalışmalarının verimliliğini artırmak gibi, etkinliğin ve aracılığın düzeyine uygun olmayan teknik reform hedefleri belirledi.
Çok taraflı çabaların zayıflaması, yıkım mekanizmalarına yönelik küresel harcamaların artması ve bazı taraflara karşı çatışmacı politikaların benimsenmesi, başlı başına ciddi endişe ve alarm veren bir durumdur.
Ancak daha da tehlikeli olan, BM'nin kurulmasından bu yana, anlaşmazlıkları barışçıl yollarla çözmek ve çatışma durumlarında bile insan hakları ihlallerini önlemek için kolektif ve sürekli çabalarımızla geliştirilen tüm uluslararası ilke ve kurallardan hızla uzaklaşarak, güç ve acımasız şiddetin zulmünü tercih edişimiz.
Uluslararası ve bölgesel meselelerde uluslararası çok taraflılık ve kamu eylemlerinin tamamen parçalanması ve bir dönüm noktasına mı yaklaşıyoruz?
Tekrarlanan çatışmalar ve şiddet olayları, yasal ihlaller, devletlerin egemenliğine ve örgütün tüzüğü ile ilgili uluslararası hukuk hükümlerine saygı gösterilmemesi, BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) siyasi anlaşmazlıkları çözememesi ve örgütün ve kurumlarının çerçevesi dışında siyasi müzakerelerin yaygınlaşmasıyla, örgütün başarılarının çoğu nihayetinde ekonomik ve sosyal alanlarda oldu.
Bu başarılar önemli ve anlamlı, ancak uluslararası kamuoyunun gözünde küresel siyasi sistemin güvenilirliğini korumak için yeterli değil.
BM Genel Kurul'da her zamanki gibi ilk konuşmayı ABD Başkanı yapacak.
Başkan Donald Trump ile yardımcıları Birleşmiş Milletler'e (BM) karşı genel olarak olumsuz bir tutum sergiliyor.
Trump'ın birçok talepte bulunması ve örgütün kurum ve programlarına kısıtlamalar getirmesi bekleniyor.
Buna, çok taraflı sisteme karşı önyargılı genel bakış açısı ve kişisel izolasyonist veya tek taraflı eğilimleri çerçevesinde ABD'nin BM bütçesine katkısının azaltılması ve kontroller ve kısıtlamalar getirilmesi de dahil.
Trump, bazı uluslararası kuruluşlardan ve iklim kontrolü ile ilgili anlaşma ve programlardan çekilme niyetini de daha önceleri açıklamıştı.
Ayrıca, yıllık toplantılara yabancı heyetlerin katılımına kısıtlamalar getirmeye karar veren Trump, Filistin heyetlerinin ABD'ye giriş vizelerini iptal ederek Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı uydu bağlantısı ile toplantılara katılmak zorunda bıraktı.
Bunun yanında ABD'nin nükleer programı konusunda birkaç aydır müzakere halinde olduğu İran gibi ülkelerin New York'taki toplantılara katılan heyetlerinin hareket özgürlüklerine kısıtlamalar getirdi.
Eylül ayının üçüncü haftasındaki olayların ve sonuçların bu kadar önemli olmasının bir başka nedeni de Suudi Arabistan ve Fransa'nın başlattığı "iki devletli çözüm" konulu olumlu tepkiler alan konferansın ardından gelmesi.
Söz konusu konferansın Genel Kurul oturumu sırasında takip edilmesi bekleniyor.
Ayrıca, bu hafta Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve İngitere Başbakanı Keir Starmer ve diğer liderlerden çok sayıda konuşmacı, Genel Kurul toplantıları sırasında Filistin devletini resmi olarak tanıyacaklarını duyurmayı taahhüt ettiler.
Filistin devletinin tanınmasının ve diğer açıklamaların tam metinlerini ve bunlara eklenen koşulların yanı sıra bunların Filistin Yönetimi'nin reformu ve seçimlerin yapılması gibi önceki geleneksel talepler ve koşulların ötesine geçip geçmediğini veya Hamas'ın siyasi ve güvenlik açısından rolünün sona erdirilmesi ve tüm rehinelerin serbest bırakılmasına kadar uzanıp uzanmadığının takip edilmesi önemli.
Ayrıca, Filistin davasını desteklemek için Avrupalı müttefiklerden beklenen kararlara ve açıklamalara ABD'nin vereceği tepkiyi takip etmek de önemli.
Bu tutum, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve ABD'nin İsrail Büyükelçisi Mike Huckabee başta olmak üzere bazı ABD'li yetkililar tarafından şiddetle eleştirildi.
Bu isimler, Filistin devletinin tanınması kararını İsrail'in Ürdün Nehri'nin batı yakasını ilhak etme girişiminin gerekçesi olarak gördüler ve İsrail'e destek vermeyi ahlaki bir sorumluluk, stratejik bir yönelim ve etik bir görev olarak değerlendirdiler.
ABD'nin İsrail kanalları aracılığıyla Hamas ile yürüttüğü müzakerelerin ardından, ABD Başkanı Trump'ın Ortadoğu Özel Tesmilcisi Steve Witkoff'un önerileri temelinde Katar ve Mısır'ın Gazze'de ateşkes sağlanması için sürdürdüğü çabalardan sonra bu hassas haftaya yaklaşıyoruz.
İsrail, Gazze Şeridi'ni sistematik olarak bombalamaya devam ediyor.
Kudüs'teki olaylar ve İsrail'in Katar'daki Hamas müzakerecilerini hedef alması, tüm süreci tehlikeye attı.
Müzakereciler hedef alınırken müzakereler nasıl devam edebilir ki?
Eğer Ortadoğu, uluslararası durumun zorluğu ve kargaşasının çarpıcı bir örneği ise, eylül ayının 3'üncü haftasının uluslararası durum üzerindeki önemi ve etkilerini belirlemede etkisi olacağına şüphe yok.
Yakından izlenmesi gereken başka olaylar ve yansımalar da var.
Bunlar arasında, siyasi hareketlerin yavaş olduğu Ukrayna ile ilgili olaylar ve ateşkes veya askeri operasyonların azaltılmasıyla sonuçlanmayan Alaska'daki Trump-Putin zirvesinin zayıf siyasi sonucu yer almaktadır.
Rusya daha sonra Ukrayna'daki resmi hükümet merkezlerini hedef aldı.
Bunlar arasında, siyasi hareketlerin yavaş olduğu Ukrayna ile ilgili olaylar ve ateşkes veya askeri operasyonların azaltılmasıyla sonuçlanmayan Alaska'daki Trump-Putin zirvesinin zayıf siyasi sonucu yer alıyor.
Rusya daha sonra Ukrayna'daki resmi hükümet merkezlerini hedef aldı.
Bu olay, Çin'in Asya'da parlaması ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping başkanlığında yakın zamanda düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) çerçevesindeki askeri törenlere uluslararası taraflardan geniş çaplı katılımın ardından meydana geldi.
ŞİÖ Zirvesi'ne Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden sonra Rusya'yı boykot eden, etmeyen ve uluslararası arenada hakimiyet kurmaya çalışan Batı'nın uluslararası çabalarına karşı çıkan liderler katıldı.
Bu durum, önümüzdeki günlerde yapılacak BM Genel Kurul toplantıları ve sonbahar ve kış aylarında büyük ülkelerin liderlerinin karşılıklı ziyaretleri üzerinde yansımaları olabilecek işaretler taşıyor ve farklı dengelerle çağdaş uluslararası sistem için yeni bir model ve şeklin başlangıcını oluşturuyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Bu makale Independent Türkçe için Independent Arabia gazetesinden çevrilmiştir.