İnsan-sanat-bellek ve mekân üzerinden "Yaşamdan Sanata" bakmak

Deniz Mahabad Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Sanat, arkaik dönemlerden bu yana insan etkinliğinin estetik ifadesi olmuştur.

Bu noktada sanatın insan yaratımının ürünü olan kültür ya da yaşam biçimiyle güçlü bağları bulunur.

Her toplulukta kalıcı olmak için çaba sarf eden insanlar yer alır.

Böylece unutulmamak adına bellek inşasına soyunur.

Tarih belleğin inşası olduğu gibi sanat tarihi de bu minvalde kendine her daim yer bulmuştur.

İnsan, varlığının devamlılığını ve gelecek kuşaklara ulaşabilme arzusunu sanatın olağanüstü etkisini ve doğurganlığını kullanarak gerçekleştirir.

Ancak sanat günümüz itibariyle sadece var edildiği toplumun ve coğrafyanın birikimlerinden etkilenmez, küresel boyutuyla bellek gücünü dünyanın her yerine ulaştırabilme gücüne sahiptir. 

Her sanat çalışması, içerisinde doğduğu toplumun kültürel özelliklerini taşımasının yanı sıra, küresel kodları da bünyesinde taşıyabilir.
 

Raşel Rakella Asal
Raşel Rakella Asal

 

Raşel Rakella Asal'ın raflarda yerini alan yeni kitabı "Yaşamdan Sanata" bu yönden zengin bir içeriğe sahip.

Çeyrek asırdır heykeltıraşlıktan resme, sanat sergilerinden festivallere ve monografilere kadar çeşitli kültür ve sanat mecralarında kaleme aldığı araştırmalardan yola çıkarak belleğin derinliklerini irdeliyor yazar.

Metin; "Moda, Sanat ve Sanatçılar" başlığı altında 3 ayrı bölümden oluşuyor.

Moda, bireyden topluma uzanan, ortaya çıktığı günden bugüne etkin biçimde bedenimizi farklı biçimlerde konumlandırma çabasıdır.

Giyinmek, insan bedeninin gereksinimi olan en temel eylemlerden biri.

Moda kavramı bu noktada "giyinmeyi" çok kapsamlı ve etkileyici bir biçimde içine alır.

Sadece etkili bir anlatım ve eğlence aracı olmakla kalmaz, aynı zamanda yaşanan dönemin sosyo-kültürel ve siyasi göstergelerini de tanımlar.

Yazar bu doğrultuda Coco Chanel'i moda metninin merkezine alıyor.  

Her çağda moda insanların yaşam biçimini ve toplumdaki konumlarını belirleyen, dünya görüşünü yansıtan bir ayna görevi görmüştür.

Coco Chanel toplumun bu yöndeki eğilimlerinin farkında olarak modaya yenilikler katmayı başarmıştır.

Farklı olmak ve fark edilmek arzusunun bu yönde tasarım dünyasına süreklilik katan bir anlayışı vardır.

Bu açıdan Coco Chanel'i kendi devrinin stil ikonu olarak ifade eden Raşel, modaya kattıklarının yanı sıra unutulmayan sözlerine de yer veriyor Chanel'ın:

Her kadın hak ettiği yaştadır.

Bir kadının en çıplak hali en iyi giyindiği halidir.

Şıklık yeni bir elbise almak değil bir ayrıcalıktır.
 

 

"Yaşamdan Sanata" metninin "Moda" bölümü Hüseyin Çağlayan ile devam ediyor.

Tasarımlarını felsefi ve kavramsal fikirlerini farklı disiplinlerden yararlanarak yorumlayan sanatçı moda alanında önemli çalışmalara imza atıyor.

2006 yılında Britanya İmparatorluğu Şövalyelik Nişanı'nı alan Çağlayan'ın, Londra Tasarım Madalyası sahibi olmanın yanı sıra, bir düşünce tasarımcısı olarak bilindiğini de ifade ediyor Raşel Rakella Asal.

Çağlayan, sanatının merkezine parçalanmış kimliklerle ve çeşitli rollerle baş etmek zorunda kalan çağdaş bireyin sorunlarını alıyor.
 

Sömürgecilik Sonrası Beden, Hüseyin Çağlayan
Sömürgecilik Sonrası Beden, Hüseyin Çağlayan 

 

Göç olgusu, üzerinde en fazla durduğu konulardan.

Özellikle doğdukları yeri terk eden insanların sadece giydikleriyle ya da ellerinde kalanlarla sınırlanan hayatlarına eğiliyor.

Bu noktada sadece ellerinde kalanlarla bir kimlik yaratma çabası güçlü imgelerin oluşumuna zemin oluşturuyor.

Çağlayan söz konusu zeminin her detayına var olma felsefesini yüklüyor.  

Sanat dünyası tarafından modacı olmasının ötesinde heykeltıraş, koreograf, fikir adamı, yönetmen olarak tanımlanırken 2000 yılında "yerçekimi yorgunluğu" adlı gösteride moda ve sanatı bütünleştirmeyi başardığını anlatıyor yazar.

Derdini giysilerle insana ulaştırıyor Çağlayan. 
 

Çağlayan'ın "yerçekimi yorgunluğu", 2000
Hüseyin Çağlayan'ın "yerçekimi yorgunluğu", 2000

 

Her çağın ruhu öncekinin gölgesini andırır.

Geçmişi bugüne taşıyan çalışmalar bireysel hikâyelerden çok başkalarının hikâyelerine dokunarak görünür kılınır.  

Toplumsal bellekten yola çıkan sanatçı/sanatçılar acının bedene kendi yerini hatırlatması gibi tahakküm sahiplerini görmek istemediklerini hatırlatır.

Bu bağlamda Raşel, Marcel Duchamp'ın "Kavramsal sanat" düşüncesine genişçe yer veriyor.

Duchamp'ın hazır nesnelerle yaptığı çalışmalar burjuva sanat anlayışına bir karşı çıkıştır.

Özellikle Amerika'da yaptığı "Fountain-Pisuvar-Çeşme" çalışması tepki çekmiştir.

Burjuva değerlerine bir saldırı olarak nitelendirilen eser "Kavramsal sanat" anlayışının yolunu aydınlatıyor. 

Duchamp'a göre sıradan, gündelik herhangi bir nesne, sanat ürününe dönüştürülebilirdi.

İfade edilen anlayış 20'nci yüzyıl modern sanat yaklaşımı açısından sıradışı olarak değerlendirilebilir.
 

Marcel Duchamp, First Papers of Surrealism enstalasyonu, New York, 1942
Marcel Duchamp, First Papers of Surrealism enstalasyonu, New York, 1942

 

Yazar, bu yaklaşımı bir sanat eseri olan ürünü sergi, jüri, yarışma, ödül gibi sanatın ve sanatçının değerini düşüren piyasa oyunlarına bir karşı çıkış olarak değerlendiriyor.

Birçok açıdan Raşel Rakella Asal'ın vardığı kanı kabul edilebilir.

Çünkü sanatın, üretimin jüriye ihtiyaç duyması beraberinde başarısızlığı da getirir.

Duchamp üretilen sanatın ötekiyi var edecek olgudan uzak her nesnenin sanata dâhil edilebileceğini kabul ediyor.

Marcel Duchamp böylece sanatın kaynağını ve varlığını sorgulamış; alternatif arayışların peşini bırakmayarak sanata yeni bir bakış açısı kazandırmıştır.

En önemlisi disiplinler arasındaki ayırımları incelterek sanatta daha özgür bir rota çizmiştir.

Duchamp'a göre sıradan, gündelik herhangi bir nesneyi sanat ürününe dönüştürme yolculuğu Pop sanat akımının önemli temsilcilerinden Andy Warhol'un sanatında da görülür.

Gündelik hayatta kullanılan nesneleri tuvallerine taşıyan Warhol'un "Campbell" marka çorba kutularını sanatına yerleştirmesi bunun en izah edici örneği.
 

Andy Warhol'un "32 Campbell Çorba Konservesi" (1962)
Andy Warhol'un "32 Campbell Çorba Konservesi", 1962

 

Raşel Rakella Asal bu noktada kitata çeşitli görseller de yer veriyor.  

Warhol deterjan kutularını natürmort konusu olarak kullanırken bazı eserlerini birçok defa tekrar üretir.

Böylece bir figürün görsel etkisinin tekrar edildiğinde yok olacağına işaret eder, Asal, Warhol'un bu tutumuyla tüketim toplumunu çarpıcı şekilde sunduğunu ifade ediyor.

Pop Art'ın aynı görselin onlarca kopyasının yan yana iliştirilmesinin mantığı bu anlayışa dayanır.  

Bu noktada Warhol sanatın gizemini, bilinmeyenini azaltıp toplumun her kesimine ulaştırıyor. 
 

Doris Salcedo, 2003 / Fotoğraf: Sergio Clavijo
Doris Salcedo, "Untitled", 2003 / Fotoğraf: Sergio Clavijo

 

Raşel Rakella Asal, metnin bir bölümünde Doris Salcedo'nun 8'inci İstanbul Bienali için hazırladığı "Untitled" başlıklı yerleştirmesine değiniyor.

Karaköy Yemeniciler Caddesi'ndeki iki bina arasına sıkıştırılmış 1550 kadar ahşap sandalyeden oluşan bir yerleştirme…

Çalışmanın özelde İstanbul'daki göç olgusunu işaret etse de genelde küresel boyutta ekonomik ve siyasi mücadeleler sonucunda ortaya çıkan kimliği belirsiz göçmen yığınını çağrıştırdığını ifade ediyor Raşel.

Şehri gezen Salcedo kalabalık arka sokaklarda boş ve harabe kalan binalara şaşırıyor ve ekliyor:

Bu binalar Yahudi ve Yunanlıların evlerini terk etmeye zorlandığı şiddet dolu bir geçmişin mirasıdır. 
 

 

Salcedo'nun çalışması mekân ve bellek arasındaki bağlantıdan ziyade sadece sınırlar arası değil kendi ülkesindeki insanların kayboluşunu da akla getiriyor.

İnsan varlığının temsili çoğunlukla mekânlardır.

"Mekânsızlık bir nevi yok olmak mıdır?" sorusuna Çağlayan'ın "Yerçekimi Yorgunluğu" adını verdiği yanıt "mekânsızlığın yorgunluğu"na dönüşüyor belki de.

Belleğin ve mekânın birbirinden ayrı düşünülmesinin mümkün olmaması bu noktada yaşanmış olayları yeri geldiğinde gün yüzüne çıkaracak ışığa imkân verir.

2024 yılında Dr. Berivan Ekinci'nin öğrencileriyle yapacağı iki resim sergisi için mekân arayışı yolcuğuna tanık olurken mekânın belleği var eden bir gücü olduğuna inandım.

Bugün mekânsız kabul edilen göçmenler aslında güçlü bir belleğin kaynağını var ediyorlar.

Mekân, kişisel ve toplumsal belleğin rahmidir. Sadece hatırladıklarımız değil, unutmaya çalıştığımız ya da unuttuklarımızdır da.

Örneğin, Boltanski'nin sanatının çıkış noktası olan ve çoğunlukla hatırlamaktan utanılan Holokost…

Çünkü acı karşısında zamanla susmayı veya söylememeyi tercih eder insan. 
 

Cihan Aral
Cihat Aral

 

Raşel Rakella Asal'ın sanatçılar bölümünde konu edindiği isimler dönemlerine yön veren üretken ve güçlü ressamlar.

Özellikle Türk sanatında çağdaş figüratif resmin önde gelen temsilcilerinden Cihat Aral'a genişçe yer veriyor çalışmasında.

Toplumsal gerçeklikleri dışa vuran, yapması gerektiği ve söyleyecek bir şeyleri olduğu için sanata tutunduğunu öne sürer Cihat Aral'ın.

Özellikle 12 Eylül döneminde yaptığı yıkım resimlerinin içerikleri…

Yersizlik ve yurtsuzluk teması altında topladığı çalışmaları olan göç, çöp insan, kadın, töre ve son dönemde ele aldığı direniş resimleri onun topluma karşı duyduğu sorumluluğun ve duyarlılığın bir yansımasıdır.

Yersiz, yurtsuz, ekmeksiz, köysüz bırakılan insanları tuvaline taşımayı seçiyor Aral.

Bir sergisinde "Ben tuvali bir savaş alanı olarak görüyorum ve o mücadeleyi kazanmak zorundasınız" diye belirtmesi de bu noktada anlam taşıyor.
 

 

Aral, çalışmalarını seri olarak oluşturuyor: Şeyh Bedrettin, Yıkım, Madenci yürüyüşü, Roboski, Kurban ve Töre serileri…

Asal'ın ifadesi ile Aral gözlerini toplumsal sorunların keşiştiği noktadaki bireye dikmiştir.

Onun gönlünde yatan kendi yazgısına hükmedebilen veya en azından bu konuda kimsenin olumsuz anlamada etki edemeyeceği bir özgürlüğe sahip olduğunun bilincindeki insandır.

Cihat Aral gerçeği uyandırarak insanı, zamanı, mekânı, belleği yeniden canlandırıp duyusal ve duygusal varlığın mücadelesini yeniden yaratıyor. 


"Bugünün sanatı belki de tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar politik güç barındırıyor bünyesinde" diyen Raşel Rakella Asal, metnine çağdaş sanatçılardan Çinli Ai Weiwei taşıyor.

Direnişçi kimliğiyle öne çıkan bir eylem insanı olarak bilenen Ai Weiwei, 2016 yılında mülteci sorununa dikkat çekmek için bir film çekim amacı ile Türkiye'deki mülteci kamplarını ziyarete geliyor.

Dünyada 65 milyon mültecinin yaşadığını anlatan "Human Flow" (İnsan Seli) adlı film adına Kenya, Irak, Filistin, Gazze ve Türkiye gibi 23 ülke ve 40 mülteci kampı geziyor Ai Weiwei.
 


Bu krizlerin Batı'nın ekonomik ve politik sömürgeci savaşları nedeniyle olduğunu hatırlatmaya çalışıyor. Filistin, Irak, Suriye, Libya, Afganistan'daki savaşlar… 

Yüreğinin ve vicdanının sesi ile üreten Ai Weiwei' ye göre sanatçı olmanın en önemli sorumluluğu ifade özgürlüğünü korumaktır.

Ürettikçe var olma sorumluluğunun her insan için özgürce yaşanması gerektiğine özellikle dikkat çekiyor. 

Bu noktada durumu mülteci krizi olarak değil de insanlık krizi olarak değerlendirir.
 

Ai Weiwei'nin mülteci kampı temalı sergisi "The Law of Journey"
Ai Weiwei'nin mülteci kampı temalı sergisi "The Law of Journey"

 

Sonuç olarak, "Yaşamdan Sanata" başucu kitabı olacak metinlerden oluşuyor.

Zengin içeriği ve çok katmanlı oluşuyla okuyucuyu uzun bir sanat yolculuğuna çıkarıyor kitap.

Raşel Rakella Asal'ın çok geniş araştırmalara, gözlemlere dayanarak ürettiği çalışması insan, kadın, sanat, mülteci, tüketim, baskı, şiddet gibi kabulü güç konulara geniş bir yelpaze açarak sanatçıların iç dünyalarına yolculuğa çıkıyor. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU