Hindistan'dan istihbarat öyküleri (1): Diğer istihbaratlar ile etkileşimler (1): Hindistan, CIA ve KGB üçgeni

Dr. Duygu Çağla Bayram Independent Türkçe için yazdı

CIA direktörü George Bush, 1976-77 yıllarında ABD Başkanı Gerald Ford ile yaptığı brifing sırasında / Fotoğraf: CIA/Flickr

1947'de Hindistan'ın istihbarat teşkilatları tam bir karmaşa içindeydi; o zamanlar Hindistan'ın en üst kurumu olan İstihbarat Bürosu'nun İngilizlerin ayrılmasından sonra çok az altyapısı veya insan gücü vardı.

Hindistan yeniden inşa için İngiltere ve Amerika'dan yardım istedi Kİ o dönemde Hindistan ciddi zorluklarla karşı karşıyaydı.

İçte Telangana'daki komünist isyanlar ile mücadele ediliyordu Ve dışta da Keşmir'in kontrolü için Pakistan ile henüz yeni savaşmıştı.

Bu yüzden Hindistan destek için Amerika'ya yöneldi.

CIA ile yapılan görüşmeler iyi geçti ve iki kurum istihbarat işbirliği kurdu; Hindistan İstihbarat Bürosu ve CIA, Komünizm ile ilgili konularda birlikte çalışma kararı aldı.

1950'lerde CIA'in Hindistan'daki varlığı güçlendi ve 1950'lerden itibaren bu işbirliğinin büyük bir kısmı Komünist Çin'e odaklanmaya başladı.

Çin'in Hindistan sınırındaki Tibet'i ele geçirmesi Amerika'nın ilgisini çekti.

CIA Tibet'teki direniş savaşçılarına Çin hükümetine karşı silah, mühimmat ve tıbbi malzeme sağlamaya başladı; bu desteğin büyük bir kısmı Hindistan hava sahasını kullanan uçuşlar ile taşındı.

Çin'e karşı Tibet direnişini desteklemek için Hindistan hava sahasını kullandı.

1959'da Dalai Lama Tibet'ten kaçarak Hindistan'a geldi; kaçışı CIA tarafından desteklendi.

Hindistan-CIA işbirliği 1962 Hindistan-Çin savaşından sonra daha da arttı.

Sovyet Rusya ile Soğuk Savaş kızıştıkça Amerika Hindistan ile daha yakın bir ilişki kurmak istiyordu.

1962 Hindistan-Çin savaşından sonra, CIA Çin ile sınırı güvence altına almak için Hindistan ile çalıştı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Hindistan ayrıca 1962 savaşından sonra Amerika'nın desteği ile Özel Sınır Gücü'nü kurdu; bu, Tibet'teki sınırötesi operasyonları yürütmek üzere eğitilmiş Tibetli sürgünlerden oluşan bir birimdi.

Hindistan ve CIA ayrıca Tibet ajanlarını Çin içinde bir direniş ağı kurmaları için eğitmeye başladı.

CIA, Odisha'daki Charbatia'da gizli bir askeri üs kurmak için Hindistan ile çalıştı; üs, havadan istihbarat toplamak amacı ile U2 casus uçaklarını Çin üzerinde uçurmak için kullanıldı.

Bu istihbarat, Hindistan ve Amerika'nın sınırdaki Çin birliklerini takip etmesine olanak sağladı ancak üs, CIA'in gizliliği kaldırılmış dosyaları tarafından daha fazla ayrıntı sağlanana kadar onlarca yıl boyunca gizli tutuldu.

Yani CIA Hindistan genelinde genişledi, genişledi, genişledi ve istasyonlar kurdu.

1964 yılında Çin nükleer bomba patlattı ve bundan kaygı duyan Hindistan ve Amerika Çin'in nükleer programını izlemek için Himalayalar'a bir dinleme cihazı kurmaya karar verdi.

Alaska'da CIA tarafından eğitilen Hint dağcılar, cihazı başarıyla kurmak için 1965'te Nanda Devi'ye tırmandılar.

Bu, Hindistan-CIA ortaklığının doruk noktasıydı ...

Bu Nanda Devi olayında öykü içinde öykü var ve bu yazı dizisinin başka bir bölümünde ele alacağım. 

Ancak önemli kaygılar da vardı: Bu süre zarfında CIA, Hindistan siyasetindeki etkisini artırıyordu.

Genel seçim kampanyalarında Kongre Partisi'ni finanse etti ve Batı yanlısı politikacıları desteklemeye çalıştı.

Ayrıca Hindistan hükümetinden ajanlar edinmeye başladı; Nehru'nun özel sekreteri Mac Mathai'nin dahi ajan olduğundan kuşkulanılıyordu.

Nehru'nun tarafsızlığına karşın CIA 1960'larda Hindistan hükümetine derinlemesine dahil oluyor ve bu, Hindistan'da CIA'ye karşı kuşku yaratıyordu.

Ve 1965 Hindistan-Pakistan savaşından sonra CIA için işler kötüye gidiyordu.

Amerika'nın Hindistan'a silah veya yiyecek satmayı reddetmesi Amerika-Hindistan bağlarına zarar verdi.

Hindistan'ın iç siyaseti Indira Gandhi'nin başbakan olmasının ardından sert Sola döndü.

Çok geçmeden CIA Hindistan'da kamuoyu önünde sert eleştiri ve suçlamalara maruz kaldı.

Ama Sovyet Rusya da çok geride değildi ...

1960'larda Sovyetler gelişmekte olan ülkeler arasında Amerika'ya meydan okumak istiyordu ve bu yüzden Hindistan CIA ve KGB için adeta bir savaş alanı haline geldi.

1960'ların sonlarına doğru Sovyetler ve KGB istihbarat teşkilatı da Hindistan hükümeti içinde derin ağlar kurmuştu; Sovyet Rusya, Kongre Partisi ve iki Komünist partiye siyasi fon sağladı.

Hem KGB hem CIA Hindistan hükümetine öyle derinlemesine nüfuz etmişti Ki bir süre sonra tarafların hiçbiri hassas bilgileri Hintlere emanet etmedi çünkü düşmanlarının ertesi gün her şeyi öğreneceğinin farkındaydılar...

1967'de Ramparts skandalı patlak verdi ve CIA'in Hindistan'da Amerika yanlısı siyasi anlatısını yaymak için bir dizi paravan örgütü gizlice finanse ettiği haberi çıktı.

CIA'e karşı kuşkular o kadar arttı ki 1967'de Hindistan hükümeti, CIA'in Hindistan siyasetine müdahalesi konusunda bir soruşturma emri vermek zorunda kaldı.

Bu, CIA için bir felaketti.

Rusya'nın KGB istihbarat teşkilatı tarafından durum daha da kötüleştirildi.

Bu arada KGB 1967 seçimlerinde bazı Kongre ve Sol politikacılara fon sağlayarak gücünü artırdı; ayrıca gazeteciler yetiştirdi ve seçim sırasında CIA'i eleştiren hikayeleri yaymak için gazete ve dergilere fon sağladı.

Indira Gandhi'nin içerideki solcu politikaları ve dışarıdaki Sovyetlere yakınlığı, KGB'nin 1970'ler boyunca üstünlük sağlaması anlamına geliyordu.

1971 savaşından sonra Rusya ve Hindistan yakınlaştıkça KGB büyük bir güç kazandı.

CIA'in imajını yerle bir etmek için Hindistan'daki gazeteciler ve politikacılar üzerindeki nüfuzunu kullandı.

KGB'nin Hindistan'daki varlığı kısa sürede dünyanın hemen her yerinden daha büyük hale geldi.

1971 ve 1977 seçimlerinde Kongre'yi destekledi; Rus istihbaratı Hindistan'daki Komünist partileri Indira Gandhi hükümetini desteklemeye zorladı.

Ayrıca Hint medyasını Amerika hakkında olumsuz hikayeler yayınlamak için kullandı; CIA'i 1967 seçimlerini manipüle etmeye ve Indira Gandhi'yi öldürmeye çalışmakla suçlayan sahte haberler servis etti.

Bu kampanya son derece başarılı oldu ve Hindistan'ın tüm sorunları için CIA'i suçlamak moda oldu.

Başbakan Gandhi ulusal krizler için CIA'i veya "yabancı unsurları" suçlamaya başladı.

1972'de Hintler enflasyon ve işsizliği protesto ediyorlardı; Gandhi, sorumluluk almak yerine CIA'i ülkeyi istikrarsızlaştırmaya çalışmakla suçladı.

Gandhi'nin CIA'e yönelik aleni saldırıları Hindistan-Amerika ilişkileri için büyük bir sorun haline geldi.

Amerika Hindistan'a ekonomik yardımı kesti, ülkedeki diplomat sayısını azalttı ve Hindistan'a daha az öncelik verdi.

Ve CIA operasyonlarının neden olduğu güvensizlik, Hindistan-Amerika ilişkilerini on yıllar boyunca zehirleyecekti ...

CIA'in bir zamanlar Hindistan'ın yakın bir ortağı olduğunu unutmak kolaydı ...

Bu güvensizlik ayrıca 1970'lerde Hindistan'ın R&AW'ını Hint Okyanusu'ndaki Amerika Donanması hakkında casusluk yapmak için gizli bir uluslararası koalisyon kurma planlamaları yapmaya motive etmişti.

Hindistan bu istihbaratı toplamak için Amerika'nın iki müttefiki İran ve Fransa ile birlikte çalışmak istiyordu.

Hint dış politikasının ana odağı Hint Okyanusu'nda istikrarın sağlanmasıydı ve özellikle Hindistan'ın Amerika ile ilişkileri

1971 Hindistan-Pakistan savaşından bu yana zor olması nedeni ile Amerika Donanması'nın hareketleri hakkında bilgi edinmesi gerekiyordu.

Amerika 1971 savaşı sırasında USS Enterprise uçak gemisini Bengal Körfezi'ne göndermişti Kİ bu, Hindistan'ı çatışmada geri adım atmaya zorlamak için bir tehdit olarak tasarlanmıştı.

Dolayısıyla Hindistan kuşkusuz Amerika Donanması hakkında istihbarat toplamaya ihtiyaç duyuyordu ama R&AW'ın bunu tek başına yapamayacağını biliyordu, yabancı ortaklara ihtiyacı vardı.

R&AW ilk olarak Sovyet Rusya'nın korkulan KGB'sinden Amerika ordusu hakkında istihbarat istedi ama bu tek başına yeterli değildi.

İngiltere, Almanya ve İsrail gibi ülkeler Amerika'ya çok yakındı ve Hindistan'a yardım etmiyorlardı ama Amerika'ya kuşkucu bir Batılı ülke vardı ve o ülke Fransa'ydı.

Fransa kabul etti ama başka bir Amerikan müttefikini de işin içine katmak istiyordu: İran.

O dönemde İran Şah Muhammed Rıza Pehlevi tarafından yönetiliyordu ve İran Şahı bu Hint-Fransız projesi fikrini beğenmişti.

Ve çok geçmeden 1975 ve 1976'da gizli toplantılar yapıldı, plan hazırdı:

Hindistan doğu ve batı kıyılarında iki büyük izleme istasyonu kuracak ve ayrıca dışarıda Hint Okyanusu'nun önemli ülkelerinde iki istasyon kurulacak, Fransa ekipman ve uzmanlık sağlayacak, İran ise para verecek.

Ancak çok geçmeden proje bir sorunla karşılaştı: Hint Okyanusu ülkeleri Hint casus istasyonuna ev sahipliği yapmak istemedi Ki Bu Haber kamuoyuna açıklanırsa ülke içinde büyük bir siyasi skandala dönüşebilirdi.

R&AW bu konu ile uğraşırken proje için başka bir büyük sorun -asıl sorun- kapıdaydı: 1979'da İran Şahı İslam Devrimi ile devrildi ve bu, İran'ın bu projede devre dışı olması anlamına geliyordu.

İran'ın devre dışı kalması ile de Fransa projenin ihtiyaç duyduğu parayı sağlamak konusunda isteksiz kaldı.

Yani bu iddialı proje sonunda başarısız oldu Ve bu, Hindistan-Fransa-İran casusluk hikayesinin sonu anlamına geliyordu...

Ve bu arada da 1980'lerin sonlarına doğru Amerika ile Sovyetler Birliği arasındaki Soğuk Savaş sona erdi ve Hindistan'ın siyasetini ve konumunu etkilemek için verilen büyük mücadele de sona erdi.

Bu dönem için de bu bölüm için de perde kapanıyordu ancak Amerika-Sovyet nüfuz mücadelesi Hindistan'ın siyasetini on yıllar boyunca şekillendirdi.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU