Geçen hafta bir program vesilesiyle Mısır'a davetliydim. 24 yıl önce ziyaret ettiğim Mısır'ı bu defa daha teferruatlı gezmek istedim.
Kahire sokakları gördüğünüzü anlatmakta kelimelerin kifayetsiz kalacağı bir zengin tarihe sahip. Mübalağasız her bulvarda bir tarihi eser size görsel ziyafet sunuyor.
Mehmet Akif Ersoy'un Kahire'de sıkça ziyaret ettiği Fişavi kahvesinde kahvenizi yudumlarken Akif'in orada yaşadığı çileli hayatı size hatırlatıyor.
Bir Türk emirinin 1200 yıl önce yaptırdığı Tolunoğlu Ahmed Cami minaresinden Kahire
Bize Mısır'da rehberlik yapan değerli dostum Ömer Faruk Bey, Kahire'yi öyle hıfzetmiş ki tepeden bakınca irili ufaklı ne kadar cami, medrese, tekke, zaviye görünüyorsa hepsini hikayeleriyle birlikte anlatmaya koyuluyor.
Dahası o mekanların imamları Ömer Faruk Bey'i görünce ayağa kalkıp kucaklıyor. Böyle kendi gayretleriyle tarihine sahip çıkan genç bizde pek nadirdir. Kıymeti de hiç bilinmez.
Ben yıllardan beri Güney Afrika'da tarihi mekanları yazıp onarırken burada bu kadar tarih varsa Osmanlı idaresindeki Mısır'da ne kadar vardır, diyordum.
Hakikaten gezmekle bitmeyecek kadar zengin bir Türk-İslam tarihi, Mısır'ın sadece piramitlerden ibaret olmadığını ziyaretçilere hatırlatıyor.
Bir kıraathanede oturduysanız ya Türkçe bilen bir ihtiyara rastlıyorsunuz ya da duvarda bir Osmanlı fotoğrafı dikkatinizi çekiyor.
Rastladığımız her 10 kişiden 1'i köken itibarıyla ya Yozgatlı ya da Kayserili Türk. Her yerde Erzincani, Kürdi, Trabzoni, Kevseri, Gülşeni şeklinde not düşülmüş Türklere ait mezar taşı kitabeleri gördük.
El Ezher Cami'nin içerisindeki bir sütuna "Osmanlı Gölgeliği" yazıyor.
Sahabe döneminden Fatımilere Tolunoğullarından Memlüklere ülkede o kadar cami ve medrese inşa edilmiş ki her sokakta o dönemlere dair bir tarihi esere rastlamak mümkündür.
Mısır Arapçasında efendim, başmühendis gibi yüzlerce tanıdık kelime Mısır'ı ayrıca bizim için samimi kılıyor.
Camiye girerken güvenlik görevlisinin ayakkabılarımızı çıkarmamızı söylediğinde çizme ifadesini kullanması yine dikkatimi çekmişti.
Mısır'da genel itibarıyla trafik son derece karışık olsa da pek bir gerginliğe rastlamadım.
Birisi fazla celalleniyorsa halk arasında "Türk müsün" ifadesi genel geçer bir kanı olmuş.
Hatta camide tanıştığımız bir hoca, yaramazlık yapan 7-8 yaşlarındaki torununa kızınca "Bu çocuk çok asi, Türklere benziyor" demesi bizi gülümsetmişti.
Kahire'yi ayaklar altına alan Selahaddin Eyyübi Kalesi'nin yanındaki Kavalalı Mehmet Ali Paşa Cami, sanki Sultanahmed Cami'nin bir replikası gibi; harika motifleriyle ziyaretçileri büyülüyor.
Mezarının da içinde bulunduğu bu camiyi yaptırmak için Kavalalı Mehmet Paşa, İstanbul'dan getirttiği ustalarla adını taşıyan mabedin mermer işlemeleri ve çinilerini tamamlatabilmişti.
Kavalalı'nın sevdiği komutanların içerisinde bir Rizelinin olduğunu bilmem kaçımız bilir.
Çarşı içerisinde Lazoğlu Muhammed Bey heykeli hakikaten diğer önemli abidelerle birlikte ülkedeki Türk kültür mirasının izlerini günümüze yansıtıyor.
Mısır tarihine geçmiş bir Karadenizli dahi var ise gerisini siz düşünün…
Dünyanın en uzun nehri Nil ülkeye hayat vermeye devam ediyor.
Ganalı şair Michael Dei-Anang, "Kara Afrika mı? O ki medeniyetin şüpheli çocuğuna süt verdi. Nil'in hayat verdiği sihirli çubukla, Batı'nın zengin halklarına bereket verdi ve antik Yunan'a hediye etti" şeklindeki serzenişleri Batı'yı şikâyet ederken bu nehrin nasıl bir köklü medeniyeti barındırdığını vurgular.
Yine Mehmet Akif Ersoy'un şiirinde dediği gibi "gülümsüyor o sütunlar Nil'e müstakar" dizeleri o muazzam nehrin şöhretini ortaya koyuyor.
Şüphesiz Nil'i anlatırken Evliya Çelebi'nin timsahlar hakkındaki gözlemlerini anmak icap eder:
Bazı timsah ağzın açub kuş taşra çıkarub timsah safa ider. Ol kuş dahi muzahrefatı içre kurdlar bulub tenavül idüb deficu eder. Hem kendiye nefaka hasıl ider hem timsahı sıkletten halâs ider".
Bu sözlerini şimdi National Geographic Channel'da belgesel diye izliyoruz. Belki ilerde bir gün bizden de birisi çıkar, Evliya Çelebi'nin Afrika'daki ayak izlerini takip eder, film olur. Türk Hava Yolları'nın o güzergaha uçuşlarında yolda izlemek nasip olur.
Piramitler herhalde ülkedeki en çok ziyaret edilen haşmetli yapılardır.
Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde anlattığı "Üçü beraber Kaf Dağı gibidir. Büyük ehrama belbehis dağı, ortadakine mülheviyye ve küçüğüne ebülhevl dağı derler. Bu yapma dağlar hakkında nice bin söylence vardır" sözleriyle, Piramitlerin her devirde ilgi odağı olmayı başardığına işaret eder.
Fakat İslami turizminde de küçümsenmeyecek kadar önem arz ettiğini burada belirtmek isterim.
4 mezhep imamlarından İmam Şafi'nin ve Hz. Hüseyin'in mezarının Kahire'de olması senede milyonlarca turisti ülkeye çekmeye yetiyor.
Bizim için özellikle ziyaret edilmesi gereken en önemli yerlerden biri de Tolunoğlu Ahmet cami ve bir diğeri Kahire'deki Türk şehitliğidir.
Eski Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçi Bey'in 1969 yılında Bakü Üniversitesinde yazdığı Afrika'da kurulan Tolunoğulları Emirliği (basılı paralarında Emaret'ul Turkiyya yazar) hakkındaki kitabı halen aşılamadı.
Hakikaten bugün Kahire'deki Tolunoğlu Cami 1200 yıldır ayakta.
Kahire'deki Yunus Emre Enstitümüzde Mısırlı öğrencilerle yaptığım bir söyleşide onlara Mısır doğumlu bir Türk şair olan Tatamkhulu İsmail Afrika'yı anlattım.
Birbirinden akıllı öğrencilerin Türkiye'ye merakları bir yana enstitünün müdürü Emin Boyraz hocanın samimi gayretlerini burada anmak icap eder.
Sisi dönemiyle sancılı başlayan yeni bir dönem demokrasi adına ciddi tenkitlere sebep olsa da bazı noktalarda umut vadediyor.
Yeni yapılan uzun otobanlar senelerdir kırık dökük kalmış yolları bambaşka bir şekilde birbirine bağlıyor.
Bugün Mısır'dan Güney Afrika'ya kadar Afrika ülkelerinin en az yarısı alacaklı olarak Avrupa devletleriyle davalık durumda.
Bizim ise tarihimizin maruf isimlerinden Piri Reis ve Evliya Çelebilerin mezarı Mısır'dadır fakat halen nerede olduklarını bilmiyoruz.
Peki aradık mı?
Mısır'da 500 yıllık Türk kabristanını gezip bulamadım diyen var mı?
Yok, zira zahmetli iş... Üniversitelerde de bu konuda doktora öğrencileri çalıştırmak zor geliyor.
Eritre'de Özdemir Paşa gibi Libya ve Mısır'da onlarca Türk büyüğü yatıyor.
Buna rağmen halen ciddi bir Afrika filmi çekebilmiş değiliz.
Mısır'daki Türk-İslam mirasına büyükelçilik yoluyla sahip çıkamıyorsak en azından orada yaşayan Ömer Faruk Bey gibi kendi gayretleriyle Türk izlerini arayıp bulan münevverlerimize destek çıkmalıyız.
Türk gençliğinin ilham alacağı kaynak bu unutulmaya yüz tutulan tarihinde yatıyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish