Bugün birileri "Osmanlı" dediğinde akla yalnızca katı ahlaki tutumlarla bezenmiş bir toplum geliyor.
Oysa Osmanlı, bugün Osmanlıcı geçinen birçok zevattan daha geniş bir meşrebe ve hoşgörüye sahipti.
Bunun en mücessem örneğini eğlence hayatında görmemiz mümkün.
Çengiler ve köçekler Osmanlıların eğlence konusunda sınırları hayli zorlamaktan çekinmediğini gösteriyor.
Bu iki meslek erbabı şiirlere, minyatürlere yansıdığı gibi, resmî evrak ve seyyahların eserlerinde de kendisine fazlasıyla yer bulmuştur.
Hem köçekler hem de çengiler dansın yanı sıra, müzikleri ile de öne çıkmaları gösteriyor ki yalnızca dans konusunda değil, müzik bahsinde de Osmanlılar farklı ve hoşgörülü bir anlayışa sahipti.
Ne yazık ki bugün Osmanlı müziği denince akla yalnızca sanat musikisi ya da mehteran gibi tınıların gelmesi de aslında bir hata olarak karşımıza çıksa da başka bir dosyamızın konusu olacak olması münasebetiyle ayrıntıya girmeden devam edelim.
Çengiler ve köçekler; esasen bir çeşit Osmanlı tiyatrosu, dans ve müziği harmanlamaları açısından da son derece ilginç figürlerdi.
Bu ve benzeri örnekler sebebiyle Türkoloji çalışan bazı yabancı aydınlar Türk tiyatrosunu 12'nci yüzyıla kadar götürebilmektedir.
Üstelik bilhassa köçekler yalnızca İstanbul sınırları ile kalmamış Anadolu kültüründe de güçlü bir biçimde kendisine yer bulmayı başarmıştı.
Gerek çengi kültürü ve gerekse de köçek kültürünün kökleri ise Hindistan sınırlarına uzanmaktadır.
Zenne kültürü olarak genel bir başlıkta toplayacağımız bu kültür; bugün de Hindistan, Afganistan ve Pakistan gibi ülkelerde yaygın olarak görülmektedir.
Bu kültürün Osmanlı sarayında bu denli karşılık bulmasının nedeni padişahın sofra kültürünü neredeyse tamamen İran'dan almasıdır.
Fars kültürü kendi bünyesine Hindistan kültürünü de etkilenerek alması münasebetiyle Fars etkisindeki Osmanlı sofra kültürü de zenne eğlencesine son derece müsamahakârdır.
Konuyla alakalı Halil İnalcık Hoca'nın "Has Bahçede Ayş u Tarab" daha ayrıntılı bir okuma sunmaktadır.
Osmanlı eğlence kültüründe hokkabazlar, cambazlar, parendebazlar, ateşbazların yanı sıra vazgeçilmezlerden olan köçekler ve çengilere buyurun beraber daha yakından bakalım.
Köçekler ve çengilerin kısa tarihi
Farisi lisanından dilimize gelen bu kelime küçük veya küçük hayvan anlamına gelmektedir.
IV. Mehmet'in şehzadelerine yaptığı meşhur sünnet düğününde yabancı seyyahlardan Covel, köçekleri şu sözlerle betimler:
Bunların iyicesi çok gösterişli, ya altın ya gümüş sırmalı, ipekliden giyinirlerdi. Giyimleri bedenlerine tıpatıp uyar, bu dizlerine kadar gelir, kolları kapalı ve bellerine keselerine ve zevklerine göre zengin bir kuşak bulunurdu, bunun altına da çok geniş, bol ve topluklarına kadar uzanan bir etek giyerlerdi.
Bu etek de çok gösterişli, alacalı ve açık renkte olurdu. Saçlarını kesmezler, yanlarına çepeçevre güzel saç lüleleri bırakırlardı. Kimileri saçlarını örterler, kimileri de aşağı sarkıtıp veya örtülü olarak arkalarından omuzlarına dökerlerdi.
Genel olarak başlarına ipek bir başlık (küçük ve tas biçiminde) veya kalpak denilen kürklü bir başlık geçirirlerdi. Bunlar arasında 10 yaşlarında bir güzel oğlan çocuğu bulunuyordu, saçları bir kadınınki kadar uzundu.
Onunla birlikte dinç, yakışıklı 25 yaşlarında bir delikanlı dans etti. Ustaca, sessiz tuhaf bir bayağılıkta, akla gelebilecek her türlü çapkınca kösnük duruşlara başvurdular. Geriye kalanlar 4, 6 ve bazen 8 kişilik takımlarda dans ettiler. Bu daha çok bedenin kıvrılması (utandırıcı bir duruş), adımları yavaşça yuvarlakça kaydırmaya, durmaya ve dönmeye dayanıyordu.
Kol hareketi, dans hareketi, el hareketi gibi belirli bir hareketleri yoktu. Ya yarım veya tam halka olurlar, bir ezgiden öteki ezgiye, bir güldürüden öteki güldürüye geçerler, en sonunda canlı bir müziğe ayak uydurarak uzun uzun dönerler (dervişler gibi), durunca eğilip selam verirler ve hep yakınlarında olan çalgıcıların yanlarına koşarlar.
Köçekler, yüz hattı olarak kıza benzeyen erkeklerden olurdu.
Tüysüz ve açık tenli olması onun bu meslekte daha da tutulmasını sağlardı.
Kız gibi görünmek için de saçlarını uzatır ve vücut hatları görünecek şekilde giyinirlerdi.
Öyle ki uğruna, aşkına, cilt cilt divanlar yazılan köçekler ve çengiler vardı.
Ne yazık ki bu mesleği yapanlar çoğunlukla bir Yeniçeri'nin kapatması olurdu.
Köçekler bilhassa yasaklanma evresinde hem kazancını hem de bedenini zorba bir Yeniçeri ile paylaşmak zorundaydı.
Elbette her köçek veya çengi eşcinseldi diye bir durum söz konusu değildi. Her işte olduğu gibi çengilik ve köçeklik bir eğlenceden çıkıp para getiren bir sektöre dönüşünce istismar kapıları da açılmış oldu.
Yoksa Çengilerin piri olarak bilinen Çingene Çengi İsmail'in düğünü binlerce kişinin katılımıyla yapılmış ve sofraların sonu görünmeyen büyük bir törenle gerçekleşmişti.
Ne yazık ki düğün İstanbul'un tarihindeki en büyük kavgalarından birisiyle bitmiş yüzlerce kişi birbirine girerek düğün sona ermişti.
Sonraları anlaşılacaktı ki bu kavgayı Çengi İsmail bile isteye tezgâhlamıştı.
Elbette bu hadise sonrası Çengi İsmail, sarayın gözünden düşmüş hayatını ayı oynatıcılığı ile kazanmak zorunda kalacaktı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
II. Mahmut devrine geldiğimizde Yeniçeriler, şehirdeki tüm köçekleri ve çengileri kapattıkları gibi birçok yüzü güzel oğlanı çengi veya köçek yapmaya zorlaması padişahın tepesini attıracaktı.
Üstelik çeteleşen Yeniçeriler, yüzü güzel köçekler için sayısız cinayete de sebep olunca padişah bir fermanla köçeklik yapmayı yasakladı.
Bunun üzerine İstanbul'da sayıları binleri bulunan köçeklerin hepsi Mısır'a giderek Mehmet Ali Paşa'nın sarayına sığınacaktı.
Seyyahımız Evliya Çelebi, eşcinsellik yaydıkları için "Seyahatname"sinde bu işle uğraşanlar için çok sert ifadeler kullanır:
Yetmiş tastan feleğin çemberinden geçmiş, veled-i zina, afîtâb-mîsal rakkaslar.
Enderunlu Fazıl Hüseyin kaleme aldığı "Çenginame" ve "Defter-i Aşk" isimli iki eser köçeklere/çengilere duyulan ilginin en önemli kaynağıdır.
Yabancı seyyahlara göre Türk olanlar köçeklik yapmazdı. Cüretleri ve müzik kültürleri bakımından Çingeneler ve güzellikleri sayesinde Yahudi ve Ermeniler daha çok köçeklik yaparlardı.
Bu işi yapanlar da erkek isimleri yerine köçek ismi ile anılırdı; örneğin meşhur çengilerden Küçük İbo'ya verilen isim "Güllü Fatma" idi.
Birçok şair bu kıvrak dansözler için birçok dize kaleme almıştı. Örneğin Şair nedim şu dizeleri sarf edecekti:
Rakkas, bu hâlet senin oynunda mıdır
Âşıklarının günahı boynunda mıdır,
Doymam şeb-i valsına şeb-i rûze gibi
Ey sîm-i beden, sabah koynunda mıdır
Velhasıl-ı kelam, Sultan İkinci Mahmut'un bir fermanla yasaklamasına kadar köçeklik ve çengilik kültürü İstanbul eğlencesinin vazgeçilmez unsurları arasındaydı.
Sultan Abdülaziz Mısır'ı ziyaret ettiği sırada İstanbul'dan göçmüş köçeklerin yaşadıkları dramlarla yakından ilgilenmiş ve onlar için yazılan besteleri dinleyerek esasen sarayın bu kültürün kendisine düşman olmadığını göstermişti.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish