Velayet-i Fakih: İran'ın kalbi, toplumun sınavı (1)

Umut Berhan Şen Independent Türkçe için yazdı

Velayet-i Fakih, İran'ın hem ruhu hem zinciri.

Şii İslam'ın teolojik derinliklerinden fırlayıp Ayetullah Humeyni'nin 1979 Devrimi'yle devletin anayasasına kazınan bu sistem, bir din âliminin (Veli-yi Fakih) hem manevi hem siyasi liderliğine dayanıyor.

Yani, bir nevi "hem halife hem başbakan" modeli.

Humeyni'nin kurduğu, Ali Hamaney'in sürdürdüğü bu yapı, İran'ın iç ve dış politikasında her taşın altında.

Peki, neden bu kadar önemli?

Çünkü Velayet-i Fakih, İran'ı Ortadoğu'nun en tartışmalı aktörlerinden biri yapan makinenin motoru.

Nükleer programdan İsrail'le gölge savaşına, Hizbullah'tan sokaktaki gençlerin öfkesine kadar her şey bu doktrinin gölgesinde.

Bu sistem, İran'da tüm ipleri Veli-yi Fakih'in eline veriyor.

Anayasa, ordu, yargı, medyada kontrol ellerinde.

Tabii son söz liderde.

Bu, rejimin hem süper gücü hem de Achilles topuğu.

Güç, çünkü merkezi bir otorite her şeyi dizayn ediyor; kırılgan, çünkü bu otorite her an sorgulanıyor.

İran toplumu, özellikle Z Kuşağı, bu "her şeye kadir" lider modeline isyan bayrağını çekiyor.

Ama Velayet-i Fakih'in asıl numarası şu:

İran'ın "devrim ihracı" politikasını meşrulaştırıyor.

Lübnan'daki Hizbullah'tan Yemen'deki Husilere, Irak'taki milislere kadar uzanan vekil ordular, bu ideolojinin sahadaki piyadeleri.

İran, "İslam dünyasının koruyucusu" rolünü oynarken, Velayet-i Fakih bu misyonun teolojik ve siyasi omurgası.


İran-İsrail gerilimi, Ortadoğu'nun bitmeyen kavgası.

İki taraf yakın zamanda olduğu gibi bazen doğrudan çarpışırken, bazen de vekillerle kapışıyor: Hizbullah, Hamas ve Suriye'deki milisler bu gölge savaşının aktörleri.

Velayet-i Fakih, bu gölge savaşının ideolojik yakıtı.

Diğer taraftan İran'ın nükleer programı, Velayet-i Fakih'in "bağımsızlık" retoriğinin ete kemiğe bürünmüş hali.

Rejim, nükleeri hem caydırıcılık hem de prestij olarak görüyor.

İsrail'in "İran nükleer silah yaparsa vururum" tehditleri, Mossad'ın sabotajları, siber saldırılar ve İran'ın misillemeleriyle bu gerilim 2025'te iyice alevlendi.

Ama asıl bedeli ödeyen, İran'ın sokakları.


İran'ın nükleer hırsı, Velayet-i Fakih'in "dünya sahnesinde biz de varız" iddiasının bayrağı.

Ama bu bayrak, içeride ağır bir yük.

Yaptırımlar ekonomiyi çökertti:

Enflasyon yüzde 40'larda, riyal eridi, gençler işsiz.

Tahran'ın kafe köşelerinde, Instagram'da, sokakta, "Nükleer silah mı, yoksa ekmek mi?" muhabbeti dönüyor.

2022'deki Mahsa Amini protestoları, sadece başörtüsü isyanı değildi; rejimin ekonomik baskılarına, Velayet-i Fakih'in demir yumruğuna bir başkaldırıydı.

Gençler, "Bağımsızlık güzel de, karnımız doysun" derdinde.

İsrail'le gerilim tırmandıkça, "Ya savaş çıkarsa?" korkusu da cabası.

Nükleer program, rejim için "ulusal onur" olabilir, ama sokaktaki İranlı için fatura demek.


Velayet-i Fakih, İran'ı hem birleştiren hem bölen bir sistem.

Rejim, bu doktrini kullanarak nükleer programını ve İsrail'le gölge savaşını meşrulaştırıyor.

Ama bu politikalar, toplumla rejim arasında uçurum açıyor.

Gençler, sokaklar, "Değişim" diye haykırıyor.

Peki, Velayet-i Fakih bu öfkeyi dizginleyebilecek mi, yoksa kendi sonunu mu hazırlıyor?

Doğrusu, Velayet-i Fakih, bu gidişle kendi kalesine gol atıyor.

Toplumun öfkesi, ekonomik çöküş ve dış gerilimlerin baskısı, sistemi içeriden kemiriyor.

Rejim, ya esneyip reform yapacak ya da bu katı yapıyla duvara toslayacak.

Tarih, bu tür sistemlerin uzun vadede halkın öfkesine yenildiğini söylüyor. 

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU