Seçimler üzerine (3): DEM Parti

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

31 Mart 2024 yerel seçimleriyle ilgili değerlendirmelerime önce AK Parti'den başlayıp sonra CHP ile devam etmiştim.

Bugün de DEM Parti ile değerlendirmelerde bulunacağım.

Biliyorsunuz, her seçimden sonra sonuçlar tartışılır.

"Alınan netice başarı mı", "başarısızlık mı", "eksik mi", "fazla mı", "ne hatalar yapıldı", "neler eksik bırakıldı…" doğru bir değerlendirme yapabilenler ileriye doğru daha başarılı bir şekilde yürürler; 

Bu hatalardan, yanlışlardan, eksiklerden ders çıkarmayanlar ise tıpkı geçmişte Anavatan Partisi, Doğru Yol Partisi ve daha onlarca partinin yaşadığı gibi, hızlı inişi yaşayıp siyaset sahnesinden çekilirler.

DEM Parti'de de bu seçimlerden önce ciddi bir tartışma yaşandı.

Bu tartışmanın ana ekseni şu;

Biz AK Parti ve CHP'den birini tercih etmek zorunda değiliz.

Sonuçta devlet kimse, hükümet kimse bizim muhatabımız o.

Biz seçimlerde olabildiğince çok oy alıp, güçlü çıkıp, iktidar da muhalefet de; iki tarafı da bize mecbur bırakacak hamleler yaparak masaya oturtmalıyız.


Bunu, 2019 seçimlerinde Abdullah Öcalan söyledi.

İlk önce Abdullah Öcalan İmralı'dan gönderdiği mektubu ile böyle bir yol izlenilmesini söyledi.

Ancak diğer bir kesim ise ısrarla şunu savundu:

Tayyip Erdoğan'la, AK Parti'yle, mevcut yönetimle, MHP ittifakıyla asla bir diyalog kurmak ve bundan bir netice almak mümkün değildir.

Onun için öncelikli hep ilk hedef AK Parti'nin iktidardan gönderilmesi olmalıdır.

Onun karşısında da kim varsa o desteklenmelidir.


Bu siyaset çerçevesinde 2019 seçimlerinde Ekrem İmamoğlu desteklendi.

Bu seçimlerde yine bütün bu tartışmalara rağmen CHP'ye büyük şehirlerde açık bir destek verildi.

Hatta seçimden önce benim gibi, "belli kesim, Kandil, Avrupa, Türk solu… ne yapıp edip CHP'ye destek verecek" diyenleri de ellerinden geldiğince karaladılar.

Ama seçimler oldu, saç berberde öne düştü ve netice olarak o zihniyet; "ne olursa olsun önce AK Parti, Tayyip Erdoğan gitsin, sonra bakarız" diyen zihniyet, var kuvvetiyle CHP'yi destekledi.
 


Şimdi seçimler bitti, 4 yıl boyunca da seçim yok.

1 yıl önce bir erken seçim beklentisi var; bu durumda da 3 yıl seçim olmayacak.

Peki bu 3 yıl zarfında ne olacak, neler gelişecek, nasıl olacak bu konuda da bir şey bilen veya biliyorsa da söyleyen yok.

Bütün ümitler 2028'de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde tekrar Tayyip Erdoğan'ın gitmesi üzerine dizayn ediliyor.

Yani 2028'e kadar ne olacaksa olacak, o tarihte AK Parti ve Tayyip Erdoğan gidecek, ondan sonrasına da bakılacak...

Keşke ondan sonra işler çok iyi olsa…

Çok iyi olacaksa sorun yok.

Zira 100 senedir Kürtler bekliyor, e 3 sene, 4 sene daha beklesin; bir şey olmaz (!)

Tabi "bir şey olmaz" derken… Bir sürü insan cezaevinde, dağda, yurt dışında, sürgünde, hapiste… Ünlem!

Ama keşke 2028 sonrası da çok açık ve ferah olsa…

Neyse, bunları bir yana bırakalım ve seçimlere bakalım;

Seçimlerde de biliyorsunuz en büyük yenilgiyi AK Parti aldı.

Tabi AK Parti'de de daha ciddi bir muhasebe yok.

Bir kısmı "adaylar yanlıştı", "filan kesimin konuşması doğru değildi", "filan yerde yeterince çalışmadık" gibi ufak tefek sorular üzerinde yoğunlaşıyor.

Halbuki AK Parti'nin esas sorunu, AK Parti felsefesini kaybetti, yolunu kaybetti.

Muhafazakâr demokrat, dindar demokrat, Müslüman demokrat çizgisinden devlete teslim oldu, otoriter bir yapıya büründü vs.

Bunları konuşmuştuk.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Gelelim DEM Parti'ye.

Tabii DEM Parti'de de ciddi bir kan kaybı var.

Ama AK Parti daha büyük bir kayıp yaşadığı için, seçimlere katılma oranı bütün Türkiye'de düştüğü için, DEM Parti'nin bu kaybı da kısmen göz ardı edilebilir.

Şimdi sonuçlara baktığımız zaman birinci sorun şu;

Seçmende bir küsme var.

Bütün Türkiye genelinde yüzde 8 civarında bir oy düşüşü var.

Yüzde 86'lardan yüzde 78'lere gerileyen bir seçime katılma oranı söz konusu.

Seçimlerden önce iddia etmiştim;

"Türkiye'de seçime katılma oranı düşecek ama Kürtlerde bu oran Türkiye ortalamasından çok daha fazla düşecek" demiştim.

Nitekim Diyarbakır'da seçimlere katılma oranı Türkiye ortalamasının 11 puan altında.

Türkiye geneli yüzde 78 iken, Diyarbakır'da bu oran yüzde 67'ye düştü.

Siyasetin en yoğun olduğu, en keskin olduğu bir yerde 3 seçmenden biri sandığa gitmedi.

Aynı şekilde DEM Parti'nin bütün bölgede aldığı oylarda ciddi düşüşler yaşandı.

Sayısal olarak, seçime katılma oranı düştüğünden dolayı, aynı şekilde AK Partili seçmende küsüp sandığa gitmediğinden dolayı oran olarak kendini korudu.

Siyelim ki bir önceki seçimde DEM Parti bir ilde yüzde 55 aldı; bu seçimde de ya yüzde 54 aldı ya yüzde 55 aldı.

Fakat AK Partili seçmen de sandığa gitmedi, küstü.

Ama sayısal olarak çok ciddi düşüşler var.

Birkaç örnek vereyim.

Bütün illeri ilçeleri sayabilirim ama en önemlilerinden başlayalım;

Mesela Mardin'de 10 ay önceki milletvekili seçimine göre 26 bin, Van'da 44 bin, Urfa'da 56 bin, en ilginci ve en büyük kayıp olan; Diyarbakır'da 101 bin oy düşüşü oldu.

Şöyle örnek vereyim;

10 ay evvel mayıs ayında, milletvekili seçimlerinde, 564 bin oy alan Yeşil Sol Parti (YSP), DEM Parti, HDP, bu seçimlerde 464 bine düştü.

101 bin oy kayıp.

Ki yine aynı Diyarbakır'da 2015 seçimlerinde, seçmen 150 bin daha azken 640 bin oy alındı.

150 bin seçmen daha az iken 640 bin oy alınan yerde bugün oy 463 bine düştü.

Dediğim gibi, AK Parti'nin oyları da düştüğü için, diğer partilerde de kısmen sandığa gitmeme eğilimi olduğu için, Türkiye'ye genelinde bir düşüş olduğu için, bu Kürtlerdeki ilave küskünlük göz ardı edildi.

Ama siyasette biliyorsunuz hiçbir şey göz ardı edilemez ve neticede bir gün bu tablo önünüze gelir.

Bir daha seçim olur ve eğer o küsen seçmeni kazanamazsanız, bu seçmenler gider ve bir daha gelmez

AK Parti için de bu böyle, 

CHP için de bu böyle,

DEM Parti için de bu böyle.

Büyük şehirlerde CHP adaylarına ciddi bir oy verildi.

"Peki, bunun karşılığında ne elde edildi, bugün ne var, neler konuşuldu, ne kazanıldı" derseniz; bilmiyoruz.

Bunları göreceğiz.

Bu 4 yıllık süreç içerisinde, bu, siyasete nasıl yansıyacak, neler olacak bunları göreceğiz.

Biliyorsunuz, DEM Parti'nin (HDP geleneğinin) en yüksek çıktığı oy oranı 2015 seçimde 13,1 idi.

Sonra derece derece düştü.

En son 8,8'e düştü.

İl il, büyükşehirlerde DEM Parti adaylarının 10 ay önceki seçimde aldığı oylar ve şimdi aldığı oyları incelediğiniz vakit 1 milyon 200 bin civarında bir oy büyükşehirlerde CHP'ye gitmiş görüyor.

Bunu da üstüne koysanız bile; 

Şu an DEM Parti'nin aldığı 2 milyon 600 bin oyun üzerine, o CHP'ye giden 1 milyon 200 bin oyu da üzerine ekleseniz;

3 milyon 800 bin oy yapıyor.

Ama 10 ay alınan oy ise 4 milyon 600 bin idi.

Yine 800 bin civarında, yani aşağı yukarı yüzde 1,5'a tekabül eden bir oy kaybı var.

Yani o yüzde 8,8 oy, en iyimser bir tahminle yüzde 7,5'lara gelmiş durumda.

Peki, bundan ders çıkarılır mı?

Yoksa AK Partililer gibi, "acımadı, bir şey olmadı", "seçmen küstü", "emekliler küstü", "biraz zam veririz, bu iş düzelir" mantığıyla;

"Kürtlerin de zaten gidecek bir yeri yok";

"Kızdılar", "bıktılar", "biz yine elde ederiz" denilirse;

Bir ders çıkarılmazsa, 

Silahlara veda edilmezse, 

Demokratik yollar açılmazsa, 

Kadrolar yenilenmezse, 

Marjinal Türk solunun ipoteğinden, haczinden, baskısından kendini kurtaramazsa;

İşte o da AK Parti'nin akıbetine uğrar…

İnşallah bütün bu seçimlerden bir ders çıkarılır ve daha doğru, daha iyi bir yöne doğru gidilir.


Kürt siyasetinde gidilecek yön belli;

PKK silah bırakacak, 

Demokrasiyle şiddet-silah ayrışacak, 

Demokratik bir çizgi tutturulacak, 

Sosyalist, Marksist, İslamcı, şu bu… ideolojilerden ayrı, Kürtlerin ve Türkiye'nin demokrasisine hizmet edecek demokrat bir şemsiye altında bütün demokrasi güçleri ve kadroları birleşecek.

Başka yol yok.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU