Deprem bölgesi izlenimlerim ve öneriler

H. Caner Akkurt Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

6 Şubat'ta yaşanan büyük deprem felaketi tüm milletimizde ve dünyada tarifi güç acılara yol açtı.

Ateş düştüğü yeri yakar; deprem felaketine birebir maruz kalan insanlarımızın acılarını, ruh hallerini anlamak ve anlatmak bir hayli zor.

1992'deki Erzincan, 1999'da Gölcük-Adapazarı, 2011'de Van-Erciş depremini yerinde gören, dostlarını, tanıdıklarını depremde kaybeden biri olarak şunu söyleyebilirim ki yaşadığımız son depremin yaptığı yıkımı anlatmaya söz de yazı da kifayetsiz kalır.

27 Şubat'ta 4 günlüğüne gittiğim bölgede ilk gün Adıyaman ve ilçeleri sonrasında Hatay, Gaziantep, Kahramanmaraş'ta gördüklerime inanamadım.

Zira kendimi, televizyondan ya da sosyal medyadan gördüğümden farklı bir çaresizlik psikolojisi içinde buldum.

Depremin ilk günlerinden bugüne halâ devam eden arama-kurtarmadan vefatlara kadar yürek yakan, ciğer parçalayan çok acı hikâyeler var. Bunlardan izninizle bahsetmeyeceğim.


Burası Adıyaman…

Doksan dokuz yarem var
Sen açtırdın yüz yara
Oy aman aman aman
Burası Adıyaman…


Bu türküyü bilenler bilir. Adıyaman, tarih boyu farklı medeniyetlere beşiklik etmiş bir şehir.

1923'ten 1954'e kadar Malatya'nın ilçesi olarak kalan bu il, tabir yerindeyse bugüne kadar hep kendi yağıyla kavrulmuş.

İnsanının bir bölümünün petrol işletmelerinde ve madenlerde çalıştığı, tarımın başat olduğu, tekstil sektöründe iplik üretip diğer illere satan ve bunun yanında kilim, savan, el dokuması halı gibi geleneksel el sanatlarını ayakta tutmaya çalışan orta halli bir Güneydoğu ilimiz. 

Yıllar içerisinde Adıyaman'ın verdiği göç oranı, aldığına oranla hep fazla oldu. Zaten genel il nüfusunun yarısı (yaklaşık 320 bin) şehir merkezinde olduğu düşünüldüğünde, özellikle depremin en büyük yıkım ve hasar verdiği merkezden göçler hız kazanmış durumda. 
 

1.JPG
Adıyaman Yavuz Selim Mahallesi enkaz kaldırma çalışması / Fotoğraf: Caner Akkurt

 

27 Şubat itibarıyla şehirde enkaz kaldırma, hasar tespit çalışmaları büyük bir hızla devam etmekteydi.

Besni ilçesinde de halkla konuştuk. Elbistan merkezli ikinci büyük deprem de çevre il ve ilçelere büyük hasar vermiş.

Kurulan çadır kentlerde bazı eksikler olmasına rağmen, gerek devlet kurumları gerekse STK'lar aracılığıyla eksikler ve depremzedelerin taleplerinin karşılık bulduğunu gözlemledim.

Ancak bazı organizasyon hataları yok değil. Örneğin Eğriçay Parkı ve çevresinde kurulan çadır kentte kalanlar için bir sosyal market oluşturulmuş fakat marketin içinde çok tercih edilebilir temel gıda ve giyecek malzemesi kalmadığını gördüm.

Sorumlu personele sebebini sorduğumda; kendilerine verilen talimatın, markete gelenlere hiçbir kısıtlama yapılmadan ne istiyorlarsa diledikleri kadar alması yönünde olduğunu söyledi.

Hal böyle olunca temel gıda maddeleri ilk günden hızlıca tükenmiş ve raflarda yerleri boş.

Yeniden tedarik edildiğinde de durum değişmiyor raflar bir gün sonra tekrar boş hale geliyor.

Hâlbuki dağıtım işini çadır numaralarına göre kayıt altına alarak ihtiyaca göre verilmesi yönünde hızlıca bir formül geliştirilemez mi? 
 

2.JPG
Adıyaman Yavuz Selim Mahallesi'nde açılan yaşam tüneli / Fotoğraf: Caner Akkurt

 

Temizlik ve hijyen konusunda önemli adımların atıldığını gördüm. Kimi özel sektör kuruluşları, beyaz eşya üreticileri TIR'ların üzerine onlarca çamaşır makinesi ve kurutma makinesini monte edip, sistemini kurmuş ve depremzedelere hizmet veriyorlar.

Tuvalet ve duş alanları oluşturulmuş fakat duş kabinleri yeterince mahremiyete uygun dizayn edilmediği gibi çok ortalıkta.

Bu tür elzem şeyleri "var" demek için değil, insanî hassasiyetleri göz önünde bulundurarak fizibıl halde hizmete sunmak gerekiyor.

Benzer birçok sorundan hareketle ihtiyaçların daha rahat ve erişilebilir kullanılabilmesi için bir an önce depremzedelerin her birinde banyosu tuvaleti, mutfağı olan konteyner evlere taşınması gerekiyor. 
 

3.JPG
Adıyaman Turgut Reis Mahallesi / Fotoğraf: Caner Akkurt

 

Çadır kentte kucağında bebeğiyle bir kadın önümüzü kesti. Depremin korkusu ve stresiyle kadıncağızın sütü kesilmiş, bebeğini emziremiyor.

Mama ve süt ile beslediğini; bunları ısıtmak için piknik tüp ve başlığına ihtiyacı olduğunu ancak tedarik edemediğini söyledi.

Adıyaman'ın her yerinden soruşturduk hakikaten tüp bulamadık. Urfa'dan gelen arkadaşlarımız aracılığıyla ancak ertesi gün ihtiyaç sahibine teslim edebildik.

Sanırım bu örnek neden ve acilen konteyner evler dediğimi daha iyi anlatıyor. 

Depremin ilk günlerinde hava koşulları, ulaşım yollarının kapalı olması gibi farklı birçok sebeple arama-kurtarma faaliyetlerinin aksaması, enkaz altında kalanların bağırışları, çığlıkları, bunun yanında hiçbir şey yapamamak; Adıyaman'daki halkta depremle birlikte ikinci bir travma yaratmış.

O ilk günleri acılarının daha da katlanmaması için pek konuşmak istemiyorlar. Kaldı ki bu, depremi yaşayan bütün iller için geçerli bir durum.
 

4.JPG
Adıyaman Turgut Reis Mahallesi'nde kitap-kırtasiye dükkanının olduğu bir enkaz / Fotoğraf: Caner Akkurt

 

Yıkım ve hasarı yaşayan bütün illerde ilk günlerdeki tepkiler şu an farklılaşmış görünüyor.

Yıkılan ve ağır hasar alan binaların malzeme ve işçilik hatalarının öne çıkması neticesinde müteahhidinden, mühendisine, kontrol ve izin veren kurumlara varana değin halkın öfke ve tepkisi büyük.

İnsanlar depremin şiddetini, uzun süren sarsıntıyı fiilen evlerinde yaşamışlar, yani depremin büyüklüğünün farkındalar.

Fakat tamamen yıkılıp pestil gibi olan bilmem kaç katlı bir apartmanın hemen yanındaki apartmanda neredeyse sıvasının bile dökülmediğini görünce tepkilerinde ve öfkelenmekte yerden göğe kadar haklılar.

Daha önce bir vesileyle konakladığım İsias Otel'in enkazını gördüğümde zihnimde birçok şey depreşti. Kalbim mengenede sıkıştırılıyor zannettim.  

Geçmişte günlerce içinde yatıp kalktığım, Erciş depreminde çöken ve enkazda ailece rahmetli olan dostum ve ailesi gözümün önüne geldi.

Demek ki aradan onca yıl geçse de o acılar bu tür travmatik zamanlarda gün yüzüne çıkıp tazeleniyor.

Depremde enkazdan günler sonra sağ çıkan ya da yakınlarını kaybedenlerin durumunu varın siz düşünün…


Ah Hatay! Seni böyle mi görecektik?

Ertesi gün Hatay'a yaklaştığımızda depremin yarattığı felaketin büyüklüğünü daha net anladım.

Hatay'ı tanımak imkânsızdı. Neredeyse sağlam bina kalmamış, enkazlar, salkım saçak hasarlı binalar sağlı sollu sıralanmıştı.

Kendimi şaşkın halde bir kitapta anlatılan ya da bir sinema filminde gösterilen bir distopyanın üç boyutlu halinin içinde buldum.

"Bu gerçek olamaz rüyada kâbus görüyorum" gibi zihinsel, aklî baskı yaşıyorsunuz.
 

h2.JPG
Fotoğraf: Caner Akkurt

 

Antakya merkezine girdikçe VR gözlükten sanal oluşturulmuş distopik sahnelere bakmadığımı anlayıp ve bu şaşkınlıktan kurtulup dehşetin, felaketin tam da içinde, dibinde tüm çıplaklığıyla hakikatle yüzleştim. 

Hatay'da önceden bildiğim yerleri tanıyamadım, bulamadım. Her mevsim canlı, gece gündüz cıvıl cıvıl olan Hatay bir anda gitmiş; yerine ıssız, terk edilmiş ölü bir şehre; sadece iş makinelerinin sesinin duyulduğu bir enkaz alanına dönüşmüş.
 

h1.JPG
Hatay Cebrail Mahallesi enkaz kaldırma çalışmaları / Fotoğraf: Caner Akkurt

 

Hayat belirtisi olmadığı anlaşılan on binlerce bina enkazı kaldırılmayı bekliyor.

İş makineleri, kamyonlar bir taraftan harıl harıl çalışırken diğer tarafta hala kaybettikleri yakınlarının hiç olmazsa cenazelerini bulabilmek için bekleyen insanlar.

Bazı enkazlarda ise hiç bekleyen yok. Sebebine gelince; aile apartmanı olduğunu, üç neslin aynı apartmanda altlı üstlü yaşadığını ve cenazelere sahiplenecek yakınlarının olmadığını öğreniyoruz. Ne acı bir durum…
 

h5.JPG
Hatay Kurtuluş Caddesi / Fotoğraf: Caner Akkurt

 

Geleneklerimizde mezarın üstüne basılmaz. Fotoğraf çekmek maksadıyla da olsa kardeşlerimize mezar olan enkazların üstüne çıkmadım.

Doğruca o meşhur tarihî Kurtuluş Caddesi'ne gittim. Tanımak ne mümkün…
 

h4.JPG
Hatay Kurtuluş Caddesi / Fotoğraf: Caner Akkurt

 

1800'lerin ortalarında isminden de anlaşılacağı gibi, sabun imalathanesi olarak kurulan, daha önce konakladığım tarihî Savon Hotel ayakta kalmış bir tek.
 

h7.JPG
Hatay Habib-i Neccar Camii / Fotoğraf: Caner Akkurt

 

Habib-i Neccar Camii ağır hasar almış, 1571 yılında yapılan Şeyh Ali Camii kısmen daha az hasarlı.
 

h6.JPG
Hatay Şeyh Ali Camii / Fotoğraf: Caner Akkurt

 

Güzergâhta bulunan birçok tarihi binada hasar var ancak onarılamayacak durumda değiller.
 

h9.JPG
Hatay, Habib-i Neccar Mahallesi / Fotoğraf: Caner Akkurt

 

Depremin ilk günleri bu cadde yıkılan binalardan tamamen kapanmış ve girilememiş tabii caddeye açılan ara sokaklara da aynı şekilde girilememiş.

Hacimli iş makinelerinin girmesi imkânsız olan bu sokakların birçoğu hala kapalı.
 

h8.JPG
Hatay, Şehitler Mahallesi / Fotoğraf: Caner Akkurt

 

Hatay'da, Adıyaman'da, Maraş'ta sevindirici bir şey dikkatimi çekti.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü üzerinden bölgede ne kadar tarihi bina varsa korumaya almış, enkaz kaldırma ekiplerince dokunulmaması için uyarı afişleri, bariyerler vs. ile tedbir almışlar.

Hızlıca tüm deprem bölgesinde yerine getirilen bu refleks takdire şayan.

Özellikle tarihî Antakya bölgesinde yaşayan kalmadığı için neredeyse her sokakta her türlü yağmaya yönelik güvenlik tedbirleri alınmış ve 24 saat güvenlik güçleri devriye geziyor.
 

h10.JPG
Fotoğraf: Caner Akkurt

 

Şehrin bu hazin tablosuna birçok yeri görerek şahit olduktan sonra, çadır kentlerin kurulduğu bölgelere geçtik.

Hatay'da başta devletin tüm kurum ve kuruluşları olmak üzere parti, siyasi görüş, inanç gözetmeksizin her görüşten dernek, vakıf, belediye, özel iştirak sahada canhıraş çalışıyordu ve halen de çalışmaya devam ediyor.

Konya, Mersin, İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli büyükşehir belediyeleri gibi, irili ufaklı ülkenin her yerinden gelen belediyelerin öz veriyle çalışmalarına şahitlik ettik.

Felaketin en yoğun yaşandığı Adıyaman, Hatay ve Maraş'ta sağa sola asılmış kayıp ilanları insanda ayrı bir keder oluşturuyor.
 

Hatay Asi Nehri’nde bir köprüye yazılan duvar yazısı..jpg
Hatay Asi Nehri’nde bir köprüye yazılan duvar yazısı / Fotoğraf: Caner Akkurt

 

Hatay merkezde çadır bağlamında barınma sorunu kalmamış durumda ve bir taraftan konteyner kentler yapılmaya başlanmış.

Bölgeye ilk günden görevlendirilen valilerden Burdur Valisi Ali Arslantaş'ın çadır kentlerde ve sahada ihtiyaç olan her şeyi takip ve tedarik edip, olumlu sonuçlandırdığına bizzat şahit oldum.

Aynı şekilde, kendisi de Hataylı değerli dostum Tekirdağ İl Sağlık Müdürü Cengiz Kalkan'ın çadır, erzak, tıbbî destek ihtiyacı olan köyleri tek tek tespit ederek sevkini sağladığını gördüm.

Antakya'nın saygın kanaat önderlerinden Mehmet Ali Yanmaz Hoca yakınlarını kaybetmesine rağmen, tüm metanetiyle Hatay'ı nasıl yeniden ayağa kaldırırızı dert edinerek çaba sarf ediyor.

Kendisi başlı başına vakıf Kamil Kolabaş, İstanbul'dan kalkmış gelmiş günlerdir Hatay'da.

Maddi ve manevi yaraları nasıl sarabiliriz, kültürel miraslarımızı nasıl tekrar ayağa kaldırırız sorularına cevap ararken bir taraftan da çözümler sunuyor.

Keza Tekirdağ'daki üniversitesinden kalkıp gelmiş tarihçi-sosyolog Celalettin Vatandaş Hoca şehri terk eden Hataylıları nasıl geri getirip demografik yapıyı muhafaza ederizi dert edinmiş.

Yeni şehir inşaatı başlarken Antakya'nın tarihi dokusunu, kültürünü ayağa kaldırmak için yeniden inşa nasıl olmalı konusunda hızlıca beyin fırtınaları yapıyoruz.  
 

h12.JPG
Fotoğraf: Caner Akkurt

 

İsveç Acil Yardım Kuruluşu MSB'nin desteği ve Türkiye Lions Kulüpleri Konfederasyonu'nun destekleri ile gönderilen yardım malzemeleri ve çadırlar Mersin Büyükşehir Belediyesi'nin organizasyonu ile ihtiyaç sahiplerine ulaşmış.

Güzel bir çadır kent kurmuşlar ve berberinden sosyal marketine, sağlık çadırından, tuvalet ve duş konteynerlerine depremzedelere her imkânı sunmaya çalışıyorlar.
 

h11.JPG
Defne İlçesi, Çekmece Mahallesi'nde Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'nin kurdduğu çadır kent / Fotoğraf: Caner Akkurt

 

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'nin kurduğu çadır kent ise gerçekten efsane.

48 saatte, alanı çamurdan korumak için çakıl, kum serilmesi de dâhil sıfırdan tüm alt yapı çalışmalarını tamamlayıp çadır kenti kurmuşlar.

Çadır araları muntazam ayarlanmış. Sokaklar oluşturulmuş, Adıyaman'a nazaran konteyner modelinde kullanılabilir konteyner ev tipi banyolar kurulmuş, engelli banyo ve tuvaletleri düşünülmüş.

Sokak aydınlatmaları demir direklerle yapılmış. Yemekhane ve mutfak, çocuklar için oyun alanları, tiyatro, spor sahası, sinema salonu, eczane, göz, diş ve genel poliklinik, gözlük dükkânı, emzirme odası, sosyal market gibi her tür insanî acil ihtiyaca cevap verecek çözümler düşünülmüş.
 

h14.JPG
Fotoğraf: Caner Akkurt

 

Deprem bölgelerinde eksikler, aksayan hususlar yok değil ancak alanın büyüklüğü sebebiyle müdahale biraz zaman alıyor.

Havaların mevsim normallerinin üzerinde hızla ısınmasının salgın hastalık riskini artıracağı muhakkak.

Ancak sağlık görevlileri hijyen setlerini depremzedelere hızla ulaştırmaya devam ediyor.

Bazı etkili ve pratik usuller de geliştirmişler. Acil durumlarda ambalajlı, kutulu hazır ilaç, merhem bulamadıklarında geleneksel yöntemlerle önlem alıyorlar ve başarılı da oluyorlar.

Mesela muhtemel uyuz salgınına karşı etkili olduğu bilinen vazelin ve kükürtü düşük ısıda eritip karıştırıyor ve şişeleyip çadır bölgelerinde depremzedelere dağıtıyorlar.

Bu yazıyı kaleme alırken içme suyu sıkıntısı ile ilgili medyada çıkan haberlerle ilgili özellikle arayıp bilgi aldım.

Hatay Expo fuar alanı bölgesinde böyle bir sorunun yaşandığını fakat hızla tedbir alındığını öğrendim. 


Maraş'tan bir haber geldi…

Dostlara taziye ve geçmiş olsun dileklerimi iletmek üzere İslahiye'ye geçtim.

Burada da bilindiği üzere yıkım çok fazla ve ilçenin başka bir yerde yeniden imarı olacağı konuşuluyor.

Aldığım bilgiler doğrultusunda tespitim şudur ki, il merkezlerinden uzak ilçeler nüfus oranlarına da bağlı olarak daha hızlı toparlanıyor.
 

 

İslahiye'de sivil toplum kuruluşu olarak hizmet veren İDEA Derneği (dernek aynı zamanda uluslararası yardım organizasyonları da yapıyor) Başkanı Mustafa Yıldız Ağabey derneğin bahçesini ve depremde hasar almayan dernek binasını lojistik merkeze çevirmiş gelen yardımları burada tasnif ederek ihtiyaç sahiplerine ulaştırıyorlar.

Suriyeli sığınmacıları harıl harıl depremzedelere hizmet ederlerken gördüm. Mustafa Yıldız, şu an giderilemeyen acil ihtiyaç olmadığını fakat bölgeye yapılacak yardımların kesintiye uğramaması gerektiğinin altını çiziyor.

Depremin izleri, enkazlar neredeyse kesintisiz Kahramanmaraş'a kadar devam ediyor.

Nurdağı, Şekeroba, Beyoğlu, Türkoğlu hep aynı… Maraş'ın girişindeki sanayi bölgelerinde hasarlar var. İplik fabrikaları, çelik mutfak fabrikalarında hasarlar görünüyor.

Şehir merkezine yaklaştığımızda aman Allah'ım! Tarif edilemez tam bir felaket, yıkım.

92-98 yıllarında altı yıl Maraş'ta görev yaptım, ekmeğini yedim, suyunu içtim. Nice anılar biriktirdiğim, dostlar edindiğim dağları salep orkidesi ve kekik kokan şehir Maraş… 

Bildiğim caddeleri, sokakları bulamadım. Valilik binasını görmesem Trabzon Caddesi'ni tanıyamayacaktım.

k4.JPG
Dulkadiroğlu, Kahramanmaraş
Fotoğraf: Caner Akkurt

Tarihi Bedesten Çarşısı da epey hasar almış. Bir yıl oturduğum Dulkadiroğlu ilçesinde bulunan İsa Divanlı Mahallesi enkaza dönmüş.

Rıdvan Hoca'nın Maraş'ta milli mücadeleyi başlattığı, Memlüklü ve Selçuklu mimarisiyle bezenmiş Ulu Cami hasar almış, minaresi yıkılmış.

Kale'den itibaren sağlam zemini olan Onikişubat İlçesinde hasarlar olmakla birlikte fazla bir yıkım yok.

Hayat günlük akışında devam ediyor. Şekerdere Bulvarından yukarıya Binevler yani Göksun istikametine doğru ilerlediğimde uzun süre yıkılan bina ve enkaza rastlamadım.

Beş yıl ikamet ettiğim apartman dimdik ayaktaydı. Tek tük yıkılan binalar var ancak görünen o ki kullanılan ana malzemeden çalmadan kaynaklı olduğu o kadar belli oluyor. Zira yanındaki apartmanların sıvasının bile dökülmemiş. 
 

k2.JPG
Fotoğraf: Caner Akkurt

 

Şehrin merkezinde enkaz kaldırma işleri hızla devam ediyor, yardım, çadır gibi sorunlar kalmamış.

Maraş'ın merkez ilçelerinde az hasar alan bölgeler daha fazla olduğu için çabuk toparlanmışlar gibi geldi.
 

k3.JPG
Fotoğraf: Caner Akkurt

 

Henüz enkaz kaldırma işlemi başlamamış binalarda yakınlarına ulaşamayanlar hüzünlü bekleyişlerine devam ediyor.

Diğer taraftan insanlar enkazlardan kurtarabildikleri eşyalardan ziyade anılarını kurtarma peşindeler. Elbette acı her yerde acı, tarifi imkânsız…
 

k4.JPG
Fotoğraf: Caner Akkurt

 

Temenni ve öneriler

Bölgede genel manada depremin getirdiği korku iklimi ortadan kalkmış yerini daha sıkıntılı ve riskli bir süreç olan kaygı almış.

Bundan sonra ne olacak?

Geleceğimiz nasıl şekillenecek?

Kalıcı konut, iş, sağlık, insanî her ihtiyaç bu kaygının içinde yerini alıyor.

Psiko-sosyal anlamda bu kaygıyı giderecek çözümler üretilmesi, halka ikna edici çözüm sunulmalıdır.

Vaatlerin hayata geçeceğine güven duyması için inandırıcı ve hızlı hareket edilmelidir.

"Üç beş ay sonra halkım da devletim de beni unutur" hissine kapılmaması için gece gündüz çaba sarf etmek gerekiyor. 

Diğer taraftan çadır kentlerden bir an önce konteyner evlere geçişin önemini tekrar vurguluyorum. Çünkü bu ilk bir ay şoku atlatma dönemiydi.

Herkes birçok şeyden feragat ederek temel ihtiyaçlarla yetindi ve hayatta kalabilme mücadelesi verdi.

Ancak zaman geçtikçe ihtiyaçlar hiyerarşisi çeşitlenerek yadırganmayacak bir şekilde, sosyal bir varlık olan insanoğlu, doğal olarak düşük seviyede de olsa huzurlu bir ortam, rahat bir yaşam, konfor arayışına girecektir.

Konteyner evlerin lojistiği epey külfetli olduğu biliniyor. Bir TIR en fazla üç konteyner taşıyabildiği değerlendirildiğinde konteyner malzemelerinin demonte olarak taşınıp bölgede hızlıca kurulacak atölyelerde montajının sağlanması daha rantabl olacaktır.

Böylelikle bölge insanına geçici de olsa iş imkânı da sağlanmış olur.

Çocuklar ve gençler ile ilgili psiko-sosyal destekler artırılmalı, deprem travmasının hızlı atılması için çocuklara yönelik faaliyetler çeşitlendirilerek sürekli ve sürdürülebilir hale dönüştürülmelidir.

Çocuklarla temasın sadece etkinlik bazında kalmaksızın, çocuk sosyolojisi bağlamında bireysel ihtiyaçları konusunda da hassasiyet gösterilmelidir.

En az haftada bir, çocuklar, gençler çadır, konteyner fark etmeksizin toplu yaşam alanlarının dışına, doğal ortamlara günü birlik götürülmeli, piknik türü etkinlikler bu doğal ortamlarda organize edilmelidir.

Yine çocuk psikolojisi, din psikolojisi açısından depremin neden başımıza geldiği ile ilgili meseleyi -aileler de bilinçlendirilerek- inanca ve yaratıcıya bağlayarak çocuğa aktarmanın önüne geçilmelidir.

Böyle bir dilin ileride telafisi mümkün olmayan, Tanrı'ya düşman, toplumla ve kendisiyle çatışmalı bireyleri ortaya çıkaracağı unutulmamalıdır.

Deprem bölgelerinde yeni yapılaşmada ideoloji, din, kültür, etnisite gözetilmeksizin şehrin ileri gelenleri, kanaat önderleri, STK temsilcileri davet edilip mutlaka görüşleri alınmalıdır.

Bu süreçte entelektüel bilinçle irfanî bilinci buluşturmak önemlidir.

Deprem sonrası arama-kurtarma konusunda gelişen uluslararası "afet diplomasisi" şehirlerin kültürel dokularının korunmasında, tarihî yapıların restorasyon çalışmalarında da devam ettirilmesi gerekir.

Mobil iletişim hizmeti sağlayan firmalar bu depremde iyi bir sınav veremedi.

Bundan sonrasında olası afetlere yönelik tedbirler devlet aracılığıyla geliştirilmeli, her bir mobil servis sağlayıcı firmanın stoklarında acil durumlar için kullanılmak üzere yeterince seyyar baz istasyonları bulundurmaları mecburi hale getirilmelidir.

Şehirlerde acil durum toplanma alanlarının gerektiğinde devreye alınmak üzere alt yapıları kanalizasyonundan, jeneratörüne kurulmalıdır.

AFAD ve benzeri devlet kurumları depreme dayanıklı bölgelerde hatta yeni kurulacak şehirlerin çeperinde personel lojmanlarıyla birlikte konuşlandırılmalıdır.

Şehir içlerinde sadece irtibat ofisleri yer almalıdır. Kurulacak bu afetle mücadele kampüslerinde afetlere müdahale için gerekli her türlü iş makinesi ve ekipman hazır bulundurulmalı, acil müdahale ekipleri tıpkı itfaiye birimleri gibi 24 saat esasıyla çalıştırılmalıdır.

İlçelerde AFAD ve Çevre Şehircilik müdürlükleri illerdeki esaslar doğrultusunda kurulmalıdır.

Gerektiğinde devreye almak için lojistik seferberlik bilgileri MSB tarafından AFAD'a verilmeli ve uygulanabilirliğini görmek için tatbikatlar yapılmalıdır.

İllerin nüfus oranlarına göre AFAD müdürlüklerinde uzun süre saklanabilir gıda da dahil olmak üzere afetlerde hayati öneme haiz gerekli malzeme stoklanmalıdır.

Ayrıca, kritik bölgelere göre AFAD bölge müdürlükleri kurulmalıdır.

Tüm devlet kurumlarında halkın da dâhil edildiği arama kurtarma ekipleri kurulmalı, bu ekipler sürdürülebilir eğitimlere tabi tutulmalıdır.  

Afet riski yüksek bölgelerde, afet durumunda devreye girebilecek alternatif su ve enerji kaynakları hazırlanmalıdır.

Mahalle vasfına dönüştürülen köylerin yeniden inşasında köy dokusuna uygun fakat denetimli evler yapılmasına özen gösterilmelidir.

AFAD müdürlüklerinde köylerden sorumlu birimler oluşturulmalıdır.

Bölge ayırt etmeksizin tüm binalar "yapı kullanma izin belgesi" haricinde sertifikalandırılmalı her üç yılda bir ilgili kurumlar tarafından uygun bir bedel karşılığında denetlenmeli ve sağlamlık testinden geçmelidir.

Sanayi bölgeleri ülkenin farklı yerlerine serpiştirilerek birkaç bölgede sıkışmasının önüne geçilmelidir.

Özellikle Hatay'da sosyal doku ve demografik yapının yanında kültürel ve tarihî dokunun korunması hayatî öneme sahiptir.

Yeniden inşa edilecek, kurulacak şehirlerin mevcut tarihî şehrin kültürel dokusundan koparmamalı ve yeni şehirlerle hiçbir kopukluğa meydan vermeden kültür yolları yapılmalıdır. 

Tarihî ve turistik eski şehirde Safranbolu, Beypazarı, Odunpazarı evleri gibi alışveriş, sergi, müze vs. alanlar yapılmalıdır.

Yaralılarımıza acil şifalar, vefat eden kardeşlerimize Allahtan rahmet ve tüm milletimize sabırlar temenni ederim.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU