Altılı masa onuncu toplantısını da gerçekleştirdi. Türkiye'de altı farklı siyasal düşüncede, altı farklı siyasal geçmişte olan partinin yan yana gelerek bir birliktelik oluşturmaları tabii ki ilk baştan itibaren çok önemliydi. Bugün de önemli.
Ancak burada bir olumsuzluk var. Bu altılı masa, altıncı, yedinci, sekizinci, dokuzuncu, onuncu toplantılarına kadar maalesef güçlü bir sinerji, güçlü bir birliktelik, güçlü bir program ve aday belirleyerek toplumun önüne çıkamadı.
Tabii artık seçimler geldi. Yani daha fazla kaçacak, bekleyecek işte işi uzatacak, ipe un serecek bir zaman da kalmadı.
Büyük ihtimalle seçimler 14 Mayıs'ta yapılacak. Belki bir veya iki hafta daha yakına da gelebilir ama 14 Mayıs'ı bile kabul etsek, önümüzde en fazla 4 aylık bir süreç var.
Bu 4 aylık sürecin zaten son 2 ayı resmi seçim süreci. Artık adaylar belirlenmiş oluyor ve sahaya çıkıyorsunuz.
Dolayısıyla aslında altılı masanın da Türkiye'nin de önünde iki ay var.
Ne yapılacaksa aday listelerine kadar, bu iki ay zarfında ittifaklara kadar şekillenmek zorunda.
Eğer altılı masa, artık daha fazla uzatmadan bu ay içerisinde, bu ayın sonunda yapacağı toplantıda ete kemiğe büründürebilirse ancak bir sinerji yakalayabilir.
Ama burada çok enteresan bir durum var. Mesela en fazla öne çıkan kişi CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu.
Fakat Kılıçdaroğlu'na en büyük muhalefet de yine kendi çevresindeki arkadaşlarından geliyor. Sürekli şu söyleniyor;
Efendim, kazanılacak bir adayla çıkmalıyız.
E ne demek bu?
Bu, Sayın Kılıçdaroğlu'nun ayaklarına balta vurmak demek.
Sizin yanınızdaki arkadaşlar, sizin kazanabilme şansınızla ilgili eski tabirle istifam; yani kuşkular yaratırsa, en büyük darbeyi onlar vurmuş olur.
İşin ilginç yanı, dışarıdaki insanlar; yani uzak muhalifler, altılı masada olmayan veya işin mutfağında olmayan geniş halk kitlelerinde böyle bir söylem yok.
Eğer aşabilirse altılı masa bütün bunları aşabilir; sinerji oluşturabilir ve bir adayın etrafında artı toparlanabilirse, bu yarışta bir şans sahibi olabilir.
Aynı şekilde AK Parti de kesenin ağzını açmış durumda.
İşçiye, memura, emekliye işte önce yüzde 25, sonra yüzde 30 zam verildi.
Ve çıkan bir habere göre -ne kadar doğru onu tabii tam olarak doğrulatamıyoruz-, martın ortalarında bir yüzde 15 daha zam verme ihtimali de söz konusu.
Ayrıca, belki bir siyasal af veya ceza indirimi, infazda yapılacak değişikliklerle cezaevlerini büyük oranda boşaltma da olabilir.
Kürt meselesinde de değişik diyaloglar duyuruyoruz. HDP'nin kapatılmasının seçimden önce mi, seçimden sonra mı olması tartışılıyor.
Bu konuda AK Parti'ye çok yakın iki gazeteci çok ilginç yazılar yazdılar. Sanki bu diyalogların devamına, şekline, HDP'nin seçimlerde takınacağı tavra göre, bu kapatma davasının seçimlerden sonraya da ertelenebileceğiyle ilgili yazılar kaleme aldılar.
Onun için bu önümüzdeki iki ay çok şeylere gebe.
Mesela DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'ın Kürt meselesiyle ilgili bugüne kadarki söylediklerinden daha ileri şeyler söylemesi de bunlardan biri.
Bababcan'ın, anayasanın 66'ncı maddesinin işte değiştirilmesi gerektiğini söylemesi, vatandaşlık tabirinin yeniden düzenlenmesi gerektiğini ifade etmesi, anayasanın ilk dört maddesiyle ilgili bir düzenleme olabileceğini ihsas etmesi; bunlar tabii siyasette önemli gelişmeler.
Şunu görebiliyoruz:
Çarşı karışacak, çarşı kızışacak.
İktidar da muhalefet de el yükseltmeye başlayacak.
Tabii bu el yükseltme ve rekabet halkın lehine.
İnşallah buradan hayırlı, derli toplu, önümüzdeki dönem bizi rahatlatacak, sonuçlar çıkar.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish